• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Gerçek bir rock yıldızından

“kurgusal” bir rock yıldızına…

Doğan Kitap’tan yayımlanan romanı Sayın Bay Rock Yıldızı üzerinden biraz Teoman’ı, biraz da kendinden yola çıkarak yarattığı kahramanı Timur’u konuştuk Teoman'la...

Teoman

RAİFE POLAT

@e-posta

SÖYLEŞİ

8 Ağustos 2024

PAYLAŞ

Teoman, Ben, Zargana, Deux Ex Machina albümü konuşulurken Sayın Bay Rock Yıldızı adlı romanıyla hayranlarına sürpriz yaptı. 2018 yılında anılarını paylaştığı Fasa Fiso adlı kitabıyla yazma eyleminin farklı bir yönünü deneyebileceğinin mesajını vermişti gerçi. İşte şimdi de kendisinden yola çıkarak yarattığı rock yıldızı Timur’la tanıştırıyor hayranlarını. 46 yaşında, neredeyse mizantrop, alkolle, hayatla, depresyonla, manasızlık hisleriyle, orta yaş ve yaratıcılık krizleriyle savaşan, yalnız, sürekli başka bir kişi olmaya zorlandığını düşünen, kim olduğunu artık bilemeyen, yaşadığı çağa ayak uyduramayan bir rock yıldızı Timur. Doğan Kitap’tan yayınlanan roman üzerinden biraz Teoman’ı, biraz Timur’u konuştuk biz de…

 
 
 

Kendinizi singer-songwriter olarak nitelendiriyorsunuz ve müzik yapmayıp şarkı yazdığınızı söylüyorsunuz. Bu ekolden Bob Dylan’ı, Leonard Cohen’i sevdiğinizi biliyoruz. Patti Smith de yaşamı boyunca kendini bir müzisyen olarak değil, bir şair olarak gördü. Bob Dylan’a Nobel verildiği yıl ödül töreninde onun sahne alması da bu anlamda çok manidardı. Dylan’ın Nobel’i çok tartışıldı ve romanınızda da söz ediyorsunuz bundan. Edebiyatla şarkı sözü yazarlığı arasındaki ilişki nedir sizce? Zaten sevilen bir şarkı sözü yazarıyken nasıl bir ihtiyaçla roman yazmaya karar verdiniz?

Evet, müzik yapmıyor, şarkı yazdığımı söylüyorum ben de Dylan ve Cohen gibi. Benim gibi şarkı yazarları “söyleyecek sözüm var” iddiasıyla yola çıkarlar. Müzik ikinci planda kalır. Hep o tip adamlara özendim hayatım boyunca. Yine de kariyerimde sözel yönünün güçlü olmasına da gayret ettiğim hit şarkılar da yaptım. Ticari olarak bunun faydasını gördüm ve hâlâ da görüyorum. Hatta gençliğimden çok daha popülerim ben şu anda. Gençler de benim hayranlarım oldular; dinleyici portföyüm çok geniş.

Singer-songwriter ticari boyutu güçsüz bir alan oldu hep müzik dünyasında. Hele günümüzün müzikal yelpazesinde modası çoktan geçmiş bir alan benim şarkı yazma metotlarım. Ben “old school” bir şarkı yazarı olarak buna devam etmek istiyorum. Hayran olduğum, sevdiğim adamların yolunda… Geniş kitlelere ulaşmayı hedeflemeyen…

Teoman
Sayın Bay Rock Yıldızı
Doğan Kitap
Mayıs 2024
328 s.

Edebiyat beni harmanlayan çok önemli bir alandı ben yetişirken. Edebiyat, müzik ve sinema. Bu üç alanda da zevklerim “old school” diye tarif edilen bir tarz. Artık kimse benim sevdiğim sanatçılarla ilgilenmiyor. Ne edebiyatta ne müzikte ne de sinemada. Belki de başka türlü söylesem daha doğru olacak. Günümüzün sineması, edebiyatı ve müziği benim zevkime göre yapılmıyor. Yaşla ilgisi var bunun. Artık 56 yaşındayım. Tüketici ise genelde 20’li yaşlarında ya da zevkleri benden çok farklı insanlar şu ânın tüketicileri. Doğal karşılıyorum bunu, ahlanıp vahlanmıyorum. Edebiyatın beni harmanlayan çok önemli bir kaynak olduğunu söyledim zaten. Ben dünyaya o zamanki kodlarımla bakıyorum. Hâlâ da edebiyatı çok önemsiyorum.

Hangi ihtiyaçla bir roman yazdığımı soruyorsunuz. Buna tam olarak nasıl cevap vereceğimi bilmiyorum. Ama denersem şöyle diyebilirim; ben yaratıcı bir şeyler yapmadığım zamanlarda yaratıcılık krizine giren, hatta ciddi olarak yataklara düşecek kadar bunalımlara giren, kafadan kontak biriyim. Şu anda iki romanla ve iki albümle aynı anda uğraşıyorum. Hatta başka yaratıcı işler de yapıyorum. Yaratıcılık benim anksiyeteme iyi geliyor. Sadece onu hedefliyorum bunları yaparken. Maddi boyutları çok önemsiz bu uğraşılarımın. Roman yazmayı çok sevdim. Umarım devam ederim. Bir iddiam olduğu için değil. Bana çok iyi geldi o romanı yazma süreci, o yüzden. Ben zaten tüketici ne istiyor diye düşünmem. Canımın istediği şeyi yaparım. Bana iyi gelen şeyi…

Romanınızın hayali rock starı Timur’u yaratan gerçek bir rock star ve siz her ne kadar bunun bir kurgu olduğunu söyleseniz de okuyucudaki algısı öyle olmayacak. Bunu bir nevi Teoman’ın yaşamı olarak okuyacaklar. Tamamen yanlış da değil bu algı üstelik. Timur’un söylediği/yazdığı şarkılardan tutun da okuduğu kitaplara, izlediği filmlere, yaşadığı gezip tozduğu yerlere kadar her şey Teoman bir taraftan. Bir otobiyografik kurmaca olduğunu söyleyebilir miyiz kitabın? Gerçeklik ve kurmaca sınırları üzerine düşündünüz mü yazarken?

Teoman-Timur kafa karışıklığı çok hoşuma gidiyor. İnsanların kafasını karıştırmaktan çok memnunum. Kurmaca bölümlerini de, gerçeklik bölümlerini de çok seviyorum kitabımın. Kurmaca, işi çok zevkli yaptı. Uydururken çok zevk aldım. Nerelerinin gerçek, nerelerinin kurmaca olduğunu açıklamamaya baştan karar vermiştim. Sadece arada küçük ipuçları veriyorum röportajlarda. Yarattığım Timur anti-kahraman karakteri çok sevdim. Bundan sonraki iki romanım da Timur’la ilgili olacak.

Sayın Bay Rock Yıldızı kolay okunuyor, sayfalar hızlı akıyor, ama okudukça hep aynı şeyi okuyorum hissi artıyor. Farklı bir durum isteğine giriyorsunuz ama o da olmuyor. Hayattaki her şeye ve kendine, bütün o hayran kitlesine rağmen işine inancını yitirmiş bir adam var sadece; sizin tabirinizle mizantropik. Ama derdi salt böyle bir karakteri anlatmak değil herhalde değil mi bu kitabın? Çünkü tüm bu rutin akışın içinde bolca okuduklarınız, izledikleriniz ve tabii bunları üreten sanatçılar, bu üretimler hakkındaki düşünceleriniz, sizin için hissettirdikleri ve bazen oldukça sert çıkarımlarınız var okuyucuyu bir durup düşündüren, manipüle eden.

Teoman

Bilinçli bir tercih bu. Romanda geçen bir cümleyi alıntılayayım; “Hayatta hiçbir şey olmuyor. Onun dışında problem yok.” Bu sürekli hissettiğim bir şey benim. Daha önceki şarkılarımda da bunları anlattım ben. Ben “meselesi olan” bir kişiyim. “Meselesi olan” bir sanatçıyım. Aşağı yukarı hep o mesele çevresinde üretim yapıyorum. Şarkılarımda da, daha önce çektiğim filmde de, bu romanda da hep o mesele çevresinde dolaştım. Şarkı sözlerimde dinleyiciyi nasıl manipüle ediyorsam, bu romanda da öyle manipüle ettim. Romandan bir alıntıyı yarı şaka yarı ciddi olarak tekrarlayarak bitireyim bu soruya cevabımı. Romanımın kahramanı Timur şöyle diyor bir yerde: “Manipülasyonda üstüme yoktur.”

Sizin kuşağınızdan biri olarak romanınızda atıfta bulunulan, alıntılanan sanatçıların pek çoğunu biliyor ve bir bağ kurabiliyorum, bende karşılığını bulabiliyor bu yazdıklarınız. Ancak yeni dinleyici kitleniz Z kuşağı, hatta Y kuşağı çok zorlanır bütün bu kendi kendine sayıklamaları okurken. Kitabınızın her yaştan hayranlarınız tarafından okunacağını düşünürsek bu konuda ne söylersiniz? Ya da kimdir aslında kültür-sanat üretimleriyle ilgili tüm bu tartışmalı düşüncelerinizin muhatabı?

Okuyucunun kim olacağını düşünmedim. Şöyle dedim kendime; bunu 25-30 yaşlarındaki Teoman’a benzeyen bir okura yazayım. Ben sanata çok meraklı, didiklemeyi, araştırmayı seven, kendini gerçekleştirmeye ve geliştirmeye çalışan biriydim o yaşlarda. Zaten aşağı yukarı başka da bir şey yapmazdım. Öyle okuru hedefledim. Okur yorumlarını da takip etmiyorum. Bilinçli olarak. Kim ne alırsa onu alsın istiyorum romanımdan. Şarkılarımda yaptığımı romanda da yapıyorum yani. Diğer türlü, okuyucuyu, dinleyiciyi analiz ederek onlara ürün veriyorsunuz. Bu benim moralimi bozan bir bakış açısı. Kendimi iyi hissetmiyorum öyle düşününce. Aşağılık duygusuna kapılıyorum.

Kitaptaki ana ve yan karakterler hariç, tüm mekânlar ve sanatçılar gerçek isimleriyle anılıyor. Bu da okuduğumuz her ne kadar bir kurgu olsa da bize zamana ve mekâna dair bir ipucu veriyor, bir algı yaratıyor. David Bowie ölünce tarih netleşiyor mesela; 2016. Ama sonra aradan o kadar zaman geçmemesine rağmen Esat Başak da ölüyor. Derken ölmüş olduğunu bildiğimiz küçük iskender’in bir etkinliğine gidiyor Timur, ya da Alain Robbe-Grillet’in. Gerçeküstü bir roman değilken okuduğumuz okuyucuda nasıl bir etki bırakmasını istediniz/düşündünüz bütün bu değerli ama ölü sanatçıları aynı zaman diliminde bir araya getirirken?

Zamanlamaya özellikle dikkat etmedim. Anmayı hedeflediğim herkesi, romanda gerekli olduğu yerde anmak istiyordum.

“Başkalarının hayal gücüne ihtiyacım olmadığına karar verdim çok zaman önce. Benimki bile fazla geliyor bana. Kıt olmasına rağmen” diyor Timur kitapta. Bir sanatçının sanata ihtiyacı yok mudur gerçekten? Kendi yaratıcılığı yeterli midir? Neyle beslenir o zaman?

Teoman

Ben Timur’dan farklıyım. Kendinde çok kaybolmuş biri yapmak istedim Timur’u. Ben de zaman zaman kendimde çok kaybolurum ama Timur yapayalnız biri. Ben Timur kadar yalnız, gıcık biri değilim. Mizantrop da değilim.

Kurgusal rock yıldızından gerçeğine geçersek, “Rock yıldızı imajını tamamlayan tavırlarıyla gündeme gelmiştir” diyor Wikipedia sizin için. Tam olarak nedir ki bu rock yıldızı imajı? Sadece bir imaj mıdır gerçekten; bir yaşam biçimi, bir duruş mudur sizin için?

Ben kendimle ilgili hiçbir şeyi okumam. Wikipedia’yı da okumamıştım. Ama hoşuma gitti yorum. Ben kendimi hep bir “Rock and Roll artist” olarak düşündüm hayatım boyunca ve o kişiyi gerçekleştirmeye çalıştım. Zaten kimseyle uzlaşamayan, zor bir karakterdim; yapay olmadı bu oluşum o yüzden. Herkesle tartışan, geçinemeyen benim gibi biri için kolay oldu. Kafama ne estiyse yaptım. Hâlâ da yapıyorum. Kimseye kendimi beğendirmeye çalışmayınca, insanlardan takdir beklemeyince hayatım kolaylaştı. Rock yıldızı imajını sahte bir şekilde yaratmadım ben. Zaten o kişiydim. Saklamadım ve gösterdim sadece kendimi.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • Sayın Bay Rock Yıldızı
  • Teoman

Önceki Yazı

PORTRE

Zeynep Sarhan’ı neden keşfetmeliyiz?

“Zeynep Sarhan; neşesi, bozguna uğrattığı kendine has kelimeleri ve şaşırtıcı naifliğiyle ilk kez tanıştığı insanları sarsar ve alışılmamış karakteriyle büyülerdi.”

FATİH ÇÜNKİOĞLU

Sonraki Yazı

KRİTİK

Trak: Sessiz piyanodaki öyküler

“Tıpkı karakterlerin ve öykülerin iç içe geçmesi gibi, romanlar ve metinler de iç içe geçmiş durumda Trak'ta. Serkan Türk’ün matruşka bebekler gibi 'kendi içinde sürekli çoğalan' metni, doğa ve insan, metinler ve kültürlerarası ilişkiler, geçmiş ve şimdiki zaman ikilemi, anı ve gerçek çelişkileriyle örülü...”

MEHMET ALİ ÇELİKEL
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist