Haftanın vitrini – 49
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Bengî Dönüş / Biri ve Diğeri / Geniş Arazide Bir Ben / Haydi, Yola Çıkıyoruz! / Hiç Uğruna Bir Nefes / İnsan Dünyasının Döngüleri / Kadın! Yaşam! Özgürlük! / Nüshu Kadın Yazısı / Sahte Belgeler / Tiraje Sözlüğü


Bengî Dönüş
Friedrich Nietzsche'nin Sonsuzluk Desenleri
Norgunk Yayınları
Ekim 2024
215 s.
Tekrar cehenneminden çıkış için acil çağrı!
Hangi desenleri örüyor hayatlarımız? Hangi desenler yineliyor içimizde? Peki her şey, aynı şekilde, aynı sırayla sonsuz defa olup bitecek olsaydı, şu an bunu okuyanın şimdisi dahil her an ebediyen aynı silsileyle tekrar edecek olsaydı, yine de bu dünyaya ve kendisi olmaya evet diyebilir miydi içimizden biri? Böylesi bir evet için neleri yitirme riskini alması gerekirdi?
Bu çalışma, kişiyi, yerleşik değerleri tekrarlayan bir uyruk olmaya yazgılı sayan hâkim düzenin aksine; Nietzsche’nin bengi dönüş anlatısının katlanılması güç soruları karşısında, yinelemenin özgürleştirici bir gücü olduğunu duyumsamaya davet ediyor. Sorular baş döndürücü bir hızla çoğalıyor: O mahvedici soruya “Evet” diyen biri, yıllanmış derisini değiştirip baştan aşağı dönüşmek zorunda kalmaz mı?
Bu çalışma, 1881 yılının Ağustos ayında, Friedrich Nietzsche’nin Silvaplana Gölü kıyısında açıldığı bengi dönüş tecrübesini felsefi bir anlatı biçiminde yeniden kurarken, yinelemenin gücünü deneyimleyen kendi desenini çiziyor; bir bakıma kendisi bir tür tekrar hareketi üretiyor. Nietzsche’nin bengi dönüş teorisini kozmik ve etik perspektiflerden incelerken, gücün biriktirilmesi ve harcanmasına dayalı bir politik ekonomi fikriyle yeni bir açılımın daha üretilebileceğini gösteriyor. Böylesi bir açılım için Nietzsche’nin yanı başında Dionysosçu bir alay kuruyor ve Salomé, Blanqui, Marx, Cantor, Deleuze, Klossowski, Borges ve daha nicelerini bengi dönüş sorusuyla birlikte sahneliyor.
Yazarın bengi dönüşün felsefi tecrübesine giriş için bir parolayla yola çıktığına tanık oluyoruz: “Yaşamın trajik taşkınlarına kapılmaya meyilli tarafımız için Silvaplana Gölü hemen yanı başımızdadır.”
Yinelemenin güçlerini icat etmek için acil çağrı!

Biri ve Diğeri
Resimleyen: Aysun Altındağ
Literatür Çocuk
Kasım 2024
32 s., büyük boy
Yanına oyuncak bebeği ve hayallerinden başka hiçbir şey alamayan bir kız çocuğu.
Güvende olmak için ailesiyle uzun bir yolculuğa çıkar. Yaşadığı belirsizliğe rağmen ümidini kaybetmez. Hayatı, hayalleriyle sımsıkı kucaklar.
Tuğçe Tatari, göç gibi zorlu bir temayı naif bir dille çocuklara anlatıyor. Aysun Altındağ’ın siyah ve kırmızının ağırlıkta olduğu görselleriyse okumaya bambaşka bir boyut katıyor. Kitap okul öncesi dönemle okul dönemindeki tüm çocuklara ve yetişkinlere hitap ediyor.

Geniş Arazide Bir Ben
İletişim Yayınları
Kasım 2024
75 s.
Bangır bangır ağlamaya hazırlıyordum kendimi. İyi olacaktı. Olacaktı da, parmaklarımın ucundaki tütün kokusu dikkatimi dağıttı. Neredeyse iki saat önce içmiş, ellerimi de yıkamıştım üstelik. Bangır bangır ağlama fikrine yine de sadık kaldım. Hiç hoşuma gitmediği halde, görebildiğim dünyanın üstüne hayalimde bir perde örterek yalnızlığımın içime işlemesine izin verdim.
Sema Aslan, Geniş Arazide Bir Ben'de, kendisiyle mücadele halindeki bir kadının hikâyesini anlatıyor. Babasıyla ama kendisiyle, arkadaşlıklarla ama kendisiyle, dünyayla ama kendisiyle! Bir çıkar yol arıyor, ferah ferah nefes alabileceği bir an. Ama neresi çıkar yol, hangi an diğerlerine göre daha ferah? Bu soruların yarattığı karmaşa da ortada duruyor ve bir yerden sonra hikâyenin kendisine dönüşüyor.

Haydi, Yola Çıkıyoruz!
Remzi Kitabevi
Kasım 2024
192 s.
"Tutkulu bir gezi kitabı... Renkli resimlerle..."
Gaziantep doğumlu olan Işıl Özgentürk daha çocuk yaştayken ailesiyle birlikte yaptığı gezilerde yöredeki tarihsel anıtlarla tanıştı.
Zeugma antik kentini, balıklı gölü, Dara harabelerini görerek tutkulu bir gezgin oldu. Böylece dünyanın tüm renkleriyle buluşmaya başladı. Dinleri, gelenek ve görenekleri yaşadığı ülkeden çok farklı olan coğrafyalarda Asya, Afrika ve Latin Amerika’da dolaştı. Ülkeye döndüğünde kırk iki uygarlığın tüm izleriyle dolu, dünyanın en renkli ülkesinde yaşadığına defalarca sevindi.
İşte bu kitap, o gezilerden küçük bir demet...

Hiç Uğruna Bir Nefes
Çeviren ve notlayan: Cem Yavuz
Everest Yayınları
Kasım 2024
600 s.
Daha ilk şiirlerinden birinde kendisini “yedidüvel gezgini” olarak niteleyen Rainer Maria Rilke, her tür bağlılığı reddeden mizacı uyarınca genç yaşında Paris’e yerleşerek Rodin’in özel sekreterliğini yapmaya başladı. İlk şiirleriyle arasına kalın bir çizgi çizen Yeni Şiirler ve Malte Laurids Brigge’nin Notları isimli kitaplarını on iki yıllık bu Paris ikameti sırasında yarattı. Varlığın özünü “seyir halinde oluş”ta bulan Rilke, yaşamı boyunca İsviçre, İtalya, İspanya, Kuzey Afrika, Mısır vd. pek çok yeri dolaştıktan sonra I. Dünya Savaşı patlak verdiğinde Fransa’dan ayrılıp Münih’e döndü; 1919’da ise ömrünün son yıllarını geçireceği İsviçre’ye giderek vizyoner bakışını taçlandıran son iki eseri Duino Ağıtları ile Orpheus'a Soneler’i tamamladı. Şair, 29 Aralık 1926’da lösemi yüzünden hayata veda ettiğinde, Avrupa entelektüel çevrelerince çok iyi bilinmesine karşın genel okuyucu kitlesi tarafından neredeyse hiç tanınmıyordu. Bugünse, ölümünün üzerinden yüz yıl geçmiş olan bu büyük sanatçıyı layıkıyla tanımadan modern edebiyatı anlamanın mümkün olmadığı evrensel bir kural sayılmakta.
Hiç Uğruna Bir Nefes, Rilke’yi Türkçede yepyeni bir sesle yankılarken zengin açıklama ve yorumlarıyla da okuyucuya benzersiz bir seziş yolculuğu vaat ediyor.

İnsan Dünyasının Döngüleri:
Tarihin Çarkları Arasında Uygarlıklar
çev. S. Erdem Türközü
Fol Kitap
Ekim 2024
496 s.
Tarih tekerrürden ibaret olabilir mi? Bu eski düşünce günümüzde pek rağbet görmese de yapılan yeni ve çığır açıcı bilimsel çalışmalar bu düşüncede bir doğruluk payı olabileceğini düşündürüyor. Eldeki veriler, tarihte olayların değilse bile uzun vadeli süreçlerin tekrarlayan, döngüsel birtakım kalıplara sahip olabileceğini gösteriyor: Yüzyıllara yayılan nüfus artışlarını refah, durgunluk ve çöküş izliyor. Nüfusta meydana gelen dalgalanmayı fiyatlardaki dalgalanmalar yankılıyor. Devletler genişleyip refaha ulaştıktan sonra, artan toplumsal eşitsizliklerin etkisiyle toplumsal ve siyasi istikrarsızlıklar yaşayıp toprak kaybederek yıkılıyor. Dünya tarihi, uygarlıkların doğduğu ve öldüğü bu uzun vadeli döngülerin birçok örneğini sergiliyor.
Peter Turchin ve Sergey Nefedov, kliodinamik alanının kurucu eserlerinden biri olan bu kitapta uygarlıkların yükselişi ve çöküşü hakkındaki en derin varsayımlarımızı sorguluyor. Roma Cumhuriyeti’nden Tudor İngilteresi’ne, Devrim Fransası’ndan Devrim Rusyası’na ve modern ulus devletlerine kadar uzanan bir çizgide derlenmiş somut verilerden hareketle, toplumların büyüdüğü, geliştiği ve kaçınılmaz olarak tekrar krize sürüklendiği ürpertici bir model ortaya koyuyor ve o rahatsız edici soruları soruyor: Biz de aynı kaderi mi paylaşacağız? Kaçınılmaz görünen bu döngülerden kaçış mümkün mü?
Kışkırtıcı ve derinlemesine bir inceleme olan İnsan Dünyasının Döngüleri, bizi uygarlığımızın “uzatmaları” oynuyor olabileceği gerçeğiyle yüzleşmeye çağırıyor.

Kadın! Yaşam! Özgürlük!
İran’da Devrimci Bir Ayaklanmanın Yankıları
Çev. Sinem Özer
Otonom Yayıncılık
Kasım 2024
320 sayfa
İran’da uzun sürmüş bir sonbaharda, kaç kere parçalanmış, tasfiye edilmiş olursa olsun hayatta kalmayı başaran feminist hareket, beklenmedik olduğu kadar cüretkâr da olan bir ayaklanmanın körükleyicisi oldu. Kadın ile özgürlüğü birbirine yaşamla bağlayan bir hareket, toplumun tüm kesimlerine politik cesaretin bambaşka bir yolunu açtı. Dehşet ve ölüm politikasının yarattığı kayıtsızlık gibi, zulüm ve acımanın pekiştirdiği ihtiyatlılık da, iç ve dış düşman imgelerinden beslenen kolektif kimlikler de altüst oldu. Adanmışlık, mücadele ve dayanışmada, yaşam devrimci bir güce dönüştü.
Chowra Makaremi, İran’da iktidar ve direnişin uzun tarihini hem aile geçmişi dolayısıyla hem de bir antropolog ve yönetmen olarak yakından biliyor. Sıcağı sıcağına yaşananların ortasında tuttuğu bu günlükte, uzak düştüğü ama çok yakın olduğu bu ayaklanmadan yansıyan görüntüleri, sesleri ve duyguları bu uzun tarihin içindeki başka görüntüler, sesler ve duygularla birleştiriyor. Bir anda patlak veren bu isyanın yankılarından, yalnızca mücadele ve şiddet hafızalarının değil, birlikte hayal edilen geleceklerin de bir karşı-arşivini oluşturuyor.

Nüshu Kadın Yazısı
Beyefendi Kadınların Muhteşem Dili
çev. Aslı Solakoğlu
NoteBene Yayınları
Kasım 2024
304 s.
Nüshu, tam çevirisiyle kadın yazısı, Çin’in güneyindeki Hunan eyaletinin coğrafi, tarihsel ve kültürel olarak özel sayılabilecek bir bölgesinde, sadece orada yaşayan köylü kadınların bilip kullandığı bir yazı dilidir. Çincenin bir versiyonudur. Kitapta tekraren okuyabileceğiniz pek çok farklı özelliği ve işlevi ile Nüshu, farklı disiplinlerde mutlaka anılması gereken dünyada başka örneği olmayan bir dil sistemidir.
Hiçbir kadının ana dili olmayan, akraba ve arkadaş çevresinde kadınların birbirine öğrettiği bir aktarım yöntemine sahip Nüshu’nun ne zaman fark edildiği, literatüre nasıl geçtiği ile ilgili Fei Wen Liu, Gendered Words, Sentiments and Expressions in Changing Rural China kitabında şöyle yazar:
Nüshu’nun keşfi tamamen beklenmedik bir olaydı. 1982 yılında genç Çinli akademisyen Gong Zhebing, Jianghua ilçesindeki etnik gruplar üzerine araştırma yaparken bir Komünist Parti yetkilisi, Jianghua’nın yanındaki Jiangyong’da yaşamış, artık hayatta olmayan anneannesinin ve teyzesinin bildiği bir kadın yazısından bahsetti. Meraklanan Gong hemen Jiangyong’a gitti, ama araştırması sonuç vermedi. Jiangyong’un genç nesilleri öğrenmemişler, daha yaşlı olanlar ise nasıl kullanılacağını unutmuşlardı; çünkü Kültür Devrimi’nden (1966-1976) bu yana Nüshu “cadı yazısı” olarak damgalanmıştı. Nihayetinde Jiangyong Kültür Bürosundan emekli Zhou Shuoyi’nin (1926-2006) yardımıyla Gong, biyografik bir ağıt içeren Nüshu yazılı mavi bir bez parçası ele geçirdi. Yazıyı, Baishui köyünden He Xijing adında bir köylü kadın vermişti ama yazarı değildi; yazıyı yakınlardaki Getan köyünden Hu Cizhu (1905–1976) yazmıştı…
Gong Zhebin, Cizhu’nun kızının verdiği bilgilerle Nüshu bilen Gao Yinxian’a (1902–1990), onun sayesinde de Yi Nianhua’ya (1907–1991) ulaşır. Böylece Nüshu literatüre girer, bu kitabın yazarı Zhao Liming de aynı yıllarda Jiangyong’a giderek Nüshu bilen bu birkaç kadınla çalışmaya başlar.
Kadınların özellikle gizlemeye çalışmadıkları Nüshu’nun neden bu kadar zaman saklı kalabildiğini Fei Wen Liu, geleneksel tarih yazımına egemen olan erkek egemen bakış, ahlakî yönelimli kişiliklerin öne çıkarılması ve şarkı performanslarının marjinalleştirilmesi olarak saydığı üç temel kültürel nedene bağlar. Nüshu kullanıcıları sadece, ulaşamadıkları eğitim haklarını kendi elleriyle kendilerine verecek bir bilinç geliştirerek, nesiller boyu bu yazı dilini aktarmayı başarabilmiş ve kendi küçük çevrelerinde, köylerinde bile olsa kendilerine ayrıcalıklı bir alan açabilmiş kadınlar olarak zihnimize kazınır. Niyetleri ağıt yakmak, hatta bir çeşit şikâyet formuyla acılarını söylemek olsa da aslında kederlerini paylaşarak, yazarak, şarkılarını söyleyerek iyi hissedebilmenin, neşeyi üretebilmenin muhteşem bir yolunu bulduklarını düşünmek mümkündür.

Sahte Belgeler
çev. Seda Ersavcı
Siren Yayınları
Kasım 2024
112 s.
Valeria Luiselli, yazmaya romantik bir değer biçmeksizin, gerçekçi ve hassas bir üslupla ilerliyor ve yazı ile yaşam ilişkisini kendi akışında, kendi ritmiyle sayfalara döküyor. Venedik’te bir mezarlıktan Meksiko sokaklarına, bisiklet yollarından uçak haritalarına uzanan ve hareket halindeki yazarın zihin süreçlerine bakan Sahte Belgeler, yazma ediminin kalbinde yer alan dil ve aidiyet gibi unsurları incelikle ele alan, yaşamın nabzını tutan kıymetli bir metin. Havada süzülen bir tüy kadar hafif ve bir o kadar zarif bir biçimde...
Yazmak: Duvarları delmek, pencereleri kırmak, binaları patlatmak.
Derin kazılar yapmak –peki ama ne için, neyi bulmak için?
Hiç. Hiçbir şey.
Yazar, sessizlikleri ve boşlukları bölüştüren kişidir.

Tiraje Sözlüğü
Doğan Kitap
Kasım 2024
208 s.
Tiraje Dikmen çağdaş Türk sanatının en önemli figürlerinden biridir. İstanbul’da başladığı sanat eğitimini 1950'lerde Paris’te sürdürdü ve dönemin önde gelen ressamlarıyla temas halinde oldu. İki desenini satın almış olan Max Ernst’in eserlerine ilham verdi.
Daima Tiraje imzasını kullanarak hiçbir gruba katılmadan, herhangi bir sanat akımının peşinde gitmeden, kendi doğruları çerçevesinde sıkı bir kumaş gibi dokuyarak özel bir resim dili oluşturdu. Farklı açılımları olan bir kurgu ve renk anlayışı geliştirerek Türk sanatı içinde tekil bir konuma sahip oldu.
Onu bu denli farklı kılan, kişisel değerlerinin üzerine kurduğu karakteriydi. Mutlak doğrunun peşinde, erişilmez kompozisyonları kurgulayarak daha önce yapılmayanın, görülmeyenin şekillendirilmesinde Tiraje gerçek bir öncüydü.
Dr. Necmi Sönmez, hakkında çok az yayın bulunan sanatçı üzerine kaleme aldığı Tiraje Sözlüğü’yle önemli bir boşluğu doldurup okurları onun benzersiz kişiliği ve eserleriyle tanıştırıyor.