Haftanın vitrini – 24
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: 17. yüzyıl / İklim Meselesi / İstasyonlar Arası Günler / Küskünler / Latin Amerika’dan Tekinsiz Öyküler / Madalyonun Öteki Yüzü / Neredesin Mathias? / Ortak Hayat / Şiir Dünyadan İbaret / Yanı Başımızdaki Doğa
Editör: Umberto Eco
çev. Adnan Tonguç
Alfa Yayınları
Mayıs 2025
1264 s.
17. yüzyıl Descartes’in felsefesinin, Newton’un fiziğinin, Spinoza’nın Tanrı’nın tezahürü olarak peşinde olduğu bilginin çağıdır. En büyük İngiliz oyun yazarı Shakespeare, komedinin etiğin hizmetinde olması gerektiğini söyleyen Molière, birçok eleştirmenin ilk modern roman olarak tanımladığı Don Quijote’nin yazarı Cervantes bu dönemde yaşamıştır. Adeta ışığı yeniden keşfeden Caravaggio’nun, Rembrandt’ın, Velázquez’nin olağanüstü eserleri bu dönemde ortaya çıkar. 17. yüzyıl, insanın evrendeki konumunu yeniden tanımlamaya çalıştığı, yeni referans noktaları aradığı, yönelimsizliğin, huzursuzluğun yüzyılıdır. Galileo, teleskopu kullanarak Jüpiter’in uydularını, Satürn’ün halkalarını keşfeder. Aynı dönemde Leeuwenhoek, mikroskopun altında ilk keşifleri yapar ve gözün algılayabildiğinin ötesinde başka canlıların da yaşadığı keşfedilir. Pascal’ın dediği gibi 17. yüzyıl, insanın iki sonsuzluk arasında, sonsuz büyük ile sonsuz küçük arasında konumlanmaya başladığı dönemdir.
Hepimizin Meselesi:
İklim Meselesi
İletişim Yayınları
Haziran 2025
239 s.
İklim meselesinde çözüm yerine kaygı üretiyoruz. Çünkü sistem çözüm yerine sorun üretiyor. Ülkeler, ülkemiz, siyaset, ekonomi ve pek çok şey çözüm yerine sorunu büyütüyor, bizi çaresizliğe sürüklüyor. İklim çaresizliği mevcut ekonomik düzenin devamı, fosil yakıtların geleceği uğruna zorunlu politikaları ertelemek ve bunun sonuçları karşısında insanların kendini çaresiz hissetmesidir aslında… Gelecekte felaketlerden para kazanmanın yolunu açarak sisteme yeni bir dönüş sağlayacak, kapitalizme felaketlere dayalı yeni bir pazar doğuracak. Bu iklim çaresizliğinde, bunu devletler istediği kadar girişimci, felaket tüccarları ya da popülist akademisyenler de istemekte.
Türkiye’nin sayılı iklim uzmanlarından ve aktivistlerinden Önder Algedik, İklim Meselesi’nde iklim krizini bütün boyutlarıyla, bütün derinliğiyle ve bütün ciddiyetiyle ortaya koyuyor. Enerji politikaları ve “büyük” politikada hâlâ alınmayan önlemlerin yanı sıra kentsel dönüşümün, geleneksel kent ekonomisinin yerini AVM odaklı bir yapının almasının, otomobil “rejiminin” ve “doğal” kabul ettiğimiz birçok şeyin iklim felaketine olan etkisini gösteriyor.
Dünya denen gezegenin yaşanabilir noktaya gelmesi, 4,6 milyar yıl sürmüş. Bu milyarlarca yıllık tarihi 1 gün sayarsak; kapitalist sistemin bu yaşam birikimini yakmak için ihtiyaç duyduğu süre, salisenin beşte birinden uzun değil. Yani sahici bir alarm durumu söz konusu. Önder Algedik, büyük bir toplumsal dönüşüm ihtiyacının gerekliliğinden söz ederken, enerji, yakıt, yerel yönetimler vb. ayrıntılardaki sorunları ince ince işlemeyi ihmal etmiyor.
İklim Meselesi, gerçekten de Hepimizin Meselesi.
İstasyonlar Arası Günler
çev. Mahir Koçak
Yedi Yayınları
Mayıs 2025
246 s.
Steve Erickson’ın 1985 tarihli bu ilk romanında birleşen ve ayrılan yaşam hikâyeleri, okuru kumlarla kaplı Los Angeles’tan, Seine Nehri’nin donduğu, bisikletçilerin Venedik’in boş kanallarında yarıştığı, sırların eski bir film şeridinin kareleri gibi birbirine eklendiği bir Avrupa’ya götürüyor. Felaketlerin ve doğal seyrinden çıkmış bir zamanın hâkim olduğu dünyada geçmişini arayan bir adamın elindeki ipuçları yalnızca genç bir kadının yüzü, Paris’te bir genelevde geçen talihsiz bir çocukluk ve kayıp bir sessiz filmden kalan sahnelerden ibarettir. Rüya ile gerçeğin sınırlarının bulanıklaştığı bu romanda belleğin, arzunun ve kaybın birleştirdiği ve kopardığı yaşamlar anlatılıyor.
Küskünler
Günışığı Kitaplığı
Mayıs 2025
160 s.
Çağdaş edebiyatımızın ödüllü yazarlarından Behçet Çelik, ilkgençliğin samimi ve sahici duygularıyla örülü bir duruşma oyunu kuruyor. Bir aile meselesini çözmek için, dört arkadaşı hukuk yolunda bir araya getiriyor. Duru anlatımı ve güçlü öykülemesiyle temposu hiç düşmeyen roman, aynı plağı dinleyenlerin, bir matematik kümesinde buluşanların, kendini ifade edemeyenlerin, küskünlerin ve arada kalanların hikâyesini anlatıyor.
Latin Amerika'dan Tekinsiz Öyküler
çev. Banu Karakaş, Çiçek Öztek, Çiğdem Öztürk, İdil Dündar, Saliha Nilüfer, Seda Ersavcı, Süleyman Doğru
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Mayıs 2025
208 s.
On dokuzuncu yüzyılın sonuna gelindiğinde, bütün Latin Amerika ülkeleri bağımsızlık savaşlarından zaferle çıkmış; sömürgeci yönetimlerin alaşağı edilmesinin yarattığı iktidar boşluğunu kendi diktatörlüklerini yaratan yerel elitler doldurmuştu. Bu yeni yöneticiler ve yakın çevreleri refah içinde yaşarken, halklar İspanya ve Portekiz yönetimleri altında yaşadıkları yoksul hayattan kurtulamamıştı. Zamanla Amerikan Yerlilerinin yeni gelen Portekiz ve İspanyol kökenlilerle kaynaşmasıyla giderek büyüyen bir mestizo sınıfı oluştu ve Amerika kıtasındaki hiyerarşiler içinde yerini aldı. Göç, Latin Amerika’da hayatı ve edebiyatı büyük ölçüde etkileyen önemli bir unsurdu. Avrupa’dan, özellikle de İspanya ve İtalya’dan gelen göç dalgası, Arjantin ve Uruguay’ın nüfusunu artırırken bu ülkelerin kültürlerini yeni âdetler ve fikirlerle tanıştırdı.
Uzun bir süre sömürgecilerle yakın ilişki içinde olduklarından Avrupa edebiyatının etkisi altındaki Latin Amerikalı yazarlar, kuzey Amerikalı yazarlardan ve kuzeydeki gelişmelerden de; Bağımsızlık Bildirisi ve Amerikan Devrimi’nden, ABD’de filizlenen demokrasiden de etkilenmişlerdi. Ancak Latin Amerika edebiyatının kendi sesine kavuşması; yazarların toplumsal meselelere, ulusal kimlik temalarına yönelmeleri; halklarının maruz kaldıkları eşitliksizlik ve adaletsizlik karşısında seslerini yükseltmeleri yirminci yüzyıl başını buldu.
dönümünde, yeni uluslar inşa etme projeleri ivme kazanırken, Avrupa edebiyat geleneğine bağlı eski yaklaşımlar da yerini yeni estetik anlayışlarına ve sanatsal anlatım biçimlerine bırakmaya başladı. Bu dönemde modernismo akımı bütün Latin Amerika’yı kasıp kavurmuştu. Nikaragualı şair Rubén Dario bu akımın lideriydi; 1888’de yayımlanan Azul (Mavi) adlı yapıtı modernismo’nun başlangıcı ve Latin Amerika edebiyatında bir dönüm noktası olarak kabul edilir. Natüralist ve romantik gelenekler yavaş yavaş yerini sanatın sanat için olduğunu savunan, Parnasizmin ve simgeciliğin esinlediği deneysel üsluplarda egzotik konular üzerine yazan modernistlere bıraktı.
Bu derleme, ülkelerinin edebiyatlarında derin izler bırakmış yazarların, 1880-1930 yılları arasındaki dönemden seçilmiş öykülerinden oluşuyor. Büyük dönüşümlerin, savaşların arifesinde Latin Amerika’da hayata sinen “tekinsizlik” ortak temaları olsa da, bu öyküler özgünlüğü ve ihtişamıyla dünyayı şaşırtıp büyüleyen Latin Amerika deneyimini bir kaleydoskop gibi farklı veçheleriyle yansıtıyor.
Madalyonun Öteki Yüzü
çev. S. İpek Ortaer Montanari
Livera Yayınevi
Nisan 2025
196 s.
Nobel Ödüllü yazar J.M.G. LeClézio 2023 yılında yayımlanan son kitabı Madalyonun Öteki Yüzü’nde arzulanmayan hayatlardan haberler getiriyor.
Özellikle çocuk göçmenler, savaştan ve sömürgecilikten etkilenen insanlar, köleler ya da Amerika Yerlileri gibi “dışlanmış/istenmeyen” topluluklara dikkat çeken bu kitap, yanından geçip gittiğimiz hayatlarla ne kadar çok ortak yönümüz olduğunu sade bir dille ortaya koyuyor. Sekiz öyküden oluşan eser, her bir öyküde, kendinden acımasızca emin olan bir dünya içerisinde bir yer bulmaya çalışan karakterlerin hâllerini ele alıyor. Üstelik bu karakterler her zaman insan olmak zorunda da değil: Clezio’nun bir öyküsünün ana karakteri video kamera! Baskın olarak çocuk karakterlerin bulunduğu öykülerin coğrafyası ise Clezio’nun kavrayışındaki derinlikle doğru orantılı olarak çeşitleniyor: Mauritius’tan Panama’ya, Paris’ten Meksika’ya, Kolombiya’dan Lübnan’a ve Filistin’e sıçrayan tüm öykülerde Le Clezio’nun zarif dili okuyucuya usta bir rehber gibi eşlik ediyor.
Madalyonun Öteki Yüzü, yaşamın anlamını yitirmeye yüz tuttuğu bir dünyaya fırlatılanların dokunaklı öykülerini anlatan sarsıcı bir eser.
Neredesin Mathias?
çev. Feyza Zaim
Can Yayınları
Haziran 2025
56 s.
“Bırak beni burada,” dedi Mathias. “Yarın her şey yoluna girecek.”
