• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Haftanın vitrini – 42

Avrupa-Merkezcilik, Sömürgecilik ve Filistin / Balıklarla İlgili Rivayet / Bana Hiç Yazmayan Dünyaya / Beş Vakitli Günden Vazgeçmek /  Diyaloglar / İçimizdeki Karanlık Yan / ley hatları / Onu Sevdiğim Zamanlar / Osmanlı’da Korkunun Gölgesi / Yeni Bir Bilinç İnşa Etmek

K24

@e-posta

VİTRİNDEKİLER

15 Ekim 2025

PAYLAŞ

Fırat Mollaer
Avrupa-Merkezcilik, Sömürgecilik ve Filistin
Dergâh Yayınları
Ekim 2025
176 s.

Bu kitap modern dünyanın en büyük baskı ve tahakküm aygıtlarından biri üzerine. İki şairin de dikkat çektiği buydu. Ceyhun Atuf Kansu’nun dizeleri eleştirel bir uyarı, Filistinli şair Mahmud Derviş’inkiler ise gerçek anlamını bugünlerde kavrayabildiğimiz bir son havası taşıyor: Demokratik Kongo Cumhuriyeti Başbakanı Patrice Lumumba’yı vahşice katleden “anamalın sömürgeci saltanatı” / “Son gökyüzünden sonra” gidecek yeri kalmamış, yurtsuz Filistinliler. Filistinli şairin yoldaşı Edward Said, kaybedilmiş davaları savunmanın muzaffer düzenlerin yandaşı olmaya yeğleneceğini söylerdi. Fakat o dönemde güçlü ideolojik temellere dayanan bir Filistin davası vardı. Görünen o ki, geriye kalan, eleştirel uyarı çerçevesinde tutulacak bir Filistin yası. Avrupa-merkezcilik ve sömürgeciliği sorgulama çabasını sürdürmek hem eleştirel uyarının bir parçası haline gelmeyi hem de kendince bir yası içerir. Bütün bu siyasal gerçeklik, Frantz Fanon’un bundan yaklaşık 50 yıl önce, Yeryüzünün Lanetlileri’nde (1961) Cezayir’in Fransız sömürgeciliğinden kurtuluşuna doğru giderken yazdıklarının canlılığını kanıtlıyor:

“Ağzından insan sözünü hiç düşürmeden, sokak köşelerinde, dünyanın bütün köşelerinde insanları katleden bu Avrupa’yı bir kenara bırakalım.”

Faruk Duman
Balıklarla İlgili Rivayet
YKY
Eylül 2025
144 s.

Balıklarla İlgili Rivayet romanında Faruk Duman okurunu, İncir Tarihi gibi, harikulade olaylarla dolu bir masal dünyasına sürüklüyor; daha doğrusu efsaneler diyarı İstanbul’un çok eski zamanlarına götürüyor. Bazen Binbir Gece’nin büyülü havasına sokuyor, bazen peygamber kıssalarındaki mucizeleri anımsatıyor, bazen Çelebi yazarların sıcaklığını duyuruyor, bazen halk masallarındaki dili yeniden kuruyor, bazen dünya klasiklerindeki heyecanlı serüvenleri yaşatıyor. Faruk Duman o sevilen, iksirli diliyle düşsel ve düşünsel bir yer ve zaman yaratıyor Balıklarla İlgili Rivayet’te tuhaf bir İstanbul masalı anlatıyor.

İstanbul’un üzerinden büyük bir dev, bir dev sürüsü, sanki hunharca yıkıp yakarak geçmişti. Vah yazık vah, diye hayıflandı, ne de olsa İstanbul İstanbul’dur, böyle bir mamur mülke bunca eziyet ve de bunca insafsızlık edilir mi? Evleri yıkılsın. Evi dini dikilsin. Karaköyü’nün balçık suyundan yine sahile yosunlu küflü çamur akıyordu. Balçık sıçrıyordu. Denizin sırtında kabarcıklar çıkmıştı. Boğaz’ın ortasında, daha önce görmediği bir yükselti vardı. Sivri bir ada gibi yükseliyordu.

Nazmi Ağıl
Bana Hiç Yazmayan Dünyaya:
Emily Dickinson – Şiirler, Çeviri Kararları, Yorumlar
Koç Üniversitesi Yayınları
Ekim 2025
440 s.

Bu benim mektubumdur
Bana hiç yazmayan Dünyaya –
Doğanın verdiği basit Haber –
Nazik bir İhtişamla
Göremediğim ellere
Teslim ediliyor onun Mesajı –
Onun hatırına – Sevgili – yurttaşlar
Nazikçe yargılayın – Beni

Emily Dickinson Amerikan edebiyatının en ünlü ve en sevilen şairlerindendir. Hayatı boyunca münzevi bir varoluş biçimini tercih eden Dickinson’ın dünyası, küçük Amherst kasabası olsa da düşünceleri ve hayal gücü sınır tanımıyordu. Labirenti andıran şiirleri okurlar, eleştirmenler ve özellikle çevirmenler için yüzyıllardır zihni kamçılamaya devam ediyor.

Nazmi Ağıl’ın kılı kırk yaran Dickinson çevirisi Türkçede bir ilki gerçekleştiriyor. Orijinal şiirlerin çevirileriyle birlikte sunulduğu bu kapsamlı çalışmada çeviri süreci, tercih gerekçeleri ve olası alternatifler şeffaf biçimde ortaya konuyor. Şiirler şairin yaşam öyküsüyle, mektuplarından yakalanan ipuçlarıyla yorumlanıyor. Böylece hem şairle hem çevirmeniyle derin ve keyifli bir sohbet imkânı doğuyor. Yüzyılları ve coğrafyaları aşan ortak bir duyarlılıkla başka şairlerin sesi de zaman zaman bu sohbete katılıyor.

Furkan Dilben
Beş Vakitli Günden Vazgeçmek:
Mütedeyyin Erkeklerin Dinden Uzaklaşma Süreçleri
Nika Yayınevi
Ekim 2025
318 s.

Bu kitabın merkezinde, dindar çevrelerde yetişmiş, ibadetlerini yıllarca eksiksiz yerine getiren fakat zamanla çeşitli nedenlerle dinî pratiklerden uzaklaşan erkeklerin sekülerleşme süreçleri yer alıyor. Türkiye özelinde daha önce tartışılmamış biçimde mütedeyyin erkeklerin sekülerleşme süreçleri dindar geçmişleriyle birlikte ele alınıyor. Gündelik hayata odaklanan kitap, mütedeyyin erkeklerin büyüdükleri evlerdeki dinî tablolardan mahalle sohbetlerine, evlerde dinlenen ilahilerden okunan kitaplara ve bütün bu varoluş biçimlerinin terk edilişine uzanan geniş bir çerçeveyi saha araştırmasıyla görünür kılıyor. Furkan Dilben, görüşmecilerin “arafta kalma”, “hamurunda İslam olma”, “ezberi unutma” ve “tevafuktan tesadüfe geçiş” gibi ifadelerinden yola çıkarak şahsi hikâyelerin gayrişahsi anlamlarını “habitus” ve “ritimanaliz” kavramlarıyla birlikte tartışıyor. Böylece, kişisel deneyimlerle Türkiye özelindeki güncel sekülerleşme tartışmalarını buluşturan özgün bir çalışma ortaya çıkıyor.

Ne annem ne babam biliyor benim inançsız olduğumu. […] annemin iyi hissetmesi için özellikle dinî günlerde arıyorum. Mutlu oluyor, o mutlu olunca ben de iyi hissediyorum. Ama bu insanı ikiye bölen bir durum. İki kişi gibi yaşıyorsun hayatı.” “Bu dünyayı öteki dünya için yaşarken, artık burası için yaşamaya başlıyorsun. Bildiğin her şey değişiyor haliyle.” “Yeni seküler hayat, en başta bir yıkım olarak geldi çünkü artık hayatımda din yoktu ama bütün enkazın üzerinde yaşamam gerekiyordu. Elbette yıkım hemen olmadığı gibi yeni hayatım da yeni kurulmayacaktı. Ama işin zorluğu yıktığım hayatta daha tecrübeliydim.

Jorge Luis Borges, Osvaldo Ferrari
Diyaloglar 1
çev. Cem Tüzün
Everest Yayınları
Ekim 2025
384 s.

“Konuştuklarımız kaydediliyor, yani bir anlamda hem sözlü hem de yazılı haldeler; konuşurken aynı zamanda da yazıyoruz.”

Borges’e göre insanlığın en büyük keşfi: Diyalog. Tarihin gelgitlerine karşın nesilden nesle aktarılan o kadim gelenek. Eleştirel düşüncenin öncülü. Osvaldo Ferrari bu yüce gelenek ve içten soruları aracılığıyla Borges’in hem edebiyatına hem de Buenos Aires’le kurduğu yakın ilişkiye mercek tutuyor. Arjantinli olmanın ne anlama geldiğinden, Japonya’ya yaptığı seyahate, belleğinin kırılgan dokusundan körlüğüne, yaşlılığına ve esin kaynaklarına dek uzanan diyaloglardan oluşan bu kitap, Borges’in sözünün de yazınından aşağı kalır yanı olmadığının kanıtı niteliğinde. Osvaldo Ferrari’nin önyargısız hatırlatmalarına Borges’in entelektüel inceliği ve ironisi eşlik ediyor.

Bu kitap, yalnızca bir yazarın değil, bir “düş kurma biçimi”nin manifestosu. Hiç umutsuzluğa kapılmamış olanlar, hiç umut beslememiş olanlardır.

Élisabeth Roudinesco
İçimizdeki Karanlık Yan:
Sapkınlığın Tarihi
çev. Nami Başer
Sel Yayıncılık
Ekim 2025
200 s.

Sapkınlık nerede başlar? Kimdir sapık?

Ortaçağ'dan günümüze bilinçli kötülükten, kendine ya da başkasına zarar vermek yahut yok etmekten haz duyan herkes "sapkın" olarak tanımlanmıştır. Ancak sapkınlık kategorisine giren eylemler her dönemde farklılaşmış, bu evrensel tabir kendi dönemi içerisindeki koşullara göre anlaşılmış ve işlenmiştir.

Roudinesco, "sapkınlık" ve "sapıklık" kavramlarının izini psikanaliz, tarih, felsefe, edebiyat ve siyasetin kesişiminde sürerek kültürel tarih bağlamında irdeliyor. Sapkınlığın yalnızca cinsellikle sınırlı olmadığını, aynı zamanda insanlığın karanlık yüzünü, kötülükle ilişkisini ve toplumsal düzenle mücadelesinin aracısı kıldığını gösterirken; sapıklığı da yalnızca patolojik ya da kriminal bir olgu değil; aynı zamanda kültürün, sanatın ve tarihin yapıtaşı, hem yüce hem de korkunç bir insan deneyimi olarak ele alıyor.

Ortaçağ'da Gilles de Rais, mistik azizeler ve kırbaççı tarikatlar; on sekizinci yüzyılda Marquis de Sade; on dokuzuncu yüzyılda erkek eşcinselliği ve histerik kadın imgeleri; yirminci yüzyılda Nazizm; yirmi birinci yüzyılda ise pedofil ile terörist figürler üzerinden, her toplumun ön sürdüğü sapkınlık tanımlaması aracılığıyla aslında kendi normlarını nasıl koruduğunu da gösteriyor.

Çünkü bu, içimizdeki karanlık yandır.

Murathan Mungan
ley hatları
Poetika Yazıları Yeşil Kitap
Metis Yayınları
Ekim 2025
104 s.

ley hatları, Murathan Mungan’ın şiir sanatı üzerine görüşlerini, notlarını içeren poetik kitapçıklar dizisinin ikinci kitabı. Fragmanlar tarzında ilerleyen dizinin ilk kitabı ise küre idi.

"Şiire yeni başlayanlara, yolu yarılayanlara, macerası sürenlere, nice sonra dönüp geçtiği yollara yeniden bakmak isteyenlere yeni esinler verecek, çağrışımlar uyandıracak, yeni düşünce kapıları açacak, şiir okumaktan ve yazmaktan vazgeçmişleri yeniden okumaya, yazmaya heveslendirecek, hele hele şiire genç kuşaklardan yeni okurlar kazandırmaya bir katkısı olacaksa amacımı gerçekleştirmiş sayacağım." —Murathan Mungan

Kemal Varol
Onu Sevdiğim Zamanlar
Doğan Kitap
Ekim 2025
304 s.

Bazı aşklar unutarak değil, hatırlayarak biterdi belki de.

Zamanın bir tavuğun gagasında aktığı Arkanya, “yazmasaydım büyüyemezdim” diyen çocuklar, bir annenin kucağında hazla ve ölümle geçen çağlar, gırnatanın ezgisiyle durulan halaylar, fısıltıyla söylenen şarkılar, geceyi delip geçen kurşunlar, duvara asılı ölü fotoğrafları, havaya savrulan beyaz tülbentler ve kuruyan bir çiçeğin sessizliği...

Arkanya ile Paris arasında mekik dokuyan Onu Sevdiğim Zamanlar, aşka, barışa, yersiz yurtsuzluğa ve hatırlamanın acısına dokunaklı bir ağıt. Sesini sınırların olmadığı ve insanın insana merhem olduğu bir yerden yükseltiyor: Ey insan, neredesin?

Romanları pek çok dile çevrilen, sinemaya uyarlanan, ödüller alan Kemal Varol, edebi coğrafyasını Paris-Arkanya hattına taşıdığı, iç içe geçen iki hikâyeyle ilerleyen bu romanda insanları ayıran değil, ortaklaştıran yaraları; suskunluğu sınırsızlığa dönüştüren büyülü bir aşkı olağanüstü bir dille anlatıyor.

Onu Sevdiğim Zamanlar insanlığın eksik şarkısını yeniden hatırlatan eşsiz bir roman.

Nurhan Abacı
Osmanlı'da Korkunun Gölgesi
Fol Kitap
Ekim 2025
176 s.

Korku, yalnızca büyük felaketlerin ya da canavarların değil, gündelik hayatın en küçük ayrıntılarının bile gölgesinde saklıdır. Osmanlı toplumunda insanlar, çoğu zaman cezadan değil cezalandırılma ihtimalinden; olayın kendisinden değil, el âlemin ne diyeceğinden çekiniyordu.

Bu kitap, Osmanlı kadı sicillerinde izi sürülen “küçük korkular” üzerinden büyük bir hikâye anlatıyor: Mahalledeki bakışlardan duyulan endişe, devlet görevlileri karşısındaki çekingenlik, ihtimal bile olsa davranışları değiştiren görünmez tehditler…
Osmanlı’da Korkunun Gölgesi, tarihe farklı bir pencereden bakarak bize şunu hatırlatıyor: Korku yalnızca bir duygu değil; insan davranışlarını yönlendiren, toplumsal düzeni biçimlendiren görünmez bir güçtür.

Okuru hem tarihin belgeleriyle hem de bugüne uzanan evrensel bir soruyla baş başa bırakıyor: Korkularımız bizi nasıl şekillendiriyor?

Tolga Yıldız
Yeni Bir Bilinç İnşa Etmek:
Vygotsky’nin Psikolojik Gelişim Teorisi ve Diyalektik Yöntemi
Ketebe Yayınları
Ekim 2025
288 s.

Sovyet psikolojisinin öncülerinden ve Batı eğitim düşüncesini derinden etkileyen, 20. yüzyılın en etkili Marksist psikoloğu Lev Vygotsky, insan zihninin yalnızca biyolojik bir program olmadığını; aksine toplum, kültür ve dil ile etkileşim içinde şekillendiğini
göstererek psikoloji ve eğitim anlayışını kökten değiştirmiştir.

Tolga Yıldız bu kitapta, Vygotsky’nin sosyo-kültürel teorisini ve diyalektik yöntemini çağdaş bir bakış açısıyla, akıcı ve anlaşılır bir dille ele alıyor. “Yakın Gelişim Alanı”, dil-düşünce ilişkisi, kültürel araçlar ve gelişim krizleri gibi temel kavramları günümüzün pratik sorunlarıyla birlikte tartışıyor. Eğitimden sanata, dijital teknolojilerden terapiye uzanan geniş bir alanda, Vygotsky’nin fikirlerinin nasıl somut karşılıklar bulduğunu örneklerle ortaya koyuyor.

Psikoloji ve eğitim profesyonellerinin yanı sıra ebeveynler, öğrenciler ve insan zihninin toplumsal köklerini anlamak isteyen herkes için bir başvuru kaynağı olan bu kitap, bireyin potansiyelini gerçekleştirmesinde sosyal bağların ve kültürel diyaloğun vazgeçilmez rolünü hatırlatıyor. Vygotsky’nin bütüncül perspektifinde birey ve toplum ayrılmaz bir bütündür; bu bütünlükte her kriz anı, yeni öğrenmelerin, dayanışmanın ve kimlik inşasının kapılarını aralayan bir eşiğe dönüşür.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • Avrupa-Merkezcilik, Sömürgecilik ve Filistin
  • Balıklarla İlgili Rivayet
  • Bana Hiç Yazmayan Dünyaya
  • Beş Vakitli Günden Vazgeçmek
  • Diyaloglar
  • İçimizdeki Karanlık Yan
  • ley hatları
  • Onu Sevdiğim Zamanlar
  • Osmanlı’da Korkunun Gölgesi
  • Yeni Bir Bilinç İnşa Etmek

Önceki Yazı

HER ŞEY

Şiir ve renk,

Emily Dickinson ile Mary Cassatt

“Şiirin ressamı ve resmin kadın şairi daima nefes aldıkları sanatlarına sarılırlar. İkisinin de yaşadığı görme problemleri ya da yaşamın sevdiklerini ellerinden bir bir aldığı acı, onları işlerinden alıkoyamaz. Çünkü onlar birer kâşiftir…”

NEYRAN GÜNÜÇER

Sonraki Yazı

SÖYLEŞİ

Dağ'dan Sizi Kaçırıyorum'a şiir ve coğrafya

Donat Bayer, Fatma Nur Türk ve İlker Hepkan şiir üzerine, birbirlerinin yazdıklarına dair söyleştiler.

DONAT BAYER, FATMA NUR TÜRK, İLKER HEPKAN
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist