• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ELEŞTİRİ
  • ENGLISH
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • İNCELEME
  • KİTAPLAR
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Nesrin Topkapı'nın Otobiyografi'sinde

Sahne arkası

“Kitapta beni en çok etkileyen şey, Nesrin Topkapı'nın hareketleri anlatış biçimi oldu. Aslında sadece dans etmekten de söz etmiyordu hareket derken, çünkü hayatın bir koreografisi vardı onun gözünde.” 

Nesrin Topkapı

ASUMAN KAFAOĞLU-BÜKE

@e-posta

HER ŞEY

23 Ekim 2025

PAYLAŞ

“Ama ben ilkokul mezunuyum” dedi tanıştığımız gün. Gülümsedim çünkü yazmak için bunun hiç önemli olmadığını biliyordum, ne Yaşar Kemal ne de William Shakespeare ilkokul sonrasında eğitim görmüştü. Nesrin Topkapı’nın daha sonra otobiyografisini okurken de anıların aktarımında asıl önemli olanın içtenlik olduğunu düşündüm. Bu çok klişe bir laf gibi gelebilir fakat özellikle anılar söz konusu olduğunda, anıları paylaştığımız insanlara ve özellikle de kendimize haksızlık etmemek için içtenlik çok önemli.

Nesrin Topkapı’nın otobiyografisini ilginç yapan unsurların başında hiç kuşkusuz daha önce bize hiç anlatılmamış olan gazinoların sahne gerisi geliyor. Sahneye çıkışta bir hiyerarşi olduğunu dışardan görüyorduk, en son assolist çıkardı ve önceki sanatçıların bizi assoliste hazırlaması beklenirdi ama aynı düzenin kuliste de devam ettiğini bilemezdik. Duş, tuvalet, özel soyunma odası da aynı düzenle dağıtılırmış, sanatçıların rahatı – assolist dışında – düşünülmezmiş.

Bir yandan da sahne gerisinin hikâyesinde, birlikte üretmenin heyecanını da görmüş olduk. Elbette her toplulukta olan kıskançlıklar, çekememezlikler, aşağılanmaların yanı sıra, soylu dostlukların da beslendiği yer olmuş kulisler. Nesrin Topkapı’nın anılarını okumaya başlamadan önce sahne gerisinin anlatılacak olması beni heyecanlandırmıştı çünkü onun öyküsünün sadece bir dansözün hayat hikâyesi olmadığını tahmin ediyordum. “Dansöz” sözcüğüne saygınlık getiren biriydi o. Bir de tabii yaşı benimkine yakın bir kadının ayakta durma hikâyesi ilgimi çekiyordu. Bir kadının kendini yaratması, arkasında bir erkek olmadan isim yapması çok zordur, özellikle de 70’li yıllarda.

Fakat asıl Nesrin Topkapı’nın otobiyografisini başka bir yerden başlayarak anlatmak istiyorum. Anılar ve belleğin işleyişi…

Bellek nasıl işler?

Geçenlerde şöyle bir olay yaşadım. Ankara’da öğrenciliğim sırasında bir arkadaşım gelip bir hafta bende kalmıştı. Birlikte caz konserine gitmiş, harika yemekler yemiş, kısacası çok eğlenmiştik – en azından ben böyle hatırlıyordum o haftayı. Aradan kırk yıl geçmiş olmalı ama çoğu günlerimiz canlı imgelerle taze duruyor zihnimde. Oysa daha sonra arkadaşımla konuşurken, o haftadan sadece benim evde gördüğü hamam böceğini hatırladığını söyledi. Onca konserler, restoranlar, tanıştırdığım insanlar yerine sadece bir hamam böceği kalmıştı aklında. Ankara’da o hafta sanki yaşanmamıştı.

Bellek işleyişiyle hep şaşırtır bizi. Bazen neden bir detayı hatırladığımızı bilemeyiz. Neden o aklımıza takılmıştır da başka anılar silinmiş, sonsuza dek yok olmuştur? Filozof William James anıların ancak tekrarlanmaları sonucunda hafızada kaldığını söyler. Örneğin on yaşında yaşadığınız bir anıyı hâlâ hatırlıyorsanız, on yaşındaki imgesiyle değil, en son o hatırayı aklınıza getirdiğiniz, belki bir sene önce ya da bir hafta önceki halini hatırlıyor olursunuz. Arkadaşımın birlikte geçirdiğimiz günleri hatırlamaması ama benim hatırlamamın sebebi William James’in teorisine göre şuydu; anıları hatırlatan mekânlar içinde olduğum için, onların taze kalmalarını sağlamıştım. Ankara’da yaşamaya devam ederken, bir hafta, bir ay ya da bir yıl boyunca aynı yerlere gidip, aynı insanları görmeye devam ettiğim için belleğim daha iyi korumuştu o anıları. Onun hafızasından silinmesi ise, tekrarlamaların olmamasından kaynaklanıyordu.

Bu yüzden hatıralar güvenilmez gelmiştir bana. Aradan geçen yıllar içinde neleri öne çıkartıp neleri geride bıraktığımızı bilemeyiz. Kişinin ruh haline göre tasniflenir anılar. Anı kitaplarında da iki şey ortaya çıkıyor: Birincisi nelerin hatırlandığı; ama en az bunun kadar önemli olan ikinci unsur da nasıl hatırlandığı. Birincisi, anlatan kişinin hafızasının gücünü ve seçiciliğini gösterir. İkinci ise kişilik yapısını, hatta hayata bakışını gösterir bize. İyi bir anı kitabı bu ikisinin dengesinde gelişir.

Nesrin Topkapı ilginç, komik, cesur anıları öne çıkartmış. Kitabın ilerleyen sayfalarında onun düşünce biçiminin sayfalara yansıdığını anlamaya başlıyoruz. Örneğin Kanada turnesi düzenleyip sanatçıların parasını vermeyen adamın adını hatırlamıyor. Gerçekten de anlatı içinde hatırlanacak bir adam olmadığı da anlaşılıyor ama onun yanı sıra, en küçük bir iyilik gördüğü kişileri satırlar boyunca, her detayıyla anlatıyor.

Anıların seçiciliği derken kastedilen tam da budur. Bir tatilden sadece hamam böceği mi hatırlanıyor yoksa zevkli ve hoş bir sahne mi? Bu anlatı seçiciliği yazarın dünyaya bakışını da gösterir. Bu Pollyannacılık değil, gerçeklerin gizlenmesi hiç değil; yaşamın sürekliliği için gerekli olan zihin yapısı. Hatıraları hayattan şikâyet etmek için kullanmayan ama dürüstçe anlatan bir yazı türü.

Dans Eden Sular

Nesrin Topkapı hayatta sadece şarkı söylemeyi ve dans etmeyi istemiş bir kadın. Kitapta beni en çok etkileyen şey, hareketleri anlatış biçimi oldu. Aslında sadece dans etmekten de söz etmiyordu hareket derken, çünkü hayatın bir koreografisi vardı onun gözünde. “Dans, baştan sona tüm müziği bedenle hecelemektir” sözleri çok güzel anlatıyor Topkapı’yı.

Kitapta dans eden sadece beden değildi, her yerde koreografi gören bir kadının zihnine giriyorduk. Örneğin Niagara Şelalesini gördüğünde bu muhteşem manzarayı suyun dansı gibi anlatıyordu:

Arabadan indik, dolaştık. Gördüğüm manzara Everest’e çıkanlar için bir tümsek belki ama benim için, daha önce hiç görmediğim bir yükseklikten, bütün bedeninin ağırlığıyla kendini aşağıya kayar gibi, biraz da palas pandıras bırakan suyun, dipteki nehre düşünce rahatlayıp sevinçten zıplayışı ve çığlıklarıydı; bu muhteşemdi… (…) Şelalenin döküldüğü koca gölün etrafı kayalıktı. Kayaların aralarına renkli spotlar yerleştirilmişti. Karlı geceleri hayal ettim. O zaman su, renkli pamuklara dökülür gibi bir başka güzel görünecekti.

Etrafındaki her şeye dans koreografisiyle bakıyor olması, belli ki öğrencilerine dans figürlerini anlatırken de faydalı olmuş. Örneğin parmaklar “olgun bir kayısıyı tutar gibi” dediğinde sadece parmakların duruşunu değil, kayısı ezmemek için hareketlerin yumuşaklığını da belirliyor. Böylece sözcüklerle yaratılan imgeler de dansın bir parçası oluyor. Geliştirdiği imgesel dans dilini şöyle anlatmış Topkapı:

Farkında olmak evet ama “nasıl”ını da detaylandırmak. Binbir benzetmeyle anlatmak ve detayda saklı olanları bulmayı eğlenceli bir oyuna çevirmek. İçimizde, sonsuz cevapların saklı olduğunu fark ettiğimiz derin bilgi sandığı gibi bir şey var. Oradan bildiğini bilmediğin bilgiler akıyor ve sen çareler, tarifler, tüyolar buluyorsun. Bu da sahne keyfinden farklı bir mutluluk. İşe yaradığını, her şeyden faydalanarak elde edişini kutluyorsun.

Kitapla ilgili sözlerimi son olarak şu notla bitirmek istiyorum. Nesrin Topkapı’nın kitabından dostum Selim İleri’ye bahsetmiş ve yayınevinin bana yolladığı ham metinden bir bölüm okumuştum ona. Orkestranın bir dansöze çalmayı reddettiği bölümdü! Sonra bu bölüm üzerine çok konuştuk. Bu aşağılayıcı olayı anlatırken bile yazarın öfkeli değil de sakin bir ton kullanmış olması dikkat çekiciydi. Otobiyografinin tamamına yansıyan bir tondu bu. Aslında toplumsal olarak kadın sahne sanatçılarına bakışımızdaki çarpıklığı da görüyorduk bunun gibi bölümlerde. Sahne üzerindeyken hayran olunan, ayaklarına çiçekler dökülen ve cinsel arzu objesine dönüştürülen kadından, sahneden indiğinde saygı görmek için kadınsılığını gizlemesi bekleniyordu. Bir dönemin tüm kadın sanatçıları, sinema oyuncuları ve şarkıcılar bu ikiyüzlü bir ahlaktan çok çektiler. Sanırım hâlâ da çekiyorlar.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • Nesrin Topkapı
  • Nesrin Topkapı-otobiyografi

Önceki Yazı

ELEŞTİRİ

Hafızanın mezarındaki sahte çiçekler

“Bu metin ne tam bir deneme dürüstlüğü ne de kurmaca disiplini taşır. Romanmış gibi davranan kişisel itiraf metni.”

DOĞU KAŞKA

Sonraki Yazı

ELEŞTİRİ

Tavşan sonunda Türkçede de huzura eriyor

“Tavşan Huzura Erdi, serinin en olgun halkası olarak değerlendirilmektedir. Karşımızda 'bir dönemin son nefesi' vardır artık.”

UMUT DAĞISTAN
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist