• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Afrikalı bir yazarın en gizli hatırası

“İnsanların En Gizli Hatırası günümüzde bir Afrikalı yazar olmanın ne anlama geldiğini sorguluyor. Merkezin göbeğinde yaşayıp ona dışarıdan bakmak nasıl bir şey? Özgünlük nerede başlayıp nerede bitmektedir?”

Mohamed Mbougar Sarr

UMUT DAĞISTAN

@e-posta

KRİTİK

6 Mart 2025

PAYLAŞ

Okuyucu nezdinde merkezinde bir arayış öyküsü olan romanlar her zaman ilgi çekici olmuştur. Arayış temalı kurguların beğenilmesinin birkaç ana sebebi var elbet. Öncelikle, bu tip metinler insan doğasının temelinde yer alan keşfetme ve anlam arama içgüdülerimize dokunur. Hepimiz hayatımızın bir döneminde kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi veya nereye gittiğimizi sorgularız. Belki de şanslı olanlarımız bu soruların olası cevaplarıyla ya da cevapsızlıklarıyla uzlaşırken, şanssız olanlarımız bu girdabımsı soruların ağırlığından bir türlü kurtulamaz. İşte söz konusu romanlar bu evrensel soruları ele alarak okura kendi içsel arayışlarıyla bağlantı kurma imkânı sunar. Kahramanın yolculuğuna tanık olmak, onunla bir gizemin peşine düşmek, kendi hayatımızdaki anlam arayışımızla yüzleşmemize bir noktada yardımcı olup bize umut ve ilham verebilir.

İkinci olarak, bu romanlar genellikle sürprizlerle dolu, gerilimli ve heyecanlı bir anlatıma sahiptir. Okur kahramanla birlikte bilinmeyene doğru yol alıp onun tutkularına ortak olurken, karşılaşılan engelleri ve zorlukları paylaşır. Buna ek olarak, arayış temelli romanlar genellikle daha derin temaları ve mesajları keşfetme fırsatı verir. Arayış yalnızca fiziksel bir yolculuk değil, aynı zamanda kişisel bir dönüşüm ve büyüme sürecidir. Kahraman arayışının sonunda kendisini, dünyayı ve yaşamın anlamını farklı bir şekilde görmeye başlar. Elbette onun penceresinden olayları hevesle dikizleyen okur da bu şansı yakalayacaktır.

Bu arayışın temelinde bir kitap veya unutulmuş bir yazar varsa şayet, üstelik metin de sıkı dokunduysa, okur için bu keşif teması edebi hazlarla dolu bir oyuna da dönüşebilir. Muhtemelen tu tip romanların en ünlüsü Umberto Eco’nun Gülün Adı romanıydı. Bu Ortaçağ gizem romanının merkezinde bir dedektiflik öyküsü yer alsa da, romanın kalbinde gizli bir kitap yatmaktaydı. Kutsalla alay eden, insanlara gülmenin önemini gösteren, felsefi bir kitap. Uğruna cinayetler işlenen bir kitap.

Roberto Bolano’nun 2666 romanının ana bölümlerinden birini yazar Benno von Archimboldi’nin gizemi oluşturur. Bölüm boyunca onun hayatına ve eserine dair arayışlar, spekülasyonlar ve araştırmalar bizi bekler. Archimboldi’nin yazdığı kitapların, özellikle de kaybolmuş bazı eserlerinin araştırılması ve bu eserlerin içerikleri üzerine yapılan yorumlar roman boyunca titizlikle inşa edilir.

Pascal Mercier’in Lizbon’a Gece Treni romanı da Latince öğretmeni olan Raimund Gregorius’un, genç yaşında intihar eden yazar Amadeu de Prado’nun bir kitabını okuyup bu gizemli yazarın peşine düşmek için Lizbon’a gitmesini anlatır. Bu yolculuk ana kahraman için sadece bir şeylerden kaçış değil, aynı zamanda kendi kimliğini bulma ve içsel huzurunu sağlama çabasıdır. Gregorius, Lizbon’daki yolculuğu sırasında Amadeu de Prado’nun hayatı, düşünceleri ve onun etrafındaki insanlar hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışırken, kendi yaşamıyla ilgili derin sorgulamalara da girecektir.

Orhan Pamuk’un Yeni Hayat romanının merkezinde de gizemli bir kitap yer almaktadır. Anlatıcımızın hayatı bir gün okulda rastladığı gizemli bir kitapla değişir. Bu kitap “Yeni Hayat” adını taşımaktadır ve anlatıcı kitabı okuduktan sonra sonsuz bir labirente açılan otobüs yolculuklarına başlayarak kitapta bahsi geçen gizemli meleğin peşine düşer.

İspanyol yazar Carlos Ruiz Zafon’un Rüzgârın Gölgesi romanının ana teması da gene erken ölmüş gizemli bir yazardır. Hikâye içinde hikâye barındıran bu arayışta Barcelona’nın büyülü atmosferinde gizli tuzaklar bizi beklemektedir.

Borges, Philip Roth, Paul Auster, Amin Maalouf aynı temayı kullanan yazarlardandır.

2021 yılında Fransa’da Senegalli genç bir yazar da aynı temayı merkeze alan bir roman yazdı. Fransız edebi kamusu da kısa sürede gizemli bir kitap eşliğinde kaybolmuş bir yazarın peşine düşen bu metnin çekimine kapıldı. Kitap hem okuyucu nezdinde hem de eleştirmenler tarafından büyük ilgi görüp 2021 yılı Goncourt Ödülü’nü kazanarak büyük bir yankı uyandırdı.

Mohamed Mbougar Sarr
İnsanların En Gizli Hatırası
çev. Şirin Erkan Leitao
Everest Yayınları
Haziran 2024
504 s.

Mohamed Mbougar Sarr 1990 doğumlu genç bir yazar ve İnsanların En Gizli Hatırası (La plus secrète mémoire des hommes) onun dördüncü romanı. Daha önceki kitaplarıyla da ödüller almış, göçmenlerin zor yaşamlarından Senegal toplumundaki homoseksüelliğe dair tabulara kadar geniş bir yelpazeyi konu edinmişti. Ancak Goncourt Ödülü’nün hem kitap nezdinde hem de yazar açısından ironik bir anlamı vardı. Buraya sonra değineceğim.

Sarr romanı boyunca, zengin bir kurgusal atmosferde birbirinden çok farklı duraklara uğruyor. Bazen onun edebi mirasa dair fikirlerini, bazen kolonyalizm sonrası Afrika edebiyatının geçirdiği aşamaları, bazen yalnızlık, aşk, tutku ve edebi ün hakkındaki bölümleri ilgiyle okuyoruz. Roman Paris’te yaşayan ve ilham arayan genç bir Senegalli yazar olan Diégane Latyr Faye tarafından anlatılıyor. Anlatıcı, eserleri uzun süre önce kaybolmuş Afrikalı yazar T.C. Elimane’in peşine düşüyor. Ona Zenci Rimbaud deniyor, sanki T.C. Elimane bir Avrupalı’yla karşılaştırılmadan kendi başına var olamazmış gibi.

T.C. Elimane “İnsaniyetsizlik Labirenti” isimli bir kitap yazmıştır. Kitap bugün hiç hatırlanmamaktadır, ancak döneminde büyük tartışmalara sebep olmuştur. Hatta Elimane intihal yapmakla suçlanmış, yayıncı kitabı geri çekmiş ve yazarı da bundan sonra kayıplara karışmıştır.

Yambo Ouologuem

Sarr’ın anlattığı bu hikâye aslında bazı yönleriyle yaşanmış gerçek bir olaya dayanmakta. 1960’ların sonunda Frankofon edebiyat çevreleri Malili yazar Yambo Ouologuem’in adının karıştığı önemli bir skandalla çalkalanır. Ouologuem ilk kitabı Le devoir de Violence ile 1968’de büyük sükse yapar ve aynı yıl Prix Renaudot Ödülü’nü kazanarak bunu başaran ilk Afrikalı yazar olur. Ancak kısa süre sonra Ouologuem’in romanı intihal suçlamaları nedeniyle büyük tartışmalar yaratır. Graham Greene ve Andre Schwartz-Bart’ın romanlarından pasajlar metinde hiç belirtilmeden kullanılmıştır. Bir de buna Graham Greene’in dava açması eklenince, olay uluslararası kriminal-edebi bir boyut alır. Ouologuem tartışmalı bölümlerden bazılarında başlangıçta alıntılar kullandığını ve bu alıntıların editörü tarafından silindiğini iddia etse de, metinlerarasılık kavramının da tam olarak meşruiyet kazanmadığı bir dönemde çoğu kişiye bu durum ikna edici gelmez. Ouologuem daha sonra takma isimli başka bir roman daha yazar ve ‘70’li yılların sonlarında Mali’ye döner. Bundan sonraki hayatı boyunca bir dizi çocuk kitabı yazar, pek kimseyle de iletişime geçmez. 2017 yılında da vefat eder. Sarr’ın T.C. Elimane karakteri Yambo Ouologuem’dan esinlenilmiştir.

Romanda anlatıcı bu gizemli yazarın peşi sıra yolculuklara çıkıyor, insanlarla tanışıyor, onları ardında bırakıyor; kiminin ölülerini, bazılarının anılarını yanına alıyor ve bu süreçte kimliğini, edebiyatın işlevini ve tozlu geçmişin karanlık sırlarını çözmeye çalışıyor. Okuyucu kıtaları ve çağları kapsayan bu arayış öyküsünde çok katmanlı bir anlatıyla karşılaşıyor. Dakar’ın kalabalık sokaklarından Avrupa kütüphanelerinin düşünceli yalnızlığına, Afrika sözlü geleneğiyle Batı edebiyat kanonu arasındaki tematik farklara, kültürlerin nasıl hatırladığına ve unuttuğuna, seslere nasıl saygı gösterildiğine veya nasıl unutulmaya terk edildiğine şahit oluyoruz. Bu yolculukta kılavuzlarımız ise sömürge tarihinin karanlık yüzü ve sanatsal ölümsüzlük tutkusunun yıkıcı etkisi oluyor.

Mohamed
Mbougar
Sarr
Fotoğraf:
Magali
Delporte

Kitap kurgu ve gerçeklik arasındaki sınırları zorlayan, edebiyatın gücü ya da geçiciliği üzerine insanı düşünmeye sevk eden ve başından vaat ettiklerini büyük oranda yerine getirebilen bir anlatı ortaya koymayı başarıyor. Romanda hafıza, unutma, hatırlama temaları farklı boyutlarıyla ele alınıyor. Hikâyelerin anlatılmak üzere nasıl hatırlandığını, zamanın onları nasıl aşındırdığını, farklı kuşakların aynı hikâyeye nasıl başka başka anlamlar yüklediğini görüyoruz. Jorge Luis Borges ve Joseph Conrad gibi edebiyatın kilit figürlerine yapılan incelikli göndermeler ile Sarr tarih ve kimliğimizin nasıl şekillendiği konusunu tartışarak, gerçek ve kurgunun iç içe geçtiği bir anlatı çatısı kuruyor. Bunu yaparken çoklu bakış açıları ve zaman atlamalarını sıkça kullanıyor.

Sarr has edebiyat okurlarını çeken bir üsluba sahip. Şiirsel olanı entelektüel olanla dengeleme konusunda çok mahir. Metinlerarası ve metindışı bağlantılar, anlatısına farklı sesler ve kültürel anlamlar katmak için kullandığı önemli enstrümanlardan. Zengin dili, tempoyu ayarlamayı çok iyi bilen kurgusuyla zor bir konuyu keyifli bir anlatıya dönüştürüyor. Bazı eleştirmenler romanın karmaşık yapısının ve çok katmanlı anlatımının, zaman zaman fazla entelektüel ve edebi referanslarla dolu olmasının bazı okuyucular için zorlayıcı olabileceğinin altını çizse de, roman özellikle konusu gene edebiyat olan metinleri seven okuyucu için biçilmiş kaftan.

Gelelim Goncourt Ödülü’nün ortaya koyduğu ironiye… Roman bir yönüyle Afrika kökenli yazarların Fransız yazın çevresindeki deneyimlerini ve toplumsal dışlanmalarını da ele almakta. Bu durum yazara verilen ödülle de düşündürücü bir çelişki oluşturmakta. Romanın bizatihi değindiği konular, ortaya konan ayrımcı örnekler verilen ödülle Fransız edebi kamusunun elini öyle kolayca yıkayamayacağını da söylüyor bizlere. Her ne kadar Sarr’ın eseri Fransız edebiyatının geleneksel sınırlarını sorgulayan ve genişleten bir çalışma olarak görülse de, Sarr romanında kehanetimsi bir şekilde böyle münferit vakaların olduğunu, ama bunun asla kaideyi değiştirmediğini acıyla anlatıyor. Arada sırada sömürge ülkelerinden bir yazar çıkar, Fransız edebi kamusu onu alkışlar, ama sonra söz konusu yazar ve onun yazdıkları, ileride hiç kimsenin okumayacağı bir tez çalışmasında bahsedilmek üzere kolonyal edebiyat raflarındaki yerini alır.

İnsanların En Gizli Hatırası günümüzde bir Afrikalı yazar olmanın ne anlama geldiğini sorguluyor. Merkezin göbeğinde yaşayıp ona dışarıdan bakmak nasıl bir şey? Merkezin taleplerine ne kadar direnilebilir? Özgünlük nerede başlayıp nerede bitmektedir? Peki, ortodoksinin onayladığı bir metin ne kadar özgündür? Bütün bu sorular Sarr’ın hem oyunbaz hem hüzünlü metninin kalbinde yer alıyor.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • 2666
  • gülün adı
  • İnsanların En Gizli Hatırası
  • Lizbon’a Gece Treni
  • Mohamed Mbougar Sarr
  • Rüzgârın Gölgesi
  • Yambo Ouologuem
  • yeni hayat

Önceki Yazı

HER ŞEY

Min Nevâdiri’l-Kütüb – 33:

Hem aynı hem farklı bir “Harem” romanı

“Gazze’de ve diğer işgal edilmiş topraklarda olup bitenleri 'Yahudiler' yapmıyor, 'İsrailliler' yapıyor. Yahudilerin geçmişte uğradığı zulüm nasıl İsraillilerin yirmi birinci yüzyılın ilk soykırımlarından birini sürdürüyor olmasını meşru kılmıyorsa, bu soykırım da geçmişte edilmiş olan zulmü haklı çıkarmıyor.”

İRVİN CEMİL SCHİCK

Sonraki Yazı

DENEME

Regaip Minareci ile söyleşi:

Çeviri ve Handke çevirmek üzerine

2023 yılında Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nü alan Regaip Minareci ile çevirmenlik serüveni ile Peter Handke külliyatını, yazarın “Son Destan” olarak nitelediği Meyve Hırsızı romanı odağında konuştuk.

AYNUR KULAK
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.