42 yıllık metal ikonundan 72 mevsimin mütalaası
“72 Seasons hem müzik hem de şarkı sözleri bağlamında grubun kendilik temsiliyetine kafa yorduğunu gösteren sembol, metafor ve göndermelerle dolu. Metallica aurasının kaynaklarını göstermeye, varoluşunu ikonik kılan içsel açıklamaların izini sürmeye çalışan albümün izleği (leitmotif) ise ışık”.

Metallica'non 40. yılını kutladığı, 19 Aralık 2021’deki San Francisco konserinden...
Sanat dünyasının kitle kültürü ile kesiştiği o çok parlak yerden akseden ve farklı bağlamlarda sıkça duyduğumuz bir kavram vardır: ikon. Yunanca “eikon”dan (resim/imaj, benzeşim) yayılmış bu sözcük kısaca kadim Hıristiyanlıkların (çünkü modern bir hareket olan Protestanlık köktenci bir ikonoklazm anlayışına dayanır) dinsel pratiğindeki temsilî sanat eserlerine verilen genel isimdir. Hıristiyanlığın görselleşmesinin temel unsuru olan ikonlar, dinsel adanmışlığın kutsal imajları haline gelmişlerdir. İkon anlattığı hikâyenin ta kendisidir, temsil ettiği şey ikonik olur.
42 yıllık Metallica hiç şüphesiz ki metal müziğin en büyük ikonudur. Dört müzisyenden oluşan Metallica’nın “aura”sı, her bir müzisyenin kendi karizmasının toplamından çok daha başka ve çok daha fazladır. Müzikal donanımı ve enstrüman kabiliyeti grubun ihtiyaç duyduğundan daha fazla olan Robert Trujillo ile ne kadar iyi bir davulcu olduğu her daim tartışılmış Lars Ulrich, her ikisi de örneğin Dave Mustaine’den daha iyi gitaristler olmayan James Hetfield ve Kirk Hammett’ın beraber sürdürdükleri dünya-tarihsel bir biricikliğin adıdır Metallica. Kitle kültürünün sonsuz tüketim iştahının tam önünde, hem o iştahı besleyip hem de o iştah ile beslenerek büyümüş ve kendi otantikliğini metal müziğin temsilcisi olarak duyurmuş bir eşsizlik. Çoklukta birlik, birlikte çokluk…

Aslında metal müzik severler için ne Metallica benzersiz bir gruptur ne kendi mutlak bir tekilliği ifade eder. Aksine, bizzat kendilerinin de defaatle ifade ettiği gibi hikâyeleri Metallica’yı doğrudan etkileyen öncüller ve çağdaşlar, yolculuklarında beraber yürüdükleri rakipler ve dostlarla örülüdür. Grup bu çokluğu kabul edip kavramakla yetinmez, içselleştirir de. Metallica kulvarında ve kalibresinde üretim yapıp Metallica kadar cover çalan başka bir grup yoktur.[1] 2016 yılında çıkardıkları ve 3 CD / plak’tan oluşan bir önceki albümleri Hardwire to Self Destruct’ta dahi Iron Maiden, Dio, Deep Purple parçaları yer alır. “Cover”ı bütün nüansları ile Türkçeye çevirmek çok zor olsa da müzikal anlamda başkasının müziğini kendinde temsil etmek olarak açıklanabilir. Cover çalmak, Metallica’yı ikonlaştıran temsil pratiğinin çok önemli bir parçasıdır. Çünkü Metallica kendisini var eden müzikal dünyayı kendinde temsil ederek kendi temsiliyetini ikonlaştırır. Metallica’nın cover’ladığı Metallica’nın olur!
Başka bir açıdan bakıldığında ise grubun ikonlaşması, ironik bir şekilde Cliff Burton’ın 1986 yılındaki trajik ölümü ile başlayan ve sonrasında neredeyse süreklilik kazanan temsiliyet krizlerinin derinleşmesi ile de mümkün olmuştur. 1982’den 1986 yılına kadar süren ve müziklerinin bütün özsel öğelerini barındıran bu “yakalanmış ve yaşanmış tamlık ve uyumluk zamanı”nın ardından grup, süreğen bir “bozulma, çözülme, çürüme, dönme, değişme, dağılma, bitme” anlatısının eşliğinde sürekli büyür. Metallica dönüşüp kitleselleştikçe bu anlatı yenilenip tekrar eder. Auraları çözündükçe “starlaşan”, starlaştıkça auraları çözünen grup, 20. yüzyıl sonu kültür endüstrisinin bütün gelgitlerini kendi maceralarında tecrübe eder. Black (1991) albümünün dünya çapındaki başarısının ardından Load (1996) ve Reload (1997) ile metal imajını törpüleyip gitar tonlarını da “hard rock”a yaklaştırarak iyice kitleselleştirirler.
Kitleselleştikçe kararsızlaşan, bireysel savrulmalar yaşayan Metallica dengesini yeni projelerde bulmaya çalışır. Orada bir yerde dönülecek köklerin, o yakalanmış zamanın nostaljik güveni ile önce cover albümleri Garage Inc., sonra efsanevi şef Michael Kamen ile 1999 yılında yaptıkları S&M (Symphony and Metal) yayımlanır. Ancak kriz devamlıdır. Grupta hiçbir zaman tam bir kabul ve huzur bulamamış Jason Newsted 2001 yılında Metallica’yı terk eder. Sonrasında ise Hetfield alkolizme bağlı yaşadığı problemlerle beraber grubu bırakma noktasına gelir. Bin bir zorlukla tekrar rayına oturan Metallica’ya 2003 yılında Robert Trujillo dahil olur ve aynı yıl saçma trampet tınısı, gitar solosu içermeyen gereksiz uzun ve Korn benzeri “drop tune” şarkılarıyla hatırlanan St. Anger yayımlanır. Grup bu yoğun kriz dönemini de temsiliyetinin bir parçası kılmayı başarır.
2004 yılında yayımlanan belgesel Some Kind of Monster, hem grubun yaşadığı kendilik krizini Metallica’nın ikonlaşmasının bir parçası kılar hem de St. Anger’ın üretimini bu krizin dolaysız bir müzikal çıktısı olarak detaylıca gözler önüne serer. Zaten bu ifşa/yüzleşme/açıklama dili Black albümünden bu yana Metallica’nın ikonik aurasının bir parçası haline gelmiştir ki, bu dilin gelişmesinde prodüktör Bob Rock’ın imaj stratejisinin ve Lars Ulrich’in görünme bağımlılığının hiç de azımsanmayacak bir payı vardır.

2008 yılında yayımlanan Death Magnetic ile birlikte köklere dönüş, grubun müzikal tavrı, tezi olur. Bob Rock ile yollarını ayırmış ve yeni albümlerini o “yakalanmış zamana” 1986 tarihli Master of Puppets’a referanslarla duyurmuşlardır. Bu retorik Death Magnetic sonrası yaptıkları tüm işlerde kendini gösterir. Mutlak bir müzik ikonu haline gelen Metallica, kendine referanslarla çoğalan bir çiçek dürbünü gibi kendi anlamını üretip çoğaltmaya devam eder.
2009 yılında Rock&Roll Hall of Fame’e kabul edilen grup, 2010 ve 2011 yıllarında Amerikan trash metalinin diğer büyük grupları Megadeth, Slayer ve Anthrax’ın da dahil olduğu “Big Four” konserlerini organize etmekle kalmaz, doğal headliner olarak ortamı domine eder. Bu konserler Metallica’nın ağırlığının ve metal müziğinin kitlesel temsilcisi olduğunun diğer gruplar nezdinde de teyidi olur. 30. yıl konserlerinde aralarında Dave Mustaine’in de olduğu yaşayan bütün üyeler, ayrı ayrı ve ilk defa olarak hep beraber sahne alırlar.
2016 yılında çıkan Hardwire to Self Destruct grubun zirvedeki özgüveninin dışavurumudur. Albüm hem popüler kültür endüstrisinin büyük bir aktörünün hem de 1981 yılından beri devam en büyük heavy metal ikonunun ortak işidir. Metallica’nın bu çoklu varoluşundan herkes mutludur. Grubun hayranları ortaya konan müzikal sadakati takdir ederken, Lady Gaga’sından Lan Lang’ına farklı kültür ikonları da Metallica ile sahne alıp aurasına katılırlar. 2021 yılında yayımlanan, 4 CD / plaktan oluşan ve 53 müzisyen grubun işbirliklerini içeren Metallica Blacklist, sıradan bir “tribute” albümü olmanın ötesinde, “Metal-dışı” çağdaş müzik sahnesinin hem gruba hem de Black albümüne saygı geçidi haline gelir. Stranger Things’in dördüncü sezonunun finalindeki “Master of Puppets” bölümünün ardından 8 buçuk dakikalık bu muhteşem metal klasiği aylarca Spotify listelerinin üst sıralarında kalır. Metallica’nın ışığı derin köklerinden şavkıyarak Z kuşağının uçucu dikkatini bile cezbetmiştir. En azından bir süre için…
14 Nisan’da yayımlanan 11. stüdyo albümleri 72 Seasons (72 Mevsim) da öncelikle bu bağlamda dinlenmeli, anlaşılmalı diye düşünüyorum. Zira albüm hem müzik hem de şarkı sözleri bağlamında grubun kendilik temsiliyetine kafa yorduğunu gösteren sembol, metafor ve göndermelerle dolu. Metallica aurasının kaynaklarını göstermeye, varoluşunu ikonik kılan içsel açıklamaların izini sürmeye çalışan albümün izleği (leitmotif) ise “ışık”. Ancak grubun ikonik parlaklığının göz kamaştırıcılığına bir yandan da Hetfield’in alkol bağımlılığının, rehabilitasyon sürecinin, depresyonunun ve 25 yıllık eşiyle yaşadığı boşanmanın karanlığı vuruyor. Bu ikilik albümün kapak tasarımından müzik videolarındaki ışık kullanımına, şarkı sözlerinden Metallica’nın müzikal kaynaklarını apaçık duyuran hızlı, sert ve melodik sound’una kadar her yere yayılmış. Şarkıların sözlerini yazan Hetfield ışığın da, karanlığın da kaynağı olarak başlangıçlara işaret ediyor; o ilk 72 mevsime, insanın kim olduğunu belirleyen ama büyük bir kısmı karanlıkta kalan ilk 18 yıllık hayatına... Albüm tam da bu karanlığa yöneltilen kararlı bir bakışın (“72 Seasons”) hikâyesi, müziğin coşkusundan ve birleştiriciliğinden yayılan ebedi nurun (“Lux Æterna”) peşinde (“Chasing Light”), şeytanları ile yüzleşen (“Shadows Follow”), zaaflarının arsızlığıyla (“Too Far Gone?”), intiharla (“Screming Suicide”) sınanan müzisyenin, heavy metalin, Hetfield’ın, kısacası Metallica’nın anlatısı olarak karşımıza çıkıyor.
Albümün ilk teklisi “Lux Æterna” 28 Kasım’da 2022’de yayımlanmıştı. Metallica’nın yaptığı bu en kısa şarkının ilk canlı performanslarını ise gruptan önce, farklı Metallica tribute gruplarının gerçekleştirdiğini eşzamanlı olarak sosyal medyaya düşen amatör performans videoları ile beraber izledik. Bu tam da Metallica ikonunun çok katmanlı temsiliyetine yaraşır bir durumdu elbet. İlk albümleri Kill’em All’u hatırlatan midrange gitar tonları ve yine bu albümde yer alan “Motorbreath”e atıf yapan “full speed or nothing” mottosu ile “Lux Æterna”, beklentileri ateşleyen bir speed metal gösterisiydi. Peşi sıra gelen tekliler “Screaming Suicide”, “If Darkness Had a Son” ve “72 Seasons” ile 14 Nisan öncesinde albüme dair hem beklentiler ve hem de şüpheler üst seviyeye çıktı. 13 Nisan’da yapılan ön gösterim ile sinema salonlarında hayranları ile buluşturulan albüm 14 Nisan’da da dijital mecralarda yayımlandı.

1991'de Kaliforniya, Oakland Coliseum'da “Metallica Günü”.
WSJ’dan Mark Richardson’a göre 72 Seasons, Metallica gibi kariyerinin zirvesindeki bir grup için fazla sağlamcı, risk almaktan uzak ve dahası “monoton” bir çalışmaydı. The Guardian’dan Alexis Petridis’a göre de 72 Seasons her yerini saran köklere dönüş göstergeselliği ile “dokunaklı” olsa da, son iki albümdür süregelen ve dolayısıyla fazla uzun sürmüş ve dolasıyla sünmüş bir nostaljinin kekre tadını veriyordu. Kirk Hammett’ın bazıları çok da titizlenilmeden yazılmış gitar soloları sosyal medya gitaristleri tarafından linç edildi, daha iyileri çalındı, paylaşıldı, vs. Hızlı, sert ama Lars’ın bir tık kısılsa ne güzel olacak ritmik banalliği ile fazla “mekanik” (chugging) duyulan şarkılardan bazıları gereksiz uzundu. Hemen hemen bütün yorumlar liriklerin derinliği, tematik tutarlığı, samimi ve cesur anlatıcılığı konusunda ise hem fikirdi. Bütün yorumların ötesinde, ne olursa olsun 72 Seasons bir Metallica albümüydü, istisnasız her Metallica albümü gibi de küresel bir olaydı.
Yukarıda kısaca aktardığım eleştirilerin haklılık payı bir yana, albümde ilginç diyebileceğimiz şeyler de yok değil. “You Must Burn”ün “Sad But True” referanslı ana rifi/cümlesi hariç akapellavari vokalli ara nağme bölümü, bu 7 dakikalık şarkının ve albümün ilginç anlarından biri olarak değerlendirilebilir. Hetfield&Ulrich’in yanında Trujillo’nun da yazar olarak geçtiği “You Must Burn”ün bu ara nağme bölümlerinde usta basçının vokallerini de duymak mümkün. Albüm genel olarak duyulabilir bir bas kaydına sahip olsa da, Metallica’nın Trujillo’nun müzisyenliğinin hakkını verdiğini söylemek hâlâ mümkün değil. Albümün kapanış şarkısı “Inomarata” (Maşuka) ise grubun besteleyip kaydettiği en uzun şarkı olma özelliğini taşıyor. 11 dakika 10 saniyelik şarkı tempo olarak da albümün en yavaş şarkısı. Inomarata’nın müzikal manzarası ise doğrudan ‘90’lar Metallica’sını gösteriyor. “My Friend of Misery” (Black), “Fixxxer” (Reload) alaşımlı şarkı albümün ritmik örüntüsün de gayet dışında, öyle ki parçada Lars’ın “neredeyse” sustuğu yavaş bir bölüm bile var. Finale doğru başlayan geri vokalli “misery” nakaratında Hetfield dışındaki grup elemanlarının da seslerini duymak mümkün.
Şahsen heavy metale 1997 yılında Metallica (Load, Reload) ve Pentagram (Anatolia) ile başlamış bir müziksever olarak albümü dinledikçe ısındığımı söyleyebilirim. Şüphesiz ki Death Magnetic ile başlayan dönemin devamı olarak dinlenebilecek 72 Seasons, bu dönemin diğer iki albümüne kıyasla hem daha hızlı hem de “öncesi” ile diyalog kurmaya çok daha hevesli. Bu benim razı olduğum bir durum ama tam da bu dönemde Lulu gibi radikal bir işi de korkusuzca gerçekleştirmiş Metallica’nın bir sonraki albümleri için şaşırmayı ben de istiyorum açıkçası. Ancak unutmamalıyız ki bahsettiğimiz grup Metallica ve onlar karanlığı ne kadar dert etseler de yaptıkları her işe auralarının ışığı düşüyor elbet. Eksik olmasınlar!
[1] Buraya tıklarsanız Metallica’nın bu zamana kadarki konser ve albümlerinde cover’ladığı ve aralarında Nick Cave, Beatles ya da Dire Straits gibi metal müziğin uzağında yer alan 49 müzisyen/grubun ve şarkılarının tam listesine ve dahası kayıtlarına ulaşabilirsiniz. Büyük hizmet vallahi!
Önceki Yazı

Cihanda heavy metal, yurtta heavy metal…
“Metalin her tıkanma döneminde ona yeni bir yol açan yeni nesil gruplar, yeni alt türler, yeni yaklaşımlar ve arayışlar ortaya çıkmış ve çıkmaktadır. Yeniler, eskilerin yerini almaktan ziyade onlara eklemlenerek hayat buluyor ve kendi kitlelerini, kendi ortamlarını, kendi dönemlerini yaratıyorlar.”
Sonraki Yazı

Alınterine dair serbest çağrışımlar
“Alınteri Amado’nun arayışta olduğu gençlik yıllarında yazılmış beş deneysel romandan, kendisinin ifadesiyle 'çıraklık dönemi romanlarından' biri. Sesini, yazacaklarını arıyor gibidir bu yıllarda ama alelade tıfıl bir yazar olmadığını da hissettiriyordur. Olay bir ya da iki kişi etrafında değil de tüm bir 68 numarada geçiyordur.”