Lâle Müldür için bir kılavuz (denemesi)
“Her şeye olan ilgisiyle Lâle Müldür manik bir ritim içinde yazar. Her şeyden her şeye sıçrar. Bunu yaparken dili de sıçratır. Ünlemler, büyük harfler, işaretler, sayıklamalar: yer yer ‘görsel’ bir şiire de yaklaşır böylece. Sevim Burak gibi ‘durdurulamaz’ bir enerjiyle, bir ‘manik’ patlamayla dünyada bir türlü huzur bulamayanlar için yazar.”
Lâle Müldür, ne ilginçtir ki, edebiyatımızda üzerine en az yazılan ama en çok konuşulan şair ve ‘persona’lardan biridir. Herkes bir ‘acayip’ Lâle Müldür sevgisinden bahseder, ama kendisi üzerine yazılmış yazı sayısı çok azdır. Bunun olası nedenlerinden biri de, Müldür’ün yazacak kişiyi ‘güvenli sular’dan ya da anahtar kelimelerden uzaklaştıran ‘o acayip’ ve ‘overdose’ yazısıdır herhalde. Lâle Müldür’ü anlamaya buradan başlayabiliriz: hemen hemen her şeyle ilgilenmek ve bu ilgiyi parçalı, minör bir dille ifade etmek. Bütüncül alaka, parçalı üslup. Majör alaka, minör üslup, belki.
Bir kitabına (Leonardo) önsöz yazmam istendiğinde, Müldür’ün her şeyle her şeyi bir araya getiren halinden bahsetmiştim:
“Lâle Müldür metinlerinin nasıl bir serbest sıçramalar (çağrışım değil, sıçrama) serisinden ibaret olduğunu ve yan yana gelmesi olanaksız gibi görünen şeyleri yan yana getirip konuşturduğunu… ve çarpıştığını bilen bilir. Bir ‘öforik’ patlama içinde Bizans’la David Bowie’yi, Uygurlarla Marianne Faitfull’u, musikiyle funk’ı, kuantum fiziğiyle Leonard Cohen’i, Rhavi Shankar’la Rimbaud’yu, İsa ile Lacan’ı ya da TCDD vagonlarıyla astronotları… bir araya getirmesi neredeyse saykodelik bir etki yaratır. Yakalanamaz ve durdurulamaz bir poetik sıçramalar dizisidir bu…”
Bu ‘çılgın karmaşa’ müthiş cezbedicidir ve bunun üzerine bir şey yazmak da bir o kadar zordur. Ahmet Güntan’ın ‘anlam elektriği’ dediği şey de bununla alakalı: “Birbiriyle anlam elektriği yaratacak iki uzak şey olsun da Lâle bunu görmesin!” Alakasız (gibi duran) şeyler arasındaki bu çarpışmaların yarattığı parlamalar, sanırım Müldür şiirine asıl karakteri ve ‘manik’ hissini veren şeydir. Bu metinleri ‘tüketilemez’ yapan da budur. Müldür’ün başka bir şaire şöyle bir şey söylediğini hatırlıyorum: “Biz şairiz, her şey bizim ilgi alanımıza girer.”
Ben burada Müldür’ü anlamak için bir kılavuz (denemesi) sunmaya çalışacağım. Bir gün bir yerde tamamlanmak üzere.
I. Lâle Müldür ‘vagabond’ bir şairdir
Vagabond kelimesi Lâle Müldür’ün kendisi ve yazısına çok yakışır. Şahsen ‘vagabond’ lafını çok severim, tınısını da kapsamını da. Türkçede tek bir ifade bunu karşılamıyor: serseri, aylak, gezgin, berduş vesaire. Hepsi birleşirse, belki. Vagabond’un etimolojisi, yeri-belirsiz, evi-belirsiz, belirli bir yeri olmayan gibi anlamlara doğru gidiyor. ‘Vague’e dayandığı için, bir ‘belirsiz’lik içeriyor her zaman, bir müphemlik. Müldür’deki vagabond, bir serseridir. Hem yazınsal, hem de hayat anlamında bir serseri. Her yöne doğru gider. Bu arada, belirtelim: Müldür, hayatıyla yazısı arasında mesafe olmayan edebiyatçılardandır. Hayatı da yazdıkları gibidir ya da yazdıkları hayatı gibi: bir ‘çılgın karışım’ ve parıltı. Vagabond lafı bir şiirinin adında geçer, Buhurumeryem’de: “Lui e Vagabondo Come me.” Buhurumeryem’in ilk şiiri de bir vagabond’u takip etmeye çağrı gibidir: “Umarım Takip Edebiliyorsunuzdur.” Müldür’ün vagabond’u Baudelaire’in ‘ilk modern’ aylaklığıyla Marianne Faithfull bohemliğini birleştiren bir karışımdır.
II. Lâle Müldür ‘modern’ bir şairdir
Modern demişken, söyleyelim: Müldür ‘modern’ üzerine çok düşünen modernist bir şairdir. Baudelaire’den başlayıp Foucault’ya Türkiye’de ve dünyada ‘modernin’ anlamı üzerine düşünen bir şairdir. Bu dosyadaki yazısında Ali Akay Müldür’de modernin anlamı üzerine düşünüyor, Ece Ayhan’a da göndermeyle şöyle diyor: “Modernlik tıpkı ‘sıkı bir şiir’ gibi ‘sıkı bir gecedir.’ Moderne yürüyüşün evet, noktürnal bir tarafı vardır Lâle Müldür şiirinde.
Yazıda modern üzerine düşünen Barthes şöyle diyor: “Modernite olanaksız bir yazın arayışıyla başlar.” Müldür’ün de şiirde olanakları yoklayan ve sürekli yeni bir olanak deneyen ‘imkânsız’ bir şiir yarattığı düşünülürse, günümüz modernidir kendisi. Nostaljik modern değil.
III. Lâle Müldür ‘teoriyi seven’ bir şairdir
Lâle Müldür’ü ‘modern’ yapan şeylerden biri de, bence ‘eleştirel teoriyi’ bilmesi ve sevmesidir. Freud, Benjamin, Foucault, Derrida, Lacan, Kristeva gibi ‘modern teorisyenler’ Müldür şiirinde hem bir hayalet hem de birer isim olarak dolaşırlar. Müldür bu teorileri tartışır ve çarpıştırır. Zamanında aldığı edebiyat sosyolojisi eğitiminin de bunda etkisi vardır herhalde: Müldür şiirinin teorisi ve genel eleştirel teori konsunda gayet ‘self-conscious’tır. Açıkça ve niyetli bir biçimde Foucaultcu, Lacancı ve Derridacıdır. Ama bunu pek belli etmez. İyi bir şairin yapması gerektiği gibi.
IV. Lâle Müldür ‘barbar’ bir şairdir
Lâle Müldür’ün sorduğu o meşhur soru, “Anne ben barbar mıyım?” sorusu, retorik bir sorudur, dilde bir ‘barbar’ olduğunun bir kabulü gibidir. Buradaki ‘barbarlık’ bir yabancılığı ya da ‘başka bir dilde’ konuşmayı ifade eder. Eskilerden, Antik Yunan’da başka bir dilde konuşan herkese ‘barbar’ denirmiş ve zamanla da ‘diğerleri’ni vahşi ilan eden bir ifadeye dönüşmüş. Barbarlık, kodlara ve ‘simgesel düzen’e (otorite, devlet, dil, denetim vs.) bir meydan okumadır aynı zamanda. Zamanında Mahmut Temizyürek Latife Tekin için şu ifadeyi kullanmıştı: “Edebiyatımıza bir barbar aşısı”. Lâle Müldür’de de vardır bu aşıdan. “Bütün güzel kitaplar yabancı bir dille yazılmıştır” diyen Proust’un kast ettiği anlamda da ‘yabancı’ ve barbardır. Kendisi de bunu söylemiştir, ilk kitabı Uzak Fırtına’nın ilk şiirinde, yolun en başında: “Asıl barbar benim oysa, yansıtamadığı dillerle kuşatılmış.”
V. Lâle Müldür ‘apokaliptik’ bir şairdir
Lâle Müldür’ü sık sık bir şeylerin sonundan bahsederken bulursunuz. Bildiğimiz haliyle dünyanın sona ereceğine dair bir hisle yazıyor gibidir. Buna eskatolojik ya da ‘apokaliptik’ his de diyebiliriz. Toplu şiirlerinin ikinci cildinin adı da Apokalips ya da Amonyak’tır. Bir anlamda Cassandra gibidir: bir şeyler bilir ama tam söyleyemez. Korkunç bir sır verilmiştir ya da korkunç şeyler görmüştür ama tam anlatamaz. Bir lanetin gölgesinde yazar, bu anlamda. Kafama en çok kazınan L. M. dizelerinden biri de şudur: “Bir şeyler olacak biliyorum ama ne, daha az parçalanmış bir dünyada söylenebilirdi belki.”
Bu apokaliptik ton gitgide artar Lâle Müldür şiirinde. Güneş Tutulması, 1999 adlı kitabında ’99 depreminden sonra yazdıklarında felaket tonu iyice artar. O kitabı bugün okuduğunuzda, birkaç ay önce yaşanan felaketi yazmış gibidir, tüyler ürpeticidir:
“Doğanın major manifestosu
Herşey büyük
Herşey büyük harflerle konuşuyor
Yürüyen küçük bir karınca bile
Korkunç bir uğultu geliyor yerin altından”
VI. Lâle Müldür ‘rock’roll’ ve ‘underground’ bir şairdir
Evet Lâle Müldür, ‘rock’n’roll’dur ve underground’dur: Lou Reed, Cohen, Marianne Faithful, Bob Dylan ve David Bowie sever. Kitaplarına da bu rock’n’roll figürlerden sözler koyar, başına, ortasına ya da sonuna. Bir şiirinde ilan eder: “Ben underground’um” diye. Ayrıca bazı şiirlerini Marianne Faithful’u andıran bir eda ve buğulu-çatallı sesle okuduğunda, sahneye de yakışır.
VII. Lâle Müldür ‘bohem’ bir şairdir
İstanbul’da, ısrarla Beyoğlu’nda yaşaması ve evini yeni kuşak ‘bohem’ler ve Beyoğlu tipleri için de açık tutması açısından da undergroundur, bohemdir Lâle Müldür. Ece Ayhan Türkiye’de bohemleri ve marjinalleri sayarken, şöyle demişti zamanında: “Türkiye Cumhuriyeti tercüme bir Cumhuriyet olduğu için tercüme anlamda marjinaller olabilir ancak.” Ama sahih istisnalar vardı: Hayalet Oğuz, Akordiyon Fikret, Nilgün Marmara vs. Lâle Müldür de bu listededir, gerçek Türkiye bohemi listesinde. Kendine pek acımayan, bazı sözler için geceleri uykusuz kalabilen bir bohem.
VIII. Lâle Müldür ‘manik’ bir şairdir
Her şeye olan ilgisiyle Lâle Müldür manik bir ritim içinde yazar. Her şeyden her şeye sıçrar. Bunu yaparken dili de sıçratır. Ünlemler, büyük harfler, işaretler, sayıklamalar: yer yer ‘görsel’ bir şiire de yaklaşır böylece. Bu haliyle bence, Türkçe edebiyatta modernist anlamda dili parçalayan ilk isimlerden olan Sevim Burak’ın takipçisidir. Lâle Müldür de Sevim Burak gibi ‘durdurulamaz’ bir enerjiyle, bir ‘manik’ patlamayla dünyada bir türlü huzur bulamayanlar için yazar.
IX. Lâle Müldür bir anti-romancıdır
İlk ‘roman denemesi’ Bizansiyya için “Yıllarca bekleyip bir roman yazdım, romandan başka her şeye benzedi” gibi bir şey dediğini hatırlıyorum Lâle Müldür’ün. Evet, Bizanssiyya ve en son yayınlanan anlatısı Nova Roma’da Gece Güneşi son derece parçalı ve deneysel anlatılardır ve bildiğimiz anlamda romana benzemezler, bütün iyi romanlar gibi biraz ‘anti-roman’dırlar. ‘Poetik ve çılgın’ bir anarşik güzellik taşırlar. Ece Ayhan’ın Morötesi Requiem’i gibi biraz da bohemce bir savruluş içerirler. Ama şunu da belirtelim: bütün bu dağınıklık ve parçalılık içinde çağın ve İstanbul’un unutulmaz bir manzarasını sunarlar.
X. Lâle Müldür ‘ressam’ bir şairdir
Metinlerinde renklere özel bir önem vermesi ve renk serileri üzerine metinler yazması (hatta bazen yeni ‘renkler’ icat etmesi) bir yana, çerçekten ressamdır Lâle Müldür. Çoğunluğu portrelerden oluşan (bu satırların yazarının da bir portresini yapmıştır) resimlerinde naif ve ‘patlayıcı’ bir duygu vardır. Metinlerinde görülen patlayıcı enerji ve o ‘atonal’ duygu resimlerinde de vardır.
Bu kılavuz denemesinin maddeleri daha uzar gider ama burada duruyorum, belki bir yerde tekrar devam etmek üzere. Shine on you crazy diamond.
Önceki Yazı
Bizansiyya ve “her şeyin teorisi”
“Bizansiyya, Müldür’ün, girdabına çekilmekte olduğu ve mevcudiyet sebebini bütünüyle tarihsel yük ve toplumsal mirasa dayandırdığı varoluşsal kaosa bir anlam bulma, hatta bir tür bütünleştirici, kapsayıcı ve nihai 'Theory of Everything' (Her Şeyin Teorisi) icat etme çabasıdır.”
Sonraki Yazı
Kuzey Defterleri’nde ψυχή
“Lale Müldür bir ruh antrenörüdür desek yazdığı şiire yaklaşmada bir melek kadar çevik davranmış oluruz. Başlıkta Yunan harfleriyle yazdığım psişe, Müldür şiirinde kimi zaman Arapçadaki ‘ruh’, kimi zaman Türkçedeki ‘tin’ gibi işlenir. Melekler, ayetler, büyüler, hepsi olağandır. Toparlayıp söylersek, Lale Müldür seksen kuşağının ruhu somutlayan tek şairidir. Beden seyrektir onda.”