Haftanın vitrini – 18
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Ay Yalan Söylüyor / Çizgiler / Detaylar / İntiharın Edebi Suretleri / MANIAC / “Mektup Selam Söyle…” / Nasıl Faşist Olunur / Reims’e Dönüş / Soğuk / Stalin Troçki’ye Karşı


Ay Yalan Söylüyor – Bütün Şiirleri
çev. Levent Alarslan
Everest Yayınları
Nisan 2025
208 s.
Sıkı bir okur ve heveskâr bir şair olarak onlu yaşlarından ömrünün son yıllarına dek şiir seyrini sürdüren Wolfgang Borchert, yazdıklarında Shakespeare ya da Rilke gibi büyük şairlerin sesini yankılayabilmeyi hayal ediyordu hep. Öyle ki bir dönem, Rainer Maria Rilke’ye duyduğu derin hayranlık sebebiyle kendi mektuplarını ve şiirlerini de Wolff Maria Borchert olarak imzalamaya başlamıştı.
“Yakında sayısı birkaç bini bulacak şiirlerimin sadece iki ya da üç tanesi kayda değer sayılırsa, işte o zaman kendimi tatmin olmuş hissedebilirim,” diyen sanatçı, ne yazık ki yirmi altı yaşında dünyaya veda etti. Hayattayken yayımladıklarıyla birlikte öfke nöbetine kurban gitmemiş parçalardan oluşan şiirlerinin büyük çoğunluğu, esas yazınsal üretiminin ön hazırlığı sayılabilecek, vesilenin tetiklediği kısa liriklerden ibaretti. Ülkemizde daha ziyade kısa öyküleriyle tanınan Borchert, ilk kez bu betikle bir araya getirilen bütün şiirleri ve yine ilk kez Almanca aslından çevrilen Hayır De! Başlıklı kült savaş karşıtı manifestosuyla şimdi, dilimizde kendisine Orhan Veli ile Metin Eloğlu arasında bir soluk boşluğu açıyor.
Uyutmuyor bizi tahtakuruları.
Bütün gece düşünüyoruz kadınları,
bir gün bir yerlerde karşılaştığımız.
Zümrüt ve mavi gözlüler hakkında,
narin ve servi boylular hakkında
çene çaldık, caka sattık, göğüs geçirdik.
Şafak sökerken bir ördek
yanımızdan geçip vaklaya vaklaya
en yakındaki içdenize koştu:
Ah be ahbap, böyle bir ördek olsaydın ya!

Çizgiler – Kısa Bir Tarih
Livera Yayınevi
Nisan 2025
284 s.
Yürümek, dokumak, izlemek, hikâye anlatmak, şarkı söylemek, çizmek ve yazmak: Tüm bunların ortak noktası nedir? Bu etkinliklerin hepsi çizgiler boyunca ilerler. Tim Ingold, bu sıra dışı kitapta, herkesin ve her şeyin iç içe geçmiş ya da birbiriyle bağlantılı çizgilerden oluştuğu bir dünya tasavvur ederken, çizginin antropolojik arkeolojisi' adını verdiği yepyeni bir disiplinin temellerini atmaktadır.
Çizginin tarihini, Antik Çağ'dan günümüze kadar uzanan bir yol boyunca takip eden Ingold'un örnekleri, Antik Yunan müziğinden Japonya'ya, Sibirya labirentlerinden Kızılderili dokumalarına, Avustralya Aborjinlerinin şarkılarından Roma yollarına, Çin kaligrafisinden modern basılı alfabeye kadar geniş bir yelpazeye yayılır. Konuşma ve şarkı, yazı ve müzik notası arasındaki ilişkiden yola çıkan Ingold, iki tür çizginin -iplik ve iz- nasıl birbirine dönüşebildiklerini ve birbirlerine dönüşürken yüzeyleri nasıl şekillendirdiklerini irdeler. Bir hareketin ardında bıraktığı iz olarak düşünülen çizgilerin, moderniteyle birlikte nasıl noktalar arası birer bağlayıcıya dönüştüklerini ve bu dönüşümün yolculuk, haritacılık, anlatı ve mekân anlayışımızı nasıl etkilediğini ortaya koyar. Çizim ile yazı arasındaki ilişkiyi çizginin soybilimi ekseninde tartışır ve iki alanın tarihsel olarak birbirinden nasıl ayrıldıklarını gösterir.
Çizgiler: Kısa Bir Tarih modern dünyada çizginin nasıl düzleştiğini ve postmodernizmin yıkıcı etkisiyle nasıl parçalara bölündüğünü sorgulayan sarsıcı bir çalışma.

Detaylar
çev. Zeynep Tamer
İthaki Yayınları
Nisan 2025
104 s.
Ia Genberg, kendi memleketi İsveç’te August ve Aftenbladet ödüllerine layık görülen Detaylar romanıyla, uluslararası arenada da Booker ve Dublin edebiyat ödüllerine aday gösterilerek, Avrupa edebiyatının son yıllardaki parlayan yıldızı hâline geldi. Genberg insan ilişkilerinin detaylarını, bir zamanlar yaşanmış ama zihnin kıvrımlarında kalmış biçimleriyle, hafızasının ateşlendiği anlardan yola çıkarak aktarıyor.
Detaylar’da anlatıcının uzandığı geçmiş, bir Paul Auster romanının sayfalarından fırlamışçasına bir sıtma hararetiyle ortaya çıkıyor: Seksenlerin Stockholm’ünde, psikolojinin henüz gençlerin pervasızlıklarının adlarını koymadığı dönemde ev arkadaşlarının, dostların, sevgililerin, hayatı etkileyip belirleyen ama sonradan kaybolanların peşine düşülüyor. Dört etkileyici adımda günümüz insanının profili çiziliyor.
Biz böyle yaşadık… Yalın ve dürüst anlatımıyla, bir kuşağın hemen hemen tüm dünyada yaşadıklarına da dokunan, insana unuttuklarını kâh gülümseterek kâh ürperterek hatırlatan, bir kadının gözünden bizim kayıp zamanımız.
“Mucizevi türden bir roman.” –Hernan Diaz
“O kadar güzel ki tekrar okuyabilmek için cümlelerin altını çizip duruyorum.” –Mark Haddon
“Kaybolanın kayıp kaldığı bir zamanı özlemle hatırlıyor.” –The Times

İntiharın Edebi Suretleri:
Peyami Safa Romanlarında Kurban ve Fail
Ornis Kitap
Nisan 2025
248 s.
Ölümün toplumsalla ilişkili olarak politik anlamı, insanın kendi bedeni üzerindeki yıkım kararı söz konusu olduğunda bir katman daha kuşanarak "Kim için?" sorusunu gündeme getirir. Bu soruyla beraber ölüm; kendi kıyımını tasarlayan, gerçekleştiren, düşleyen kişinin merkezinde olduğu çoklu ilişkiler ağı biçiminde tezahür eder. Bu ağın içinde hem toplumsal ve kamusal çıkarlar hem de bireysel arzu ve tutumlar vardır. Bu unsurların tamamı bir savaş arenasına dönüştürdükleri müntehirin bedeni üzerinde çarpışır. "Kim için?" sorusuna verilecek cevap edebi metin içinde tematik ve estetik özellikleri kuran, dönüştüren, yıkan yapının oluşmasını sağlar.
Bu kitap, arzunun yolun sonunda daima yıkımla kesiştiği; yaşamdan ya da başkalıktan bahsetmeye başladığımızda ölümün veya kıyımın çok da uzakta olmadığını her an sezdiren romanların, hikâyelerin velut yazarı Peyami Safa'nın edebiyatını odağına alıyor. Çalışmada Peyami Safa'nın edebiyatındaki müntehir temsilleri; kurban-fail dinamiği içinde etik, estetik kırılmalar dikkate alınarak inceleniyor. Bu bağlamda Peyami Safa'nın ilk dönem romanlarından Sözde Kızlar, Mahşer ve geçiş dönemi eseri olarak yorumlanan Bir Tereddüdün Romanı kitabın ana malzemesini oluşturuyor.
Bu kitabı yayımlayarak Türkiye'deki Peyami Safa metinleri üzerine yapılan çalışmalara intihar gibi katmanlı bir motif üzerinden taze ve yeni bir bakış getirebilmeyi umuyoruz.

MANIAC
çev. Saliha Nilüfer
Can Yayınları
Nisan 2025
368 s.
John von Neumann bir bilim devi, dokunduğu her alanda devrim yaratan bir Macar harikasıydı. Gençliğinde Almanya’da matematiğin temellerini aradıktan sonra Soğuk Savaş'ın güç oyunlarına karıştığı ABD’ye göç etti, oyun teorisini icat etti, yapay zekâ ve dijital hayata öncülük etti, dünyanın ilk programlanabilir bilgisayarını tasarladı ve makineye şaka yollu MANIAC adı verildi. Matematiksel güçleri o kadar olağanüstüydü ki, Nobel Ödüllü fizikçi Hans Bethe onunki gibi bir beynin insanınkinden daha üstün bir türe işaret edebileceğini ifade etti.
Ne var ki Von Neumann, Hiroşima’yla Nagasaki’yi yok eden atom bombalarının yaratılmasına da yardımcı oldu. 1957’de muhtemelen Los Alamos’ta maruz kaldığı radyasyon nedeniyle kanserden öldüğünde, Amerikan hükümetinin nükleer silahlar ve strateji konusunda en değerli danışmanlarından biriydi.
Gerçeği kurguyla ören Benjamín Labatut, MANIAC’ta John von Neumann’ı modern dünyamızın karanlık temelleri ve yapay zekâ hakkında edebî bir triptiğin merkezine yerleştirerek bilim ve teknolojinin bizleri yok oluşun eşiğine götüren korkutucu boyutlarına dikkat çekiyor. İnsan düşüncesinin ötesinde gelişen “çok yetenekli” yapay zekâların insan ve dünya için nasıl yıkıcı ve umutsuzluk kaynağı olabileceğini gösteriyor.
“[Labatut] Borges’ten bu yana en önemli Güney Amerikalı yazar olarak hızla yükseliyor. Dünyanın hiçbir yerinde onun gibi yazan yok.” –The Telegraph

“Mektup Selam Söyle...”
Çınar Yayınları
Nisan 2025
128 s.
Mektup bizi uzağa götürür, uzağı yakına getirir, yaklaştırır, yakınlaştırır. Peki mektup yazan her zaman ‘acele cevap’ bekler mi, aşk mektubuysa bekler, bekledik, bazen de ‘çok beklersin!’ dedikleri gibi oldu, boşa bekledik, aşkın da aceleye gelmeyeceğini böylece anlamış olduk! Veda mektubu, son mektup yazanlar herhalde beklemezler, bir de hiç yanıt gelmeyeceği bilinerek yazılan mektuplar vardır, bu kitaptaki mektuplar gibi. Onlar birer övgü, teşekkür mektubu sayılır, doğaya, bahara, bisiklete, anneye, babaya, kardeşe, sevgiliye, çocuğa, ağaca ve elbette postacıya.
Ben de tam olarak böyle düşünerek yazdım, şairleri de unutmadım, onlar da bu saydıklarım kadar değerli çünkü. Üstelik dilimizde sevinçler çoğaltan, coşkular yaratan, güzel günler göreceğimizi müjdeleyen ve bize onca şiir armağan etmiş şairlerimize birer mektupla teşekkür etmek çok sayılır mı? Şairlerin nice alçakgönüllü olduğunu düşünürsek, bu mektupları ödül almış gibi mutlulukla karşılayacaklarını da düşünebiliriz.
Çok yaşasınlar!

Nasıl Faşist Olunur: Bir Kılavuz
çev. Güzin Molo
Holden Kitap
Nisan 2025
80 s.
Demokrasi zorludur, kusurları vardır ve istikrarsızdır. Birbirinden pek de farkı olmayan siyasi partilerin sonu gelmez, aşırı karmaşık ve masraflı karar alma süreçlerine dahil olmasını gerektirir. Bunca insanı siyasetin içine çekmeye çalışmak da sanki sadece kafa karışıklığına ve anlaşmazlığa yol açıyor. O zaman neden bu kadar uğraşalım ki? Faşizm, devletin daha etkili ve verimli yönetilmesini sağlamaz mı?
Michela Murgia, bu kısa ve ironik kitabında, giderek daha fazla seçmeni sağ popülizme yönelten mantığı mercek altına alıyor. Okuyucunun kendi otoriter eğilimlerini ölçebileceği bir 'faşistmetre' ile son bulan Nasıl Faşist Olunur, şaşırtıcı derecede dobra ve polemikçi üslubuyla bizi hem yönetimlerimizdeki, hem toplumumuzdaki hem de kendi zihnimizdeki faşistle yüzleşmeye çağıran, kışkırtıcı bir eser.

Reims'e Dönüş
çev. Şule S. Çiltaş
Tellekt
Nisan 2025
192 s.
Didier Eribon, babasının ölümünden sonra, doğduğu kent olan Reims'e döner ve geçmişini araştırmaya karar vererek bir “sınıf kaçkını” olarak kişisel bir yolculuk aracılığıyla hem bir aile hem de işçi sınıfı düzeyinde kolektif dinamiklerin ve gerçekliklerin izini sürmeye başlar. Otobiyografik unsurlar taşıyan bu sosyolojik denemede Eribon, kişisel bir hikâyeyi anlatmakla yetinmez; onu daha etkili bir şekilde analiz eder ve çok daha geniş bir toplumsal bağlama yerleştirerek anlatısını sınıf meselesi, okul sistemi, kimliklerin inşası, cinsellik, toplumsal hiyerarşi, siyaset ve demokrasi üzerine düşünme unsurlarıyla iç içe geçirir.
2021’de sinemaya da uyarlanan Reims’e Dönüş, Didier Eribon’un bireysel yolculuğunda toplumsal tahakküm ve direniş biçimlerinin çokluğunu incelediği çarpıcı bir eser.
“Bu kitap beni çok etkiledi. Hayatımın hikâyesini okuduğumu hissettim.” –Édouard Louis

Soğuk
Komik Şeyler
Nisan 2025
104 s.
Berber, kasap, telefoncu ve Handan…
Köşeleri tutulmuş bir karede; varoluş, zaman ve aklın gelgiti.
Gerçek, hayal, hezeyan ve adım adım delirme…
Nihayetinde cinayet!
Soğuk ve keskin bir tuhaflık.

Stalin Troçki'ye Karşı
çev. Şehsuvar Aktaş
YKY
Nisan 2025
192 s., büyük boy
Tarihin akışını değiştirmeye kalkan iki ihtilaflı figür…
Biri 1917 Devrimi’nin mimarlarından, Rus İç Savaşı’nın kahramanlarından, hayatının son yıllarını sürgünde yaşamış, “sürekli devrim”i savunmuş ve egemen tarihyazımında –daha– özgürlükçü bir yer edinmiş Troçki.
Diğeri devrim sahnesine daha geç çıkmasına karşın, rakiplerini tasfiye ederek Parti’de hızla yükselmiş, 1939 Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nın mimarı, “tek ülkede sosyalizm”i savunmuş ve egemen tarihyazımında –daha– totaliter bir yer edinmiş Stalin.
Alain Frerejean, Stalin Troçki’ye Karşı’da, Troçki’nin Meksiko’da sürgündeyken 1940 yılında Stalin yanlısı bir ajan tarafından buz baltasıyla kafasına aldığı darbeler sonrası ölümüyle biten Stalin-Troçki mücadelesini adeta bir roman tadında anlatıyor. Günümüz siyasetçilerini kıskandıran propaganda faaliyetlerine, siyasi komplolara ve yazılı-görsel tarihyazımında yapılan tahrifata dair Frerejean’ın sunduğu çarpıcı örnekler ise masumiyetin Tarih’in çarkları arasında ezilmeye mahkûm olduğunun üzücü bir örneği.