135 yıl sonra Ahmet Mithat’ın izinden (III):
Yürüyen köprüler… Yürüyen kaldırımlar
“Ahmet Mithat Paris’e vardığında Edison çoktan orada. Ne var ki, tanışıp tanışmadığından hiç bahsetmeden, durmadan bir köşede tıngırdayan sonografı yani ses kayıt cihazını birkaç cümleyle anlatıyor.”

1889 Paris Fuarı’nda makine galerisi. (Wikipedia)
Fransa’nın teknolojik harikalarını sergilediği 1889 Paris Fuarı’nda, gözü pek şehir planlamacı, aynı zamanda dönel kavşak (halk arasındaki tabiriyle göbek) mucidi Eugène Hénard ülkesi için “kesintisiz bir zemin” olan mobil bir platform projesi sunuyor. Proje seyirciler için sergi sarayının içinde yer alsa da, 11 yıl aradan sonra yine Paris’te düzenlenecek 1900 Yılı Evrensel Sergisi için bir prova mahiyetinde.
Ahmet Mithat “seyyar köprü” ile ilgili şunları not düşmüş:
Öyle bir suret-i acibedeki demir çardak dediğimiz iki cenahlı demir yol, makine galerisinin şekl-i tûlanîsini boylu boyuna kat’ ederek cisr-i seyyarın da iki uçları bu demir yolları üzerine mevzû’ olduğundan yer altında gizli makineleri ve onlara merbut teller vasıtasıyla koca bir sal cesametindeki cisr yavaş yavaş galerinin bir başından diğer başına kadar kaydırılıp götürülür. Bunu inşadan maksat erbab-ı temaşayı galerinin zeminine konulmuş olan makinelerin üstünden geçirterek gerek onları ve gerek şirvanlarda mevzû’ olan eşyayı bir nazar-ı şamille temaşa ettirmektir. Binaenaleyh cisr-i seyyar benim bulunduğum tersaneye takarrüb1612 edinceye kadar dürbünle galerinin her tarafını temaşa eyledikten sonra bu cisr-i seyyara da binerek ve galeriyi boylu boyuna onun reviş-i ahestesiyle1613 gezerek gerek dürbün ve gerek gözlükle temaşamı ikmal eylemiştim.[1] (s. 653)
1900’a gelindiğinde seyyar köprü elektrikli bir yürüyen yola dönüşecek. Fuar alanını boydan boya dolaşarak yolcuların 50 centim ödeyerek binebileceği dokuz istasyondan geçecek. Bu yüksek istasyonlara ulaşmak için merdivenler ve mobil rampalar olacak. Sistem yaklaşık 7 milyon ziyaretçinin kullanmasıyla büyük bir başarı elde edecek. Mobil Platform ve Elektrikli Demiryolu gibi özel rehberler yayınlanacak. Yürüyen kaldırımlar grand tuvalet giyimli insanlara ilaç gibi gelmiş. Ne de olsa o dönemde günlük kullanım için henüz spor kıyafetler ve basketler (Fransa’da spor ayakkabıya basket deniyor) üretilmiyor.

Fuar bilimciler için o kadar önemli ki, icadını kapan kendine bir corner açmış. Edison da dahil buna. Şimdiye kadar gelmiş geçmiş tüm fuarların cirosunu katlayan Expo 1889 geceleri 11’e kadar açık. Karanlık bastıktan sonra, Bay Edison sağ olsun, kuleden müthiş bir ışıklandırma başlıyor. Çeşitli ışık yayıcı sistemler vasıtasıyla ortaya çıkan ışınlar deniz feneri gibi Eyfel’den kilometrelerce öteyi aydınlatıyor. Ahmet Mithat Paris’e vardığında Edison çoktan orada. Ne var ki, tanışıp tanışmadığından hiç bahsetmeden, durmadan bir köşede tıngırdayan sonografı yani ses kayıt cihazını birkaç cümleyle anlatıyor.
Eylül 1889’da mucit Thomas Edison, Evrensel Sergi’yi ziyaret etmek (ve dünyanın ilk ses kaydetme ve çalma cihazı olan icadını sunmak) için Fransa’ya doğru Atlantik’i geçerken ek bir motivasyonu da var: Dünyanın en yüksek kulesi olan Eiffel Kulesi’ni ziyaret etmek ve yapıcısıyla tanışmak! Bu tanışma 10 Eylül 1889’da gerçekleşiyor, yani Ahmet Mithat’ın Paris’e varmasından iki hafta kadar önce. İki bilimci Gustave Eiffel’in kendine büro olarak yaptığı, kulenin zirvesinde yer alan odada bir araya geliyor. Bugün o odada bu ikilinin balmumu heykelleri yer alıyor. Thomas Edison, Fransız mühendisin büyük bir hayranı olduğunu söyleyip ona en son model fonograf olan “Class M”yi veriyor. Teknolojik ilerlemenin ve modernliğin büyük bir hayranı olan Gustave Eiffel arkadaşlarının ve misafirlerinin seslerini ve konuşmalarını kaydederek hediyesini keyifle kullanıyor. Bugün bu ses kayıtları arşivlerde mevcut.
Gustave Eiffel az değil; 1886’daki proje sunumunda, projesi kabul edilsin diye inşa edeceği kulenin bilimsel kullanımı ön plana çıkarmış ve “Bu bina herkes için daha önce bilime hiç sunulmamış bir gözlemevi ve laboratuvar olacaktır. İlk günden itibaren tüm bilimcilerimizin beni en büyük sempatileriyle teşvik etmelerinin nedeni budur” demiş. Aslında inşa edilen kulenin 20 yıl sonra yıkılması gerekiyordu! Ancak Fransa’nın ikonik temsili haline gelince bahsedilen meteorolojik ve astronomik gözlemler, fizik deneyleri, stratejik bir görüş noktası, optik telgraf iletişim noktası, elektrikli aydınlatma ve rüzgâr çalışmaları ikinci plana kaydı.

Fuar alanlarını anlatırken dört ana mekândan bahsetmiştim. Bunun ilki Invalides yani École Militaire (Askerî Akademi) idi. Askerî Akademi’nin 130 yıl sonra hâlâ aynı görünümü muhafaza ettiğini göstermek isterim. Bahçe peyzajı değişmiş, ancak kalan hemen her şey aynı. Fotoğrafı, çevrede yüksek bir yer veya dronum olmadığı için düzayak çektim. Yine de bir fikir veriyordur umarım. Paris (dünya savaşlarını ekarte eden İsviçre olmasa da) mükemmel şehir planlaması ve tarihine tutkusu nedeniyle eski-yeni karşılaştırması yapmak açısından çok uygun.


Ahmet Mithat ve Madam Gülnar daha Paris’teki 5. günlerinde Madam Gülnar’ın annesinden birkaç güne oğluyla birlikte Paris’e geleceğinin haberini alır. Anne kızına hangi otelde kalacağını söylemediği, yalnızca cadde adını verdiği için bir arabaya atladıkları gibi Lafayette Caddesi’ni alt başından üst başına kadar arşınladıktan sonra Hotel de Famille’de kadının rezervasyonu bulurlar. Kontes (ki Madam Gülnar’ın hizmetçisi de ona “Kontes” diye hitap ediyor) yardımcısı ve torunuyla geleceği için iki oda ayırtmıştır. Madam Gülnar bunun üzerine Ahmet Mithat'a sorar:

Avrupa'da Bir Cevelan
Dergâh Yayınları
Şubat 2015
2. baskı, Eylül 2020
– Her neyse! Validem geldikten sonra dahi bize refakatte devam edeceksiniz ya?
– Bir mani olmadıktan ve valideniz tarafından da kabul edildikten sonra refakatte devamı şeref-i azam addeylerim.
– Sizin gibi bir arkadaşı validem maalmemnuniye kabul eder.
– Kabul olunamadığım suretteyse sizi validenizin eline teslim etmiş olmakla vazifemi itmam eylemiş sayılırım.
– Hayır hayır! Bize refakatte devam arzunuz kat’iyse müdire madama bir de sizin için oda sipariş ederek Hotel Dominisi’den buraya nakl-i mekân eyleyelim.
– Hay hay! (s. 621)
Aralarında geçen bu konuşmadan sonra Ahmet Mithat güzel güzel Paris’i gezmeye devam eder. Yürüdüğü her sokağı, her köşeyi, her binayı uzun uzun tarif ederken ara sıra soluklanmak için bir banka oturup bir sigara tüttürür. Hotel de Famille’e gitmeden önce arabaya atlayıp sıkı bir cevelan yaparlar. Bois de Boulogne yani Boulogne ormanlık alanına giderler. Girişte arabadan inip epeyce yürürler. İki banliyö arasında yer alan orman bugün Paris’in en büyük ikinci parkı. Hatta o kadar büyük ki, New York Central Park’ın yaklaşık iki buçuk katı kadar olup içinde birkaç göl, bir çağlayan, birden fazla şato, bir hayvanat bahçesi ve eğlence parkı, yüz bin bitki barındıran bir sera, at yarışları için iki pist ve her yıl Fransa Açık Tenis Turnuvası’nın düzenlendiği Stade Roland Garros ile Louis Vuitton Vakfı Sanat Müzesi yer alır.

İkilimiz orman gezisini aheste bir şekilde bitirip otellerine döner.
Gelelim bugüne… Her zevke uygun fahişelerin bulunduğu, Paris’in Sodom ve Gomorra’sı olan bu ormanı Da Vinci Code filminden hatırlarız. Kahramanlarımız Dr. Robert Langdon ve Sophie, Fransız polisinden kaçtığı sırada parkta uyuşturucu kullanan bir adama biraz para vererek onu uzaklaştırırlar ve adamın bankına kurulurlar. Parkın gece saatlerindeki tekinsizliği salt film için yapılmış bir atmosfer değil. İşin gerçeği, her zaman Parisliler için en gözde eğlence yerlerinden biri olarak değerlendirilse de, bu tarihî parkın cinayetleriyle de meşhur bir alan olduğu…
İkilimizin ilk gün Kuzey Garı’ndan çıkıp otellerinin olduğu Boulevard de la Chapelle’e ve Boulogne Ormanı’na bugün gitmelerini düşünmek dahi istemem. Zaten bugün olsaydı Paris uzmanı kesilen Ahmet Mithat arkadaşına uzun uzun güvenlik üzerine bir konuşma yapar, haydi yapmadı diyelim, kendilerini oraya götürecek arabacı filan bulamazlardı. Kuzey Afrikalı taksi şoförü, turist oldukları üstlerinden akan ikilinin “Orman havası alacağız” lakırdılarını duymazdan gelir, onları her turistin rotasında yer alan Louis Vuitton mağazalarından birinin önünde (kuyruğa girmeleri için) bırakırdı.
Bir sonraki yazıda mağaza kuyruklarından çıkıp romantik köprülere ve Ahmet Mithat’ın ilginç duraklarına geleceğiz…
[1] Bu kısmı özgün metinden anlayamayacak genç okurlar için:
“Öyle tuhaf görünümlü, demir çardak dediğimiz iki taraflı demir yol, makine galerisinin uzunlamasına boylu boyuna kat ederek seyyar köprü de iki uçları bu demir yolları üzerinde olduğundan yer altında gizli makineleri ve onlara bağlı teller vasıtasıyla koca bir sal heybetindeki köprü yavaş yavaş galerinin bir başından diğer başına kadar kaydırılıp götürülür.Böyle bir makinenin yapım maksadı ziyaretçilerin galerileri daha iyi görüp gezebilmesi için zemine konulmuş olan makinelerin üstünden geçirterek gerek onları ve gerek teşhir edilen eşyaları ziyaretçilerin bakışlarıyla temas ettirmektir. Binaenaleyh seyyar köprü benim bulunduğum tersaneye yaklaşıncaya kadar dürbünle, galerinin her tarafını ziyaret ettikten sonra da yine seyyar köprüye binerek, galerileri baştan sonra aheste viteste gezerek –- gerek dürbün ve gerek gözlükle- – seyrini tamamlamıştım.”
ÖNCEKİ BÖLÜM:
135 yıl sonra Ahmet Mithat’ın izinden (II):
SONRAKİ BÖLÜM:
135 yıl sonra Ahmet Mithat’ın izinden (IV):
Seine’de bulunan bedenler, kurbağa bacağı ve Lady Diana
Önceki Yazı

Odradek: Belki de yatağımızın altında
"Kafka’nın kısa öyküsü 'Evin Beyinin Tasası', Kafkaesk diye adlandırılan o genel tanımlamanın içinde bile bir parantez olarak sayılabilir. Odradek adında, nesne-varlık, kurgu-gerçek karışımı, tam olarak anlaşılamayan bir şeyle karşı karşıya bırakır bizi Kafka. Odradek nasıl tanımlanır, neyin alegorisidir?”
Sonraki Yazı

Siyasal Bilgiler-101
“İktidarda olduğu süreç içinde AKP'nin kadroları, kurduğu siyasi ittifaklar, izlediği politikalar değişti. Bu değişimleri ‘esnaf kaypaklığı’, tutarsızlık veya hatta sadece siyasi pragmatizmle açıklamak, Türkiye’de siyaset alanını, hatta siyaset tarihini kavramak açısından isabetli bir yaklaşım olmaz.”