• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ELEŞTİRİ
  • ENGLISH
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • İNCELEME
  • KİTAPLAR
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • EVVEL ZAMAN
  • VİTRİNDEKİLER

Kuzey Defterleri’nde ψυχή

“Lale Müldür bir ruh antrenörüdür desek yazdığı şiire yaklaşmada bir melek kadar çevik davranmış oluruz. Başlıkta Yunan harfleriyle yazdığım psişe, Müldür şiirinde kimi zaman Arapçadaki ‘ruh’, kimi zaman Türkçedeki ‘tin’ gibi işlenir. Melekler, ayetler, büyüler, hepsi olağandır. Toparlayıp söylersek, Lale Müldür seksen kuşağının ruhu somutlayan tek şairidir. Beden seyrektir onda.”

CİHAT DUMAN

@e-posta

ELEŞTİRİ

11 Mayıs 2023

PAYLAŞ

Bir şiir ya güzel ya da çirkindir. Bunun dışında geliştirilen her yorum o şiirle ilgili olmaktan uzak birtakım akıl yürütmelerden ibarettir. Gelgelelim, mesela Lale Müldür’ün “Yeryüzünde Kaçak ve Serseri Olacaksın: Transsiberiya” adlı şiiri için uyulması şart olan “üzerinde konuşulamayan şey hakkında susmalı” kuralı bazı şiirlerde o kadar da geçerli değildir. Bu kısa yazıda Müldür’ün Kuzey Defterleri’nden seçtiğim dizelere eğilerek şairin bu dizeleri kurarkenki niyetini, durumunu anlamaya çalışacağım. Başlamadan önce, okurlardan, her okumanın da sanat yapıtının kendisi gibi şahsi ve muhterem olduğu gerçeğini göz ardı etmemelerini rica ediyorum.

ayna IV: bugün bir melek resminin yanına

elinde tabanca yere serilmiş

siyah deri ceketli bir

kadının resmini koydum. Altında

“noli ma tangere” yazıyordu.

bu benim ağlama biçimimdi

çünkü artık ağlayamıyordum.

 

gözyaşı denen şey, içbükey bir anafor hızıyla dolaylanan

bedenle ruh arasında. pencere diplerinde biriken siyah yağmur.

dışarda Aşkabad’da gezinen o beyaz anı… daha önce

tanışmıştık… konuşmamız gerekiyor işte solungaçlarımızda

birikmişken onca siyah su ve ağzımızda bir yığın zoka

ve ağlardık dalarken uykuya ıslak bir ağın içinde sarmaş dolaş [1]

 

Lale Müldür bir ruh antrenörüdür desek yazdığı şiire yaklaşmada bir melek kadar çevik davranmış oluruz. Başlıkta Yunan harfleriyle yazdığım psişe,[2] Müldür şiirinde kimi zaman Arapçadaki ‘ruh’, kimi zaman Türkçedeki ‘tin’ gibi işlenir. Melekler, ayetler, büyüler, hepsi olağandır. Toparlayıp söylersek, Lale Müldür seksen kuşağının ruhu somutlayan tek şairidir. Beden seyrektir onda. Gözleri daima açıktır şiirinin. Göz beynin en büyük uzantısıdır. İzlemek ve hissetmek başattır. Yukarıdaki dizelerde geçen –solungaçlarda birikmiş– siyah su imgesinde ise İtalyan psikiyatrist Silvano Arieti’nin Freud’un oceanic feeling kavramından esinle icat ettiği endocept teriminin adeta tanımını görürüz. Nasıl mı? Açıklayalım. Fakat önce, tarafımı belli etmek için, ‘gözle görülemeyen şeyler’in kesinlikle son yüzyıldan önceki, miadı dolmuş kavramlarla izah edilmemesinden yana olduğumu kayıt altına almalıyım. İnsanı semavi kaidelerle açıklayan öğretilere itimadım ve saygım yoktur.

Lâle Müldür
Kuzey Defterleri
YKY, 2017
2. baskı, 2020
140 s.

Freud, Romain Rolland’dan aldığı okyanussal hisler terimi ile –eğer yanlış anlamadıysam– kişinin kendisi ile kendisi dışında kalan evren arasındaki sınırların kalktığı, en azından geçirgenleştiği bir tür cûş durumunu anlatmaya çalışmaktadır. Örneğin, anne ve çocuk arasında, ilk aylarda birbirlerinin lisanını bilmemelerinden kaynaklı hediye paketleri oluşmakta, asla açılmayan bu paketler ilerleyen yıllarda özellikle dinî eğilimler şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Bir başka misal verecek olursak, ebediyet sanrısı da okyanussal hislerden birisidir; insan sanki hiç ölmeyecekmiş gibi dizayn eder yaşamını. Kişinin ‘kendisinin dışındaki’ evren ne demektir, kişinin ‘kendisi’ ne demektir, bu aradaki ‘sınır’ nedir gibi sorulara cevabım yok. Bir elmaya yeterince dikkatli baktıktan sonra onu kopardığımız ağacın altında uyursak yerçekimi kanunu denklemleri göklerden, bazı sınırlardan kaçak yollarla geçerek beynimize ulaşabilir. Telkin, psikokinezi, radyestezi, hipnoz, fal, biyoenerji, sihir, rüya, bir bebeğin bize dikkatli dikkatli bakışı, DNA, hatıra, genetik gibi şeylerden anlıyoruz ki ‘dışarısı’ gerçekten var. Uzamda ve zamanda bir ‘dışarı’ bulunmaktadır. Melankoli, aşk, kaygı, karaciğer, bok gibi şeylerden de bir ‘içeri’nin olduğunu anlıyoruz. Yani tapma, ebediyet, yerçekimi gibi hisler dışarıdan içeriye sızar demeye getiriyor Freud. En azından ben böyle anlıyor ve meramım anlaşılsın diye de böyle somutlaştırmaya çalışıyorum.

Silvano Arieti[3] bu tür duygulardan esinle endocept kavramını ortaya atıyor. İmgeyle temsil edilemeyen şeylere odaklanıyor düşünür. Yazıyla, sözle, resimle, eylemle anlatılamayan, düşünceye bir türlü dönüşemeyen şeyler. Endo (iç) ve concept (kavram) kelimelerinden bir neoloji endocept. Yazıya aktarılamayan bu şeylerin eylemlere, sembollere, belirgin duygulara (fıtrata mesela), imgelere (mesela bir cins köpeği çok sevmek), rüya, gündüz düşleri ve fantezilere evrilme ihtimali vardır. Mesela diğerkâmlık bir iletişim türüdür ve kişilerin birbirlerini endocept düzeyinde anladıklarının delilidir. Arieti uydurduğu bu kavrama kimilerinin ‘bilinçdışı’ dediğinin de altını çiziyor. Nefis, vicdan gibi görünmez şeylerden biridir endocept. Bir tür ruh. Edebi eserlerde imgeyi, yazın sanatlarını, metaforları rahatça tespit etmemize karşın endoceptleri kolay fark edemeyiz. Müldür’ün yukarıdaki dizelerinde şiir öznesi ağlayamamakta, yeni bir ağlama şekli olarak bir melek resminin yanına elindeki tabancayla yere serilmiş (devrilmiş?) siyah deri ceketli bir kadının resmini koymaktadır. Bu ikinci resmin altında İsa’nın meşhur sözü “noli me tangere” yazmaktadır ve şiirin öznesi bu tabirin İbranice “bana dokunmayın” anlamına geldiğini elbette bilmektedir.[4] Şiir öznesi böylece ağlamış sayılır. Diğer kıtada işler daha da bilimselleşir. Gözyaşı geometrik terimlerle tanımlanır. Pencere diplerindeki siyah yağmura benzetilir. Bu siyah yağmur, insanın bedeniyle insanın ruhu arasındaki pencere olabilir. Sonra finale doğru geliriz. Ağlayamamakla başlayan eylemler bu kez konuşamamakla devam eder. Konuşma yerine önerilen şey gerçekten korkunçtur. Şiirin öznesi ve muhatap özne solungaçlarında biriken onca siyah su ve ağızlarındaki zokalarla birbirlerine sarılarak ıslak bir ağın içinde uykuya dalarlar; yani ölürler. Ağlayamamayı ve sonrasında bundan esinle gözyaşına zıplayıp konuşamamayı bazı imgelerle bize anlatan Müldür’ün, yukarıda sıraladığım bir sürü filozof-hekimin tanımlamaya çalıştığı endocepti kısa yoldan tanımladığına da şüphe yoktur. Velhasıl Müldür burada, bu dizelerin kaynağında bir endocept olduğu hissini dizelerdeki başarısıyla vermekle kalmamış, aynı zamanda endocepti tanımlamıştır. İşte bizi Müldür şiirinin peşine düşüren şey budur.

Psikanalizi bırakıp edebiyata yükseldiğimizde, bir şiirde neyin söylendiğinden ziyade nasıl söylendiğinin mühim olduğuna dair geliştirilen diskura bir ekleme yapmak gerek: Neyin nasıl anlatıldığı eserde gizlenebilmelidir, çünkü okur ‘anlatılamayan’ ile ancak bu şekilde bağ kurabilir. Ben buna üslubun içeriği akşam yemeğine çıkarması diyorum, özetle. Müldür’e neredeyse ‘ruhçu’ demiş olabilirim, fakat asla ‘maneviyatçı’ demedim. Bilakis, elektronlarına kadar materyalist bir şairdir Müldür. Maneviyatçı şairlerde ruh bağırır, okurdan imdat dilenir. Müldür’deki ise Hallacî bir ruh parçasıdır. Paçalardan dökülmez. Kutsal, göklerden inmez; endoceptin zar zor duyulan çarpıntısıdır o. Çünkü “kim Tanrı’nın görkemine kafa yormak istiyorsa hareketsiz duran bir kırmızı güle bakmalıdır” dizesinde vurgu ‘Tanrı’ya değil, ‘kırmızı’yadır. Müldür’ün kırmızıda bir şeyler gizlediğini biliriz. Neyin nasıl anlatıldığını gizleyebilmek derken bunu kastediyorum.

Kuzey Defterleri, son sayfalardaki “çünkü bizi unutuşa kadar parçaladılar” dizesine gerek kalmadan, daha ilk sayfalarda “unutulan her an Ben’in bir bölümünün yıkılışıdır” dizeleriyle bir ‘hafıza kitabı’ olduğunu sezdirir okura; ilk unutuşa göndermelerle hatırlanan ve hatırlanamayanın hududunu çizer. Pek tabii, “insanın içi ile dışı arasında kırılmak üzere olan yayı görebildiğimiz an” dizesindeki ‘yay’ bu hududun adıdır. Yay, sınır kapısıdır. Bu binadaki pasaport memurları endoceptten bilince nakledilen şeylerin pasaportlarındaki alfabeyi bilmez. Bilinç, bellekteki karanlık alanları lanetlemektedir. Hatırlanmayan, sıradan insanın cenneti; sanatçının enkaz kaldırma sahasıdır. Müldür’ün her kitabının son kitabıymış gibi olmasının sebebi budur. Unutur, yenisini yazar. Bir önceki kitabın tortusu yenisine endocept'tir bu kez. Unutuş nedir? Neden önemlidir? Hafızanın ne kadarını işgal eder? Evet, unutuş belleğin rahatlamasını, açılmasını sağlamaz; bilakis, ona yük olur. Bilincin dışına gönderilen her anı bize ‘psişe’ olarak geri döner. Cesaret ettiğimiz korktuğumuzdur, gurur duyduğumuz utandığımızdır. Kısaca, adabına uygun gömülmeyen her cenaze geri döner. Aşağıda kitaptan seçtiğim münferit dizeler de şairin unutmakla kaybettiği şeylerin şiir mezhebinde geri dönüşünü çok güzel temsil ediyor.

yabanıl kardeş, yabanıl âşık

birbirimize kıymaya yeminliyiz biz

….

Nâsıra’dan geceyarısı geçiyor ve uğramıyor dünyaya senin trenin

….

güneş altınlarını sayıyor bir köşede

….

kölelerinden say beni aklımla seni izlediğim için

….

oysa seninle sabaha karşı uğranılan liman barlarında karşılaşmak vardı

Lâle Müldür sezdirmeye devam edecek gibi duruyor. Sinema, reels videoları ve artık bir performans haline gelen politikacı soytarılıklarının kısacık görüntüleri; diziler, ışıklı panolar ve benzeri şeytanların tasallutundan kurtulabilmiş çağın çaresiz bireyini terbiye edecek bir şiir üretiyor. Araştırmacıların özellikle, şiirinin taklit edilmesini engelleyecek bir tür jammer etkisi üzerinde çalışmaları, –etkilenme endişesinden öte– etkileme endişesinden kendisini muaf tutmasını değerlendirmeleri genel şiir kamusuna olumlu etki edecektir. Şiirde bu derece bir iddiasızlığa rağmen şiire bu tutkuyla bağlılık dünyada sık görülmez. Herkes plan yapar. Her şairin kendi ölümü ile ilgili tasavvuru vardır ve şiire sızar. The plan, etkileme endişesi, beğenilmek arzusu, evrensellik çabası, geleneğe yaslanma saplantısı gibi Müldür şiirinde jammer’a takılanlardandır.

 

NOTLAR:

[1] Lale Müldür, Kuzey Defterleri, Metis Yayınları, 1992. (Bu yazıda italikle alıntılanmış tüm dizeler bu kitaptandır.)

[2] Psikolojide psişe insan zihninin, bilincinin ve bilinçdışının tamamıdır. Psikoloji, psişenin bilimsel ve nesnel olarak incelenmesi bilimidir. Terim psikoloji ve felsefede antik dönemlerden beri kullanılır ve insan doğasını bilimsel açıdan anlamak için temel kavramlardan birini oluşturur. Ruhbilim olarak da adlandırılan psikoloji sözcüğünün oluşumundaki psişe Türkçede ruh olarak da kullanılmaktadır. (Kaynak: Wikipedia)

[3] Arieti’ye ilişkin açıklamalarım değerli hocamız Oğuz Cebeci’nin Psikanalitik Edebiyat Kuramı (İthaki Yayınları, 2015, İstanbul) kitabından uyarlanarak intihal edilmiştir.

[4] Jean-Luc Nancy, Noli Me Tangere: Bedenin Kaldırılması Üzerine Deneme, çev. Murat Erşen, Dergâh Yayınları, 2020, İstanbul. (Bu kitapta yazar bir öğretme tarzı olarak mesel türünü ele alıp göstergebilimsel tespitlerde bulunur. Peşinden İsa’nın çarmıhtan alınarak mezara konulup birkaç gün sonra dirilmesinden sonra ilk karşılaştığı Mecdelli Meryem’e hitaben “noli me tangere” hitabını irdeler: “Bana dokunma, beni alıkoyma, tutmaya da, alıkoymaya da çalışma, her bağlılıktan vazgeç, aşinalığı da emniyeti de düşünme. Benim ayrılışıma sadık kal. Yalnızca benim gidişimle geriye kalana sadık kal. Telaffuz ettiğim ismine sadık kal.” Alıntıyı daha da uzatmamamın sebebi, Müldür’ün tıpkı Nancy’nin de aktardığı –ve hatta tırnak içine aldığım ayet tefsirinde uyguladığı– gibi Batı edebiyatının İncil’den türediği görüşünü destekleyecek Hıristiyan bir şiir yazdığına bu kadarıyla ikna olabilmemizdir. Bu başka bir yazının konusu olabilir.)

Yazarın Tüm Yazıları
  • Kuzey Defterleri
  • Lâle Müldür

Önceki Yazı

ELEŞTİRİ

Lâle Müldür için bir kılavuz (denemesi)

“Her şeye olan ilgisiyle Lâle Müldür manik bir ritim içinde yazar. Her şeyden her şeye sıçrar. Bunu yaparken dili de sıçratır. Ünlemler, büyük harfler, işaretler, sayıklamalar: yer yer ‘görsel’ bir şiire de yaklaşır böylece. Sevim Burak gibi ‘durdurulamaz’ bir enerjiyle, bir ‘manik’ patlamayla dünyada bir türlü huzur bulamayanlar için yazar.”

AHMET ERGENÇ

Sonraki Yazı

DENEME

Portre: Lâle Müldür

“Bazı Lâle Müldür dizeleri insanı kahkahalarla güldürür. Bazı Lâle Müldür dizeleri insanı ömrü boyunca süründürür.”

FATİH ÖZGÜVEN
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist