Tek bir odadan yüzlerce yıla bakmak
“Kitabın baş döndürücülüğü sayfalara sığdırdığı farklı durumlar, zamanlar, anlar değil sadece. Minimal gibi görünen çizimler mekânla, zamanla, insanla ve diğer canlılarla ve yerlerle öngöremeyeceğiniz bağlantılar kuruyor.”

Burada, Amerika Birleşik Devletleri’nde kolonyal zamanda inşa edilmiş bir evin bir odasında, o evde farklı zamanlardaki farklı yaşanmışlıklara vurgu yapan bir grafik roman. Odanın değişmeyen detayı pencere ve şömine. Dekorasyonu ve içindeki yaşamlar ise yeni gelen her insanla ve dönemin dinamikleriyle sürekli değişiyor dönüşüyor:
2014, şömine ve pencerenin önünde sadece bir kanepe. Bir sonraki sayfada şöminenin yanında bir kütüphane ve önünde açılmış bir koli.
1957, çizgili kanepe, yapraklı duvar kâğıdı. 1959’da çizgili kanepede oturan dört çocuğun fotoğrafını çekmeye çalışıyor baba. 1962’de farklı bir kanepede 5 çocuk var poz veren ve yine gülümseyin komutu. 1964’te çocuklar biraz büyümüş ve yine aynı pozu veriyorlar. 1969, aynı kanepe, aynı poz. 1979 aynı kanepe, aynı poz. 1983 aynı kanepe, aynı poz.
1942, boş odanın ortasında ahşap bir üçgen merdiven. 1944, oda eşyalarla dolmuş. 1933, halıya uzanmış dergiye bakan iki çocuk. (Dekorasyondan aynı ailenin orada olduğunu anlıyoruz.) 1933, amuda kalkan çocuk. (Eylemi birkaç sayfa boyunca küçük bir karede görüyoruz.)
1989, kanepede dört yaşlı insan, biri fıkra anlatıyor. Birkaç sayfa sonra, fıkranın sonunda hepsi gülerken sandalyede oturan adam öksürerek arka üstü düşüyor. 1986, aynı yaşlı kadın temizlik yapıyor. Sonraki sayfada o temizliğe devam ederken evin köpeği çalan kapıya havlıyor. Sayfalar sonra aynı yaşlı kadın arkeoloji derneğinden gelen birkaç kişiyi eve alıyor. Dernektekiler bölgede yaşayan Amerikan yerlilerini araştırdıklarını söyleyerek arka bahçeye bakmak istiyorlar, kadın tereddütle kabul ediyor. Aynı sayfada 1922’den iki kare görüyoruz, ormanda bir yerli.
MÖ 8000, göl ve kır.
1573, orman. 1763, aynı ormanda bir adam elinde balta ağaç kesiyor. 1623, aynı orman. 1764, ormanın içinde kesilmiş ağaçların arasında iki katlı bir ev iskeleti.
1995, sadece bir konuşma balonu: Bir şey soracağım sana, diyor.
1957, çizgili kanepede kucağında bebekle bir kadın. Aynı sayfada, 1949, 1924, 1988 ve 1945’te kucağında bebek olan kadın kareleri.
1996, evin içinde itfaiyeciler. Aynı sayfada bir yıl sonrasından küçük bir karede her şey birdenbire oldu konuşma balonu.
1609, yerli bir kadın ve adam ormanda.
2050, şöminenin önünde havada uçuşan geometrik şekillerden bir çeşit oyun oynayan iki yaşlı adam.
1773, ormanın içindeki evin bahçesinde dönemin kıyafetleri içerisinde bir kadın ve bir adam. Aynı sayfanın kenarında görünen ağacın gövdesinin alt kısmında 1564 tarihli minik karede o ağacın minicik bir fidan olduğu hal. Yine aynı sayfada 1955 ve 1953 tarihindeki ev sakinlerinin el detayları.
1949, şöminenin üstündeki aynanın düşüşü. Aynı sayfada 2014’de üçgen merdivenden düşen bir adam, 1926’da düşen bir saksı, 1991’de düşen bir boya tenekesi ve 1625’te “ah seni kalın kafalı”, 1852’de “seni geri zekâlı”, 1673’te “kuş beyinli” konuşma balonları.
1203, gölet pembe/kahve.
1307, gölet günbatımı.
1553, göletten su alan insanlar.
1609, ormanda yerli bir kadın ve bir adam.
1870, evin önünde bir ressam ve bir kadın.
1920, körebe oynayan çocuklar.
1971-1966-2015, twister oynayan insanlar.
1916, odada bir cenaze.
1906, evin önünden geçen yol ve başka evler. Ormandan eser yok.
MÖ 80.000.000, dinozor.
2213, “Hoş geldiniz. Lütfen kulaklıklarınızı altıncı kanala ayarlayın” diyen bir kadın.
2111, sular, sular.
Şimdi ben kitabın sayfalarını çevirirken karşıma çıkan görüntülerin bir kısmını böyle yazınca sizde nasıl bir algı yarattı bu, ne şekillendi zihninizde, bilmiyorum. Biraz ‘spoiler’ verdim sanki, ama vermedim aslında. Hem de hiç! Elimde duran kitabın ilk sayfalarından itibaren ‘bambaşka’ olduğunu algılamanın şaşkınlığını yansıtmaya çalıştım size.
Olmadı sanki. Hem de hiç! Ben yine de devam edeceğim biraz kendi okuma deneyimime, izninizle.
“N’oluyor burada?” sorusu beynimin içinde sabırsızca yanıt bekleyedururken sayfalar ilerledikçe soru yanıtını aramaktan vazgeçip akışa bıraktı kendini. Kalın bir kitaptı ve sayfalar ilerledikçe katmanları artıyordu. Başı sonu olan tek bir hikâye yerine pek çok hikâyeden alıntılar, anlarla doluydu anlatı. Sık sık önceki sayfalara geri dönüşleri içermeye başladı okuma şeklim. Oysa daha neler olacak dürtüsüyle sonuna bakmamak için kendimi tutuyordum bir yandan; bitmesin isteğiyle nereye varacak merakı iç içe geçmişti. Böyle, minik detayların yarattığı gülümsemeli, hayretlere düşüren, bazen sabırsız, bazen tuhaf bir dinginlikle dolu bir hazla bitirdim kitabı. Baştan sona afallatmıştı beni bu macera – ki bunu başarabilen kitapları çok seviyorum. Bir soluklandım. Şimdi yazara/illüstratöre bakabilirdim.

Richard McGuire ile ilgili ilk söyleyeceğim şeyin çok iyi bir basçı olması sizi şaşırtabilir; ama kurucusu olduğu kısa soluklu post-punk grubu Liquid Liquid’in hit parçası Cavern’i dinlerseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız. ‘80’lerin başında üretim yapan grubun tüm poster ve albüm kapaklarını da tasarlayan McGuire o yılarda sokak sanatıyla da ilgileniyormuş ve hatta yapıtları 1981’de MoMA PS1’de düzenlenen New York/New Wave sergisinde Keith Haring ve Jean-Michel Basquiat’ın çalışmalarıyla birlikte yer almış.
Gelelim grafik roman serüvenine… Aslında Burada tek grafik romanı sanatçının. Kendisi hep çok yönlü, disiplinler arası üreten bir sanatçı. ‘80’lerin sonunda Raw dergisinde küçük grafik öyküleri yayınlanmış. Hatta Burada’nın ilk kısa versiyonu da bu dergide yer almış ve eser çizgi romanların zaman ve mekânı betimleme biçimini yeniden yapılandıran, dönüştürücü bir çalışma olarak kabul edilmiş. İşte 2014’te o küçük öykü grafik romana evrilmiş ve Pantheon Books tarafından yayınlandıktan sonra 20’den fazla dile çevrilmiş. 2016’da Fransa’da Fauve d’Or’u Ödülü’nü kazanmış.
Richard McGuire aynı zamanda The New Yorker’ın tanınan illüstratörlerinden. ‘90’larda çocuk kitapları yazıp resimlemiş – Orange Book, Night Becomes Day, What Goes Around Comes Around. Bir kısa film –Micro Loup– ve bir animasyon antoloji filmi –Fear(s) of the Dark– yönetmiş/tasarlamış. Connecticut’daki Aldrich Çağdaş Sanat Müzesi’nde heykel sergisi açmış ve çalışmaları The Museum of Modern Art, The Metropolitan Museum of Art, The Morgan Library and Museum ve The Cooper Hewitt Smithsonian Design Museum’un koleksiyonlarında yer alıyor.
Burada’ya geri dönersek; bir zaman kapsülündeymişsiniz hissi yaratan kitabın kısa sürede kültleşmesi usta yönetmen Robert Zemeckis’in de dikkatini çekmiş ve Zemeckis, Robin Wright ve Tom Hanks’li, aynı adlı filmi iki yılda tamamlamış. Film şu günlerde vizyonda. Ben yazarı araştırmaya başladığımda karşıma çıktı ve hemen gidip seyrettim. Yönetmenin kitaptan neden etkilendiğini anlamak zor değil, kitaptaki görsel anlatım dilini kullanarak bir film yapmak iyi fikir çünkü. Yapabilmiş mi? Evet.
Ama hani sıradışı bir yaratıcılıkla karşılaştığınızda büyülenirsiniz ya, işte ben filmi kitabın büyüsünü üzerimden atamadan izledim ve ne yalan söyleyeyim, sıkıldım filmi izlerken. Nihayetinde yönetmen görece yeni bir anlatım dilini, kurguyu seçse de, –ki bu fikrin ona ait olmadığını biliyorum zaten– bir aile hikâyesine odaklanmayı seçmiş, bir evin, bir odanın yüzyıllara yayılan şahitliğine odaklanmak yerine. Söz konusu sinema olunca bu seçimi anlayabiliyorum. Onlarca ailenin anları birleşip tek bir ailenin hikâyesi oluvermiş filmde. Ara ara Amerikan yerlileri ve lazyboy’un yaratıcısı bir çiftin yaşamlarına da girip çıkıyoruz. Ama kitaptaki gibi o evle bağlantısı tam kurulamıyor bu yan hikâyelerin. Sadece asıl aileden sonra eve yerleşen yeni aileyle ortak nokta olarak evi algılayabiliyoruz biraz. Kitaptan haberiniz yoksa etkilenirsiniz filmden ama kitabı okuduysanız yetersiz kalır. Başınızı döndürmez film. Hatta benim gibi burun bükersiniz acımasızca.
Kitabın baş döndürücülüğü sayfalara sığdırdığı farklı durumlar, zamanlar, anlar değil çünkü sadece. Sayfaları hızlıca çevirseniz pastel renklerden, iddiasız basit çizimlerden ibaret bir grafik roman olduğunu sanabilirsiniz. Ama detay baktığınızda, dönemlere göre çizim tekniğindeki nüansları fark etmeye başladığınızda, zaman mekân algısı, tam da anlatılamayan o hikâyeyle form arasındaki ilişki yeniden tanımlanıyor. Minimal gibi görünen çizimler mekânla, zamanla, insanla ve diğer canlılarla ve yerlerle öngöremeyeceğiniz bağlantılar kuruyor. Kitap bittiğinde bile bu bağlantılar kafanızda yeni sayfalar açmaya devam ediyor. Ama detaylardan çok bütün artık algınız ve bir çeşit soyutlanma belki.
Kitap çevrilmeden epey önce Sanem Sirer K24'te Here için şunları yazmış:
Richard McGuire, Here (Burası) adlı grafik romanında kendi oturma odasının bir köşesini ele alarak zamanın katmanlarını aralıyor ve derinliğiyle şaşkınlık uyandırıcı bir anlatı yaratıyor. McGuire, bu grafik romanda mekânın tüm olasılıklarını işliyor, zamanın katmanlarını bir soğanın kabuğu gibi soyarak iki boyutlu sayfa düzlemini bir tavşan deliği hâline getiriyor: Oturma odasındaki köşeden hareketle dinozorlara, uzay roketlerine, yerlilere, savaşlara ve televizyonun karşısında ailecek geçirilen akşamlara aynı anda uzanan bir tavşan deliği.
Grafik bir anlatıyı söze dökmek kolay değil açıkçası, her zaman en iyisi alıp okumak. Kendi adıma, Desen Yayınları yayımlanışından on yıl sonra kitabı dilimize kazandırdığı için mutluyum.