Tavşan sonunda Türkçede de huzura eriyor
“Tavşan Huzura Erdi, serinin en olgun halkası olarak değerlendirilmektedir. Karşımızda 'bir dönemin son nefesi' vardır artık.”
John Updike 1966'da, ailesiyle. Fotoğraf: Truman Moore
20. yüzyıl Amerikan edebiyatının en rafine seslerinden biri olan John Updike sıradan hayatların sıradışı bir gözlemcisiydi. Onun kaleminde Amerikan banliyösü sadece bir mekân olmaktan çıkıp arzuların, hayal kırıklıklarının ve inancın sürekli çarpıştığı bir sahneye dönüşmüştü. Updike anlatılarında gündelik olanı neredeyse kutsal bir dikkatle incelemiş, bir kahve fincanının buğusunu, küçük bir evin içindeki boğucu sessizliği, dilsiz bir eşyanın anlattıklarını ya da bir adamın sabah aynasına bakarken hissettiği o tarifsiz yabancılığı gerçek hayatta olmadığı kadar sahici anlatabilmiştir. Kelimeler onun dünyasında insan ruhunun derinlerine açılan pencerelerdir.
Hem biçimsel olarak zarif hem de duyusal bir zenginlikle yoğrulmuş üslubu sayesinde sıradan bir ânı bile yoğun bir görsellik ve duygusallıkla betimleyebilmiştir. Bu yüzden Amerikan edebiyatında neredeyse benzersiz bir yerde durmaktadır. Ayrıntıya olan takıntılı dikkatiyle nesneleri, mekânları ve bedenleri renk, ışık ve doku katmanlarıyla işlemiştir. Eserlerinde sıkça rastlanan uzun, ritmik cümleler hem düşüncenin akışını hem de karakterlerin bilinç hareketlerini yansıtır. Bu nedenle Updike yalnızca bir romancı değil, dilin sınırlarını estetik bir deneyime dönüştüren bir stilist olarak da değerlendirilebilir.
Updike hem bir kurgu yazarıydı, hem de şaşırtıcı derecede ilginç bir eleştirmendi. Sanatın, edebiyatın ve insan deneyiminin anlamına dair neredeyse obsesif bir merakla yazmıştı. The New Yorker’da yayımlanan denemeleri, Amerikan eleştirisinin biçimsel zarafetini ve entelektüel ciddiyetini adeta yeniden tanımlamıştı. Onun yazılarına sinen estetik duyarlık yalnızca kelimelerin değil, bakışın da bir sanata dönüşebileceğinin apaçık bir kanıtıdır.
Uzun bir bekleyişten sonra Updike’ın en ünlü serisi olan Tavşan (Rabbit) serisinin son kitabı da Türkçeye çevrildi. Updike bu seriyle eski bir lise basketbol yıldızının, Harry “Rabbit” Angstrom’un yaşamı üzerinden, savaş sonrası Amerika’nın kültürel, ahlaki ve ruhsal evrimini gözler önüne sermişti. Bu romanlarda bireyin inançla, bedenle, cinsellikle ve toplumsal normlarla mücadelesi hem bir dönemin panoramasını hem de insan varoluşunun zamansız çatışmalarını yansıtır.
Serinin ilk romanı Tavşan, Kaç, 1950’lerin Amerikası’nda, orta sınıfın içsel sıkışmışlığını gözler önüne serer. Eski bir lise basketbol yıldızı olan Harry “Rabbit” Angstrom yetişkinliğe geçişte kendini dipsiz bir boşlukta bulur. Karısı Janice hamiledir, hayat sıradanlaşmıştır ve Tavşan bir gün hiçbir plan yapmadan evini terk eder. Bu kaçış fiziksel olduğu kadar varoluşsal bir arayıştır. Romanın dili Updike’ın duyusal betimleme ustalığını erken döneminden itibaren ortaya koyar; okur, Tavşan’ın huzursuzluğunu neredeyse derisinin altında hisseder. Onunla birlikte sadece sıradan bir Amerikan banliyösünde dolaşmaz, aynı zamanda insan denen varlığın kırılgan ve çelişkili özünü, o sonsuz arzu ile başarısızlık döngüsünü, beden ile ruhun bitmeyen çatışmasını keşfeder.
Tavşan, Kaç, Amerikan edebiyat dünyasında büyük bir ilgiyle karşılanmıştır. Romanı çılgınca övenlerin yanında temkinli bir mesafeden yaklaşanlar da az değildir. Kimileri eseri Amerikan banliyösünün İncil’i olarak nitelendirirken, bazı eleştirmenler Updike’ı karakterine fazla şefkat göstermekle suçlamıştır. Yine de Tavşan, Kaç, Amerikan gerçekçiliğini modernist bilinç akışıyla harmanlamasıyla büyük ilgi çekmiştir. Bugün roman Amerikan bireyciliğinin yeni bir tür melankolisini başlatan yapıt olarak kabul edilmektedir.
On yıl sonra gelen Tavşan Dibe Vurdu (Rabbit Redux), kahramanımızı 1960’ların kaotik atmosferine taşır. Vietnam Savaşı, ırkçılık, uyuşturucu kültürü ve cinsel özgürlük dalgası Amerikan toplumunu sarsmıştır. Artık orta yaşın eşiğinde olan Tavşan, karısı Janice tarafından terk edilmiştir ve evine hippi Jill ve siyahi radikal Skeeter’ı alarak yeni bir “aile” formu dener. Ancak bu deneme hem kişisel hem toplumsal bir felakete dönüşecektir.
Denebilir ki, bu ikinci kitap serinin en politik eseridir. Burada bireysel bunalım toplumsal kargaşayla birleşmiştir. Tavşan Dibe Vurdu, eleştirmenlerce “Amerika’nın vicdan azabı romanı” olarak tanımlanmıştır. Updike kendi anlatısını ve karakterlerini Amerikan toplumunun mikrokozmosuna dönüştürür adeta; idealizmin çöküşü, ırksal gerilim ve inanç yitimi romanın merkezindedir. Roman Ulusal Kitap Ödülü’ne aday gösterilmiş ve Updike’ın sadece banliyö anlatıcısı olmadığını, aynı zamanda döneminin tarihsel tanığı olduğunu da kanıtlamıştır. Genel olarak cesur ve yenilikçi bulunan bu roman, bazı eleştirmenlere göreyse ırkçı temalarla doludur. Ancak bugün serinin bütünlüğü içinde düşünüldüğünde, roman önemli bir kavşağı temsil etmektedir.
Serinin üçüncü kitabı Tavşan Zengin Oldu (Rabbit Is Rich) ile Updike edebi kariyerinin en büyük onurlarından bazılarını kazanacaktır. 1982’de hem Pulitzer Ödülü’nü hem Ulusal Kitap Ödülü’nü hem de Ulusal Kitap Eleştirmenleri Birliği Ödülü’nü alır. Roman 1970’lerin sonundaki ekonomik değişimleri ve petrol krizini fon alarak, Tavşan’ın maddi refah içindeki içsel yoksulluğunu anlatmaktadır.
Artık bir Toyota bayiinin yöneticisi olan Tavşan başarıya ulaşmıştır ulaşmasına, ancak bu başarı ona huzur getirmeyecektir. Oğlu Nelson ile çatışmaktadır, evliliği duygusal bir darboğaza girmiştir, üstüne üstelik geçmişteki arzularının hayaleti peşini bir türlü bırakmamaktadır. Updike burada Amerikan Rüyası’nın gerçekleşmiş halini sorgulamaktadır. Ruh huzursuzsa, rüya gerçekleşse ne olur? Eleştirmenler bu romanı “Amerikan kapitalizminin ahlaki anatomisi” olarak nitelendirecektir.
Tavşan Huzura Erdi
çev. Meram Arvas
Alef Yayınevi
Ekim 2025
504 s.
Serinin son romanı Tavşan Huzura Erdi (Rabbit at Rest) 1980’lerin sonundaki Amerika’yı; tüketim, sağlık krizi, Reagan dönemi yorgunluğu gibi olayları bir çürüme panoraması olarak ele alır. Artık yaşlanmış olan Tavşan, Florida’daki emeklilik hayatında hem bedeniyle hem vicdanıyla hesaplaşmaktadır. Kalp rahatsızlıkları, oğlunun uyuşturucu bağımlılığı ve geçmişin pişmanlıklarıyla örülü bir iç monolog vardır karşımızda. Updike hiç olmadığı kadar hüzünlüdür.
Roman, Tavşan Zengin Oldu’daki maddi refahın ardından gelen manevi boşluğun kaçınılmaz sonucudur aslında. Tavşan’ın hayatı boyunca peşinde koştuğu başarı ve özgürlük idealleri, yerini bedensel çöküş ve ahlaki tükenmişliğe bırakmıştır. Yiyeceklere duyduğu oburca iştah, aslında yaşamın kendisine, hâlâ bitmemiş arzularına duyduğu bir açlıktır. Ancak Updike bu açlığı romantize etmez; Tavşan’ın bedeninde biriken kilo, kalbindeki rahatsızlık, toplumun da kendi iç tıkanıklığının bir alegorisine dönüşür. Amerika artık genişleyen değil, şişen bir ulustur ve tıpkı Tavşan gibi, refah içinde ama huzursuzdur.
Updike roman boyunca aileyi, mirası ve kuşak çatışmasını da merkeze alır. Oğlu Nelson bir zamanlar Tavşan’ın gençliğindeki isyankârlığın yozlaşmış bir yansımasıdır adeta. Oğulun uyuşturucu, borç ve başarısızlıkla çevrili hayatı, Amerikan Rüyası’nın bir sonraki kuşağa devrolan kırılganlığını simgeler. Janice ile ilişkisiyse bıktırıcı bir alışkanlığa ve içinde sevgi olan, yorulmuş bir ortaklığa dönüşmüştür. Bu yönüyle Tavşan Huzura Erdi yalnızca bireyin değil, bir ailenin ve bir ulusun yaşlanma hikâyesidir aynı zamanda.
Updike bu romanıyla 1991’de bir kez daha Pulitzer Ödülü’nü kazanır. Bu roman serinin en olgun halkası olarak değerlendirilmektedir. Karşımızda “bir dönemin son nefesi” vardır artık. Updike burada ölümün kaçınılmazlığını, ama aynı zamanda insanın yaşam karşısındaki bitmeyen iştahını anlatır. Romanın kapanışı, Tavşan’ın son koşusu sadece Amerikan bireyinin hem kahramanca hem trajik yalnızlığını simgelemez; bunun yanında evrensel insan yazgısını da anlatır. Zira onun ölümüyle birlikte sadece bir karakter değil, Updike’ın yarım yüzyıl boyunca izini sürdüğü Amerikan insanının da bir çağı sona ermiştir.
Edebiyat tarihçileri bu seriyi genellikle Saul Bellow’un varoluşsal birey romanlarıyla ve Philip Roth’un kimlik sorgulamalarıyla birlikte anacaktır. Ancak Updike’ın farkı sessizce konuşmasından gelmektedir. Onun karakterleri felsefi manifestolar sunmaz; sıradanlıkları içinde trajik bir şiirsellik taşırlar. Tıpkı kitabı eline alan her sıradan okur gibi. Bu da seriyi Muhteşem Gatsby’den sonra Amerikan bireyciliğinin en etkili temsillerinden biri haline getirmiştir.
Bir yazarın külliyatı açısından bakıldığında, Tavşan serisi Updike’ın kendi yazarlık evriminin de haritasıdır bir bakıma. Tavşan, Kaç’taki gençlik enerjisi, Tavşan Zengin Oldu’daki olgunlukla ve ardından Tavşan Huzura Erdi’deki ölüm sessizliğiyle birleşir. Böylece seri, bir yazarın da bir karakterle birlikte yaşlanışının benzersiz bir edebi belgesine dönüşür. Bugün Tavşan serisi hem Amerikan realizminin zirvesi hem de modern romanın bilinç akışına açılan bir köprü olarak değerlendirilmektedir. Özellikle Tavşan Zengin Oldu ve Tavşan Huzura Erdi’nin arka arkaya Pulitzer kazanması, Updike’ı Faulkner ve Booth Tarkington ile birlikte birden fazla Pulitzer alan az sayıda Amerikalı romancıdan biri yapmıştır.
Tavşan serisi yalnızca bir karakter dizisi değil, aynı zamanda yarım yüzyıllık Amerikan tarihinin roman formunda bir anatomisidir. Updike bireyin iç dünyasını Amerikan toplumunun geçirdiği dönüşümlerle eş zamanlı işler. 1950’lerin muhafazakâr banliyölerinden 1980’lerin tüketim kültürüne uzanan bu yolculuk, Amerikan rüyasının bir anlamda kaçınılmaz çöküşünü simgelemektedir. Serinin sonunda Updike okuyucuya kesif bir sessizlik hediye eder. O sessizlikte ne kazanan vardır ne kaybeden. Sadece yaşamın kendisi vardır, bütün güzelliği ve kırılganlığıyla. Tavşan romanları bu yönüyle hem Amerikan edebiyatının hem de modern bireyin aynası olmayı sürdürmektedir.
Önceki Yazı
Nesrin Topkapı'nın Otobiyografi'sinde
Sahne arkası
“Kitapta beni en çok etkileyen şey, Nesrin Topkapı'nın hareketleri anlatış biçimi oldu. Aslında sadece dans etmekten de söz etmiyordu hareket derken, çünkü hayatın bir koreografisi vardı onun gözünde.”
Sonraki Yazı
Haftanın vitrini – 43
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Akıncılar, Hükümdarlar ve Tacirler / Ankara’nın Duygusal Tarihi / Beyaz Bir Gökyüzü Altında / Canavarların Vaatleri / Ekofeminizm / Gerici Düşünce Üzerine Deneme / Gri Arılar / Hayali Canavarlar Atlası / Savaş / 21. Yüzyılda Emperyalizm