• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Haftanın vitrini – 22

Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Bir Katilin Günlüğü / Bugünü Resmetmek / Çırak Sihirbaz / Dönüyor Zaman / Kuşlarım Üşüyor / Özgürlüğün Biyolojisi / Rock Wagram / Türkolmak / Yunanistan’da Milli Mitoslar / Zor Zamanda İstanbul’da Kültür Hayatı

K24

@e-posta

VİTRİNDEKİLER

29 Mayıs 2024

PAYLAŞ

Tristan Bernard
Bir Katilin Günlüğü
çev. Hayrettin Yıldız
Ayrıntı Yayınları
Mayıs 2024
192 s.

Meslay Sokağı’na geçerken başka neler düşündüm, aklıma gelmiyor şu an. Hepsi uçmuş gitmiş belleğimden. Bir an durup bir suçluyu andırmadığımı, herkes gibi sıradan bir görüntüye sahip olduğumu kendi kendime tekrar ettiğimi hatırlıyorum sadece.

Hem niye bir katili andırayım ki? Nasılsa bunların hepsi kurmaca. Kimseyi öldüremeyeceğimi biliyorum.

“Ölüm, bir monoloğun sona ermesidir.” Tristan Bernard’a ithaf edilen bu sözler, maktul için olduğu kadar katil için de geçerlidir. Maktul için sona eren iç kavga, katil için yeniden ve daha şiddetli bir şekilde hayat bulur. Tristan Bernard’ın bu kitaptaki katili, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sındaki Raskolnikov’u andırır. O da zor durumdadır, onun da paraya ihtiyacı vardır, onun da yaşamına son verdiği insan, toplumun sırtında bir çıbandır. Ama katilin gözünde. Katil bu tereddütler ve kendisine konduramadığı katil damgasıyla sürekli bir mücadele içerisindedir. Cinayet gerçekleştikten sonra ise bütün dünyası yakalanma korkusu ve bunun onda yaşattığı stresle kuşatılır. Ancak katil aynı zamanda zeki ve soğukkanlıdır. Ele geçirdiği parayı güvenli bir yere yerleştirdikten sonra kaçış yolculuğuna başlar. Amacı olay gazetelerde bir üçüncü sayfa haberi olup unutulduktan sonra normal hayatına devam etmektir. Gezerek çalışmaya imkân veren mesleği bu açıdan onun için mükemmel bir kamuflajdır. Şehir şehir dolaşarak, bir vasıtadan diğerine geçerek, yolculuk planını sürekli değiştirerek izini kaybettirmeye çalışır. Lâkin hayat, bütün planları bozacak sürprizler barındırır…

Özlem Altunok, Burcu Çimen, Rana Kelleci, Furkan Öztekin, Didem Yazıcı
Bugünü Resmetmek

çev. Baptiste Gacoin
YKY
Mayıs 2024
186 s., büyük boy

Burcu Çimen ve Didem Yazıcı küratörlüğünde Yapı Kredi Kültür Sanat tarafından 17 Mayıs-11 Ağustos 2024 tarihleri arasında düzenlenen “Bugünü Resmetmek” sergisindeki eserleri ve küratöryel yaklaşımı inceleme şansı sunan kitap, güncel resmin açtığı tartışmalara yeni yaklaşımlarla bakıyor. Kitapta küratörlerin metinlerine sanatçı ve yazar Rana Kelleci ve Furkan Öztekin’in makalesi ve gazeteci yazar Özlem Altunok’un sergi sanatçılarından Fulya Çetin ve Taner Ceylan’la yaptığı kapsamlı bir söyleşi eşlik ediyor. Bugünü Resmetmek güncel resim sanatındaki eğilimleri merak edenler ve resimle düşünmek isteyenlere…

Margaret Atwood
Çırak Sihirbaz – Yazarlar, Kahramanlar, Hikâyeler ve Hayat
çev. Solina Silahlı
Doğan Kitap
Mayıs 2024
400 s.

“Kadınların yazar olarak karşılaştıkları zorluklardan bahsedebilirim. Örneğin; bir kadın yazarsanız, bazen herhangi bir yerde size şu soru sorulabilir: Kendinizi önce yazar olarak mı, yoksa kadın olarak mı görüyorsunuz? Dikkat edin. Bunu soran kişi hem yazmaktan hem de kadınlardan nefret eden ve korkan biridir.”

George Orwell’den Marquez’e; Calvino’dan Le Guin’e; Virginia Woolf’tan Toni Morrison’a yazarlar; Damızlık Kızın Öyküsü’nden 1984’e, Yeşilin Kızın Anne’den Sevilen’e kitaplar; Grace’ten Winston Smith’e kahramanlar; doğaüstü varlıkların cirit attığı masallar, fantastik romanlar, evin bodrumunda açgözlü bir hevesle okunan tüm kitaplar;

Afganistan’dan Kanada’ya coğrafyalar; yazmalarına şaşırılan, yazdıkları ayıplanan kadınlar; bir romanın doğuş serüveni; kitaplarla hayatın buluştuğu o şaşırtıcı ve sevinçli sahneler; kadın karakterlerin gücü ve güçsüzlüğü; feminist edebiyat eleştirisinden yeniden okunan anlatılar; bizi dünyanın geri kalanıyla birleştiren dertler…

Hepsi bir tarihin içinden olağanüstü bir bilgelikle süzülüyor.

Atwood edebiyatın devasa labirentinde bizi muzip, ele avuca sığmaz bir mihmandar gibi dolaştırıyor. Bize düşen, labirentin çıkış kapısını aramadan kendimizi bu oyunbaz mihmandara teslim etmek. Ödülümüz ise okur olmanın o büyülü deneyimi.

Gürsel Korat
Dönüyor Zaman
Everest Yayınları
Mayıs 2024
424 s.

Dönüyor Zaman, fırtına sonrasında ortaya çıkan bir mağarada iki gün içinde yaşanan olaylarla açılır: Palancı Emin’in hazine bulmak için daldığı bu dehlizlerde otuz yıldır donmuş bir tarih öylece durmaktadır. Orada Kuvvacıların, kadın çetecilerin, muhacirlerin, mübadillerin, Birinci Dünya Savaşı’nın ve Milli Mücadele kaçaklarının anıları vardır. Romanda ayrıca Yunan iç savaşı, köy enstitülü öğretmenler, Bombay’da esir düşenler, Kore’de yitirilen askerler ve geçmişi araştıran sanat tarihçileri de kendilerine bir yer bulurlar.

Gürsel Korat, Kapadokya Dörtlüsü’nün ilk adımını otuz yıl önce Zaman Yeli ile atmıştı. İkinci adımda Güvercine Ağıt (1999) ve üçüncü adımda Kalenderiye (2008) romanlarıyla derin Anadolu’nun katmanlarını yavaş yavaş ve sabırla araladı.

Yazar, edebiyatımızda büyük ses getiren ödüllü bir roman serisini, Dönüyor Zaman’la tamamlıyor. Geçmişteki anlara ve insanların yaşamlarına özgün bir kavrayışla yaklaşan bu romanlar, Anadolu’nun yedi yüz yıllık tarihini, bir sanatçının sezgisiyle yeniden inşa ediyor.

Burada anlattıklarım, duracak, duracak ve derken bir bakış damlayacak üstüne. Anlattıklarım durgun sudaki halkalar gibi dalga dalga yayılacak. Bir gün yeniden okuyacaksın yazdıklarımı, bakışını bu sayfaların üstüne düşüreceksin. Sen düşürmezsen başkası düşürecek. Çünkü yazı kısa bir an için canlanan ölümdür. Zamanı geri döndürür.

Altay Öktem
Kuşlarım Üşüyor
Toplu Şiirler 1992-2016
SRC Kitap
Nisan 2024
350 s.

Altay Öktem’in ilk şiiri 1984 yılında, İzmir’de çıkan Yamaç dergisinde
yayınlanmıştı. Kuşlarım Üşüyor, ilk şiirinin yayınlanışından tam 40 yıl sonra,
40 yıllık bir şiir serüvenin toplamı, daha doğrusu ara durağı olarak
elinizde şu anda.

durup dururken kısık sesle
“sizi seviyorum!” dediysem güvercinlere
herkes sussun, herkes sessizce soyunsun sadece
sevgiyle falan alakası yok bunun, büyük ihtimalle
yalan söylemişimdir kendime
üç değil, beş değil, tam elli sene…
(…)
yaşamak: orantısız işkence!
sadece velvele
sadece vesvese
çek git başımdan, çek git bedenimden, çek git benden
çek git altay
git sadece!

François Ansermet, Pierre Magistretti
Özgürlüğün Biyolojisi:
Nöroplastisite, Deneyim ve Bilinçdışı
çev. Hakan Gürvit
Axis Yayınları
Mayıs 2024
384 s.

Özgürlüğün Biyolojisi nörobilimler ile psikanaliz arasında kurulmaya çok ihtiyaç duyulan köprüyü inşa etme yönünde çığır açıcı bir çalışma.

Freud, nörobilimlerin gelecekte bir noktada psikanaliz teorilerine destek sunacağını umuyordu: Sonuçta her iki disiplin de deneyimin zihinde izler bıraktığı konusunda hemfikir. Ancak bugün bile, yirmi birinci yüzyılın üçüncü on yılında, çok sayıda bilim insanı ve psikanalist, her iki tarafın da bu izlerin kökeni ve doğası konusunda tamamen farklı modellere sahip olduğunu savunuyor. İnsan deneyimini oluşturan nedir, bu deneyim bizi nasıl şekillendirir ve eğer mümkünse, hayatlarımızı nasıl değiştirebiliriz? Psikanaliz ve nörobilimler, açıkça düşmanca olmadıkları zamanlarda bu sorular hakkında iletişim kurmakta başarısız olmuşlardır. Gelgelelim Özgürlüğün Biyolojisi'nde Francois Ansermet ve Pierre Magistretti bu başarısızlığa nihayet bir son veriyorlar.

Titiz ama gayet sarih ve anlaşılır bir anlatımı olan bu kitap, beynin sinir ağının plastisitesinin, deneyimin art arda kaydedilmesini, düzenlenerek yeniden aktarılmasını nasıl sağladığını ve her bireye özgü bir iç gerçekliğin, bilinçdışı bir psişik yaşamın oluşmasına nasıl yol açtığını gösteriyor. Plastisite kavramına dayalı bir paradigma değişimini ortaya koyan bu çalışmada, bir psikanalist ve bir nörobilimcinin bu zarif ve kusursuz işbirliği, daha önce uyumsuz olduğuna inanılan disiplinler arasındaki uçurumu kapatıyor. Ansermet ve Magistretti, zihin/beden bağlantısının keşfedilmesi için yeni kapılar açtığı gibi kişisel özgürlük, kimlik ve değişimin bedensel temellerini anlamak için de yepyeni yollar açıyor.

William Saroyan
Rock Wagram
çev. Liena Gül
Aras Yayıncılık
Mayıs 2024
320 s.

Bitlis’ten Amerika’ya göç etmiş Ermeni bir ailenin ilk ferdi olarak 31 Ağustos 1908’de California eyaletinin Fresno kasabasında dünyaya gelen William Saroyan, ardında altmışı aşkın edebi eser ve “Saroyanesk” olarak bilinen edebi bir tarz bıraktı. Amerikan edebiyatının en iyi öykü, roman ve oyun yazarlarından biri kabul edilen Saroyan’ın ilk kez 1951 yılında New York’da basılan romanı Rock Wagram, ilk kez Türkçe okurla buluşuyor!

Fresno’daki Şişko Aram’ın Yeri’nde barmenlik yapan yirmi beş yaşındaki Arak Vağramyan, on yıl içinde Hollywood’un ünlü aktörlerinden Rock Wagram’a dönüşür. Amerika’da yaşayan Ermeni bir erkeğin iç dünyasını, aşk ve anlam arayışını, ölümle savaşını anlatan Rock Wagram, Saroyan’ın yaşamından bir kesiti kurgusal öğelerle zenginleştirerek ortaya koyarken, bireysel olandan toplumsal olana, toplumsal olandan evrensel olana uzanan varoluşsal sorulara da mizahi ve derin cevaplar arıyor.

Kutay Onaylı
Türkolmak
Metis Yayınları
Mayıs 2024
56 s.

yani türkolmak      bir gece vakti / çığlık çığlığa / savaş arabasında priam

oradan oraya koşan / haykıran ağlayan

oğlunun cesedi için / oğlunun katiline / yalvarmayı öğrenen

 

Herkül Millas
Yunanistan'da Milli Mitoslar
İletişim Yayınları
Mayıs 2024
272 s.

“Milli kimliği tanımlamak için (olumsuz) ’Öteki’ vazgeçilmezdir. Yunanistan’da Türkler çoğunlukla ‘tarihsel öteki’ olarak görülürler. Bir milletin stereotipleştirilmesine ilişkin bu mitos, 1980’lerden itibaren çoğunlukla akademisyenler tarafından incelendi. Bu eleştiride en büyük engel milletlerin kimliklerini Öteki üzerinden oluşturduklarını görebilmeleridir. Milli kimlik sahibi kimseler için kimliklerinin ‘tepkisel’ olduğunu kabullenmeleri imkânsız değilse, çok zordur. Hatta çoğu Öteki diye bir algıları olduğunun bilincinde bile değildir.”

Herkül Millas, Yunanistan’da Milli Mitoslar’da, günümüz Yunanistanı’nda canlı biçimde var olan bazı mitosları çıkış kaynaklarından hareketle incelerken, aynı zamanda genel olarak insan toplumlarında mitosların yeri ve işlevini de ele alıyor. Tarihyazımından siyasete, kültürel yaşamdan yasalara ve eğitime kadar hemen her alanda yaygın ve etkili olan mitosların, bir “yalan”dan veya “doğru olmayan bir hikâyeden” “birleştirici bir toplumsal anlatıya” nasıl dönüştüğünü gösteriyor.

Yunanlıların kendilerini, diğerlerini, geçmişlerini nasıl algıladıklarını, tarihsel ve toplumsal olgulara bakışlarını, kimi tehdit, neyi sorun olarak gördüklerini anlamayı sağlayacak bir malzeme sunuyor. Milli kimlik meselesini mitosların rehberliğinde görmemizi mümkün kılıyor. Aynı zamanda günümüzün diğer toplumlarında var olan dürtülere ışık tutuyor. Yunanistan’da Milli Mitoslar, Yunanlılarla tanışmak için bir rehber olarak da okunabilir.

Zor Zamanda İstanbul'da Kültür Hayatı:
COVID-19 Pandemisi, İstanbul'da Kültür Hayatı ve Dijital Dönüşüm
Editörler: Veysel Bozkurt, Coşkun Yılmaz
İstanbul Üniversitesi Yayınevi
Mayıs 2024
289 s.

COVID-19 hiç beklemediğimiz bir anda geldi. Her ne kadar bazı uzak görüşlü insanlar olası pandemiler konusunda uyarsalar da, bu boyutlarda bir pandemiyi ne devletler ne de geleceğin trendlerini izleyen kuruluşlar bekliyordu. Bütün insanlık COVID-19 pandemisine hazırlıksız yakalandı. Nitekim pandeminin ilk aylarında maske gibi basit bir ürünü teminde dahi zorlanan dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında “maske savaşları”nı okuduk. Virüs, Wuhan’da başlayıp İtalya’ya ulaştığında önce film gibi izledik; bize hiç gelmeyecekmiş gibi düşündük. Hatta medyada bunun Türkiye ekonomisine olumlu yansıyacağı öngörülerini dahi okuduk. Virüsün Türkiye’ye ulaşması çok sürmedi; Mart 2020’de bizde de ilk vaka açıklandı. Sonrasında kapanma dönemi başladı ve derinden sarsıldık. Özgürlüğümüz kısıtlandı. Diğer insanlarla aramıza mesafe girdi ve sevdiklerimize güvenle sarılamaz olduk. Alıştığımız, bildiğimiz kurallar işlemez hale geldi. “Yeni normal” olarak adlandırılan bir döneme girdik. İnsanların bildiği normlar işlememeye başladı; belirsizlik ve çaresizlik duygusu arttı ve insanlığın temel güvenlik duygusu derinden sarsıldı. COVID-19 pandemisi sürecinde korku, kaygı, öfke ve matem gibi olumsuz duygular baskın hale geldi. Pandemi dünyada milyonlarca insanın yaşamına mal oldu. Birçok kişi iş yapamaz hale geldi. Büyük ekonomik kayıplar yaşandı. Uzun bir süre insanlar evlerine kapandı. Dijitalleşme/uzaktan çalışma bu dönemde adeta bir can simidi oldu ve inanılmaz bir hızla arttı. Pandemi zengin-fakir ayırmaksızın bütün toplumu az veya çok sarstı. Bundan İstanbul’un kültür hayatı da derinden etkilendi. Sektör çalışanları belirli dönemlerde işlerine gidemez oldular. Sinema salonları, tiyatrolar, kütüphaneler, sergiler, müzeler ve kitabevleri virüsün hızlı yayıldığı dönemlerde kapandı. Sektör çalışanları COVID-19 pandemisinden derinden etkilendi. Bu araştırma, yüzyılda bir gelen büyüklükteki bir pandeminin İstanbul’un kültür hayatı üzerindeki etkisini ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Araştırmanın saha görüşmeleri pandemi önlemlerinin kaldırıldığı ancak açtığı hasarın devam ettiği bir dönemde (2022 sonunda) gerçekleştirildi.

Araştırmanın birinci bölümü pandeminin müzisyenler üzerindeki etkilerini incelemektedir. Bu bölüm, sektör çalışanları ile yapılan derinlemesine görüşmeler sonucu elde edilen verilere dayanıyor ve sektör çalışanlarının çoğunlukla kayıt dışı çalıştıkları vurgulanıyor. Bu çalışanlar genellikle düzensiz, güvencesiz, günübirlik ve düşük gelirli gençlerden oluşuyor. Sağlık krizi nedeniyle yeterli birikimi olmayan bu çalışanlar için, pandemi aynı zamanda işsizlik ve yoksulluk krizi haline gelmiştir. Zorunlu pandemi tedbirleri virüsün yayılmasını engellemiştir ancak mevcut eşitsizlikleri derinleştirmiş ve yapısal problemlerin yükünü artırmıştır. Desteklerin zaman, miktar ve kapsam yönünden beklenen şekilde sağlanamamış olması, müzisyenleri diğer toplum kesimlerine kıyasla daha fazla etkilemiştir. Bu etki, ekonomik yönden yoksullaşma, psikolojik yönden kaygı ve değersizlik ve sosyal yönden yalnızlaşma olarak tanımlanmıştır.

Araştırmanın ikinci bölümü pandeminin tiyatro sektörü üzerindeki etkisini incelemektedir. 18 sektör çalışanı ile yapılan görüşmeler pandemi döneminin tiyatro sektöründeki olumsuz etkilerini ortaya koymuştur. Farkındalıklar artmış ve hayatta kalma stratejilerinde “biz” duygusu öncelik kazanmıştır. Sivil toplum uruluşlarına, özellikle Tiyatro Kooperatifine önemli atıflarda bulunulmuş ve faaliyetleri takdir edilmiştir. Özel tiyatro çalışanlarının görüşmelerinde kurumsal sorunlar üzerinde yoğunlaşılmış ve katılımcılar çözüm önerilerinde aktif olmuştur. Ancak kaygılar, sorunların aşılmadan durduğu ve kırılganlığın devam ettiği şeklinde dile getirilmiştir. Dijitalleşme konusunda katılımcıların çoğunluğunun olumsuz düşünceye sahip olduğu ancak bazılarının küresel gelişmeleri takip ettiği görülmüştür.

Araştırmanın üçüncü bölümünde küresel salgının sinema sektörü üzerindeki etkileri incelenmektedir. Araştırma sinema sektöründeki 19 çalışanla yapılan derinlemesine görüşmeler üzerine kurulmuştur. Pandemi sinema sektörünü büyük ölçüde etkilemiştir. Sinema salonlarının kapanması ve film gösterimlerinin iptali, sektörde çalışanların işsiz kalmasına ve gelir kaybına yol açmıştır. Pandeminin ekonomik hasarını azaltmak için sektör çalışanları çevrimiçi film yayınları, sosyal yardım fonları, geçici işsizlik ödeneği ve diğer finansal yardımlardan yararlanmışlardır. Pandemi, insanların evde kalmasının sonucu olarak dijitalleşmeye hız vermiş ve dijital platformlar yoğun bir ilgi görmüştür. Görüşmelerde sektörün sorunları da incelenmiş ve telif hakkı, sosyal güvence, meslek kodu ve yasal çalışma koşulları gibi sorunlar dile getirilmiştir. Pandeminin kronik sorunları daha da ağırlaştırdığı ifade edilmiştir.

Dördüncü bölümde pandeminin yayıncılık sektörü üzerindeki etkisi incelenmektedir. Bu bölümde 13 yayıncıyla derinlemesine görüşme gerçekleştirilmiş ve elde edilen veriler analiz edilmiştir. Yayıncılık sektörü, bir yandan entelektüel katma değeri yüksek bir hizmetler sektörü olarak tanımlanırken diğer yandan hammadde ve lojistik bağımlılığı nedeniyle küresel tedarik zincirleriyle bağlantılı emek-yoğun bir imalat sanayiine ait bir bölümdür. Dijitalleşmeye uyumlu olan yayıncılık, pandemi döneminde verilen zararın azaltılmasına yardımcı olmuştur. Bununla birlikte, üretim ve tedarik süreçlerindeki kırılmalar ve maliyet artışları, imalat kısmına ciddi darbeler indirmiştir. Özetle pandemi, yayıncılık sektörünün tüm bileşenlerinde aynı etkiyi yaratmamıştır. Bazıları için fırsatlar sunarken, diğerleri için zaten var olan sorunların daha da ağırlaşmasına neden olmuştur. Bu nedenle, sektörde birçok büyük iflas yaşanmıştır.

Beşinci bölümde pandemi sürecinde kütüphaneler incelenmiştir. Araştırmada, anket ve derinlemesine görüşme yöntemi birlikte kullanılmıştır. COVID-19 döneminde kütüphaneler fiziksel olarak kapalı olmasına rağmen, kullanıcılarla internet ve sosyal medya yoluyla etkileşimde bulunulmuştur. Kütüphaneler, web sayfalarını yenilemiş, kaynak niteliğini ve miktarını tekrar değerlendirmiş, geçici stratejiler uygulamış ve çevrimiçi etkinlikler düzenlemiştir. COVID-19 nedeniyle oluşan zorluklara rağmen, bilgiye erişimi karşılamak için kütüphaneciler tarafından ciddi bir çaba gösterilmiş ve kullanıcı memnuniyeti açısından başarılı sonuçlar elde edilmiştir. COVID-19 krizi, elektronik kaynaklar ve internet erişiminin eğitimde anahtar rolünü bir kez daha vurgulamış ve birçok kütüphanede dijital kaynaklara olan ilginin büyük bir artış gösterdiğini ortaya koymuştur.

Altıncı bölüm pandeminin festivaller üzerindeki etkisini incelemektedir. Bu çalışma kapsamında, 10 katılımcıdan oluşan direktörler ve yöneticilerle derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler özel girişimler, sivil toplum kuruluşları, kamu kurum/kuruluşları ve üniversiteler tarafından düzenlenen festivallerin yapısı üzerine odaklanmıştır. Bulgular, festivallerin pandemiden farklı derecelerde etkilendiğini ve COVID-19’un etkilerinin festivallerin gerçekleşme şekline ilişkin değişiklikler arz ettiğini göstermiştir. Pandemi, festivallerin dijital platformlara taşınmasına neden olmuş ve dijitalleşme hızlanmıştır. Dijital gösteriler, daha geniş bir kitleye ulaşma fırsatı yaratmıştır. Ancak, sınır kapatmaları ve uçuşların iptali nedeniyle uluslararası sanatçı katılımı sınırlı kalmıştır. Fiziksel olarak yapılan festivaller ise Türkiye’den sanatçılar tarafından gerçekleştirilmiştir. Pandemi, festivallerin maddi ve insan kaynaklarını da tüketmiştir. 2020 yılında iptal edilmeyen festivaller ya dijital ya da hibrit platformlarda gerçekleştirilmiştir. Hibrit festivaller fiziksel etkinlikleri küçük veya açık alanlarda az katılımcıyla yapılmıştır.

Yedinci bölümde ise pandeminin müzeler üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Salgın sırasında müzeler iki aydan fazla tamamen ziyaretçilere kapatılmış ve pandemi önlemleri nedeniyle ziyaret sayıları büyük oranda azalmıştır. 16 müze yetkilisiyle yapılan görüşmeler sonucunda, pandeminin ziyaretçi sayıları, gelirler, etkinlikler ve diğer konularda müzeleri de etkilediği anlaşılmış, devlet kurumlarına bağlı müzeler ve diğer müzelerin birbirinden farklı alanlarda etkilendiği görülmüştür. Dijital alt yapısı iyi olan, hızlı karar veren ve bütçesi, personeli ve teknolojik altyapısı güçlü olan müzelerin salgın sürecini kolay ve olumlu atlattıkları görülmüştür. Pandemi döneminde dijital alt yapıya sahip müzeler avantajlı olmuştur. Dijital dönüşüm önemlidir ve pandemi sırasında hız kazanmıştır. Dijital uygulamalar sanatsal sergilemeyi destekler ve güçlendirir ancak gerçek bir eserin yerine asla geçemez. Müzelerin sanal ortamda yer alması gerekir ancak tamamen sanal ortama geçmeyeceklerdir. Fiziksel olarak müzede bulunmanın ve sanat eserleriyle yüz yüze etkileşimin yeri ayrıdır.

Son olarak sekizinci bölümde ise COVID-19 pandemisinin sergiler üzerindeki etkisi 16 adet derinlemesine görüşme ile araştırılmıştır. Bulgular, pandemi döneminde sergilerin yapılamaz hale geldiğini göstermektedir. Ancak, salgın öncesinde medya yöntemlerini kullanarak sergi projelerini hayata geçiren sanat galerileri, salgın süresince hızla adapte olmuş ve dijital ağlarını ve alt yapılarını interaktif olarak sanat izleyicisiyle buluşturmuşlardır. Özetle, İstanbul’un kültür ve sanat hayatının pandemi sürecindeki döneminin anlaşılması ve aktarılması açısından hem okuyucular hem de araştırmacılar için bu çalışmanın, önemli bir kaynak vazifesi göreceğine inanıyor, emeği geçen tüm araştırmacılara teşekkür ediyoruz.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • Bir Katilin Günlüğü
  • Bugünü Resmetmek
  • Çırak Sihirbaz
  • Dönüyor Zaman
  • Kuşlarım Üşüyor
  • Özgürlüğün Biyolojisi
  • Rock Wagram
  • Türkolmak
  • Yunanistan’da Milli Mitoslar
  • Zor Zamanda İstanbul’da Kültür Hayatı

Önceki Yazı

TADIMLIK

“Yaptığım her atış son atışım olabilir...” 

Ernest Hemingway'in Nehrin Ötesine, Ağaçların İçine adlı romanı Volkan Ersoy çevirisiyle önümüzdeki hafta Bilgi Yayınevi'nden çıkıyor. Kitabın ilk bölümlerinden kısa bir Tadımlık sunuyoruz...

K24

Sonraki Yazı

KRİTİK

Cemil Kavukçu’nun Gölgeli Muhabbetler’i:

Üçü de erkekti… Dördüncüsü de.

“Cemil Kavukçu öykülerinde dolaysız güncel politikadan ('memleket hallerinden') uzak durmayı fazla havai ya da sorumsuz görünmeden başarmış yazarlarımızdandır. Ama dünyanın bu sürekli savaş rejimi gönül rahatlığıyla ve uzun süre 'lıkırdama' ve 'tatlı tatlı' anlatmanın altındaki toprağı da çekiyor.”

ORHAN KOÇAK
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.