"Süsler püsler" ve restorasyon:
Selimiye’yi ve tarihi değiştirmek
“Selimiye Camii onlar için bir anıt eser değil, sadece cami. Sanki kendileri yeni bir cami yapıyorlarmış gibi, ya da yeni aldıkları ikinci el arabadaki dikiz aynasına takılmış süsleri çıkartırmış gibi davranıyorlar.”

Selimiye Camii (minareden). Fotoğraf: Ahmet Turan Köksal, 2017.
Selimiye Camii’nin kubbesindeki tezyinatların (süsleme) restorasyonu hakkında sosyal medyada çok fazla yorum görmüşsünüzdür.
Aşağıdaki resimde solda görünen, şu anda Selimiye’deki kubbe, önerilen de sağdaki. Ne restoratörüm ne de sanat tarihçisi. Ben bir mimarım ve “bence” kelimesini kullanmadan, yani olabildiğince objektif olarak durumu özetlemek isterim. Soru-cevap şeklinde gideceğim.

– Bu restorasyon meselesinin bir kuralı var mıdır?
– Evet, aslında oldukça sarih bilimsel tarafları olan bir iştir. Hatta dünyaca kabul görmüş Venedik Tüzüğü, tarihî yapıların korunması ve restorasyonu hakkında uluslararası bir çerçeve belirleyen, Mayıs 1964’te kabul edilen bir antlaşmadır. Hemen en önemli maddesini aşağıya ekleyeyim.
Madde 11- Anıta mal edilmiş farklı dönemlerin geçerli katkıları saygı görmelidir; zira onarımın amacı üslup birliği değildir. Bir anıt üst üste çeşitli dönemlerin izlerini taşıyorsa, alttaki dönemleri açığa çıkarmak ancak bazı özel durumlarda yok edilen malzemenin önemi azsa, açığa çıkarılan malzeme büyük tarihî, arkeolojik ya da estetik değer taşıyorsa ve korunma durumu böyle bir davranışı gerekli gösterecek kadar iyiyse haklı çıkarılabilir. İlgili unsurların öneminin değerlendirilmesiyle ilgili yargıyı ve neyin yok edileceği üzerinde kararı vermek, sadece bu işi üzerine almış kimseye bırakılamaz.
Sanki bu maddeye inat, yakın zamanda bir heyet sanki bir tekel gibi KENDİ KAFALARINA göre karar vermeye başlamışlar. Hatta Hüseyin Kutlu, aldığı tezyinat TAMİR ve RESTORASYON işlerinde KENDİ İMZASINI KUBBEYE ATMAKTADIR. Evet, sanki resim yapmış ya da kendisi sıfırdan istif yapmış, kendisi yazmış, yeni bir hat levhası yaratmış gibi.
– Selimiye'de bu tür bir SİLME işini nasıl savunuyorlar?
– Barok’tan nefret ederek. Modern ve seküler zihinden kaçının diyerek. Açık açık beyan da ediyorlar. Selimiye Camii onlar için bir anıt eser değil, sadece cami. Sanki kendileri yeni bir cami yapıyorlarmış gibi, ya da yeni aldıkları ikinci el arabadaki dikiz aynasına takılmış süsleri çıkartırmış gibi davranıyorlar. Siyasi bir güç de taşıyorlar.
– Şu anda durum nedir?
– Üç kere reddedilen silme önerisinin dördüncü kez inadına kabul edilmesi söz konusuydu ama yürütmeyi durdurma kararı geldi.
– Selimiye kurtuldu mu?
– Hayır. Kendi görüşleri doğrultusunda sildirmeye çalışacaklardır. Tehlike geçmedi.
– Neden sildiriyorlar? Mimar Sinan zamanındaki haline dönmek neden yanlış olsun?
– Burada bir anıt söz konusu. UNESCO listesinde (bunu da söylemekten imtina ederler) 18. yüzyılda yapılmış hat işlerini kendilerince beğenmiyorlar. Onları Barok eklenti olarak görüyorlar, nereden uyduruyorlarsa… 18. yüzyılda hatları yapanların iyi hattat olmadığını düşünüyorlar. Kendileri çok daha iyi ya! Bu bir anıt ve anıtın yaşanmışlığı var. İstediğiniz şeyi silemezsiniz. Ona bakarsanız, Selimiye’den önce orası bir araziydi. Selimiye’yi de yıkmak gerek daha erken bir tarihe dönmek için. Hatta Barok diye Nuruosmaniye’yi dinamitlemek gerekir, değil mi? Zamanında Ayasofya cami olamadı diye onu cezalandırmak için Sultanahmet’i aydınlatır, Ayasofya’yı karanlıkta bırakırlardı. Ayasofya da bundan dolayı çok üzülürdü herhalde. Yobazlık tehlikeli...
– Saadettin Ökten ne demiş?
– Aslen inşaat mühendisi olan ve 1977’de aldığını söylediği doktorasının içeriği ya da savunduğu doktora tezi hakkında hiçbir yerde bilgi bulunmayan ama buna rağmen profesör olmuş, ak saçlı, ak sakallı, tonton, siyasal İslam neferi, “Modernitenin zihin ambargosuna teslim olmayın” diye devamlı suretle bizi uyaran Prof. Dr. Sadettin Ökten’in heyet başkan yardımcısı olarak Anadolu Ajansı’na verdiği demeçten:
Mevcut tezyinatı savunanların, Selimiye’ye “seküler ve modernist bir zihinle” baktığını, yapıyı sadece “tarihî bir eser” olarak ele aldığını, oysa kendisinin Selimiye’yi “Mescid-i Nebevi’nin Edirne’deki izdüşümü” ve “tevhidin ve sünnetin sembolü” olarak gördüğünü ifade ediyor. Ökten, mevcut tezyinatın Barok izlenimler taşıdığını ve bu tür unsurların İslam medeniyet tasavvuru açısından “yanlış ve eksik” bir bakış açısı olduğunu, bu tezyinatın “edepli şekilde kaldırılması icap ettiğini” belirtiyor. Bu süslemelerin Sultan Abdülmecid zamanındaki sıkıntılı dönemlerde ortaya çıktığını düşünüyor.[*]
Yahu, Selimiye TARİHÎ BİR ESER. Bunu seküler-modernist tarafı yok. Tarihî bir eser ve bir cami. “İzdüşüm” ne demek? Ayrıca, Selimiye Camii mimari açıdan Mescid-i Nebevi’den daha değerlidir. Niye? Zira tonton profesör, Abdülmecid’in sıkıntılı zamanlarına atıfta bulunuyor ama aynı Abdülmecid (1839-1861) zamanında, Peygamber’in türbesi, üç mihraplar, minber ve Süleymaniyye minaresi hariç, nerede bütün Mescid-i Nebevi yeniden yapılıyor. Yani onda sıkıntı yok da, Selimiye’de mi var?
– Bu yaklaşımdakilerin Selimiye’den önce yaptıkları icraatlar var mı?
– Var. En çok akılda kalan Çorum Ulu Camii.

Eskisi yağlıboyaymış. Evet, doğru, yağlıboya kullanılmaz klasik camilerde. Ama bunu söküp atamazsınız. Bu varolan bir görüntüdür, bir bölümünü bırakmak zorundasınız. Bütün yapılmış müdahaleleri göstermek gerekir, ki Selimiye’de bu da mümkün değil.
– Selimiye’nin kubbesinde Barok ne var?
– Barok-marok yok. Açıklasalar da anlasak. Hem diyelim ki öyle bir halüsinasyon gördüler, filan ceza verecekler; Barok olsa ne olur? Bu bir anıt; Barok da olsa anıt, olmasa da anıt. Amacınız nedir? Modern ve seküler zihniyetin köküne kibrit suyu dökmek mi? Selimiye’yi siz mi onaracaksınız? Siz kimsiniz?
– Bu konudaki tepkiler nedir?
– İşi bilen çoğu kişi bunu dert edindi ve tepki verdi. Onlarca hattat imza attı. Evet, kamuoyu bazen restorasyonlar konusunda pek bir yanlış ve pek bir heyecanlı itirazlarda bulunuyor. Hatta bilerek ve isteyerek bu ilgi çekici konuları medya da parlatıyor ama Selimiye’de sadece kubbede değil, başka yerlerde de garip istekler var. Her yeri değiştirmek derdindeler.
Mimar Sinan eseri kubbeye kendi imzasını atanlar, önce kendi eklerinizi silin. Siz kimsiniz ki imza atıyorsunuz? O sizin hat çalışmanız değil ki; tamir ediyorsunuz sadece. Bu ne cüret!


– Neler olabilir?
– Kim bilir… Ekonomi kötü gider, Merkez Bankası bir günde 5-10 milyar dolar rezerv satar; Trump’la konuşabilmek için oğluna sözler verilir, o da “Hileli seçimi bilen var” der; ne bileyim, iktidar bloğu içinde kavga çıkar, sonra gündemi değiştirmek gerekir; bir bakmışsınız, bu konu gündeme alınmış ve emir büyük yerden gelmiş, her şey silinmiş. Tertemiz arapsabunu, çamaşır suyu derken... Hüseyin Kutlu imzasını çakıvermiş kubbeye.
[*] bkz. "Mimar Sinan'ın Ustalık Eseri Selimiye Camii'nde Neler Oluyor?", Arkeofili