Mustafa Delioğlu’nun ardından:
Bir Küçük Kara Balık’ın hikâyesi
“Mustafa Delioğlu’nun sanat kariyeri Türkiye’deki çocuk edebiyatı yayıncılığıyla yaşıttır. Onun kaybı sadece bir illüstratörün kaybı değil, çocuk edebiyatı tarihimizde de bir devrin kapandığının göstergesidir.”
A Maritime Disaster, Mustafa Delioğlu. Uluslararası İllüstrasyon Sergisi (IIE), 2024. / Mustafa Delioğlu.
Son on gündür masamın üstündeki kulenin tepesinde aynı kitap duruyor: Behrengi, Küçük Kara Balık. (Oda Yayınları, Mayıs 1998, 4. basım, yayınevinin Çocuk Bahçesi dizisinden.) En sevdiğim çocuk edebiyatçısının en sevdiğim kitabı. Kapağında hikâyenin en can alıcı sahnesini gösterir renkli bir resim, içinde ise on üçü vinyet, on biri tam sayfa olmak üzere yirmi dört siyah beyaz görsel. Kitabın üç satırla biten son sayfasını (59) doldurmak için 46. sayfadaki görselin aynısı kullanılmış: Mutlu bir Küçük Kara Balık bizi selamlıyor.
Yalan yok, iç kapaktaki “Resimleyen: Mustafa Delioğlu” ibaresini görmesem bu çizimlerin ona ait olduğunu anlayamazdım. Oysa çocuk edebiyatıyla sektörel bağlamda ilgilenmeye başladığım 2015 senesinde dikkatimi ilk çeken, tarzı bana en orijinal gelen kalemdi Delioğlu. Öyle ki 2021’de büyük bir hayranlıkla işlerini takip ettiğim böylesi bir ismi atölyesinde ziyaret etme fırsatı bulunca ilk sorum çizimlerinin nasıl bu kadar özgün olabildiğiydi. Yıldan yıla kendi tarzını iyiden iyiye oturtmuş, az biraz tanıyanların bile görür görmez “hah Mustafa Delioğlu çizimi” diyeceği bir özgünlüğe erişmişti. Soruma verdiği cevap, esasında 98’deki çizgisinin farklılığının da nedenini açıklıyordu sanki. Şöyle demişti Delioğlu:
Özel bir tarzım olsun diye hiç uğraşmadım. Zaten uğraştığınız zaman bu sağlıklı olmaz, zorlama olur. (...) Ben mesleğe yeni başlamışım gibi bugün hâlen o amatör duyguyla yapıyorum resimlerimi. Tecrübeyle samimiyet birleşince farklı malzeme de kullansan teknik de uygulasan Mustafa Delioğlu işi çıkıyor ortaya. Samimiyetle çizerseniz, bilgiyle çizerseniz, duyguyla çizerseniz o, özel bir şey olur.
Evet, belki Küçük Kara Balık’ın resimlerini görünce “İşte Mustafa Delioğlu çizimi” dememiştim ama yaklaşıp biraz daha yakından bakınca zamanla gerçeküstüne daha da yaklaşacak, kendine has bir üsluba evrilecek tarzına dair işaretlere rastlıyordum. Tam da söyleşide ifade ettiği gibi:
Örneğin metinde deniz geçiyordur, denizi göstermek şart değil, bir zıplayan balık yaptığın zaman çocuğun hayalinde o deniz oluşur zaten. İlla metnin içindeki her şeyi vermek gerekli değil. Buna çok dikkat ediyorum.
56. sayfanın engin denizinde salınan mutlu Küçük Kara Balık bir başka sayfada bu sefer başörtüsü takınca yaşı büyüyen, cinsiyeti belirginleşen annesiyle birlikte bizi selamlıyor.
27 Ağustos’ta Delioğlu’nun ölüm haberini aldığımda aklıma hemen dört yıl önceki o sıcak yaz günü geldi. 27 Temmuz 2021, Kadıköy Yeldeğirmeni. Pandemi henüz bitmemiş olmasına rağmen beni atölyesinde ağırlamayı ve söyleşiyi yüz yüze yapmayı kabul etmişti. İçeri girer girmez kendimi başka bir evrene ışınlanmış hissetmiş, duvarları kaplayan tablolarını seyretmeye doyamamıştım. Klasik müzik sesleri eşliğinde iki saate yakın sohbet etmiştik. Ayrılırken dünya gözüyle böylesine kıymetli bir ismi tanıdığım için kendimi şanslı hissetmiştim. Kırmızı kalemle “Gökçe Hanım’a, bugünün anısına sevgilerimle.” diye imzalamıştı yanımda getirdiğim Küçük Kara Balık’ı. Atölyesinden ayrılırken yaşına rağmen dinçliğine inanamadığımı, öncesinde resimlerinden tanıyıp sevdiğim bu isme hayranlığımın bir kez daha arttığını anımsıyorum.
Bunca önemine rağmen ne yazık ki çocuk edebiyatıyla ilgileniyorum diyen birçok kişinin çok iyi tanımadığı bir isim Delioğlu. Mesleğe grafik tasarım, tabela, kapak tasarımı gibi işlerle başlasa da ilk kez 1974’te Truman Capote’nin Para Dolu Damacana kitabını resimleyerek illüstratörlüğe adım atıyor. O günden bu yana da hiç durmadan çalışıyor ve sayısı iki bini aşkın kitap resimliyor. Sevgili dostu Yalvaç Ural “Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde çocuklarla ilgili çıkmış kitapların yüzde 70’ini Mustafa resimlemiştir.” derken abartmıyor, hayır. Hem sadece kitap mı? Çocuk yayıncılığının yapıtaşlarından Miço, Kırmızıfare gibi birçok dergide de onun fırça izlerine rastlıyoruz. Eminim bugün evinde küçük ya da büyük bir çocuk kitapları köşesi olan herkeste Mustafa Delioğlu’nun resimlediği en az bir kitap vardır. Cemal Süreya’dan Yaşar Kemal’e, Aziz Nesin’den Kemalettin Tuğcu’ya, Virginia Woolf’tan Susanna Tamaro’ya, Aytül Akal’dan Süleyman Bulut’a Türk ve dünya edebiyatının en bilinen, en sevilen isimleri onun fırçasındaki boyalarla renklendi. Dile kolay: İki binden fazla kitap! Tüm bu üretkenliğinin yanında hiçbir çiziminde çıtasının altına düşmeyen bir sanatçıydı aynı zamanda Delioğlu. Çocuk edebiyatının Nobel’i sayılan Hans Christian Andersen Ödülü ile Astrid Lindgren Anma Ödülü’ne aday gösterilmiş, sayısız ödül ve takdir kazanmıştı.
Delioğlu’nun çocuk kitabı resimlemeye 70’li yıllarda başlamasının başka bir kıymeti daha var: Yerli çocuk edebiyatı için önemli sıçrama tahtalarından biri olan Cem Yayınevi’nin çocuk dizisi tam da bu yıllarda yayına başlıyor, Türkiye’de çocuk edebiyatının en önemli atılımları yine 70’li yıllarda gerçekleşiyor. Bu iki olayın aynı senelere denk gelmesi ilk elde tesadüf addedilebilecek olsa da esasında kolaylıkla söyleyebiliriz ki Mustafa Delioğlu’nun sanat kariyeri Türkiye’deki çocuk edebiyatı yayıncılığıyla yaşıttır. Onun kaybı sadece bir illüstratörün kaybı değil, çocuk edebiyatı tarihimizde de bir devrin kapandığının göstergesidir.
Peki Delioğlu’nun kıymeti ne derece biliniyordu? Evet, o tam anlamıyla işine âşıktı ama 80 yaşına yaklaşmışken bile çocuk kitaplarına illüstrasyon çizmek zorundaydı geçinmek için. Türkiye’de yayıncılık sektörünün emek düşmanı koşulları, telif hakları konusunda Delioğlu’nu zor durumda bırakmıştı. Sektörün az biraz içinde olanlar telif sözleşmelerinin genel temayül olarak yazarlar için her baskıda yüzdelik alma biçiminde, çizerler içinse tek seferlik ödemeyle tüm hakların devri şeklinde yapıldığını bilir. Son yıllarda bu durum değişmeye başlasa da ne yazık ki Delioğlu elli seneye uzanan sanat kariyerinde, resimlediği baskı üstüne baskı yapan kitapların pek çoğundan tek seferlik ödeme almış ve nihayetinde bunca üretime rağmen ancak orta halli yaşam koşullarında geçinebilmişti.
Oysa yazıp resimlemek istediği çok fazla kitap olduğu halde yoğunluğundan dem vurmuştu aynı gün. Sanat üretimlerine ağırlık vermek, illüstrasyon işlerini sınırlandırmak istiyordu. Röportajı yaptığımız esnada resimlemekte olduğu üç kitap için istenen gerçekçi resimlere karşın kendini tutamadığından, “mutlaka kolu bir yerde bacağı başka yerde” kahramanlar çizdiğinden, böylesinin onu özgür hissettirdiğinden bahsetmişti. Haksız da değildi; Mustafa Delioğlu’nu Mustafa Delioğlu yapan bu gerçeğin ötesine geçen, deneysel ve simgesel tarzıydı.
Söyleşi klasik sorularla noktalanırken Delioğlu’nun halihazırdaki çalışmaları hakkında konuşmuştuk. Resimleyip bitirdiği, “Çok güzel olacak, harika olacak da bir türlü kapağını yapıp yayınevine gönderemiyorum.” dediği çizgi romanı Evliya Çelebi’den: Gülabi Ağa’nın Başından Geçenler Ocak 2023’te yayımlansa da yine planları arasında olan, 3-4 sayfasını çizdiğini söylediği “İlk Aşkım” isimli hikâyesi, yayımlanmadığına göre yarım kalmıştı. Bu çalışması için “Güzel bir kitap olacak, çocuksu, hem de köyümün coğrafyasını da yansıtıyor.” demiş ve eklemişti:
Zaman da daralıyor tabii, artık 75 yaşımdayım. Çok iyi olur yazsam ama resim aşkı beni çok cezbediyor. Her şeyi yapamıyorsunuz aslında. İnsanın standart yaşamı var, belli bir paraya ihtiyacı var. Öyle olunca bazı şeyler kalıyor.
Şair ne demişti, “her ölüm erken ölümdür.” Ama Delioğlu’nun ölümü sadece erken bir ölüm değil, Türk çocuk edebiyatında bir devrin kapanışıdır aynı zamanda. Dilerim Mustafa Delioğlu varlığı gibi yokluğuyla da her şeye rağmen Küçük Kara Balık gibi sektörde var olmaya çalışan Küçük Kırmızı Balıklara ilham olmayı sürdürür.