Bir portre oyunu:
Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor
“Kitaplarındaki karakterler sanki Sevgi Soysal’ı son yolculuğuna hazırlıyor. Oyun bittiğinde Sevgi Soysal’ı bir kere daha okumak istiyor insan. Ben de öyle yaptım...”

Oyunun afişinden (kolaj).
Günlerden 22 Kasım, Sevgi Soysal’ın ölümünün 48. yıl dönümü. Bu tarih hem onun üzerine tekrar düşünmeme hem de bu yazıyı kaleme almama sebep oldu. 1976 yılında kanser sebebiyle aramızdan ayrılan Sevgi Soysal 40 yıllık yaşamına birçok çeviri, roman, hikâye ve köşe yazısı sığdırmış biri. Bir süredir Sevgi Soysal çalışıyorum. Buna vesile olan şey ise Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun (BGST) 31 Ekim 2023’te oynamaya başladıkları Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor adlı oyunu. Geçen sene mayıs ayında Berlin’e de gelen ekip bize iki saatlik çok güzel bir gösteri sergiledi. Oyunun adı Tante Rosa kitabının içinde yer alan bir öyküden uyarlanmış. Tante Rosa yayımlandığı 1968 yılında birçok eleştiriye maruz kalıyor. Sevgi Soysal’ın teyzesi Rosel’in yaşamından esinlenerek kaleme aldığı Tante Rosa yerel olmamakla eleştiriliyor ve bazı çevrelerce garip karşılanıyor.
Sevgi Soysal, Alman bir annenin ve Selanikli mimar-bürokrat bir babanın çocuğu olarak dünyaya geliyor. Öğrenim hayatı Ankara’da geçiyor. Üniversite yıllarında Almanya’ya gidiyor ve Göttingen Üniversitesi’nde kendi alanı olan arkeoloji ve ayrıca tiyatro derslerini takip ediyor. Almanya’dan Dost dergisine sanat haberleri gönderiyor. 1958 yılında Türkiye’ye, Ankara’ya dönüyor. Döndüğünde Ankara Radyosu’nda sohbetler yazmaya başlıyor. O dönem yazdığı öyküleri, yazıları ve çevirileri Dost, Yelken, Ataç, Yeditepe ve Değişim dergilerinde yayımlanıyor.
İlk öykü kitabı Tutkulu Perçem ise 1962’de yayımlanıyor. Yaptığı oyun çevirileri Devlet Tiyatroları’nda sergileniyor. 1964’te yeni kurulan TRT’de program uzmanı olarak çalışmaya başlayan Sevgi Soysal radyoda kadın saati için kısa piyesler yazıyor. Yürümek ise yazarın ilk romanı. Kadın erkek ilişkilerine odaklanan, kadın ve erkek olmanın toplumsal dayatmalarına dikkat çeken, Ela ve Mehmet’in –ayrı ayrı– başka yerlerde başlayan hikâyelerinin birbirlerini bulmalarıyla devam ettiği, kadınlığı ve erkekliği sorgulayışıyla yazıldığı dönemde ve günümüzde de hâlâ önemli bir kitap. Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor oyununda da Ela’nın adı geçiyor.
Yürümek 1970 yılında yayımlanmasından bir yıl sonra müstehcenlik gerekçesiyle toplatılıyor. Aynı yıl Sevgi Soysal, TRT’den ayrılmak durumunda kalıyor. Oyunda, “Kitabın toplatılmasından Ela değil, ben sorumlu tutulacağım” diyor Sevgi Soysal.
Oyunda Sevgi Soysal’ın Yürümek, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu, Şafak, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti ve Tante Rosa eserlerinden çeşitli bölümler sahnelenmiş.
Sahne 30 Eylül 1976 günü, yani yazarın son doğum gününde kanser tedavisi için gittiği Londra’da açılıyor. Sevgi Soysal’ın bir ses kaydedicisine düşüncelerini kaydetmesi fikri oyunun yazarı Duygu Dalyanoğlu’na ait. Oyun hakkındaki söyleşilerde Dalyanoğlu, Funda Soysal’la yaptıkları sohbetlerin sonunda böyle bir fikir oluştuğunu söylüyor. (Bkz. Esra Dicle'nin Tiyatrodergisi.com'de BGST oyuncularıyla yaptığı söyleşi: "BGST Tiyatro ile Söyleşi: 'Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor, Hâlâ!'”)
Kitaplarındaki karakterler sanki Sevgi Soysal’ı son yolculuğuna hazırlıyor. Bir koro halinde hareket eden oyuncular arasında roller öyle güzel paylaşılmış ki, kimse kimsenin önüne geçmiyor ya da başka bir deyişle kimse sönük kalmıyor. Oyunun ilk bölümü ergenliğinden, gençliğinden, İmroz Adası’ndaki günlerinden bahsederken, ikinci kısım Sevgi Soysal’ın 12 Mart döneminde yaşadıklarına odaklanıyor.
12 Mart, Sevgi Soysal’ın yazılarını ve hayatını önemli ölçüde etkiliyor. 1971 ve 1972 yıllarında iki kez tutuklanıyor ve Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nda kalıyor. Ardından iki buçuk ay Adana’da sürgün cezası alıyor. Ama hapishanede olması üretmesine engel olmuyor. Brecht’in Beş Paralık Roman eserini çeviriyor ve Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanını yazıyor. Politikadergisinde yayımlanan hapishane anıları Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu adıyla kitaplaşıyor.
Oyunda 1948, 1962, 1967 ve 1973 yılları tarihsel aralıklar olarak seçilmiş. Cumhuriyetin 25. ve 50. yılları arasındaki süreç Soysal’ı ve toplumsal süreci birlikte aktarmasıyla döneme tanıklık etmemize imkân veriyor.
Sevgi Soysal Yaşamakta Israr Ediyor ilk sezon 25’i İstanbul’da, dördü İstanbul dışında olmak üzere 29 kez ve iki kez de yurtdışında sahne almış. Bu sene 5 Ekim’de izleyiciyle buluşan oyun birçok şehri kapsayan bir turneye de çıkıyor:
27 Aralık Cuma 20:00 - İBB Cem Karaca Kültür Merkezi, Bakırköy
11 Ocak Cumartesi 20:00 Sinop Kültür Merkezi, Sinop
18 Ocak Cumartesi 19:00 - Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi, Şişli
21 Ocak Salı 20:30 - Moda Sahnesi, Kadıköy
1 Şubat Cumartesi 20:30- Sahne Pulcherie, Beyoğlu
Tahta dekorlar kullanılan oyunun sahne tasarımı Ali Dur’a ait. Hızla değişebilen, bir anda başka bir sahneye hazır hale gelen ortama Kenan Özcan’ın tasarladığı videolar eşlik ediyor ve bir bütünlük ortaya çıkıyor. Londra’dan Ankara’ya, oradan Adana’ya uzanan metin Sevgi Soysal’ın ölüm ayına yani kasıma kadar olan süreçte bitiyor.
Videolar, dönemin gazete haberleri, Sevgi Soysal’ın kendi sesinden yapılan aktarımlarla oyun birçok açıdan tamamlanıyor. Bittiğinde Sevgi Soysal’ı bir kere daha okumak istiyor insan. Ben de öyle yaptım.
Oyundan sonra hissettiğim duygu Sevgi Soysal’ın cesaretine ve hayata bu denli bağlı oluşuna duyduğum hayranlıktı. Cesaret üzerine uzun zamandır düşünüyorum. Sevgi Soysal’ı cesur diye tanımlamak hayatının ayrıntılarından bugüne ulaşan, bizlere kadar gelen bir umut işareti aslında. Eserlerindeki kadın odaklı bakış açısı, yeni gerçekçilik akımından izler taşıyan öyküleri ve yazıları bugüne dair bakış açımıza katkı sağlıyor.
Daha önce Tante Rosa üzerine tiyatro oyunları sergilenmiş olsa da, Sevgi Soysal’ın kendisini anlatan ve belgesel ögeler taşıyan bu oyun sanırım bir ilk. Dramaturjiyi bütün ekibin beraber çıkarması BGST’nin en güzel geleneklerinden biri. Banu Açıkdeniz, Burcu İsra Kanbakoğlu, Duygu Dalyanoğlu, Nihal Albayrak ve Zeynep Okan’ın performanslarıyla yer aldıkları oyunu Aysel Yıldırım yönetiyor, ses tasarımı ve müzik ise Beril Sarıaltun’a ait. Ayrıca oyun Direklerarası Seyirci Ödüllerinde “Tableau (Tablo) Oyun” ve Üstün Akmen Tiyatro Ödüllerinde “Yılın Ekip Oyunu” kategorilerinde ödüle layık görülmüş. Başına ne gelirse gelsin hayattan vazgeçmeyen, sorgulayan, eleştiren, direnen ve üreten Sevgi Soysal’ı izlemek büyük bir keyifti. Bu tanıtım yazısını da oyunun son cümleleriyle bitirmek isterim:
“Vasiyetim olsun,
Beni yazdıklarımla hatırlayın.”
YAZARIN NOTU:
Son okuma için Ahmet Can Yılmaz’a ve yazıya katkılarından dolayı Nihal Albayrak’a çok teşekkürler.
Önceki Yazı

Brüksel’in Art Deco klasiği Bozar’da
aşkın dile gelişi
“Bozar’daki Love is Louder sergisi aşkın/sevginin tüm yönlerine odaklanıyor. Hans/Jean Arp & Sophie Taeuber-Arp sergisi ise avangard sanatın bu önemli ikilisini arkadaşlık, aşk, üretim ortaklığı üzerinden keşfe çıkıyor.”
Sonraki Yazı

Haftanın vitrini – 52
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Bir Hayat Bol Sohbet / Eksik Poetika / Her Şey Nafile / İncirlik Yazı / Kaynaklar, Nehirler, Buzdağları / Kitapların Yolculuğu / Kızlar / Ne Para Ne Saat Ne Kasket / Nehrin Dibinde / Pessoa:Personæ