Bu kitapta bir araya getirilen iki metin Ágota Kristóf Koleksiyonu’ndan alınmıştır. Line 1978 yılında yazılmıştır, Mathias ise –yazım tarihi kayda geçmediyse de– yazarın belirttiğine göre 1970’lerin başına dayanır. Her ikisi de, farklı yollardan olsa da, yazarın takıntılarını ortaya çıkarır: çocukluk ve onun sürüklenen bir dünyadaki ürkütücü zekâsı, ikiz idealine duyulan özlem, sözcüklerin aldatıcılığı, hayatın umutsuzluğu, zamanın seyrelmesi. Kristóf sürgünün hayatında yarattığı kopuşun ötesine geçerek, taviz vermez bakışıyla saptadığı, hayatını bütünüyle kaplayan hayal kırıklığı yığınından azade kalabilmiş görünen o tek alana, sert ve zorlu çocukluğuna özlem duymaya devam eder. Dışarıdaki dünyanın gidişatını pek umursamadan, onu harekete geçirebilecek bir meselenin, tek bir meselenin varlığından söz eder: “Çocuk ve çocukluk meselesi.”
Ortak Hayat
çev. Mehmet Emin Özcan
Sel Yayıncılık
Mayıs 2025
160 s.
Ülkemizde daha çok yazınbilimsel çalışmalarıyla tanınan Tzvetan Todorov, ölmeden önce yaptığı bir söyleşisinde kendisini esasen bir düşünce tarihçisi olarak gördüğünü belirtir. Batı felsefe tarihinde uzun zamandır varlığını koruyan, kendine agâh sözcüler, makul sözler ve farklı farklı haklılık zeminleri bulan, yaratan bir fikriyatın, insana dair bir tasavvurun yalnızca izini sürmekle kalmayıp altında yatan tezin dayanak noktalarını hem geçmiş hem çağdaşı düşünürlere atıflarla felsefe, psikanaliz ve edebiyat dolayında gezinerek kökten sorgulayan Ortak Hayat, bu yönüyle yazarın külliyatında önemli bir yere sahiptir.
Todorov, "genel antropoloji" adını verdiği engin alan içerisinde, "insanın toplumdaki yerini değil, aksine toplumun insandaki yerini incelemek" üzere sürekli yeni patikalar çizen bu denemesinde, insanı özünde yalnız, kendine yeten bir varlık olarak gören; başkalarına bağlılığı, müşterekliği, toplum içinde yaşamayı insan doğasına tümden aykırı bir durum hatta özgürlüğe vurulmuş bir pranga olarak tanımlayan anlayışa karşı, kökensel tamamlanmamışlık dediği varoluş halinden hareketle diyalojik, öznelerarası bir kendilik tahayyülü geliştirir.
Ötekiyle ilişkiyi Nietzsche, Sade, Bataille gibi filozofların söz dağarcığında kristalleşen bir güç savaşımına indirgemek yerine bu ilişkinin hiç de hasmane olmayan tezahürlerine dikkat çeken Todorov, bizleri ortak hayata ve birlikte-varoluşa birey-toplum karşıtlığının ötesinden bakmaya çağırır. Proust'un Swann'ların Tarafı'nda geçen bir sahneyle ilgili yaptığı derinlemesine analiz, tiyatro metaforuna yaslanarak, içimizde sahne alan kendiliklerin yarattığı sonu gelmez çokluğu tüm giriftliğiyle ortaya koyar.
Nâzım Hikmet Üzerine Yeni Çalışmalar
Derleyenler: Olcay Akyıldız, Murat Gülsoy
Katkılar: Veysel Öztürk, Erkan Irmak, Murat Gülsoy, Fakiye Özsoysal, Esra Dicle, Oğuz Makal, Kenan Behzat Sharpe, Yalçın Armağan, Zeynep Uysal
YKY
Haziran 2025
272 s.
— Şiir bunlardan mı ibaret yalnız, Doktor Bey?”
— Şiir dünyadan ibaret.
Ve bugünkü dünyada yalnız bu dediklerim anlatılmaya değer.
Memleketimden İnsan Manzaraları
Nâzım Hikmet’i, edebiyatını, kaynaklarını, etkilerini, içinde biçimlendiği dönemi anlamak ve bu çerçevede eleştirel bir tartışma ortamı oluşturmak çabasının ürünü olan Şiir Dünyadan İbaret, şairin Türk ve dünya edebiyatındaki yerini karşılaştırmalı bakış açılarıyla tartışıyor, eserlerini tarihsel ve sosyal bağlamı içinde ele alarak şairi etkileyen unsurları, kaynakları ve onun Türkçe şiire etkisini inceliyor.
Üç bölümden oluşan kitabın ilk yazıları Nâzım Hikmet’in son dönem şiirlerine eğiliyor. Kitabın ikinci bölümü Nâzım Hikmet’in çok yönlü bir sanatçı oluşuna ve farklı türlerdeki üretimine odaklanan yazılardan oluşuyor. Son bölüm ise Nâzım Hikmet’in Türkçe şiire etkisi üzerine yazılar ve günümüz Türk şairlerinde Nâzım Hikmet etkisini araştırmak için 49 şairle yapılmış bir sözlü tarih çalışmasını içeriyor.
Yanı Başımızdaki Doğa:
Görmeyi, Keşfetmeyi, İyileştirmeyi Öğrenmek
çev. Deniz Keskin
Metis Yayınları
Haziran 2025
272 s.
Tür olarak insan doğayla hep iç içe yaşadı, fakat yakın geçmişte kentleşmenin iyice yaygınlaşması bu durumu değiştirdi. Kurduğumuz şehirler diğer hayvanların yaşam alanlarını büyük ölçüde tahrip ederek birçoğunu uzaklaştırdı ya da yokoluşa sürükledi, ama buna rağmen, insanmerkezli bakış açımızla çoğu zaman fark etmesek de çevremizde yaşayan sayısız canlı var. Thor Hanson bu kitabında bizi yaşamın gailesi içinde biraz yavaşlayıp yanı başımızdaki canlıları görmeye, keşfetmeye ve koşullarını mümkün mertebe iyileştirmeye, böylece müşterek hayatımızı zenginleştirmeye davet ediyor.
Hanson doğayla yeniden bağ kurmanın ve biyoçeşitliliğin korunmasına yardımcı olmanın etkili yöntemleri olarak “vatandaş bilimi” ve “arka bahçe biyolojisi” kavramlarını tanıtıyor ve bunları hemen her yerde uygulamaya koymanın mümkün olduğunu, dahası bu pratiklerle tanışmanın aslında bir keşif değil hatırlama eylemi olduğunu söylüyor. Dünyanın dört bir yanında sıradan insanların katılımıyla yürütülen yaratıcı projeleri hayata geçiren kişilerle görüşerek, biraz merak ve farkındalıkla hepimizin hem bilime hem de gezegenimizin sağlığına katkıda bulunabileceğimizi gösteriyor.
Mütevazı bir bahçe veya parkın bile insandışı pek çok sakini olduğunu vurgulayan Hanson, bu canlıları tanımanın ve hayatlarını iyileştirmek için küçük de olsa bir şeyler yapmanın sadece onlar için değil bizim için de sağaltıcı bir etkisi olacağını belirtiyor, çünkü dünyamız için hâlâ umut olduğunu hissetmeye hepimizin ihtiyacı var.
Önceki Yazı
Edmund White'ın ardından:
Af talep etmeyen eşcinsel derinlik
“Onunla aynı şehirde yaşayıp dostluk etmeyi, onun kalbinde arkadaşça yer edinmeyi çok isterdim. O benim kalbimde o yeri edindi, haberi olmasa bile her zaman yakın bir arkadaşım oldu. Büyük bir yazarı, büyük bir eylem adamını kaybettik.”
Sonraki Yazı
Selçuk Baran’ın günlükleri:
“Yoksa bu günlük benim gerçek yalnızlığım mı?”
“Benliğin dışına taşmak ve bunun ötesinde bir şeyler aramak… Günlüklerini içeren her iki kitabı da okuduktan sonra, Selçuk Baran hayatının oldukça önemli bir diliminde bu uğurda çabalamış gibi göründü bana.”