• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Hafif bir baş dönmesi benim hikâyem

“Asuman Susam’ın ikinci dönemi diyebileceğimiz Dil Mağarası ile başlayan, sonrasında Kemik İnadı ve Plasenta ile devam eden dil kazısı, Kalbi Hızlandıran Şeyler ile devam ediyor.”

Asuman Susam

DENİZ DURUKAN

@e-posta

DENEME

17 Nisan 2025

PAYLAŞ

“Dünyanın dilini sökmeden nasıl geri döneceksin?” diyor Asuman Susam yeni şiir kitabı Kalbi Hızlandıran Şeyler’de. Dünyanın dilini sökmek istencinde hem evreni hem de kendini anlama, tanıma arzusu yatıyor. Şiirin devamında “tüm varlığımla oradayım bulunmak için” dizesiyle Susam asıl meselesini duyuruyor. Şairin anlama arzusuna bulunmak istencini katması, özünde dille olan meselesini daha da katmanlı okumamıza kapı açıyor. Tüm varlığıyla orada bulunmayı beklemek, aslında orada olmayanın değil, olanın yokluğu ya da boşluğu üzerinden bir hesaplaşmayı beraberinde getiriyor. Olanın boşluğundan, önceden verilmiş, gösterilmiş şeylerle hakikate ya da anlama ulaşılamayacağı düşüncesini çıkarmak mümkün. Bulunmak, eksik parçayı tamamlamakla ilgili. Olmayanın boşluğu farklı bir anlamda, ölümle, fiziki olarak dünyadan ayrılmayı da temsil ediyor. Dili sökmekse sadece anlamayı, çözümlemeyi kapsamıyor; aynı zamanda dille yaratılan sınırları, kalıpları söküp atmayı işaret ediyor. Onun dile yaklaşımının içinde hem yıkım hem de oluş var. Dolayısıyla gösteren, gösterilen ve bakan arasında kurduğu bağ, dilin inşa ettiği sistemi, yapıyı da anlatıyor. Dille adlandırılmış, konumlandırılmış ya da sınırı çizilmiş her şeyi Kalbi Hızlandıran Şey’lerde görmek mümkün.

Anlam ve hakikat onun şiirlerinde önemli bir yer tutuyor. Mesela “İnsicamSIZ” şiirinde yer alan “esas yok, hepsi fragman” dizesini veya kitap boyunca sürekli tekrarlanan “geri dönüş” ifadesini esas kavramıyla beraber okumak gerek. Çünkü Kalbi Hızlandıran Şeyler’de “geri dönüş” ile “esas” olan şeyler birbirini çağırıyor. Geri dönüşün, gerçek anlamda bir geri dönüşün başlangıç noktasına gitmekle bağı var. En başa gitmenin, esas olanı ortaya çıkarmayla yani özü bulmayla olan bağlantısını kurmamızı sağlıyor Susam. Aslında her dize, her sözcük sürekli genleşiyor, genişliyor ve her seferinde sizi başka bir anlamın peşine düşürüyor. Bu bağlamda esas kavramı, geçici olanla olmayanın ya da ertelenenle ertelenmeyenin temsili olarak da yer alıyor şiirlerde. Başa dönme, şairin kendi oluşunu, mevcudiyetini tartmanın yanı sıra, dünyanın oluşu, insanlık tarihi ve diğer şeylerin çekirdeğine bakma meselesiyle de beraber ele alınıyor. Başa dönmenin katmanları var onun şiirinde. Mesela “Bakmak Yeniden” şiirinde bir metafor olarak geçen “arkaik dili sökmek”, “kökteki düğümü” çözme arzusuyla ilişkili. Düğümün sökülmesi unutulmuş olanı gösterme istencinde yatıyor. Unutulmuş olan, kendinden önce var olan ama bakılmayan tüm şeylere gönderme olarak okunabilir. O nedenle bakmak ya da “bakış”, unutulmuş olanın bakışıyla karşılaşmak olarak da değerlendirilebilir. Bu doğrultuda bakış bir karşılaşmalar ritüelini de barındırıyor içinde. Tıpkı “KıyamEt” şiirindeki “insanların en eskisiyle karşılaşmak” dizesinde olduğu gibi. En eskiyle karşılaşmanın bugüne uzantısına bakıyor.

Asuman Susam
Kalbi Hızlandıran Şey
Everest Yayınları
Mart 2025
104 s.

Barbarlık çağından uzay çağına geldiğimiz bu süreci ele alırken, unutma-bakış-karşılaşma zincirine, ilk hatıranın eksikliği, ilk ayrılık yeri, ilk korugan, ilk kopuş gibi ifadelerle gönderme yapıyor. Şairin hem kendi kişisel yolculuğundaki ilklere bakması, hem de evrenin ilk oluş tarihine kadar gitmeyi hayal etmesi: Kendine bakarken tüm kâinata da bakar. Elbette “bakış” bir mevcudiyet olgusunu da beraberinde getiriyor. Varlık kavramı, dipteki sessizlik, saklı hazine: Keşfedilmeyi bekleyen bir gizem. Bu doğrultuda sökmek eylemi gizi çözmek olarak da yansıyor şiirine. Derinde, dipte olanın mevcudiyetle bağı kuruluyor. Mevcudiyet yer kavramıyla da ilişkilendirilebilir. İnsanın kapladığı yer, evrenin kapladığı alan, dilin mevzii gibi meseleler varlık kavramıyla ele alınıyor: Dünyanın dışına kadar uzanan o koca boşluk, varlığın geçiciliğini duyuran kozmos. Ölüm bir yer kaymasıdır. Zeminin kaybolmasıdır. Ama evrende yaşam sonsuz devam eder. Kuşkusuz uçsuz bucaksız o büyük boşluk kimi zaman mesafelerle, uzaklık yakınlık ilişkisiyle ele alınır. Uzaklık yakınlık karşıtlığı ölüm ve yaşam ikiliğini anlatmak için de kullanılır. Hangi yer sorusuyla, “Durduğun, bulunduğun yerde misin?” sorusuyla birlikte, hem politik olarak hayatta alınan tavrı hissederiz hem de yine varlık yokluk sorunsalıyla bu dünya-öte dünya meselesini... Mesela yeraltı, dip, çukur imgeleri dil, kök, varlık, saklı olan gibi kavramlar sayesinde içe dönmeyle bağ kurmamızı sağladığı gibi, yokluğun soyut mekânı olarak da öte dünyayı imler. Buradan hareketle farklı bir bakış açısı da gelişebilir; şairin sıklıkla dile getirdiği “sınırı aşma” arzusu, yokluğun bilgisine ulaşmanın temsili diye de düşünülebilir.İnsanın mekân kavrayışında kökensel bir varoluşu taşıdığını söylersek, ölüm mekânın da, zamanın da yok olması ve sınırı aşma olarak okunabilir. Ama zaman ve mekân sorunsalının başka bağlamı da var; “Soğuk Gürültü” adlı şiirinde geçen “her şey birçok yerde ve zamanda” dizesi, bilginin herhangi bir yere bağlı olmadan bütünün içinde dağılmasına vurgu olarak okunabilir.

Susam’ın meselelerinden biri de bilgiye ulaşmak. Çünkü yaşamın kendisi tüm evrenin içinde saklıdır. Özellikle de en baştaki bilgiye ulaşmak, dağılan sonraki bilgilerin izini sürmek anlamına gelir.

Kısacası, “Yerin derininde olmak” metaforu sadece ölümlü dünyanın tezahürü olmakla kalmıyor, yaşamın bilgisini anlamaya da imkân sağlıyor. Şunu da eklemek gerek: Yer, toprak, gökyüzü, kök gibi sözcükleri –bu sefer– dönüşsüz geri dönme, yani şair öznenin annesini uğurlama töreni olarak da okumak gerek. Çünkü her sözcük başka bir anlamı çağırıyor onun şiirinde.

Ayrılıktan gelen ayrılıp da gider

Mesela dip imgesini hakikatin de mevcudiyeti olarak yorumlayabiliriz. Yukarıda da söylediğim gibi, dip “öteye geçip içi görmek” anlamını da taşıyor. Bu onun genel anlamda dil sorunsalını kapsıyor: Sökmek, bulunmak, bakış, kök, ses, unutma, evren, zaman kavramları dilin ontolojik gerçekliğini yansıtıyor. Asuman Susam’ın içi görmek, öteye geçmek istenci –buna genişleme de diyebiliriz– verili olanı, adlandırılmış, anlamlandırılmış olanı, çizilen sınırı yıkma edimini taşıyor. Şiirinde geçen dünyanın dışına çıkmak, dilin dışına, ötesine geçmeyi de imliyor. Bu anlamda içi görmek, içeriye girmek, dilsel sınırları aşmayı; varlığı, diğer var olanları anlama çabasıdır. “bahçe: beyaz gülün anısı” şiirinde de “içerde olana ulaşmak” tan söz eder. Kitabın ikinci şiiri olan “bahçe: beyaz gülün anısı” sonraki şiirlerin meselesine yani “içerde” olanın gizemine açılan bir kapı mahiyetinde. Bu dünyanın parçası olduğunu anlamak, “tenin tecridini kaldırıp / bedenin hududunu aşmak için” “onu” “ona” anlatma çabasını taşır. Elbette “tenin tecridi”, “bedenin hududu” gibi ifadeler, içine doğduğumuz dışardaki sesin, dil üzerinden kurduğu tahakkümün yansımasıdır. Bedenin inşası da dile dahildir. Dille şekillenen, yönetilen, inşa edilen bireyin, toplumun, verili olanın dışına çıkıp yeniden düşünmesi olarak değerlendirilebilir.

Beden kavramının Susam’ın şiirlerinde çoklukla karşımıza çıkması, beden politikaları, dilin bedeni inşası gibi meselelerle ilintili. Kalbi Hızlandıran Şeyler’de beden, varlık sorunsalının temelini oluşturan unsurlardan biri. Bu sorunsalı öncelikle ilk hale bakarak; henüz beden kazanmamış, zigot olarak başka bir bedene düşmüş olana bakarak irdeler. Geriye dönme, ilk evreye gitme meselesinin bir ucu buraya dokunur. O kan pıhtısı yaşamdır, beden evdir. İnsanın ilk evi, anne karnı; ilk korugan. Bu anlamda beden sorunsalı doğumla beraber ilk kopuşu, ilk ayrılığı, aynı zamanda ilk yarığı imler. Asuman Susam’ın Plasenta kitabındaki şiirlerinde de o kopuşu duyumsarız, ancak Kalbi Hızlandıran Şeyler’de anneden doğumla başlayan kopuş, annenin ölümüyle, ilk evin yok olması, yani “eksilme” olarak yansır beden sorunsalına. “Sınırlı mutlaktan, silinmeye doğru” dizesiyle “bedenin yerinden doğruluşu”na değinir. Bu yerinden doğrulma, gidenin parçalanarak silinmesi, kalanın da eksilmesiyle ifade edilir. Eksilme, bedeninin kimsesizliğini de işaret eder. Hem giden hem kalan için beden yani insanın evi, dünyası geçici bir mekândır. Bunun bilinciyle beden, yas duygusunu da içinde barındırır. Bu doğrultuda şiirlerin tamamının yas duygusuyla yazıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Yarık kavramına da değinmek gerekir. İlk yarık, doğumla bir bedenden başkalaşarak çıkmak, son yarık ise o bedenin ölüm gerçeğiyle yok olarak silinmesidir. Yarık kavramı Susam’ın çoğu şiirinde birçok anlama gelse de, bu kitapta daha çok travmalarla beden bütünlüğünün bozulması olarak karşımıza çıkıyor.

Asuman
Susam

Döngüden de söz eder Asuman Susam. Mesela “Uzlaşmasız Uzaklık” şiirindeki “ayrılıktan gelen ayrılıp gider” dizesi evrendeki yaşam döngüsünü, doğanın kanununu hatırlatma işlevini taşır. Buna her şeyin başladığı yere dönmesi, olay mahalline gitmesi diyebiliriz. Aynı zamanda, insanın yazgısıyla karşılaşma olarak da okumak mümkün. O yüzden başa dönme, başlangıç noktasına gitme edimi varoluş nedenlerinden birinin eksilmesiyle ilgilidir. Dolayısıyla, eksilme vurgusu aynı zamanda unutmama, hatırlama anlamını da taşır. Eksilenin hatırasına tutunmakla, yok oluşun sancısıyla, bir bedenden diğer bedene aktarılan yaşamın bilgisinin birbirine eklenmesiyle devam eden bir döngü bu. Eksilme, beraberinde eklenti kavramını da getirir. Bunu “Yavaş Adım” şiirinde “bedenin teyellenmesi” üzerinden okuyabiliriz. “Teyel” bir kumaşı diğerine bağlamak için sökülmeye hazır, geçici birleştirmeyi sağlayan bir dikiş dikme yöntemi. Susam bu metaforu doğum-beden ilişkisini gözeterek kuruyor. Kopmaya hazır bir bağ, bedenin esnekliği, gevşekliği üzerinden veriliyor. Göbek bağı kökü de işaret ediyor. Nereden geldiğinin de temsili. Doğum, bedenin bedenden düşmesidir. Ölüm de öyle. Bu doğrultuda, eksile eklene giden bir döngüyü anlamak için sözcükleri çarpıştıran şair özne, kendi dil evrenindeki gerçekliği buradan kurar. Bir sözcükten başka bir sözcüğe geçerken bir matruşka gibi her sözcük diğerinin içinden çıkarak kendi anlam dünyasını yaratır, anlamı çoğaltır.

O yüzden, önceden hazırlanmış, temizlenmiş, “ehlileştirilmiş” anayoldan değil, çakılı, dikeni bol patikadan gidiyor Asuman Susam. O patikada yeniden yazma denemeleri de görülüyor. Mesela “bahçe: beyaz gülün anısı” şiiri, John ve Yves Berger’in “Top Sende: Sanat Üzerine Yazışmalar” adlı metinlerinden cut-up tekniğiyle yeniden yazma denemesi olarak kaleme alınmış. Yine ilk çağ filozoflarından başlayıp Derrida’ya, Kuantum teorisine uzanan birçok düşünceyi tartıyor, süzüyor. Yeniden oluşlara kapı açıyor. Bir nevi, şiirinde de dediği gibi, “kâhinlerin çağından çıkıp zamanı görmek” denebilir buna. İlk günden, ilk oluştan bugüne uzanan çağa mercek tutuyor. Anlama ve yakınlaşma çabası da diyebiliriz buna.

Asuman Susam’ın ikinci dönemi diyebileceğimiz Dil Mağarası ile başlayan, sonrasında Kemik İnadı ve Plasenta ile devam eden dil kazısı, Kalbi Hızlandıran Şeyler ile devam ediyor. Ancak diğer üç kitabındaki izleklerin, dil, bilinç, zaman, ses, mekân, beden gibi kavramların çok daha derinine inerek bütünleştiriyor; bir parçanın diğer parçayla ilişkisine bakarak sonsuz olasılığın peşinden gidiyor bu kitabında. Kalbi Hızlandıran Şeyler ile ustalığına daha da ustalık katarak felsefesi güçlü bir şiir bırakıyor okura. O halde bir soru Asuman Susam’dan: Sahi, “hakikat infilak edene dek neyle dolmuştur?” Anımsa!

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • asuman susam
  • Kalbi Hızlandıran Şeyler

Önceki Yazı

SANAT

Bir zamandan diğerine Tuncay Betil

“Kendi trajik-içedönük gerçeğinden kaçamayan, kaçmak için çaba göstermeyen Betil resmi tek yaşama nedenine dönüştürmüştü...”

ŞULE S. ÇİLTAŞ

Sonraki Yazı

KRİTİK

Ölümün sıradanlığı ve hastalığın gerçekliği:

“Önce öldü, hastalandı sonra”

“Susanna Bissoli’nin Çarpılma’sı zaman zaman karanlıkların oyulduğu, tekinsizliğin sezdirildiği, ancak sıradanlığın hiçbir zaman aksamadığı bir gerçeklik sunuyor bize.”

GAYE KESKİN
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist