İmaj ile yazı ilişkisi üzerine birkaç not:
İmajlarla Düşünmek’e ek…
“Farocki’de imaj zaten metindir ve metin de zaten imaj. İmajda 'düşünülmemişin düşünümü' olarak metin, metinde gösterilmemişin gösterilmesi olarak imaj.”
Harun Farocki
Harun Farocki’nin senaryolarla değil, metinlerle film çektiği bilinir, ama aslen söz konusu olan nedir? Bir filmci senaryosuz film çektiğinde, kurgusal bir film yapmadığı anlamına mı gelir bu? Metnin, geleneksel film yapımı söz konusu olduğunda yeri açıktır: Çekilecek şey ya da “çekilme şekli” yazılır; yani metin ya bir temsil ya da bir direktiftir. İlki için betimleme, ikincisi için buyruk. Peki ya Farocki ne yapıyordu?
İmajlarla Düşünmek
çev. Erdem Üngür
Yort Kitap
2020
280 s.
Farocki’nin bir deneme (essay) filmci olarak her iki yolu da yeğlemediğini biliyoruz. Öyle ki, filmlerini yaptıktan önce yazdığı gibi, yaptıktan sonra da yazar o, fakat bu ne demektir? Öncelikle şu demek: Farocki film öncesinde yazdığı metinleri filme çekeceği şeylerin bir toplamı olarak yazmadığı gibi, film sonrasında yazdığı metinleri de filme şu ya da bu nedenle ekleyemediği şeylere şöyle bir değinmek için yazmaz. Aksine, söz konusu olan, filmin imajlarının bir yeniden düşünümüdür. Ve şu halde, film üzerine olduğu kadar film üzerinden bir düşünümdür.
Burada kasıt nedir? Kasıt basit: Farocki’nin filmleri halihazırda metinsel olduğundan, metin yazması, yani filmlerinin tamamlanışının ardında da metin yazması şaşılacak bir şey değildir; zira o film yaparken yazıyordur, film sonrasında da yazar ve bu, onun film yapma sürecine içrek, mündemiç bir şeydir. Dolayısıyla, söz konusu olan, Jean-Luc Godard’ın bir vakitler ve bir yerlerde belirttiği gibi, filmler üzerine yazmanın zaten film yapmak olması değil, yazmanın doğrudan filmi kurucu, hatta tamamlayıcı bir pratik haline getirilişidir. Farocki’de yazmak “film çekimi”nden ayrılmaz, her ne kadar (“buluntu görüntü”lerle çalıştığından) Farocki neredeyse hiç “çekim” yapmasa da.
İmajlarla Düşünmek kitabı bu Farocki’ci şiarın bir sürü örneğini sunar ve gösterir ki, bir filmci olarak kendisi için (asla “yönetmen” demez kendisine Farocki) yazmak zaten düşünmektir, imajları düşünmektir ve filmleri de imajları düşünüyorsa, imajları düşünen imajlarsa, halihazırda yazıda bunun yapılmış olmasındandır. Farocki’nin bu denli yoğun ve bol yazması rastlantı değildir: Onun filmleri zaten pek çok cümle, cümlecik, deyiş, slogan, hatta protestoyla doludur ve işte tam da bunlar onun filmlerini “metinsel” kılar.
Bir antrparantezle: Bu durum, Farocki’nin ilki filmi olan Nicht löschbares Feuer’da bile belli ve geçerlidir. Filmin sorunsalı açıktır: Gösterilerek etkisi düşen, temsil edildikçe vuruculuğu azalan bir olayın görüntüsü nasıl imal edilebilir, imaja gücü nasıl iade edilebilir? Farocki napalm bombasından bahsederken bir referans imgesi kullanacaktır: Kendi kolunda bir sigara yakar ve deriyi yakan sigaradan onlarca kat fazla bir yakıcılığa sahip olduğunu söyler napalmın. İşte, ama önce, filmden önce bunu yazmıştır o: Bu “düşünülmüş” bir imgedir ve görüldüğünde de, şaşılmayacağı üzere, “düşündüren” bir tanesine dönüşür.
“Söyleme, göster”: Bu ifadeye Farocki’den daha zıt hiçbir filmci yoktur. Ama yine de, bunun nedeni Farocki’nin hiçbir şey göstermemesi değil, görmenin koşullarını, diyelim ki “oyunun kuralları”nı değiştirmesidir. Farocki’nin gösterdiği, esasında halihazırda söylediği olduğundan, daha doğrusu düşünüp söylemiş bulunduğu, diyelim ki yazdığı olduğundan, Farocki’nin imajları bu denli düşündürücüdür. Onlar imajları düşünür, ama bunu tam da imajların düşünüş şeklini düşünerek yapar. Diğer bir deyişle, “imajın yazısı”nı deşifre eder.
İmajlarla Düşünmek’e dönersek… Sorunsal, ana sorunsal, imajların, farkında dahi olmadan, dünyayı nasıl düşündüğü olacaktır. Kitabın tamamından söz etmek imkânsız olacağından, bir emsal ya da numune kullanalım: “İşçiler Fabrikayı Terk Ediyor” adlı metin. Bu metin esasında Farocki’nin aynı adlı filmiyle (Arbeiter verlassen die Fabrik) ilgilidir ve onun sonrasında yazılmıştır; peki söz konusu olan nedir? Farocki’nin filmi tahlili mi? Hayır, daha çok filmde kayda geçmemiş olan kimi tarihlerin, kimi imajların, kimi düşüncelerin kaydı. Bir ek.
Farocki’nin filmiyle aynı adı taşıyan bir metin yazması bile bir mesajdır: Metin, filme ast olacak ya da onun “hakkında” bulunacak bir “şey” değildir; daha çok filme eklenecek, ama zaten filmin de ona eklendiği, özel tipte, tam anlamıyla görsel olmayan, fakat görsel olmayı, imgeler oluşturmayı da kesmeyen bir “ürün”, “üretim”dir; bir “yarı-film”dir. Bundan kasıt, Farocki’nin metni zaten bir senaryo gibi yazmamış olması (filmden sonra yazar), ama filmin “konu”sunu düşünmesidir; imajlar üstünden. Filmin de yaptığı gibi.
Konu şudur: Sinema tarihinin ilk filmlerinden biri olduğu iddia edilen, Lumière Kardeşler’in filmi La Sortie de l’Usine Lumière à Lyon’un imgesinin bir muhasebesi. Tabii ki Farocki, burada, bu metinde, ama aynı zamanda aynı adlı filmde bu imgenin kendisi üstüne düşünmez; daha ziyade filmin görünür kıldığı şeyin, işçilerin fabrikadan çıkışının, kısacası işçilerin imgesinin sinema tarihinde nasıl üretildiğini ve yeniden üretildiğini düşünür. Burada sorun bir filmin imgesinin nasıl kurgulandığı değil, o filmin imgesinin imgesinin, bu örnekte işçinin bir bütünsel imge olarak sinemada üretilme ve yeniden üretilme biçimleridir. Soru şudur: İşçinin imgesi bize işçiyle ilgili ne söyler? Ve bir diğer soru da şu: Dünden bugüne işçinin imgesi sinemada nasıl değişmiştir?
Farocki’nin metni de, filmi de aynı soruları ve sorunsalı ele aldığı oranda ortak, müşterek bir soruna işaret eder görünür, ama yine de sorabiliriz: Neden yazar Farocki? Cevap yine basit: Çünkü Farocki’nin üstüne düşündüğü imajlar kadar, bu imajları düşünürken, yazarken, film yaparken var ettiği imajlar da, hâlâ yeni düşüncelere mahal verir. Farocki’nin metni boşu boşuna türlü “tarih”ten, bunların kronolojik bir sıralanışından, kurgusal, belgesel ve deneysel filmleri kateden bir oluştan söz etmez; çünkü sorun, işçinin imgesini türlü imaj kipliği içinde, envai çeşit imaj arasında aramak, okumak, böylelikle de onun bir sondajını yapmaktır. Ve bu, ilk kertede metinle yapıldığı düzeyde, son kertede de yapılabilir, çünkü soru hâlâ metinle, dille sorulur: İşçinin imajı nasıl kurulmuştur ve nasıl kurulmaktadır? İşçi imajının bir sine-politikası.
Farocki
İşte, bu soruların ilkinin ve ikincisinin arasında tam da Farocki’nin filmi doğar. “İşçinin imajı nasıl kurulmuştur?” sorusu bir araştırma sorusudur ve imajların karşılaştırması, kayda dille geçerek bu soruya “imajların ötesinde” bir cevap verir. Başka bir ifadeyle, yine de, araştırma bittiğinde, “karşılaştırmalı imaj çalışması” film olarak son bulduğunda, hâlâ düşünecek çok şey vardır ve film de onlardan biridir; işçinin imajının nasıl kurulduğuna dair “söz” söylediği ölçüde. Dolayısıyla, Farocki’nin rastgele değil, bilinçli olarak aynı adlı metni de bu sözü düşünür; yine sözle; çünkü hâlâ sözle, “sözün söylemi”yle birlikte düşünülecek imajlar, tarihler, bu tarihlere özgü “üretim koşulları” vardır. Basitçe: İmaj üreterek iş bitmez, imajı, onu düşünmeyi sağlayan yazı aracılığıyla tekrar tekrar düşünmektir mesele. En azından Farocki’nin meselesi. Bu anlamda da yazı ve imaj birbirinden ayrılamaz ve bir sarmal içinde, devridaim halinde birbirinin yerini alır: İmaj yazıda düşünülür, yazı da düşünen imajları var eder, ad infinitum.
Öyleyse, şu raddede Farocki’nin metinle, yazıyla derdinin ne olduğunu da açıkça anlarız: İmajları düşünmenin mecrası, ama aynı zamanda imajların yarattığı düşünümün mecrası da. Tam da bu nedenle, Farocki yazılarında filmlerden söz etmeyi ve onları yazıya geçirmeyi asla kesmez; imajları “dile dökmek” hoşuna gittiğinden değil, ama onlar düşüncenin, dilsel düşüncenin uyarıcısı olduklarından. Ve yine, aynı şekilde, tam da bu nedenle Farocki’nin derdi “imajları düşünmek” değil, “imajlarla düşünmek”tir ve kitabının adı da bu derdin bir ifadesidir. Diğer bir deyişle, Farocki yazdığında imajlar halihazırda oradadır ve filmini yaptığında metin zaten imajları kateder, katetmiştir (Farocki’nin imajları düşünen, imajları tahlil eden, kendine has bir voice-over anlayışı vardır). Ve işte, bu imajlar başka imajlarla, onların mahal verdiği düşüncelerle kesişmeyi de katiyen kesmez. Bu nedenle Farocki’de imaj zaten metindir ve metin de zaten imaj. İmajda “düşünülmemişin düşünümü” olarak metin, metinde gösterilmemişin gösterilmesi olarak imaj. Farocki’nin sarmalı.
Önceki Yazı
Dünyalararasında’ya dair:
“Her zaman çoktan…”
“Geçgin’in kendisinin de, Soğuk Ateş’in radikal yazarlarının da haklı olarak burun kıvıracağı bir deyimle, bu son romanı da, önceki Uzun Yürüyüş’ü de çok 'başarılı' bulduğumu söylemem gerekir mi? Şu var ki, bu bir tasfiyenin başarısıdır; bir ev boşaltma işleminin ortalığı kırıp dökmeden, usturupluca yürütülmesinin.”