Min Nevâdiri’l-Kütüb – 26:
Robota “sun’î adam” denirdi bir zamanlar
“Bu çığır açıcı eserin ilk yayınlanmasından sadece yedi yıl sonra ve Maarif Vekâleti’nin girişimiyle Türkçe olarak basılması, Cumhuriyet’in ilk yıllarının kıtlık ortamında bile uluslararası kültürel gelişmelerin yakından takip edildiğini gösteriyor. Keşki şimdi de öyle olsa...”
Karel Çapek’in R.U.R. adlı eserinden uyarlanan BBC yapımı televizyon filminden bir sahne, 1938.
Babam artık tarihe karışmış olan bir ülkede doğmuş: Çekoslovakya. Dolayısıyla “çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” esprisini çok duydum çocukluğumda. Evde de çok duyduğum isimler vardı: Tomáš ve Jan Masaryk, Edvard Beneš, Alexander Dubček, uzaktan akrabam olan Ota Šik gibi siyasetçiler, Jaroslav Hašek, Jaroslav Seifert, Karel Čapek, Václav Havel gibi edebiyatçılar, Carl Stamitz, Josef Mysliveček, Bedřich Smetana, Antonín Dvořák gibi besteciler, altı yaşındayken doğduğu ülkeden ayrılmış, bütün akrabaları soykırıma kurban gittiği için de orasıyla organik bağları kalmamış olan, ama buna rağmen anavatanını hiç unutamayan ve ondan kopamayan, dedem ve babaannem ölene kadar kendileriyle hep Çekçe konuşan babamın dilinden düşmezdi.
Bu ayın konusu, adını babamdan çok duyduğum bir Çek yazarın, Karel Čapek’in (1890-1938) ilk defa 1920 yılında yayınlanan, 1921 başında da ilk kez sahneye konan çok ünlü bir oyununun, yakın zamanda elime geçen Türkçe çevirisi: R.U.R. Alemşümûl Sun’î Adamlar Fabrikası. Çeviren Hâlid Fahrî (Ozansoy), yayınlayan Maarif Vekâleti, yayınlandığı sene 1927. Yani Arap harfleriyle çıkan son kitaplardan biri. Ama kapakta ve künye sayfasında “R.U.R.” kısaltması Latin harfleriyle yazılmış. (Eserin bu çevirisi, Türkiye’de sahnelenmesi ve yeni baskıları hakkında Fatih Altuğ’un şu makalesine bakınız.)
Kitabın özgün adı da melez. Bütün metin Çekçe olmasına rağmen başlık İngilizce: R.U.R. Rossum’s Universal Robots. Herhalde kitabın yazıldığı dönemde robot gibi bir teknoloji harikasının ancak Amerika’dan çıkabileceğini düşünmüş olmalı yazar.
Başlık İngilizce dedim ama İngilizcede “robot” kelimesi henüz yoktu 1920 yılında. Çünki “robot” Čapek’in (ama Karel değil, yıllar sonra bir Nazi temerküz kampında hayatını kaybedecek olan ressam ve şair ağabeyi Josef) ürettiği bir kelime. Başlığın Çekçesine baktığımızda yine aynı kelimeye rastlıyoruz: “Rossumovi univerzální roboti.”
Şöyle ki, bazı Slav dillerinde “çalışmak” anlamına gelen bir kök vardır; örneğin Rusça “работа” (okunuşu “rabota”) “iş” demek, “работать” (okunuşu “rabotat’”) “çalışmak” demek, “работник, рабочий” (okunuşları “rabotnik, raboçiy”) “işçi” demek. Çekçede benzer kelimeler var ama çağrışımları farklı; örneğin “angarya” anlamına gelen “robota” ve “köle” anlamına gelen “rob” gibi. Demek ki Čapek “robot” kelimesini ürettiğinde aklında “işçi”den ziyade “köle” fikri varmış.
Gerçekten de oyunun kurgusuna baktığımızda, Čapek’in robotları son onyıllarda bilimkurgu romanlarında ve filmlerinde karşılaştığımız akıllı, hatta duyarlı robotlara (yahut yeni adlarıyla android yani “adamsı”lara) değil, daha ziyade alelâde makinelere benziyor. Bir önemli farkla: Bu makineler madenden, plastikten değil, organik (Türkçesi: uzvî) malzemeden üretilmiş. Yani görünürde gerçek insanlardan hiç farkları yok. Ama kendilerine ait düşüncelere, duygulara sahip değiller; her biri ruhsuz bir cihaz sadece.
Ana hatlarıyla oyunun olay örgüsü şöyle. Rossum adında yaşlı bir bilimadamı, “kimyevî bir terkîb ile protoplasma ta’bîr olunan cevher-i hayâtı taklîd etmeğe çalışıyor ve günün birinde canlı mahlûkların uzviyyetini teşkîl eden anâsıra müşâbih bir maddeyi keşfe muvaffak oluyor”. (Önsözden) Ancak bu keşfi ticarîleştirerek zengin olmak isteyen genç yeğeni onu hapsedip seri imalata geçiyor. Oyun uzak bir gelecekte (yani 2000 yılında!) cereyan ediyor; artık fabrikada binlerce robot üretilmiş, bütün dünyada insanların hizmetine koşulmuştur.
Eserin Londra’da sahneye konmasından sonra, 23 Temmuz 1923 tarihli The Saturday Review dergisinde yayınladığı makalede Čapek şöyle izah etmiş oyununun önermesini:
Yaşlı mucit Mr. Rossum (adı “Bay Zekâ” veya “Bay Beyin” demektir) geçen yüzyılın bilimsel materyalizminin tipik bir temsilcisinden başka bir şey değildir. Yapay bir insan yaratma arzusu –mekanik anlamda değil, kimyasal ve biyolojik anlamda– Tanrı’nın gereksiz ve anlamsız olduğunu kanıtlama yönündeki aptalca ve inatçı bir istekten esinlenmiştir. Genç Rossum ise metafizik fikirlerle ilgilenmeyen modern bir bilimcidir; ona göre bilimsel deney endüstriyel üretime giden yoldur; kanıtlamakla değil, üretimle ilgilenir. Bir homunculus yaratmak Ortaçağ’dan beri mevcut olan bir fikirdir ama yüzyılımızla uyumlu hale getirmek için bunu seri üretim ilkesine göre gerçekleştirmek gereklidir.
Yani bir açıdan aydınlanmacı ütopik bir hayalle çağdaş kapitalizmin çarpışması söz konusudur burada, ki Čapek’in 1936’da yayınlanan Válka s Mloky (“Semenderlerle Savaş”) adlı hiciv romanında da kısmen benzer fikirler işlenmiştir.
Bu arada şunu hatırlatayım: Yahudi folklorunda golem denen, çamurdan yapılmış, insan biçimli bir yaratıktan söz edilir. Ağzına Şem ( = “isim”, yani İslam’daki Esma-i Hüsnâ’nın İbranice muadili) yazılı bir kâğıt konduğunda harekete geçer, insanlara hizmet eder. Ancak bazı durumlarda kontrolden çıkar ve felaketlere yol açar. Bu hikâyenin en meşhur versiyonu 16. yüzyılda Prag şehrinde geçer ve Čapek’in –kendisi Yahudi olmasa da– bundan habersiz olması ihtimali son derecede düşüktür. Bu hikâyenin kendisine ilham vermiş olması çok muhtemeldir. (Paul Wegener ve Henrik Galeen’in 1915’te çevirdiği konuya ilişkin meşhur sessiz film için şuraya bakılabilir.)
Oyunun mukaddimesinde Helena Glory fabrikayı ziyarete gelir, genel müdür Harry Domin ile tanışır, kurumun tarihine ilişkin bilgi alır. “İnsanlık Cemiyeti”nin başkanı olduğunu, robotları özgürleştirmek istediğini söyler, ancak Domin bunun anlamsız bir talep olduğunu, çünkü robotların hür irade sahibi olmadığını, ruhsuz cihazlardan ibaret olduklarını anlatır. Bu arada Domin ona âşık olur.
Birinci perdede aradan yıllar geçmiş, robotlar bütün dünyaya yayılmış, ekonomik yapı değişmiş, insan nüfusu azalmıştır. Bu arada fabrikanın teknik müdürü Dr. Gall çok daha gelişmiş, akıl fikir sahibi robotlar imal etmiş, onlara Primus ve Helena isimlerini vermiştir. Durumdan rahatsız olan Glory, Rossum’un gizli formülünü yakar.
Zaman içinde robotlar dünya çapında insanlığa karşı isyan ederler. İkinci perdede fabrikayı ablukaya almışlardır. İçeridekiler Marx ve Engels’in “Bütün dünyanın işçileri, birleşiniz!” çağrısını hatırlatırcasına, robotların bir araya gelmesini önlemek amacıyla onları farklı diller konuşan farklı uluslar olarak imal etmedikleri için pişmanlık duymaktadır. Gerçi onlar Babil Kulesi’nden dem vurarak Tanrı’ya isyan etmiş olan (ve dolayısıyla farklı diller konuşmağa mahkûm edilmiş olan) insanlığa benzetirler durumu, ama Čapek aslında bugünki vaziyeti, sermaye uluslararasılaşmışken işçi sınıfının neden bir türlü birleşemediğini bir asır önce kestirebilmiş, iktisadî ilişkilerin son kertede belirleyici olmayabildiğini ve kültürün önemini vurgulamıştır burada. Ne kadar ileri görüşlüymüş!
Robotlar fabrikayı basıp emekçi olduğu için kendilerine benzettikleri Alquist adındaki ustabaşı dışında bütün insanları öldürür. Üçüncü perdede Alquist, Glory’nin yaktığı formülü tekrar keşfetmeye çalışmakta, ama başaramamaktadır. Yardımcı olabilecek insan da kalmamıştır dünyada. Robotlar Alquist’in gerekirse bazı robotları parçalayarak incelemesine izin verirler. Bu arada Primus ve Helena birbirine âşık olmuştur. Alquist her birine diğerini öldüreceğini söyler, onlar da sevdikleri uğruna kendilerini feda etmeye hazır olduklarını haykırırlar. Bunun üzerine Alquist onların insanlığın halefleri olan “yeni Adem ile Havva” oldukları sonucuna varır, dünyayı kendilerine emanet eder.
Hâlid Fahrî’nin çevirisinde “Rossum” adının “Rezon” şeklinde değiştirilmiş olduğu göze çarpıyor. Paul Selver, 1923’te yayınlanan İngilizce çevirisinde bu değişikliği yapmış, bu suretle Çekçe “us” anlamına gelen “Rossum”un İngilizce metinde (Rezon = reason) yankı bulmasını sağlamak istemişti. Bu durumda Hâlid Fahrî’nin eseri İngilizcesinden çevirmiş olduğu anlaşılıyor. Yine de bu çığır açıcı eserin ilk yayınlanmasından sadece yedi yıl sonra ve Maarif Vekâleti’nin girişimiyle Türkçe olarak basılması, Cumhuriyet’in ilk yıllarının kıtlık ortamında bile uluslararası kültürel gelişmelerin yakından takip edildiğini gösteriyor. Keşki şimdi de öyle olsa...
Meraklısı için not:
Geçtiğimiz aylarda şöyle bir kitap yayınlandı: Jitka Čejková (ed.), R.U.R. and the Vision of Artificial Life, Cambridge: The MIT Press, 2023. Kitapta Čapek’in oyununun yeni bir İngilizce çevirisiyle konuya ilişkin 20 ufuk açıcı makale yer alıyor.
HAMİŞ:
Dostum Güven Güzeldere’nin yaptığı önemli bir hatırlatma:
Fabrikanın teknik müdürünün adı niye “Dr Gall”? Bence muhtemel ki orada 19. yüzyılın en tanınmış nörobilimcilerinden Franz Josef Gall’e (1758–1828) bir referans var — kendisi, malum, frenoloji (kafatası ölçümlerinden zihin hakkında çıkarımda bulunma bilimi) denen ve bugün bir tür sahte-bilim sayılan akımın kurucusudur.
Önceki Yazı
Paul Celan, Anselm Kiefer, Wim Wenders:
“Düşen herkesin kanatları vardır”
“Anselm 43. İstanbul Film Festivali’nde gösterildiği sırada Floransa’da, Palazzo Strozzi’de devam eden Kiefer’in Düşmüş Melekler sergisini izleme fırsatını buldum.Zamanın fısır fısır hışırtısını duyuran film; tin ile ten, gök ile yer arasındaki harıl harıl hikâyeyi anlatan sergi ve hem filmin hem serginin derinlerine işlemiş ormanın ığıl ığıl gümbürtüsünden taşan şiir –özelde Paul Celan şiiri– karşısında yazmayıp ne yapacaktım?”