• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ELEŞTİRİ
  • ENGLISH
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • İNCELEME
  • KİTAPLAR
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Cehennem Yıldızı Remina ya da ezoterik gezegenbilim

“İto’nun bu işini diğer işlerinden ayıran, bilimsel bilgiyle mistik bilgiyi bir araya getirmesidir – bilimsel bilgideki rasyonel temeli en baştan reddetmektense. Sonuç yine aynıdır gerçi, zira hiçbir şeyin nedeni kavranamaz ve insan kontrolü altında olmayan güçlerin insafına kalmış vaziyette, sonu gelen bir şey halini alır. Buluşları, kontrol sevdası, anlama arzusu, onun sonunu hazırlayan vektörün kendisidir bu anlamda.”

HASAN CEM ÇAL

@e-posta

ELEŞTİRİ

28 Aralık 2023

PAYLAŞ

Junji İto’nun çizgi romanlarında anlatının içeriğinin anlatımı –yani anlatının biçimini– belirlediğini biliyoruz. Genelde göze çarpmayan, zira ancak bütün bir anlatı bittiğinde, çember kapandığında, anlatılacak şey sona erdiğinde farkına varılan bir şeydir bu ve kendi payına, “anlayana”, anlatılan şeyden çok daha ürkünç, korkunçtur; hatta onu tüyler ürpertici kılan da budur alttan alta.

Uzumaki  bunun en açık örneğiydi: Sarmal formuyla büyülenen, daha doğrusu lanetlenen bir kasabada, sarmallar giderek büyüyen bir çevrim, devre oluşturuyor, en nihayetinde ise tüm bir kasaba kocaman bir sarmal halini alıp içinde bulunanın nevrini döndürüyor, bir sarmal çizecek şekilde hareket etmesini sağlayarak onları kendi imgesinde yeniden üretiyordu (mesela uzuvlarını kıra kıra kendini sarmal gibi büken adam), bir Tanrı gibi; ama gizemi çözülemez olmak, karanlıkta kalmak kaydıyla.

Fakat işte son, bütün bir anlatıdan daha korkunçtur Uzumaki’de: Bu “olay” periyotlar halinde birçok kez gerçekleşmiştir, dolayısıyla bu bir ilk değildir kasaba için; bu delilik daha önce de yaşanmıştır orada, öyleyse bizim gördüğümüz yalnızca bir çeşitlemedir, bir diğer döngüdür. Üç cilt boyunca süren deliliğin kendisinin de bir sarmala ait ve tabi olduğunu hissettiğimiz andır bu; delilik de döner, hem de fırıl fırıl. Bir sarmal gibi tıpkı. Okuduğumuz şey de bir sarmaldır ve bizim aklımızın alacağı şekilde, lineer bir formda, bir kitap (çizgi roman) biçiminde, periyodik bir varyasyonu illüstre edecek şekilde yazılıp çizilmiştir. Sarmalın dolayımlı hissini sağlar: “Elinizdeki, fani ve mahdut havsalanızın alacağı kadarı, o kadar.”

Junji İto
Cehennem Yıldızı Remina
çev. Beril Su Beşağıl
Gerekli Şeyler Yayıncılık
Temmuz 2023
296 s., büyük boy

İto’nun kitaplarında korkunun kozmikliği, o halde sadece içeriğin kendisinden, apaçık işlenen konudan ileri gelmez. Kozmiğin atmosferik bir tarafı vardır ve İto’yu mükemmel bir Lovecraft’çı yapan da budur: Kozmik olanı yalnızca bir “mutlak öteki” sorunu ve sorusuna indirgememek, “uzaylılar”dan ibaret görmemek, ama “dışarı”nın kozmik korkunun yegâne nesnesi olduğunu bilmek. İçerisiyle dışarısı anlamındaki dışarıdan, içeriyle ilişkilenen, onunla bir diyalektik oluşturmak suretiyle “içerilen” dışarıdan söz etmiyoruz. Kendinde dışarıdan, her daim dışarıda kalandan, en iyi halde bir “içeri hissiyatı”nı ebediyen ortadan kaldıran, en kötü halde ise onu tastamam yutan bir dışarıdan bahsediyoruz. İto bu dışarının evi ya da mesken alanını değil, ta kendisini uzay olarak belirler Cehennem Yıldızı Remina’da. Ne idüğü belirsiz Remina uzaydan, boşluktan, akıl almaz bir enginlikten gelir; o içerilemez bir dışarıdır ya da daha doğrusu, korkunç bir dışarılığı haizdir: Bir başka evrenden, “dışarısının dışarısı”ndan gelir. Dünyaları yutan, onlarla beslenen Galactus’un insan değil, canavarsı bir küre formundaki temsilidir sanki bu; karanlık bir paralel evrenden çıkıp gelen, Alex Ross’un Sil Baştan’ında da gördüğümüz, her şeyin negatifinin hüküm sürdüğü bir ortamın makus Dünya’sı: Karanlık dünya.

Cehennem Yıldızı Remina’yı özel kılan, tabii ki İto’nun “pozitif bilim”e karşı inançsızlığının bir yansıması olması değildir, tipik bir Lovecraft’çının aksiyomudur bu zaten; aklın alabileceği nihai şeyin akıl almazlığın duygusu (asla bilgisi değil) olduğunu bilmek. İto, Lovecraft’ın aksine, pozitif bilimin değil, spekülatif bilimin hâkim bilimsel paradigma olduğu bir çağa doğmuştu; dolayısıyla da kozmik korkunun spekülatifliğini bilimle eşlemeyi bilmişti. Artık bilim “akli” değildi, o da en az kurgu kadar kurgusaldı; rasyonelliği olsa olsa kurgusal olanın prosedürel olumlanışına dayanıyordu. Pozitif bilimi var eden epistemolojik temelin ana koyutu şuydu: Yanlışlanabilir olan bilgi bilimsellikle nitelidir ve nesnellik bu bilgiyi temellendiren ilksel varsayımdır. Buna umarsız bir Popper’cilik diyeceğiz, takriben Werner Heisenberg’in “belirsizlik ilkesi”ni keşfettiği periyottan beri faalliğini yitirmiş. Nesnellik, eğer ki öznenin nesneyle ilişkisi nesne varsayılanın halinde bir değişime sebebiyet veriyorsa, manasız bir belirlenimdir: Öznenin müdahalesi nesneyi değişikliğe uğratıyorsa, nesnenin özneden bağımsız bir bilgisini öznenin edinme şansı yoktur; o halde nesnellik de söz konusu olamaz ya da Heisenberg’ci bir ifadeyle, bir cismin belirli bir zamandaki konumuyla ivmesinin eşzamanlı ve net bir değerde farazi olarak bile ölçülmesi imkânsızdır. Bu noktadan itibaren, Stephen Hawking’in kara delik teorilerine dek her şey “karanlık aydınlanma”nın tekeline girer: Bilemeyeceği şeylerin varlığını kanıksayan bilim. Epistemolojik kopuş değil, epistemolojinin iptali. Nesneyle birlikte öznenin de yittiği o “bilimsel tutulma ânı”.

Karadeliğin içinde ve ardında, ötesinde ne olduğunu bilmiyoruz, ama aynısı solucan delikleri için de geçerlidir. İto’yu Cehennem Yıldızı Remina’yı yaratmaya çeken de buydu. Karadelik fazlasıyla bilinmezdir hâlâ; öyle bir ötekiliği, dışarılığı ifa ve ifade eder ki, onun yanına bile yaklaşılamaz. Event Horizon ve Interstellar gibi filmlerde bile, tahayyül ve muhayyile bu tip bir şeyi düşünmek için evrimleşmediğinden, karadelik yalnızca tüm çerçeveyi kaplayıp yutan, muazzam bir desatürasyonun sağlayıcısı olarak “görünür”. Oysaki solucan deliği, karadeliğin aksine, bir başka şekilde çalışır: İki ayrı zaman-mekânı birbirine bağlayan astronomik bir göbek kordonu. Bu, iki ayrı mekân ya da zamanı birbirine iliştiren, evrensel bir büzüşme ve genleşme de olabilir, ama en nihayetinde spekülasyon, iki zaman-mekânın, bileşik iki kümenin, adlandırdığımız haliyle evrenin çoklu yönlerinin birbirine bağıntılandırılacak şekilde delinmesi, plastik ve elastik ve en önemlisi saydam, geçirgen bir biçime kavuşmasıdır. Dolayısıyla tam manasıyla bir dışarısıdır söz konusu olan. Evrenin ya da bildiğimiz haliyle zaman-mekânın dışıdır.

İto’nun yorumu, Cehennem Yıldızı Remina’da, tipik bir Lovecraft’çınınkidir: Dışarıdan dehşet gelir. Dünyamıza açılan bir solucan deliğini keşfeden ve bu delikten çıkıveren bir gezegeni tespit eden bir bilimadamı, bu gezegene kızının adı olan Remina’yı koyar ve bunu yaptığı andan itibaren, gezegen sanki Dünya’nın çekimine girmişçesine ona yaklaşır ve bu yolda da güneş sistemindeki gezegenleri bir bir yutar. Son kertede ise Dünya’yı ham yapar ve bütün bir güneş sistemini, parlayan hiçbir yıldızın bulunmadığı, kendisi kadar karanlık bir boşluğa çeviriverir. Ancak en uzaktaki yıldızlar parlar artık, ki bunlar da Remina’nın yöneldikleridir aslen. İnsan soyu ise, Remina’nın bedeninde çürüyüp gidenleri saymazsak, bir uzay mekiğiyle uzay boşluğuna fırlar ve sonsuzluğa yolculuk yapar: İnsan Remina da gezegen Remina gibi boşlukta, hiçlikte, engin bir loşlukta salınır. Tekinsiz bir suchness ya da Budizme göre isimsiz, nihai, yalın gerçeklik. Astronomik nirvana.

İto’nun bu işini diğer işlerinden ayıran, bilimsel bilgiyle mistik bilgiyi bir araya getirmesidir – bilimsel bilgideki rasyonel temeli en baştan reddetmektense. Sonuç yine aynıdır gerçi, zira hiçbir şeyin nedeni kavranamaz ve insan kontrolü altında olmayan güçlerin insafına kalmış vaziyette, sonu gelen bir şey halini alır. Öyle ki, kendi sonuyla birlikte, onu var eden ortamın, Dünya’nın sonunu da getirir. Buluşları, kontrol sevdası, “anlama arzusu”, onun sonunu hazırlayan vektörün kendisidir bu anlamda. Tıpkı Stanislav Lem’in hikâyelerinin birinde, kafilelerin sürekli gönderildiği ama hiçbir seferden geri dönenin olmadığı bir gezegene gide gide tüm insan soyunun “gizem çözme” ya da “bilme” arayışında ortadan kalkmasında olduğu gibi. Benzer bir durum İto için de geçerlidir, ama bu sefer insan ne yaptığından bile habersizdir: Solucan deliğini keşfeder ve bu keşfini taçlandırmak için bu deliğin bahşettiği topu adlandırır, ama adlandırmanın büyüleyici boyutundan habersizdir; ad çağırmak içindir ve çağrı, kozmik düzeyde, insanın anlayışını fersah fersah aşar. Remina, kendi adını taşıyan varlığın habitatını yok etmeye programlanır, sinyali alır ve insan için bir kutlama olan, onun için bir ziyafete dönüşür. İnsan ad koyarak kendi sonunu hazırlar özünde. Ve batıl inancı bile (örneğin insan Remina öldürülürse gezegen Remina’nın dünyaya musallat olmayı keseceği inancı ve bunun etrafında oluşan okült hareket) fazla insanidir hâlâ: Adak adarsa, öldürürse, ölmeyeceğini sanır insan (tıpkı “eski günler”de olduğu gibi). Oysaki Remina sembolik düzenden azadedir; kozmik bir düzene tabidir o: Din bilmez, ona bağlanılamaz, onunla insanlık arasında hiçbir bağ tesis edilemez, mutlak dışarılıktır kendisi. Öyle bir dışarılıktır ki, insan hiçtir ve insan ona baktığında hiçi görür, o nedenle her şey bilir onu: Tanrı.

O zaman Cehennem Yıldızı Remina’nın aynı anda hem teolojik hem de nihilistik bir manga olduğunu söyleyeceğiz. Öyledir, çünkü insan Remina’da kendisinden hakikaten katbekat güçlü bir varlığı sezinler; onun karşısında bir hiçtir. Ama aynı zamanda insanın sonunun habercisidir Remina, ki bu nedenle “cehennem yıldızı” olarak adlandırılır zaten; insan onun varlığında ebedi yokoluşu, sonsuz acıyı deneyimler. Bu teolojik olduğu kadar nihilistik devre içinde, kökensel teolojik hikâyenin, “yaratılış”ın nihilistik yorumuyla karşılaşırız: İnsan Tanrı’ya şirk koştuğu, onun sözünü dinlemediği için kıyamete programlı bir varoluşa sahip değildir; tam aksine, kendisini Tanrı sandığı anda, şeyleri, kendisinden tamamen yabancı şeyleri adlandırma kudretine ya da daha doğrusu, cüretine sahip olduğu noktada gerçek bir Tanrı’yla karşılaşır ve bu, onun sonudur tam anlamıyla. İnsan Tanrı’yı oynadığında Tanrı gerçek yüzünü gösterir, insanı var eden, antropik ilkenin oyun alanı olan gezegenin karanlık bir muadili olarak.

O halde İto’nun mangasında söz konusu olanın bir ezoterik gezegenbilim olduğu söyleyebiliriz. Bunun nedeni bu manganın İto’nun diğer mangalarına kıyasla bilim ile ezoterizmi birbirine karşıt değil, birbiriyle kavuşan iki hat olarak tanımlamasıdır; yani bilinirin pratiğiyle bilinmezinkini, birincinin ikincide soğrulmasıyla ayırt edilemez kılmasıdır. Uzumaki’den söz ettik, ama Tomie’de de söz konusu olan bu sonucun dosdoğru temsiliydi: Sürekli öldürülen ve öldükçe aynı biçim altında tekrar doğan, kendisine âşık ettiği erkekleri kendi katili yaparak ebediyen çoğalan bir “kadın formu”, bir dişil hidra. Bir figür olarak Tomie’nin gizemi çözülemezdir; yalnızca sonsuzca yaşadığı için bile bir gizemdir o. Cehennem Yıldızı Remina’da ise söz konusu olan daha korkunç bir şeydir: Bilinirin en ucunda, bilinebilirin sınırlarında, bilinmez kendini nihai limit olarak dışavurur; bilmenin sonunu getirir, çünkü bilmenin varlık koşulu olarak “bilen”i ilga eder. Diğer bir deyişle, bilinirin belirli bir raddesinde bilinen bileni ortadan kaldırır ve kendisini gerisin geri bilinmezliğe çevirir (ezoterik bilginin telos’u). Onun bilinirliği akıl almazdır; öyle ki, yaşamı bile sona erdirir bilindiği haliyle; insanla birlikte Dünya da yok olur. Bu açıdan, Lovecraft’çılığı ifrat düzeyine vardırır İto; bilimsellikle mistisizmi, rasyonalizmle okültizmi son kertede birbirinden kopuk algılanamaz kıldığından.

Bilim paradigmasının spekülatifliği ve göreliliğiyle ilgisi vardır bunun pek tabii; Slavoj Žižek’in The Reality of the Virtual’da dediği gibi, kuantum fiziği anlaşılmak için değildir, anlaşılamazlığı anlaşılmak içindir olsa olsa. İto da bu hattan ilerledi kozmik korkusunda: Bilimin ezoterik kuvvetler ya da varlıklarca bir hiçe indirgendiğini değil, bilimin bu kuvvetler ve varlıkların keşfi için bir araç olarak kullanıldığını öngörmek. Lovecraft’çı reddiyeden fazlasıdır bu, post-modern bir Lovecraft’çılıktır, her ne kadar hükmü yine aynı olsa da: İnsanın sonu çoktan gelmiş değildir (Lovecraft’ın the Old Ones dedikleri, sonsuzlukta yaşayan, insandan “çok önce” de var olan varlıklardır ve insandan “çok sonra” da var olacaklardır pek tabii), ama kendi eliyle er ya da geç gelecektir (Remina’nın adlandırılması kaçınılmazdı muhtemelen, belki her evren kendi Remina’sına sahiptir ve bir “yıkım ekonomisi” sayısı belirsiz, belki sonsuz paralel evrenlerde, bu evrenler boyunca sürüp gider). Ve bu bağlamda bilim de, ironik bir şekilde, işlevsel olur; “yanlışlanabilirlik” ilkesinin yerini “dehşetedüşebilirlik” ilkesi alır. Cthulhu ile Remina arasında ancak göreli bir fark vardır belki de; çağrı her ikisinde de sabittir zira, ikincisinde insan tarafından yapılması farkıyla. Son sözü söyleyen ise kadim kozmostur: “Neyi adlandırdığına dikkat et.”

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • Cehennem Yıldızı Remina
  • Junji İto
  • Remina

Önceki Yazı

ELEŞTİRİ

Tetikçinin boşa giden bildung’u

“995 km’de bazen yazarın veya anlatıcının bütün programa, başkişinin bütün serüvenine hâkim olduğu, romaneski kısa devreye uğratacak ölçüde “her şeyi bilen, her şeyi gören” konumunda bulunduğuna dair rahatsız edici bir izlenim ediniriz. Oysa böyle hem safiyane hem de tuzu kuru bir okur tepkisini roman sonunda zarafetle boşa düşürdüğünü göreceğiz Mungan’ın.”

ORHAN KOÇAK

Sonraki Yazı

ELEŞTİRİ

Biyografide roman havası ve edebi türler tartışması

“Demirel ile ilgili bir yazı yazmayı daha kitabı okurken hayal etmeye başlamıştım. Detaylı bir inceleme yazısı olacaktı, CHP’li bir aileden geldiğim halde çocukluğumda, muhtemelen karikatürlerde Ecevit’ten daha komik ve sempatik çizildiğinden, solun başına hep onun geçmesini düşlediğimi en sonunda itiraf edecektim. Denizleri iki elini de kaldırarak idama gönderen Demirel’di bu oysa.”

TAÇLI YAZICIOĞLU
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist