• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Taksitle Ölüm: Karnavalesk bir komedya

“Burroughs, Sade, Genet gibi yazarların aksine, aşırılıkları içselleştirilme gayreti içine girmez Céline. Kahramanımız Ferdinand ne yapıyorsa zoraki yapar; eyledikleriyle bir türlü özgürleşemez; hiçbir hürriyet söylemine sahip değildir.” 

Louis-Ferdinand Céline, Danimarka'da sürgünde, 1947. Fotoğraf: Pierre Vals

TEVFİK KANOĞLU

@e-posta

KRİTİK

16 Ekim 2025

PAYLAŞ

Roman, yazarın otobiyografik olarak kendi çocukluk döneminden ve sonrasında yaşadıklarından ilhamla meydana getirdiği bir eser ve Yolculuk’tan[1] aşina olduğumuz Ferdinand Bardamu isimli anti-kahramanın bu sefer sadece Ferdinand ismiyle zikredilerek, Belle Époque (güzel devir) olarak geçen, 19. yüzyılın sonuyla Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi arasında süren, nispeten iyi sayılabilecek dönemde başına gelenleri anlatıyor. Eser Fransa’da, Paris’te ve Le Havre’da otel odalarına kapanılarak olduğu kadar Londra ve Amerika’da da yazılmış; bu da oldukça ilginç bir detay. Yazılışında çok yer görmüş bir yapıtla karşı karşıyayız yani.

Bérésinas Pasajı ve kara komedi

Louis-Ferdinand Céline, Death On the Installment Plan, Signet Classics kitap 

Eser Yolculuk’un kaldığı yerden devam ediyor. Varlığından pek de memnun olmadığı bir klinikte çalışarak geçimini sürdüren, bir yandan da yazdıklarını daktilo ettiren bir Bardamu’nün, daha doğrusu, kendi kendine konuşma halinde olan bir doktor-anlatıcı’nın araladığı fantezi unsurlarıyla süslü bir prelütten sonra, gayet rahat bir şekilde, anlatımın okur nezdinde şipşak çözülmeye, geçmiş olayların üzerinden geçilmeye başlandığı ve romanın genelini teşkil edecek uzun bir bölüme geçiş yapılıyor. Céline, Bérésinas Pasajı’nı anlatıyor; ailesiyle birlikte küçük Ferdinand Bardamu’nün hep beraber işlettikleri bir tür moda evi var bu pasajda. Ama burası öyle nezih, alımlı bir yer olarak tarif edilmiyor. Komşu esnafların maraz çıkartmak için fırsat kolladığı, esnaflar arası hizipleşmelerin olduğu, dışarıdan hem insanların hem hayvanların kenarına köşesine tuvaletlerini bırakmak için geldiği hayırsız bir yer. Şehrin, hatta ülkenin iyiden iyiye kötülüğün, pisliğin ve entrikanın bir anaforuna dönüştüğü, evcimen bir mikrokozmos gibi burası.

İyi olan kimse yok mu?

Kısa fakat ona uzun gelen bir aylaklık ve geçmişin vahşetini dindirme sezonundan sonra, Ferdinand, dayısının yardımıyla nihayet bir işe giriyor bir gazete bürosunda. Roger-Marin Courtial des Pereires’in yanında. Bu adam Génitron isimli bir de süreli yayın çıkarıyor. Courtial, yaman bir “bilim yazarı”. Teknik konularda, pozitif bilimlerde zihni hiç susmaksızın çalışan, anlatıya göre sadece kendi ülkesinde değil, yurtdışında bile tatmin edici bir şöhrete sahip, mucit tabiatlı biri. Courtial karakterinin düzensiz, teorik konulara aşırı-insan üstü derecede kafa yoran, eyleme gelindiğinde ise dikiş tutturamayan tipik mizacı ise Céline nezdinde döneminin aydınlarını-bilim çevrelerini eleştirebilmek, kendini sakınmadan onları alaya alabilmek için meydana getirdiği bir karikatür.

Louis Ferdinand Céline
Taksitle Ölüm
çev. Simlâ Ongan
YKY
Mart 2025
504 s.

Elimizdeki romanda aşağı yukarı bütün karakterler kötüdür. Ferdinand, işvereninin pintiliğinin sebebinin dükkân giderlerinden ziyade at yarışı iptilası kaynaklı olduğunu kavrıyor. İşinde her ne kadar zeki ve tutkulu olsa da, yazdığı eserler eşine az rastlanır türden faydalı olsalar da ve kamu yararı bakımından epey iş görseler de, patron Courtial ganyan bağımlılığı uğruna dükkânın parasını çar çur edebilen, bir yanı idealist, bir yanı yiyici bir manzara çıkartmaktan kaçamaz. Zaten eserde tam anlamıyla iyi denebilecek tek kişi dayı Édouard’dır.

Öte yandan romanda bu abartılı dâhi karaktere ve onun kimliği etrafında gelişen olaylara haddinden fazla yer ayrılmış; kitabın neredeyse yarısı kendisinden bahsederek geçiriliyor. Bu da okurun algısında bir eksen kaymasına sebep oluyor: “Ben bir Ferdinand Bardamu romanı mı okuyorum, yoksa Roger-Marin Courtial des Pereires’in tuhaflıklarının uzun uzun anıldığı bir roman mı?” Nasıl ki yapıtın güzel olana karşı olan sakıncalı, negatif yaklaşımı Taksitle Ölüm’ün kimilerince iğrenç bulunmasına sebep oluyor ve romanın hanesine eksi olarak yazabileceğimiz bir not oluyor, anlatının bir diğer noksanlığı da kanımca bu: Protagonistten neredeyse daha fazla hacme sahip bir yan karakter.

Başka bir yerdeyse, bir gün Génitron ofisine tuhaf bir papaz geliyor: Papaz Fleury. Ve bir teklifte bulunuyor. Ortaya parasını koyuyor; olası tüm masrafları karşılamaktan, elinde bir hazine haritası bulunduğundan bahsediyor ve bir fikir ileri sürüyor. Derin dalışlar gerçekleştirilebilir sulara ve bu hazineler oldukları yerlerden “bilimsel” bir çabayla çıkarılabilir; yani bildiğiniz, illegal bir şey olan definecilik işine gireceklerdir. Tüm bu definecilik planının yine bir papazdan çıkması boşuna değil. Yolculuk’taki Peder Blanès’i hatırlayalım, o da böyle biriydi. Tabii bir de eşi Courtial’in har vurup harman savurmasına ses çıkartmaktan haz alırcasına kendini kaybeden, ortaya çıktığı her an okura histerik ve uzun mu uzun tiratlar vaat eden Madame Iréne var; onu da anmamak olmaz.

Entelektüel tavrın reddi

Marquis de Sade

Bu bağlamda, romanın ve genel olarak Céline karakterlerinin tekinsiz, uğursuz ve aşırı ifadeler sunduğu ortadadır. Bu açıdan yaratılan kozmos ve kişilerle Burroughs, Sade, Genet gibi yazarlarda da gördüğümüz türden bir aykırı kültür evrenine ortaklık, yakınlık duyumsanmaktadır denebilir. Ancak okuduğumuz kitapla bu gibi yazarların anlattıkları arasında çok temel bir fark olduğu tespit edilebilir. Okuduğumuz anlatı, az önce andığımız yazarlarda olduğu gibi, aşırılıkların içselleştirilme gayreti içinde olunduğu, fantazya ve özgürlük telakkisi ortaya koydukları düşünülerek aktarıldığı bir düzleme sahip değildir. Kahramanımız Ferdinand ne yapıyorsa zoraki yapar; eyledikleriyle bir türlü özgürleşemez; hiçbir hürriyet söylemine kesinlikle sahip değildir. Bu açıdan Taksitle Ölüm çok daha tehlikeli, bastırılmış bir dünya ve karakter kurulumuna sahiptir:

Marquis de Sade, aslında, onayladığı şiddet biçimlerini sunarken neredeyse “doğru” davranışları anlatan geleneksel bir anlatıcı kadar rahattır. Oysa Céline’de, çok sayıda farklı duyguya dair karmaşık bir farkındalık görülür; bu duygulara bir ölçüde iştirak da söz konusudur; ayrıca egemen bir entelektüel konuma ulaşma isteğinin ya eksikliği ya da açıkça reddi hissedilir.[2]

Bulantı

Edebiyat eleştirmeni Irving Howe romanın iki temel belirlenime sahip olduğunu söyler; bunu demekle övgüde bulunmaz, aksine indirgeyicidir: İlki her olayın ufkunu kuşatan, kendisinden kaçamadığınız bir yalnızlık arzusu, ikincisiyse modern edebiyattaki en zengin, hatta ayinsel kusma tasviri.[3] Bununla alakalı olarak Taksitle Ölüm’ü zengin bir bulantı duygusunun çepeçevre kuşattığını da anlatmadan geçmemek gerekir. Ferdinand, etrafını saran ve kendini her fırsatta onların dışında hissetmeye zorladığı ilişkiler ağına karşı bir çözüm, bir hürriyet ifadesi üretebilmiş bir protagonist değil; bu yüzden içinde hem mecazi hem de sahici büyük bir tiksinti ve bulantı taşıyor. Bu bulantı zaman zaman kaçınılmaz şekilde etraftaki toplamın düşüncelerine, eylemlerine ve sunulan olaylara da sıçrıyor. Eserin özellikle Manş Denizi’nin geçilirken tasvirini veren pasajlarında eşsiz bir kusma anlatımı bizi tatsız bir şekilde karşılıyor:

Önüne gelen yere keyfe keder kusuyordu herkes… Deniz giderek kabarıyordu… her dalgada, yükselirken güzel bir boşalım… Annemin tülünü fırtına söküp aldı ve götürdü, sırılsıklam… Gidip öbür uçtaki bir kadının ağzına yapıştı… kadın mide bulantısından ölüyordu… direnci tükendi! Ufukta reçeller… salata… kuşbaşı et… kahve… tüm yahni… her şey boşaldı![4]

Rabelais ve hümanizm

Canavarca tasavvurlar; iç organlara ve pislik duyumuna dair çok abartılı ve uzadıkça uzayan tasvirler; aile içi şiddetin kara güldürüye dayalı bir mizansen oluşu; o yaştaki bir gençte mevcut olamayacak türden bir cinsel aşırılık ve sapkınlık; tüm o bozuk araç sahneleri; dingiller, kasalar; meydanlar, tiyatrolar, parklar, sergiler, bilinçdışının kaotik ve hızlı tasviri… Aşırı, yasak, ahlaken kötü ve iğrenç olan her şey romanda vardır. Öte yandan, elimizdeki roman üzerinden yazarın üslubunu Rabelais’vari bulmak zorlama bir benzetme olmayacaktır, zira Céline, 1957’de kaleme aldığı Rabelais, il a raté son coup (“Rabelais Amacına Ulaşamadı”) isimli yazısında Gargantua ile Pantagruel’in yazarı üzerinden dönemin hâkim üst kültürünün eleştirisini yapmakta, Fransız dilinin esası olarak gördüğü alanlara değinmekte ve az önce dediğimizi doğrular nitelikte, Rabelais’nin edebi kişiliğini çağdaşlarının algısından sıyırıp daha ayrıcalıklı bir yere konuşlandırmaktadır:

Bana gelip şu veya bu pasajı Joyce’dan alıp almadığımı soran insanlar var. Evet, soruyorlar. Sormakta haklılar, çünkü İngilizce şu sıralar moda. Ben İngilizceyi mükemmel konuşurum, tıpkı Fransızca gibi. Ama gidip Joyce’dan bir şeyler almak mı, hayır! Ben de tıpkı Rabelais gibi her şeyi Fransızcanın kendisinde bulmuş birisiyim.[5]

François Rabelais

Eleştirmenler eserin yayımından sonra Taksitle Ölüm’ün süratli, cümleyi eksilten ve konuşmaya yanaştıran, es vermeyen, duraksız diliyle karşılaştıklarında yazarın Joyce’dan fazla etkilendiğini söylemişlerdi. Romancının yukarıdaki açıklaması da bu açıdan manidardır. Rabelais bahsinden devam edecek olursak, Taksitle Ölüm’deki alaycı ve grotesk gerçekçi pasajların pantagruelist olduklarının altını tekrar çizmekle beraber, Rabelais’nin bir hümanist olduğunu da hatırlamamız gerekir. Bununla alakalı olarak, övgüyle olsa da, romanın anti-hümanist bir tehlikeyi ve manzarayı öne çıkarttığını söyleyenler de mevcuttur:

King Lear’dan Taksitle Ölüm’e, Karamazov Kardeşler ve Moby Dick üzerinden geçerek gitmek, kültürümüzün Rönesans Hıristiyanlığı ve Rönesans Hümanizması’ndan ne denli uzaklaştığını ve büsbütün varoluşsal bir dünyada, en yüksek şiddette yaşamanın barındırdığı dehşetleri daha iyi anlamamıza olanak tanır.[6]

Louis Ferdinand Céline

Sonuç: Eseri nasıl okumalı?

Yazar hakkında yazılan her yazının konusu kaçınılmaz olarak onun bir anti-semit olduğuna gelir, dayandırılır. Bu, su götürmez şekilde doğrudur elbette. Ancak yine aynı eleştirmenlerin ekseriyeti, romancının kişiliğindeki bu kötü kokuya rağmen, edebiyatının kayda değer olduğunun, siyasi kişiliğindeki radikal sağcılığın kurgu eserlerine büyük ölçüde yansıtılmadığının itirafında da bulunmadan edemez. Elimizdeki roman da bu bağlamda aynı kadere sahiptir. Roman sadece birkaç yerde kendini belli eden kısa Antisemitik örüntülere sahip olmaktan ibaret değildir; aynı zamanda ahlak karşıtı, güzellik karşıtı denebilecek ne varsa bünyesinde barındırır. Taksitle Ölüm’ün albenisi bu bakımdan tartışmalıdır; kimine göre iğrenç, kimine göre Yolculuk’u da aşan bir başyapıt. Tüm bunların ötesinde, bir Céline eseri tecrübe edilirken, öyle boşa kürek çeken bir yapıtın okunmadığının bilgisine sahip olunmalı, okuyucu kitabın başına bu sezgiyle oturmalı. Ne fesada varacak derecede özgürlükçü ne de metnin yazarını berbat bir kişilik sayıp ona göre mevzilenecek kadar indirgemeci bir tutum benimsemeli; ancak böylesi bir tavır takınıldığında, yapıt gerçek edebi ışıltısını ve mizahi dilindeki süratin, çoğulcu yeniliğin lezzetini göstermeye başlayacaktır. Diğer türlü, sansürlenmeye, depoya kapatılmaya mahkûm, sesi istenmediği kadar yüksek perdeden çıkan, abartı, edebiyat karşıtı bir kalkışmayla karşı karşıya kalınmış gibi olunacaktır.

 

NOTLAR

[1] Yazarın çıkış kitabı Gecenin Sonuna Yolculuk (1932) kastediliyor.

[2] John Fraser,  “The Darkest Journey: Céline’s “Death on the Installment Plan”, Wisconsin Studies in Contemporary Literature, 8(1), The Novel in England and Europe , 96-110; 1967, s. 105.

[3] Irving Howe, “Céline: The Sod Beneath the Skin, Some European Moderns”, A World More Attractive: A View of Modern Literature and Politics, New York, 192-206; 1963, s. 200.

[4] Louis Ferdinand Céline, Taksitle Ölüm, çev. Simlâ Ongan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2023, s. 118.

[5] Louis-Ferdinand Céline, Rabelais, il a raté son coup (“Gargantua ve Pantagruel Üzerine Le Meilleur Livre du Mois İçin Bir Söyleşi”, 1957), Les Cahiers de l’Herne 5 içinde yeniden basılmıştır, 1965, s. 20.

[6] John Fraser, a.g.y., s. 110.

Yazarın Tüm Yazıları
  • Louis Ferdinand Céline
  • Taksitle Ölüm

Önceki Yazı

SÖYLEŞİ

TKP 1918-1920:

Portreler, polemikler

Kim Hakiki Komünist kitabının yazarı Emel Akal ile Türkiye komünist hareketinin tarihini, aktörlerini, polemiklerini ve TKP tarihini akademik olarak çalışmanın zorluklarını konuştuk.

ÖZGE İPEK ESEN

Sonraki Yazı

SÖYLEŞİ

Yeji Y. Ham ile söyleşi:

“Sıradan hayata, ritüellere, hafızaya sızan bir ağırlık...”

“Benim için yolculuk ne basitçe özgürleşmekten ne de hapsedilmekten ibaret. Bu ikisinin arasında yaşamakla ilgili. Romanın etrafında dönüp durduğu şey de bu arada kalmışlık hali: Savaşın gölgesinin insanları nasıl geçmişle bugün, umutla korku, hareketle kısıtlanmışlık arasında bıraktığı.”

AYNUR KULAK
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist