Giandomenico Tiepolo’nun Yeni Dünya’sı üzerine:
Mondo Nuovo: Yeni Dünya’ya bakmak
“Belli ki bu freskin amacı Venedik’i göstermek değildir. Peki, neyi göstermektir? Yoksa Tiepolo aslında hepimizin Mondo Nuovo’nun seyircisi ve röntgencisi olmaktan başka işlevimizin kalmadığı şimdiki yeni dünyaya mı atıf yapmaktadır?”

Giandomenico Tiepolo, Yeni Dünya, 1791, Ca’ Rezzonico, Venedik.
İtalyan ressam ve gravür sanatçısı Giovanni Domenico (Giandomenico) Tiepolo (1727-1804), en büyük Venedikli Rokoko ressamı olan ve özelikle freskleriyle ünlü Giovanni Battista (Gianbattista) Tiepolo’nun (1696-1770) oğludur. Venedik’te doğan Giandomenico babasının yanında eğitim almıştır. 13 yaşına geldiğinde yaşlı Tiepolo’nun baş asistanı olmuş ve Würzburg, Vicenza, Madrid gibi farklı kentlerde babasının yaptığı görkemli fresklere yardım etmiştir. Venedikli fresk ressamlarının son büyük ustası olarak kabul edilen babasının ölümünden sonra üslubu daha gerçekçi bir hale bürünerek dinî ve mitolojik olmayan konulara yönelmiştir. Giandomenico 1759-1797 yılları arasında babasının satın aldığı Zianigo’daki aile villasını fresklerle süslemiştir. 1906 yılında yurtdışına satılmak üzere sökülen freskler basiretli Venedik kenti tarafından satın alınmış ve 1936’da Büyük Kanal üzerinde bulunan Ca’ Rezzonico Müzesi’ne taşınarak orijinaline uygun bir şekilde küçük odalara yerleştirilmiştir.
Bu fresklerden biri olan 1791 tarihli Yeni Dünya (Il Mondo Nuovo), Giandomenico’nun ayrışan üslubunun bariz örneklerinden biridir. Fresk Venedik Karnavalı esnasında San Marco Meydanı’ndaki bir şeyin etrafında toplanmış kalabalığı betimlemektedir. Karnaval kıyafetleri giymiş bir grup insan merakla bir yapının yuvarlak penceresinden içeri bakmayı beklemektedir. Bir karnaval eğlencesi olarak meydana kurulmuş olan bu yapı, freske adını da veren Mondo Nuovo adlı optik aygıtın büyük boyutlu bir modelidir. Mondo Nuovo fotoğrafın icadından önce ortaya çıkan görmeyle ilgili sayısız aygıttan biridir ve 18. yüzyıl Venediki’nde bir hayli popüler olmuştur. Çeşitli kent manzaralarının yanı sıra dünyanın uzak ve egzotik yerlerine ait resimlerin çeşitli lensler yoluyla gösterimine dayalı kosmorama (“dünyanın görüntüsü” anlamındaki bu sözcük, tıpkı panorama gibi Yunanca “görme” anlamına gelen horan sözcüğünden gelmektedir) ile benzer mantığı paylaşan Mondo Nuovo, küçük bir delik veya büyüteçle içindeki resimlere bakılan bir peep show’dur.
Peep box adıyla da bilinen ve kabaca “dikiz kutusu” (yahut “seyir kutusu”) biçiminde tercüme edebileceğimiz, perspektif etkisiyle üç boyutlu bir görüntü sağlayan peep show, dönem Avrupası’nda gözde bir eğlence aracıdır. Çoğu kültürde izine rastlanan bu optik kutuların ilkel örneklerinin Avrupa’da 15. yüzyılda ortaya çıktığı, hatta İtalyan mimar ve kuramcı Leon Battista Alberti’nin içinde resimler olan delikli bir kutu yaptığı kaydedilmiştir. Mondo Nuovo coğrafi keşiflerin genişlettiği dünya algısıyla görme kavramının, yeni ve değişik kültürlere duyulan merakın somut bir objesi olma yönünden önem arz eder. Yeni olan, insan için daima cezbedicidir. Aygıtın hem nesnesi hem öznesi, hem ismi hem de gösterdiği Yeni Dünya’dır. Dahası, Venedik’le özdeşleşmiş olması, bilhassa Venedik Karnavalı ya da Festa della Sensa (her yıl Venedik’in Adriyatik’le evliliğini simgeleyen “Denizle Evlilik” töreninin de gerçekleştiği geleneksel ritüel) gibi etkinliklerde Venedik sokaklarının favori “oyuncağı” haline gelmesi Mondo Nuovo’yu dikkat çekici kılmaktadır. Tarihsel olarak Venedik de eskiyle yeni arasında konumlanmış kentlerin başında gelmektedir.

Solda: Giovanni Michele Graneri, Il Mondo Nuovo, y. 1760. Museum Nazionale del Cinema.
Sağda: Gaetano Zompini, Mondo Nuovo, Venedik Şehrinde Sanat adlı kitaptan çizim, 1785.
Tiepolo’nun gizemli freski tam da cihazın bu özelliklerine vurgu yaparcasına esrarengiz bir karnaval sahnesi biçiminde sunulmuştur. Öncelikle resmin kostümlü ve anonim karakterleri, seyirciye sırtları dönük vaziyette büyük boyutlu bir Mondo Nuovo’ya bakmaktadırlar. Burada bakanlara bakılan, bakanların da bir bakış/dikiz kutusuna baktıkları, büsbütün bakma ve bakış üzerine ilginç bir kompozisyon söz konusudur. Sırtı dönük bu insan topluluğu bu denli iştahla neye bakmaktadır? Mondo Nuovo aracılığıyla gözetlenen, adı üzerine Yeni Dünya’dır. Eski Dünya’nın insanları, eskiye sırtını dönmüş birer izleyici olarak “yenisine” yönelmişlerdir. Eski Dünya’nın merkezî kenti olan Venedik bile artık anlamını kaybetmiştir. Tıpkı İstanbul’un bir adının Dersaadet (mutluluk kapısı) olması gibi, tarihsel olarak kardeş şehri olan Venedik’in adı da uzun süre bağımsız ve güçlü bir cumhuriyet olarak istikrarla varlığını sürdürmesine binaen “en huzurlu” anlamında Serenissima’ydı. Serenissima, yani Venedik Cumhuriyeti, Napolyon Savaşları sonucunda 1797’de resmen sona ermiştir.
Dikkat edersek, Tiepolo’nun freskinin yapılış tarihi 1791’dir. Fransız Devrimi’nden hemen sonrası, gümbürtülü tarihsel kırılmalar zamanı. Kuşkusuz, kimi sanatçıların yaşadıkları çağın ruhunu kavrama, dolayısıyla değişen sosyal eğilimleri çabucak sezme kabiliyetleri vardır. Freskin mekânı Venedik ve gelmiş geçmiş en ünlü meydanlardan biri olan San Marco olmasına rağmen kente özgü hiçbir unsur resimde bulunmaz. Sadece birtakım karnavalesk ve denizel öğeler bize Venedik’te olduğumuzu hatırlatır. Oysa biz Venedik’i aynı yüzyılın ressamı olan Canaletto’nun Venedik manzaralarında etraflıca görmeye alışmışızdır. Belli ki bu freskin amacı Venedik’i göstermek değildir. Peki, neyi göstermektir? Bu soruyu, resmin ikircikli bir gösterim metoduyla, aynı anda hem göstermeyi hem de göstermemeyi hedeflediği yolunda cevaplamak mümkündür. Bu meyanda, Tiepolo’nun babasının trompe l’œil (göz aldatan) ve quadratura (Barok iç mekân düzenlemelerinde yaratılan mekânsal illüzyon) gibi resimde üç boyutluluk tekniklerinin ustası bir ressam olduğunu hatırda tutmak gerekir. Oğul Tiepolo söz konusu resimsel illüzyonu mekânsal düzeyden anlamsal düzeye çıkarmış, sırtı dönük figürlerin kentin önünde renkli bir set oluşturup hem görmemizi engelleyen hem de seyirci olarak bizi de bu yüzü olmayanlar topluluğuna dahil eden bir kompozisyon yaratmıştır. Resmin panoramik boyutu da bunu destekler niteliktedir.
Yoksa Tiepolo aslında hepimizin Mondo Nuovo’nun seyircisi ve röntgencisi olmaktan başka işlevimizin kalmadığı şimdiki yeni dünyaya mı atıf yapmaktadır? Teknolojik aygıtlar aracılığıyla imge ve görüntü sağanağına tutulmuş, kesintisiz akan imajlardan ötürü neredeyse kör olmuş insanlar olarak, betimlenen kalabalıkla aynı konumda olduğumuzu kim inkâr edebilir? Kitlesel seyircilere dönüşerek hepimiz aynı şeye bakıp durmaktayız: Kitlesel seyircinin sırtı dönüktür, yüzü yoktur, dolayısıyla bireyselliğini kaybetmiştir. Freskin en solunda görülen Comedia dell’Arte’nin hicivle özdeşleşmiş karakteri Pulcinella da bu bireyselliğini yitirmiş maskeli toplumun bir simgesi olsa gerektir.
Tiepolo, Mondo Nuovo’yu gösterirken resmin bizzat kendisi de bir Mondo Nuovo’ya dönüşmüştür. Bir eserin, sanatçının niyetini ve erimini aşan otantik bir varoluşa sahip olduğu muhakkaktır. Biliyoruz ki, baba Tiepolo, özellikle gravürleriyle Eski Dünya ile Yeni Dünya arasındaki müphem sınırda yurt tutmuş bir ressam olan Francisco Goya’nın (1746-1828) ilham kaynaklarından biridir. Üstelik oğul Tiepolo, Goya’nın Kaprisler’inin bir nüshasını yanında İtalya’ya götürmüştür. Ayrıca, Il Mondo Nouvo adının Venedikli oyun yazarı Carlo Goldoni’nin aynı adlı ironik şiirinden kaynakladığı görüşü de yaygındır. Goldoni şiirinde Mondo Nuovo’yu koca dünyayı minyatür bir sahneye ve tiyatroya dönüştüren aygıt olarak tanımlamıştır. Aldous Huxley’in teknolojik ilerlemenin distopik klasiği Cesur Yeni Dünya’sını (1932) da bu bağlamda anmak lazımdır. Çığırından çıkan bilim ve teknolojinin insanın bireyselliğini nasıl yok ettiğini anlatan romanla, bizi Yeni Dünya karnavalında üst üste yığılmış, yüzü olmayan kostümlü “tiplere” tahvil eden resim arasında çok da fazla bir düşünsel mesafe yoktur.

Görüldüğü üzere, edebi ve sanatsal çağrışımları epeyce geniş olan Mondo Nuovo bir çırpıda tüketilemeyecek, her seferinde yeni anlamlar üretebilecek “cilveli” bir eserdir. Ayrıca eserin, ressamın kendi konutu için tasarladığı fresk dizisinin bir parçası olduğu da unutulmamalıdır. Ele aldığı diğer temalar gibi Venedik’i de hem gösterip hem gizleyen bu esere dair sözlerimi İtalyan hümanist Francesco Sansovino’nun Venedik hakkındaki vecizesiyle noktalamak istiyorum:
“Hiç şüphesiz ‘Dünyanın Tiyatrosu’ ve ‘İtalya’nın Gözü’ olarak adlandırılabilecek böylesine görkemli ve meşhur bir şehirde yaşadığım için şanslıyım.”