• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Haftanın vitrini – 8

K24'ün vitrini... Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Aç Melek / Ailenin Ötesi / Gandhi ile Molotof Kokteyli İçmek / Hayaletbilim / Kendini Savunmak / Oyunbozan Feministin El Kitabı / Sosyofobi / Tekniklerde İcat / Yalnızlığın Anatomisi / Yaşını Gösteren Kadınlar

K24

@e-posta

VİTRİNDEKİLER

22 Şubat 2024

PAYLAŞ

Nahal Tajadod
Aç Melek – Kendi Sözleriyle Şems-i Şems-i Tebrîzî'nin Hikâyesi
çev. Makbule Aras Eyvazi, Farhad Ayvazi
Kırmızı Kedi Yayınevi
Ocak 2024
168 s.

13. yüzyılda Moğol saldırılarının hedefindeki İran ve Anadolu kan içindedir. Gezgin bir derviş olan Şems, manevi bir dost bulmak üzere Anadolu’ya gelir. Konya’da Mevlânâ ile karşılaşması her ikisinin de hayatı için can alıcı bir andır…

Mevlânâ ile Şems’in bir araya gelişi ve daha sonraki ayrılıkları hakkında çok şey yazılıp çizilmiştir. Bu kitapta ise Şems-i Tebrîzî kendi ağzından, kendi sözleriyle konuşuyor. Tasavvuf ve Mevlânâ uzmanı Nahal Tajadod, “Ondan Önce”, “Onunla”, “Ondan Sonra” adlı üç başlıkta Şems’in yola çıkışını, önce İbnü’l-Arabî ile buluşmasını, sonra Mevlânâ ile karşılaşmasını ve ondan ayrılmasını, esas olarak Şems’in Makâlât’ından yaptığı seçki üzerinden bir anlatı oluşturarak, İbn Battûta’nın Seyahatname’sinden şehir tasvirleriyle, Mevlânâ’nın Dîvân-ı Kebîr’inden şiirler, yer yer Attâr’ın Mantıku’t-Tayr’ından, Eflâkî’nin Menâkıbü’l-Ârifîn’inden ve birçok birincil kaynaktan alıntılarla zenginleştirerek hikâyeyi en hakiki ve en şiirsel haliyle dile getiriyor.

“Mevlânâ benim açlığımı gördü. Onun sözü melek gıdasıdır ve eğer konuşmazsa, aç melek der ki, niçin susuyorsun böyle?”

Bülent Somay
Ailenin Ötesi – Başka Bir Üreme, Cinsellik ve Kardeşlik için Öneriler
Metis Yayınları
Şubat 2024
296 s.

Bu kitaptaki tüm tartışmam şu ikili değerlendirmeye dayanıyor aslında: (1) Bildiğimiz haliyle aile, bizim eleştirilerimizden ve mücadelemizden bağımsız bir biçimde, zaten yapısal olarak çöküyor ve üreme biçimlerimizi, cinselliğimizi ve kardeşliklerimizi örgütlemenin alternatif yollarını aramaya çoktan başladık; (2) Aile, erkek / baba tahakkümünün temel odağıydı ve hâlâ da öyle; bu tahakküm, tüm toplumsal, politik ve kültürel alanları kapsasa da, sadece ailede yenileniyor, sadece orada yeniden hayatiyet kazanıyor. Öte yandan, yeni bir üreme, cinsellik ve kardeşlik rejimi ne kendiliğinden ortaya çıkacak, ne yokluktan zuhur edecek, ne de ütopik hayal gücümüzün, felsefi ve eleştirel mülahazalarımızın bir sonucu olacak. Eskinin yıkıntıları üzerinde, eski, tahrip olmuş ailenin kalıntılarını, yapı taşlarını, hatta bazen köşe ve kilit taşlarını kullanarak inşa edilecek. Ne yazık ki, neyi kullanıp neyi çöpe atacağımıza karar verme, keyfimizce şunu alıp bunu bırakma konusunda da özgür değiliz yeterince. Ancak yine de bu yönde çaba gösterebiliriz, başka bir şey için olmasa bile, gelecek nesiller adına.

— Bülent Somay

Mark Boyle
Şiddetin Metaforu:
Gandhi ile Molotof Kokteyli İçmek

Epona Yayınları
Şubat 2024
264 s.

Şiddetin tanımını kim yapıyor? Belirli eylemleri şiddet kategorisine sokan, bundan çıkarı olan devletler, şirketler ya da medya mıdır? Bizler, eylemlerimiz sırf bu şiddet tanımı içine girecek diye korkup her geçen gün daha mı itaatkârlaşırız? Peki ya asıl şiddet; politik ve ekonomik sistemimiz bizi iklim felaketinin, ekosistemleri yağmalamanın ve çoğunluğun pahasına azınlığın yararına toplulukları alt üst etmenin eşiğine getirmişken eylemsiz kalmaksa? Ya asıl şiddet, bir şey yapabilecekken yapmamaksa?
 
Bütün dünyada “Moneyless Man” olarak tanınan Mark Boyle, 2008 yılından beri parasız yaşayan, 2016 yılında ise modern teknolojiyle bağlarını tamamen koparmış İrlandalı bir yazar. Üçüncü kitabı Gandhi ile Molotof Kokteyli İçmek’te okurlara sanayinin, makinenin, modern yaşam alışkanlıklarımızın aslında ne ölçüde yıkıcı olduğunu, geleceğimizin girdiği tehlikeyi, bunlara dair çözüm önerilerini ve alınabilecek aksiyonları farklı bir perspektiften, dikkate değer, provokatif bir dil ile gösteriyor. 

Gizlice, günlük hayatımızda kullandığımız marka kıyafetleri üretmek için çocukların ihtiyaç molalarında bile silahlı militerler tarafından nezaret edildikleri, üretkenliklerinin kayıt altına alındığı ve uzun saatler çalıştırıldıkları bir Sweatshop'a sızın. Sonra şiddetsizlik neymiş tekrar bir düşünün. Her gün, çoğu Küresel Güney'de olmak üzere, açlıktan ölen 21,000 çocuktan birinin ailesiyle konuşun ve onlara mal piyasası ve uluslararası finansın eskiden eşsiz olan kültürlerine katkısını sorun. Dünyanın 85 büyük zengininin, 3.5 milyar fakirin toplamından daha çok serveti nasıl elde ettiklerini ve bunun fakirlerin yaşantılarına etkilerini gözünüzde canlandırın. Eşsiz becerileri ve yaşama karşı bütünsel yaklaşımları artık Makine'nin yıkıcı etkisiyle yarışamayan zanaatkârlarla ya da önceden sabit özelliklere sahipken şimdi tekdüze ve değişmez dişlilerle bezenmiş konveyör bantları üzerine çalışan teknisyenlerle görüşün. Onlara otomasyonun ve düğmelere basmanın yaşamlarına bir anlam ya da mutluluk getirip getirmediğini sorun. Bunların şiddete katkı sağlamadığı, yalnızca çağın getirdiği ufak tefek sorunlar olduğu ve siyaset bilimciler tarafından çözülebilecekleri safsatalarına inanıyorsanız, ben bu kitapla, tam spektrum direnişinizi nispeten barışçıl hâle getirmeyi amaçlıyorum.

Özgür Taburoğlu
Hayaletbilim: Gündelik Hayatın Yapısökümü
Akademim Yayınları
Ocak 2024
160 s.

Yeryüzünün huzursuz sakinleri hayaletler, geçmişteki bir adaletsizliğin belirtisi olsalar da geleceğe dair işaretler taşırlar. Hayalet güncel sahneyi bulandıran, belirsiz, “ne var ne yok” diyebileceğimiz üçüncü türden bir görüngüdür. Gündelik hayatta başarılı ve sağduyulu kalmak için onları görmezden gelmek, kovmak zorunda kalırız. Hayaletler araya girdiğinde doğru bildiğimiz yanlışlar belli olur. Bu durumda yanılsama içindekiler hayalet görmeyenlerdir. Özgür Taburoğlu güncel olaylarda, sinema ve edebiyatta, politik söylemlerde veya medyada saklanmış, çok farklı biçimler alabilen hayaletlerin desteğiyle gündelik hayatın yapısökümüne girişiyor. Hayalet, herhangi bir yapıdaki sökük yerlerin, boşlukların, kusurların işareti gibi beliriyor. Fakat ne zaman bu sökükler dikilse orada bir başkası canlanıyor.

Elsa Dorlin
Kendini Savunmak: Bir Şiddet Felsefesi
çev. Ayşe Meral
Sel Yayıncılık
Ocak 2024
255 s.

Bir yatak odasının sessizliğinde, gece yürünen ıssız bir yolda, toplama kampında, zindanda ya da politik bir hareketin kılcal damarlarındaki şiddet döngüsünün işleyişi hangi temellere dayanır? İktidar ilişkilerinden ayrı düşünülemeyecek bir tahakküm mekanizması olarak şiddet, madun bedenlerde ve zihinlerde ne gibi yaralar açmaktadır? Yaşam mücadelesi veren ezilen halkların ölüm türleri arasında bir seçim yapma mecburiyetinden doğan meşru müdafaa girişimleri ve özsavunma pratikleri nelerdir?

Elsa Dorlin Kendini Savunmak'ta, kölelik ve sömürge karşıtı isyanlardan ju-jitsu pratiklerine, anarşist feministlerin savunma tekniklerinden Varşova Gettosu Ayaklanması'na, Kara Panterler'den queer özsavunma devriyelerine ve krav maga'ya uzanan geniş bir perspektifte, hayatta kalma ve var olma mücadelesinin emperyalizme, faşizme ve dogmacı kodlara savaş açmaktan geçtiğini gözler önüne seren bir çalışma sunuyor. Thomas Hobbes'tan John Locke'a, Michel Foucault'dan Frantz Fanon'a ve Judith Butler'a uzanan bu kapsamlı araştırma; saldırı, direniş ve karşı saldırı arasındaki diyalektik ilişkilere temas ederek kendini savunma pratiklerinin tarihçesine ve kavramsallaştırılmasına ışık tutuyor.

Egemen şiddetin fay hatlarına nüfuz eden, 2018 Frantz Fanon Ödüllü bir özsavunma arşivi.

Sara Ahmed
Oyunbozan Feministin El Kitabı:
Hayatta Kalmak ve Dünyayı Dönüştürmek için
çev. Beyza Sumer Aydaş
Minotor Kitap
Şubat 2024
320 s.

Eşitsizlik ve haksızlıklara karşı mücadele etmenin bedeli ağır olabiliyor. Feminist yazar ve akademisyen Sara Ahmed Oyunbozan Feministin El Kitabı’yla, adil olmayan bir dünyada mücadele edenlere destek eli uzatıyor. Ayakta kalabilmek ve hayatı dönüştürmek konusunda rehberlik ediyor.  

“Oyunu bozmak bir dünya yaratma projesidir. Neyi gösterdiğimiz (kültür eleştirmeni olarak oyunbozan feminist), nasıl bildiğimiz (filozof olarak oyunbozan feminist), ne yarattığımız (şair olarak oyunbozan feminist), neyi yıktığımızdır (aktivist olarak oyunbozan feminist).” 

Cinsiyetçi, hakaretamiz şakalara gülmeyi ret mi ediyorsunuz? Köşenizde sessiz bir kabullenişle oturmak yerine ses mi yükseltiyorsunuz? Otoriteye tepki gösterdiğinizde, karşılık verdiğinizde, cinsiyetçilik, ırkçılık gibi kelimeler kullandığınızda ortam geriliyor mu? Bu sorulara cevabınız evetse, siz de bir oyunbozan feminist olabilirsiniz. Ve bu kitap sizin için yazıldı. 

“Bu ateşli manifestoda Sara Ahmed, başka ellerde anlaşılmaz olabilen bir çalışma alanına etkileyici bir açıklık kazandırıyor.” –Publishers Weekly 

“Feministlerin ve sosyal aktivistlerin bu kitabı cesaret verici bulacakları kesin. Verilen mücadelelerin çoğu zaman zorlu ama bir o kadar da önemli olduğuna dair çarpıcı bir hatırlatma.” –Kirkus 

César Rendueles
Sosyofobi  – Dijital Ütopya Çağında Siyasal Değişim
çev. Alev Türker Ok
İletişim Yayınları
Şubat 2024
232 s.

Aslında dijital iletişim araçlarının yarattığı toplumsal coşku asılsızdır, dekoratiftir. Ortak varoluşumuzun teşvik etmesi gereken şeyi, yani birbirimize gösterdiğimiz ilgiyi teşvik etmeye faydası yoktur. Aynı şey eşitlikçilik 2.0, yani toplumsal farkın Ağ’da en aza indiği duygusu için de geçerli. Radikal demokrasi evrensel bir müşteri-hizmet hattı değildir. Eğer durup düşünürseniz bunun biraz saçma olduğu anlaşılacaktır.

İletişim teknolojileri, moderniteden arta kalan sorunları aşacak bir araç mı, yoksa sermayenin tahakkümünün yeni araçlarla sürdürülmesinin farklı biçimi mi? İletişim teknolojisindeki yenilikler, uzun zaman boyunca toplumsal hayatı olumlu yönde değiştirebilecek ütopik bir unsur olarak görüldü. Bilhassa Avrupa solu, genel olarak teknolojinin, özel olaraksa internetin ekonomik ve siyasi koşulların eşitlikçi bir yeniden inşasına zemin hazırladığı fikrinde ısrarcı oldu.

César Rendueles, beklentilerin aksine iletişim teknolojilerinin sosyal gerçekliği ve işbirliğini artırmak yerine sınırlandırdığını ileri sürüyor. Dayanışmanın ve geleneksel topluluk ilişkilerinin gereksiz olduğu konusundaki yaygın inanca karşı çıkan Sosyofobi, neoliberalizmin yarattığı sosyal tahribattan yola çıkarak teknolojinin çözüme dönük iddialarının gerçekliğini sorguluyor. Öte yandan, teknolojideki gelişmelerle eşitlikçi bir gelecek perspektifini yan yana getiren siber ütopyacı yaklaşıma şüpheyle yaklaşan yazar, kemer sıkma politikaları karşıtı İspanyol 15-M hareketi örneği üzerinden yeni toplumsal olanakları sorgularken, siber fetişizme yönelik toplumsal tepkinin boyutlarını inceliyor.

Gilbert Simondon
Tekniklerde İcat  – Dersler ve Konferanslar
çev. Öznur Karakaş
İnka Yayınları
Şubat 2024
240 s.

Canguilhem ve Deleuze gibi isimler için önemli olduğu, hatta onları etkilediği bilinen Gilbert Simondon'un düşüncesi son yıllarda dünya çapında yeniden ilgi görmeye başladı. Bu derlemede, onu tamamlayan diğer derslerle birlikte yayımladığımız 1968 tarihli meşhur “Tekniklerin İcadı ve Gelişimi” isimli ders, 1958 tarihli “Teknik Nesnelerin Varoluş Modalitesi” isimli incelemeyi, çizimler ve engin bir tarihsel bakış sunarak epeyce zenginleştiriyor. Teknik nesneyi hem yapısı ve işlevi hem de jenezi ve icadı bakımından inceliyor.
 
Bu bakış açısı, insanlığın gelişiminde ve tarihinde teknolojinin yerini belirlememizi ve teknolojinin kendi “dışsal” sosyo-ekonomik nedenlerinden ilkesel özerkliğini, hatta belli dönemlerde bilimden bağımsız oluşunu açığa çıkarmamızı sağlar: teknoloji salt bilimin uygulanması değildir. Teknik nesnenin özerkliğini temin eden icattır: “Teknik yaratımlar icat sayesinde ortaya çıkar,” (1971).  Bu ifadeyi güçlü bir tez olarak ele almak gerekir, ki icadın yaratıcılık veya keşif ile karıştırılmaması ve sorun-çözme süreci olarak incelenmesi gerektiğini öne sürer. “Yeninin işlevine” dair bu inceleme, tekniklerin gelişimini ve tarihini anlamak açısından elzemdir.

Thomas Wolfe
Yalnızlığın Anatomisi
çev. Bülent Ayyıldız
Holden Kitap
Şubat 2024
112 s.

“Tanrım, her şey olması gerektiği gibi, her şeyin böyle olması gerektiğini anladım. Tanrım! Ulu Tanrım! Tüm bu düzen, ne kadar da tuhaf ama bir yandan da basit, vahşi, tatlı, acımasız, hoş, korkunç, gizemli. Tüm bu düzen ne kadar da mutlak ve tanıdık!”

Hayattayken William Faulkner, Scott Fitzgerald ve Hemingway’le birlikte Amerika’nın en güçlü kalemleri arasında anılan Thomas Wolfe, ülkemizde pek bilinmeyen bir yazar. Üslubuyla Philip Roth, Pat Conroy ve Beat Kuşağı yazarlarına ilham olan Wolfe, olay örgüsü, karakter dönüşümü gibi bildik kurmaca ögelerini esas almaktansa, bir gezginin merakı ve bir şairin iç sesiyle “an”ın ve sıradan olayların peşine düşüyor. Otobiyografik izler taşıyan eserlerinde Amerikan topraklarının ıssızlığını, doldurulamayan boşluklarını, insanlarının yalnızlıklarını anlatıyor. Öyküleri başka bir kıtanın özelliklerinden beslense de, insanın büyük umutları ve dibe vurduğu koyu karamsarlığı arasındaki mücadelesini betimlemede mahir bir usta. Ray Bradbury onu “dünyayı yiyip, lav kusan adam” olarak tanımlarken tam da bu noktaya işaret ediyor.

Edebiyatın bütün önemli isimleri gibi aşk ve nefretle meşgul olmuş, öykülerini insanlığın sessiz anlarına bulamış bir yazarı sunuyoruz size. Wolfe’un öykülerini okurken, bir banka oturmuş, önünüzden gelip geçen insanları izleyecek, onların trajedilerine, tutkularına ya da sıradanlığına şahitlik edeceksiniz.

Yaşını Gösteren Kadınlar:
Yaşlanmanın Feminist Deneyimi
Hazırlayanlar: Hülya Üstün, Hatice Erbay, Gülsen Ülker, Dilek Alıcıoğlu Cömert, Bilgen Tümen, Aynur Demirdirek
Dipnot Yayınları
Şubat 2024
200 s.

Tartışacak, konuşacak çok şey var çünkü patriyarka, gençliğimizdekilere ek olarak, farklı ezme, sömürü biçimleriyle yaşlandığımızda da peşimizde. Kapitalizm ise yıkıcılığını daha derinden hissettiriyor, ayrımcılığı had safhada yaşatıyor bize. Tahakküm farklı biçimleriyle geliyor, şiddetin başka yüzlerini de görüyoruz 'yaşlanan' kadınlar olarak. 

Yaşadıklarımızı, gözlemlerimizi değerlendirirken sorularımız çeşitlendi. Feminist bakışımız bizi, olumsuz anlamlar yüklenen yaşlılık düşüncesinden uzak tutmaya yetiyor mu? Farklı kuşaktan feministler bir aradayken yaşlı ayrımcılığı hissediyor muyuz? Genç kadınların olumlu, güçlü bir yaşlılık fikriyle yaşlanması için yaşçılık, yaş ilişkileri konusunda farkındalık yaratmak için neler yapabiliriz?

Mektuplardan oluşan bu kitapta, feminist hareketten gelen kadınlar yaşlılık konusu üzerine söz alıyorlar. Kadınlar, kendi yaşlılıklarını ve yaşlanma deneyimlerini, yaşlılıkla ilgili korkularını, yaşlılıkla ilgili çarpıtılmış düşünceleri irdeleyip yaşlılığın feminist bir mesele olduğunu görünür kılıyorlar. Kitap, açtığı bu tartışma başlığı bağlamında ufuk açıcı bir eser niteliğinde.

Katkıda bulunanlar: Zeynep Esmeray, Zekiye Karaca Boz, Zehra Çınar, Yasemin Özgün, Ülkü Özakın, Şöhret Baltaş, Şener, Sebahat Tuncel, Özgür Can sunata, Nilüfer Yılmaz, Necla Akgökçe, Nazlı Azapçı, Mehtap Doğan, Latife Demirci Kahya, İmge Meral Yaman, İdil Soyseçkin, Hülya Üstün, Hatice Erbay, Handan Koç, Gülseren Pusatlıoğlu, Gülsen Ülker, Fatma Nevin Vargün, Fatma Bayram, Evun Sevgi Okumuş, Evren Paydak, Esra Koç, Dilek Alıcıoğlu Cömert, Cevahir Özgüler, Bilgen Tümen, Beril Eyüboğlu, Aysel Kılıç, Aynur Demirdirek, Aksu Bora.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • Aç Melek
  • Ailenin Ötesi
  • Gandhi ile Molotof Kokteyli İçmek
  • Hayaletbilim
  • Kendini Savunmak
  • Oyunbozan Feministin El Kitabı
  • Sosyofobi
  • Tekniklerde İcat
  • Yalnızlığın Anatomisi
  • Yaşını Gösteren kadınlar

Önceki Yazı

TADIMLIK

Her Şey Dans Ediyor'dan:

“Hayatlarımın aşkı...” 

Daha önceden Arızanın Merkezine Seyahat adlı romanı yayımlanan Sona Ertekin'in Her Şey Dans Ediyor adlı romanı önümüzdeki günlerde Everest Yayınları tarafından basılıyor. Kitaptan kısa bir bölümü Tadımlık olarak sunuyoruz.

K24

Sonraki Yazı

KRİTİK

Şükrü Hanioğlu'nun kapsamlı ve kalıcı eseri:

Atatürk – Entelektüel Biyografi 

“Hanioğlu'na göre erken Cumhuriyet dönemi için 'doğru kabul edilen, yanlış tezlerden' biri, iki savaş arası Avrupa’da otoriter ve totaliter rejimlerin revaç bulduğu ve bu nedenle Mustafa Kemal'in tek partili bir rejime yönelmesinin ‘zamanın ruhuna uygun olduğu’ tezidir. Halbuki 1920'de Avrupa’daki 28 devletten 26'sının 'demokrasi' rejimine sahip olduğu ortaya konmuştur.”

AYHAN AKTAR
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist