Abdo ve ‘siyasi’ patlamalar
“Pop-art’a yakın durmak, modern bir vaziyeti ironik bir üslupla kayda geçirmek sadece çoğunluğa ait bir hak mıdır?”

Abdo Yalçınkaya’nın resimlerine bir patlama hali hâkimdir: Bir toplumsal ve siyasi sıkışmanın, bir trajik sıkışma ve tıkanmanın yol açtığı bir patlama. Ama bu patlama öyle (bu ülkede hep görüldüğü ve beklendiği gibi) kasvetli ve ağır bir patlama değildir. Ağır bir mevzuya dair hafif bir his bırakan bir patlamadır bu. Kimlik, göç, yıkım, tahakküm, militarizm gibi ağır konular Abdo’nun resimlerinde ‘hafif’ bir patlayıcılıkla ifade edilir. Abdo’nun resimlerini özel ve güzel yapan da budur bence.
Bu ağır mevzu-hafif patlama halini (ya da paradoksunu) son sergisi “Supernatura”da da görüyoruz. Abdo’nun bu sergideki ‘estetik’ stratejisini şöyle özetleyebiliriz: Ağır siyasa, hafif üslup. Ya da ağır sosyoloji, hafif estetik. Ya da ağır vaziyet, hafif tutum. Yazdığı enfes katalog yazısında Mahsum Çiçek de mevzuyla tezat oluşturan bu ‘hafifliği’ vurguluyor:
İsimsiz adlı peyzaj işi, Mardin Ovası’nı gözün görebildiği kadar uzanan, kazınmış, tıraş edilmiş tarlalar olarak sunar. Abdo bu tarlaları adeta güneşle değil de, renkli bir disko topuyla aydınlatılmış gibi tuvale aktarır..

Mardin Ovası’nı, o meşhur ‘romantik’ ve ‘büyülü’ (buradaki tırnak işaretlerine dikkat lütfen) Mezopotamya manzarasını böyle ‘hafif,’ sanki üzerine disko topu ışığı vurmuş gibi bir ‘renklilik’le resmetmek, bence coğrafyaya yüklenen ağır (kültürel, siyasi, tarihsel, vs.) anlamı da bozduğu için çok ‘zekice’ bir hamle. Oryantalist bakışın bir ayağı ‘uzak’ diyarları romantize etmekse, bir diğer ayağı da o uzak diyarları daima trajik göstermektir. Abdo’nun ‘bölge’den biri olarak yaptığı bu ‘hafif’ dokunuşu bu nedenle de önemli ve ‘oyun bozucu’ buluyorum.
Hafiflik dışında burada önemli olan bir diğer şey de, Abdo’nun resimlerinde gerçekle gerçeküstü arasında gidip gelen hattır. Burada gerçeküstü, gerçeğe bir alternatif değildir, gerçekle iç içe, yan yanadır. Kamyondan boşaltılan mültecilerin (Abdo’nun sergideki resimlerinden biridir bu) görüntüsü sürreel olabilir ama ‘mülteci’ meselesi, zenofobi ve mültecilerden kurtulma arzusu gayet reeldir. Abdo’nun gerçeküstü gibi duran formlarla gerçek mevzulara dokunduğunu söyleyebiliriz. Bu açıdan, bu ikilik üzerinden bana Lale Müldür’ün kendi şiirini tanımlamak için kullandığı ‘sürreel reel’ tanımını da hatırlatıyor. Oyunu durdurmak için topu taca ya da ‘gerçeküstü’ne atmak değil, oyun içinde bir duraksama yaratmak ya da metaforu uzatarak söyleyeyim, oyun sahasında bir delik açmak, oyun devam ederken. Gerçeğin içinde bir gerçeküstü an yaratmak, gerçeğin ‘ötesinde’ değil. Burada gerçek –yıkım, felaket ve siyasi travmalar– çok ağırdır, üstüne geçilemez.
Benzer bir tespiti Mahsum Çiçek de yapmış, şöyle:
Bir panzer tıpkı canlı bir böcek gibi mutasyona uğrayabilirken, bir elektrik direği de çok rahat bir şekilde yere uzanabilir ve keyif çatabilir. Bu durum Abdo’nun resimleri için yalnızca gerçeküstücü bir unsur olmakla kalmaz, aynı zamanda gerçeküstünün gerçeklikten kopmamasını da sağlar…
Abdo’nun gerçek ile gerçeküstü arasında salınan bu hafif üslubu onu tabii ki biraz da pop-art’a yaklaştırıyor. Bu ilginç bir yakınlaşma, zira ‘pop-art’ın çağrıştırdığı hafifliğe uymayan ağır mevzular var burada. Coğrafya ve tarihin ağırlığıyla üslup arasındaki bu çarpışma, aklıma Halil Altındere’nin yıllar önce yaptığı Annem Pop Art’ı Seviyor Çünkü Pop Art Rengârenk adlı işini getiriyor: O işte Altındere alışılmadık bir karışım yaparak kültürel (ve siyasi) kodları kısa devreye uğratmıştı. Burada da böyle bir kısa-devre hali görüyorum. Fatih Tan, Abdo’yu bir yazısında “çağdaş sanatın Keith Herring’i” olarak tanımlamıştı. Doğru bir tanım ve çok doğru bir soruya işaret ediyor: Pop-art’a yakın durmak, modern bir vaziyeti ironik bir üslupla kayda geçirmek sadece çoğunluğa ait bir hak mıdır? Tabii ki hayır.
Abdo’nun pop-art’la sınırlandırılamayacağını, burada daha şiddetli bir üslup olduğunu da belirtmek lazım. Bir araba mezarlığını resmettiği işe bakabilirsiniz mesela. Bir çarpışma ya da patlama sonrası bir karmaşa hissi hâkimdir o hurdalara. Bir patlama yaşanmıştır, o kesin. Birkaç yıl önce MentalKlinik’e dair yazdığım bir yazıda benzer ‘patlamalar’dan bahsetmiştim, yazının adı da “MentalKlinik ve Modern Patlamalar”dı. Modern patlama şu demek: Modernizmin meşhur ‘katı olan her şey buharlaşıyor’ şiarının ‘katı olan her şey patlıyor’a dönüşmesi. Modern hayatı bir patlama sahası olarak tahayyül etmek ve o patlamayı görmek ve göstermekten de hafif bir keyif almak.
Abdo’nun resimlerindeki bu patlama halinin kendi içinde güzel paradokslar barındırdığını düşünüyorum. Bu paradoks (ve hatta oksimoron) bir önceki serginin adında da görülüyordu: “Mizantropik Hümanist.” İnsan-sevmez hümanist. Bence harika bir paradoks.
Bitirmeden, son sergisinin adının, Gasper Noe’nin o ‘mahvolmuş parti’ filmi Climax’in soundtrack’inde de yer alan “Supernatura” adlı şarkıdan geldiğini de hatırlatayım: Bir parti kötü gitmiştir ama mahvolmuş bir halde müzik ve dans devam etmektedir. Mahvolmuş partiye rağmen after-party. Abdo’nun tavrında ve estetiğinde böyle bir bakış ve arayış seziyorum. Parti-sonrası-parti. Parti lafının iki zıt anlamını da kapsayan, politik şuuru yüksek bir parti. Ve partideki dansı bölen ‘siyasi’ patlamalar. Charles Baudelaire ‘modern hayatın ressamı’nı bugün yazmış olsaydı, bu ‘siyasi’ patlamalardan da bahsederdi sanırım.
Önceki Yazı

Ottakring’den Ömer Paşa’ya gelen 46 numaralı tramvay:
Sedef Hatapkapulu kendiyle, sanatçılarla, bizimle konuşuyor...
“Bu fikir, hani tramvaya bindik gidiyoruz fikri, keşke sınırlar olmasa fikri yeni ve farklı bir şey değil. Belki banal de kaçabilir ama banal şeyleri de sevebiliriz. Çünkü bunun artık saklayacak bir tarafı yok; keşke sınırlar olmasa. Hepimizin dileği bu.”
Sonraki Yazı

Haftanın vitrini – 11
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Ateş’in Güneş’i / Bahçede Hayatlar / Büyük Burundún Burundá Öldü / Eşsiz Jeeves / Görünmez Kentler’i Okumak / Kalbi Hızlandıran Şeyler / Körlemesine / Muhteşem Limon Ağacı / Sen Neredeysen Oraya / Sonsuza Kadar Sürüyor Derken Bitiyor