Bir “demokrat Kemalist”:
Zafer Toprak'ın ardından...
“Cumhuriyet tarihini 19 Mayıs 1919 veya 23 Nisan 1920 ile değil, 23 Temmuz 1908 ile başlatırdı. Türkiye tarihinin kırılma noktası olarak 1908’i ele alarak, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Cumhuriyet Halk Partisi sürekliliğini vurgulayarak, 1908’de açılan dönemin 1950’ye kadar devam ettiğini vurguladı. Osmanlı-Cumhuriyet sürekliliğini ve kesintilerini özenle belirtirdi.”

Mehmet Ö. Alkan (solda) ve Zafer Toprak (sağda).
Zafer Hoca’nın benim akademik hayatımda hocalığı, dostluğu ve yol göstericiliğiyle her zaman özel bir yeri oldu. Zafer Toprak’ı ilk kez 1982 yılında Yurt Yayınları’nda çıkan ve yayınlandığı gibi bir “opus magnum” olmuş ve günümüze kadar aşılamamış olan Türkiye’de Milli İktisat (1908-1918) adlı eseriyle gıyaben tanımıştım. Sonrasında Toplum ve Bilim’de yayınlanan “İkinci Meşrutiyet’te Solidarist Düşünce: Halkçılık” ve “Türkiye’de Korporatizmin Doğuşu” adlı makalelerini merakla okuduğumu hatırlıyorum. Yüz yüze tanışmamız İstanbul’da 1988 yılında Sahaflar Çarşısı’ndaki Arslan Kaynardağ’ın Elif Kitabevi’nde oldu. Arslan Kaynardağ dükkânın üst katından aşağıya indi. Her ikimize de selam verdikten sonra, bana sırtı dönük mavi beyaz çizgili ekose gömlekli ve eşelenmekte olan kişiyi işaret ederek “Tanıyor musun?” diye sordu. Elbette sırtından tanımam mümkün değildi, ama Arslan Kaynardağ’ın bu sorusu üzerine arkası dönük kişi bize doğru dönünce Zafer Toprak olduğunu gördüm. Doğal ki heyecanlandım. Ayaküstü tanıştık. O sırada benim ilk makalem Mete Tunçay hocamızın yönetimindeki Tarih ve Toplum dergisinde yeni yayınlanmıştı. Bir Osmanlı materyalisti olan Baha Tevfik üzerine yazdığım makalemi okuduğunu ve beğendiğini söyleyerek tebrik etti. Çiçeği burnunda bir akademisyen olarak çok heyecanlanmıştım. Sohbet o sırada benim üzerine çalışmakta olduğum Baha Tevfik’in 1913 yılında yayınladığı Felsefe Dergisi’ne geldi. Kütüphanelerden fotokopi almak zorluğu nedeniyle çalışmamın uzadığından yakınınca, “Bende bir takım fazla var, haftaya Boğaziçi’ne gel, sana armağan ederim” dedi. Bana armağan ettiği Türkiye’nin bu ilk felsefe dergisi üzerine yazdığım ve kendisine teşekkürümü ifade ettiğim yazı, yayınlanan ikinci çalışmam oldu.
Zafer Hoca ile dostluğumuz, Tarık Zafer Tunaya hocamızın evinde her çarşamba bir araya geldiğimiz için “Çarşamba Toplantıları” olarak adlandırılan ve eşi Melahat Tunaya’nın misafirperverliğindeki toplantılarda devam etti.
O sırada İstanbul Siyasal’da açılan araştırma görevlisi sınavını kazanarak asistan olmuştum. Tarih Vakfı’nın (o zamanki adı Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı) kuruluş sürecini üstlenmiş yedi isimden biriydi. Vakfın kuruluş aşamasında bir gün Beyazıt’a bir tez savunması için geldiğinde benim Siyasal’daki odama uğrayarak sürpriz yaptı. Bana şimdi başkanı olduğum Tarih Vakfı’nın kuruculuğunu teklif etti. Sanırım akademik hayatımın en değerli önerisi ve armağanıydı. Sevinç, onur ve heyecanla kabul edeceğimi ifade ettim. Ayrıca vakfın kuruluşunda yer alan bir avuç genç akademisyeni vakfın ilk yeri olan, eski ismi Bağ Odaları, sonraki ismi Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya Sokak’taki dairede toplayarak ne yapılabileceği konusunda arayış toplantıları yapmıştı. Her zaman genç araştırmacı, akademisyen ve öğrencileri araştırmaya teşvik ettiğine tanık oldum. Engelleyici, aşağılayıcı veya set çekici değil, her zaman teşvik edici, kolaylaştırıcı ve yol gösterici olmuştur. Belki de bu tutumundan aldığım cesaretle doktora tezimi yazarken yolumu kaybettiğim bir noktada kendisini arayıp yardım rica ettim. Beni Boğaziçi’ne çağırdı, odasında buluştuk. Önce yazdıklarım ve yapmak istediğim üzerine uzun uzun konuştuk. Sonra yazdığım metinleri tek tek elden geçirerek hangilerini tezimde kullanabileceğimi, hangilerini tezimden sonra değerlendireceğimi belirterek yaklaşık 1.500 sayfayı dışarıda bıraktı. Böylece 700 sayfalık bir bölümü doktora tezi olarak yeniden tasnif etmemi ve birleştirmemi sağladı. Bu doktora tezim için hayati bir dönüm noktasıydı. Nihayet 1996 yılı Ekim ayında tamamlayıp savunduğum doktora tezimde kendisine şöyle teşekkür etmiştim:
“Sayın Prof. Dr. Zafer TOPRAK, siyaset ve tarihin kesiştiği bilim denizinde, yüzlerce sayfa tutan tez bölümlerinin karanlığında kaybolduğum bir anda, beni karaya ulaştıracak feneri yakmıştır. Ancak böylesi sıkışmaları yaşayan insanların anlayabileceği paha biçilmez bu aydınlık için teşekkür ediyorum.”
Hepimizin öncüsü Tarık Zafer Tunaya hocanın en sevdiği ve gurur duyduğu “alaylı” öğrencilerindendi. Zafer Toprak hocanın 1982 yılında yayınlandığı andan itibaren bir klasik haline gelen, adeta “opus magnum” denebilecek Türkiye’de Milli İktisat (1908-1918) adlı eseri hâlâ aşılabilmiş değildir. Tarık Zafer Tunaya hocamızın açtığı yoldan giderek, Meşrutiyet ile Cumhuriyet’in siyasal süreklilik ve kopuş tartışmalarına, iktisadi açıdan süreklilik ve kopuşlar konusunda bir ilk eserle yeni bir boyut da kazandırdı.
Türkiye’de Milli İktisat hem teorik olarak hem de araştırma yöntemiyle, süreklilik ve kopuş çizgilerinin belirginleşmesi açısından önemli bir çalışmadır. Mikro tarih ve makro tarih tartışmaları bir yana, tarihçilik 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren daha net görüldüğü üzere, kendi başına bir uzmanlık alanı olarak geçmişi anlamak eylemi olmakla birlikte, günümüz siyasal ve toplumsal tartışmalarını yerli yerine oturtmak, bu tartışmalardaki pozisyonlarımızı anlamak için de başvurulan bir uğraş ve yöntem haline geldi. Zafer Toprak hocanın Osmanlı İmparatorluğu’nda işçi sınıfından Cumhuriyet’in ilk dönemindeki antropoloji ve ırkçılık tartışmalarına, buradan son dönem Osmanlı’dan Cumhuriyet’e popülizm gibi geniş bir alana yayılan çalışmalarının bir özelliği, imparatorluk mirasından Cumhuriyet’e süreklilik ve kırılmaları, devamlılık ve kopuşları göz önüne alan yaklaşımıyla bir biliminsanının kendi alanı içinden toplumsal tartışmaya ne kadar değerli müdahalelerde bulunabileceğinin önemli birer örneği olmasıdır. Zafer Toprak hocanın çalışmalarına bu gözle baktığımızda çarpıcı olan nokta çağdaşlaşma deneyimine ve aydınlanma geleneğine olan inancıdır. Zafer Toprak hocanın çalışmaları sosyal bilimler alanında içeriği müphem bir dizi ikiliğe karşı makro-mikro ölçek, disipliner-interdisipliner çalışma biçimi, senkronik-diakronik gibi bütüncül bir analizi uygulamalı olarak savunması açısından da önem taşımaktadır. İkinci Meşrutiyet ya da erken Cumhuriyet dönemlerinde siyasal iktisat, toplumsal tarih ya da iktisat tarihi alanlarında çalışan hiçbir sosyal bilimcinin günümüzde Milli İktisat tartışmasını dikkate almadan çalışmasını yürütmesi beklenemez.
Zafer hocanın çok geniş bir ilgi alanı vardı. İktisat tarihi başta olmak üzere, toplumsal ve siyasal tarih alanlarında çok değerli makale ve kitaplar yazdı. Toplumsal tarih çalışmalarına yeni bir boyut getirdi. Öncülük etti. Yayınladığı makalelere bakıldığında, özellikle toplumsal tarihte kendi alanındaki ilk yazıları ve araştırmaları o yayınlamıştır. Bu yanıyla birçok kitap, tez ve makaleye de öncülük ettiği gibi, yenilerine de ilham kaynağı oldu. Son dönem Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk dönemleri için Zafer Toprak hocanın en azından birkaç makalesine atıf yapmadan yazı yazmak neredeyse imkânsızdır. Yalnızca üniversite sınıflarında anlattığı dersler, koridorlarda öğrencilerle kurduğu ilişkilerle mektepli öğrencilerine değil, üniversite dışı sempozyum, konferans ve konuşmalarıyla ufuk açıcı olmuş, alaylı öğrencilerine de yol gösterici olmuştur. Bilenler bilir, kitap ağırlıklı olmak üzere çok geniş bir koleksiyonu vardır. Derslerinde, konuşmalarında ve sunumlarında gravürden fotoğrafa, kitaplardan belgelere kadar hepsinden yararlanarak ufuk açıcı bir perspektif sunar. Tarih Vakfı’nın kuruluşuna öncülük edenlerden biri olduğu gibi, halen Türkiye’nin en uzun süreli tarih dergisi olan Toplumsal Tarih dergimizin de sürekliliğinde çok önemli bir payı oldu. Önemli özelliklerinden biri güncel sosyal bilim literatürünü yakından takip etmesi ve çalışmalarında kullanmasıdır.
Daha ilk yazılarında ele aldığı, örneğin Ahmet Seren takma adıyla Yurt ve Dünya dergisinde 1977’de yayınladığı “Türkiye İşçi Sınıfı ve Tarihte 1 Mayıslar (1906-1925)”, Toplum ve Bilim’in ilk sayısında yayınlanan “İkinci Meşrutiyet’te Solidarist Düşünce: Halkçılık”, B. Ü. Beşeri Bilimler Dergisi’nde yayınlanan “İttihat ve Terakki’nin Paramiliter Gençlik Örgütleri” (1979), yine Toplum ve Bilim dergisinde yayınlanan “Türkiye’de Korporatizmin Doğuşu” (1980) ve “Osmanlı Narodnikleri: ‘Halka Doğru Gidenler’” (1984) gibi makaleleri yeni açılımlar getiren, alanının ilk makaleleri olmuştur.
Ayrıca Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi’nde “Osmanlı’nın Son Döneminde Hırsızlar, Dolandırıcılar, Yankesiciler” (1986), Tarih ve Toplum dergisinde yayınladığı “Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Müstehcen Avam Edebiyatı”, (1987) veya “İstanbul’da Fuhuş ve Zührevi Hastalıklar 1914-1933” (1987), “Osmanlı’da Alafranga Evlenme İlanları” (1988) gibi yazıların yanı sıra Osmanlı’da kadın meselesi üzerine eğildiği ve “Osmanlı Kadınları Çalıştırma Cemiyeti, Kadın Askerler ve Milli Aile” (1988), “Halk Fırkası’ndan Önce Kurulan Parti: Kadınlar Halk Fırkası” (1988) da kendi alanında öncülük eden yazılarıdır. Tarih Vakfı’ndan Haberler adlı yayın organına yazdığı “Tarihçiliğin Alanı: Jestlerin Tarihi”, (1992), Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi’ne yazdığı bankacılık, baro, fes boykotu, fırınlar, genelevler, secimler, şehreminleri... gibi maddeler hala değerini korumaktadır.

Zafer Toprak, Mete Tunçay ve Mehmet Ö. Alkan’la birlikte. Tarih Vakfı 11. Genel Kurulu, 17 Mayıs 2015. Fotoğraf: İlhami Mısırlıoğlu.
Kariyerindeki kurum tarihleri de dikkat çeker. Bunlar arasında Sanayileşmede Tarihsel Perspektif: Ulusal Cam Sanayi ve Teknoloji Transferi (1985), Sümerbank Holding A.Ş. (1990), Bir Geleceğin Geçmişi – 1948’den 1998’e Akbank Tarihi (1998), Ulusaldan Küresele Millî Reasürans T.A.Ş. ve Türkiye’de Reasüransın Evrimi(2009) ve Geçmişten Geleceğe Anadolu Sigorta Türkiye’nin Sigortası (2010) yalnızca bir kurum tarihi olmanın ötesinde Türkiye’nin iktisadi ve finans tarihiyle birlikte okunabilecek eserlerdir.
Müze hazırlamak konusunda da katkıları oldu. Örneğin Cumhuriyet’e Doğru – 1919-1923 Özgürlük ve Bağımsızlık Yolu (2006), Cumhuriyet’in İlk Bankası’nın Müzesi (2007) bunlar arasındadır.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Tarih Bölümü’nün kuruluşuna öncülük ettiği gibi, Atatürk İlke ve İnkılapları Enstitüsü (ATA) de onun öncülüğünde endoktrinasyon kurumu olmaktan çıkıp bilimsel çalışmalar yapan öncü kurumlardan biri oldu. Bülent Tanör ve Halil Berktay ile hazırladığı “İnkılap Tarihi” Dersleri Nasıl Okutulmalı toplantısı ve kitabı (1997) bu arayışın bir ifadesiydi. B. Ü. ATA’dan yüksek lisans ve doktora yapan onlarca öğrenci değerli tezler yazdılar, yazıyorlar.
Türkiye kültür hayatına damga vuran ve bir kısmı hala yayınlanmakta olan Toplum ve Bilim, Tarih ve Toplum,Yurt Ansiklopedisi, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, Toplumsal Tarih, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi gibi yayınların çıkışında kendisinin her zaman öncülüğü veya katkısı olmuştur. Genel anlamda bu konularda yaptığı katkıların ayrıntılarını kendisiyle yaptığım söyleşide bulabilirsiniz.
Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Cumhuriyet Türkiyesi’nde modernitenin oluşumu Zafer Toprak hocanın çalışmalarının temel sorunsalı olarak karşımıza çıkıyor. Bu çerçevede burjuva kamusal alanının, bu alan içinde modern toplumsal sınıfların oluşumunu, bu süreçte ortaya çıkan siyasal ve toplumsal projelerin izleğini, Toprak’ın kurucuları arasında yer aldığı Toplum ve Bilim’deki makalelerinden imparatorluk tarihinin ve Cumhuriyet’in önemli kurumlarının tarihini ele aldığı çalışmalarına kadar istikrarlı bir biçimde takip etmek mümkündür. Son dönemde ağırlığı Cumhuriyet’e vermiş olduğunu görüyoruz. En son yayınladığı ve tam künyelerini bibliyografyasında bulabileceğiniz Nutuk – Egemenliğe Giden Yol (2021), Cumhuriyet ve Antropoloji (2021), Atatürk – Kurucu Felsefenin Evrimi (2021), Türkiye’de Kadın Özgürlüğü ve Feminizm (1908-1935)(2015), Lozan’dan Cumhuriyet’e İsmet İnönü (2012) gibi kitaplarıyla daha çok Cumhuriyet’in kurulduğu ilk dönemin üzerine yoğunlaştığı görülür. Fahrettin Altay’ın 10 Yıl Savaş ve Sonrası (1912-1922) adlı kitabının ismi kendisine de ilham kaynağı olmuş ve Millî Mücadeleyi 1912 Balkan Savaşları’yla başlatmasını 10 yıl süren bir savaş olarak yorumlamıştır. Cumhuriyet’e ve Atatürk’e olan saygı ve bağlılığıyla kendisine Demokrat Kemalist demek yanlış olmaz sanırım. Bu tanımlamamdan çok mutlu olmuştu.
Zafer Toprak hocanın bibliyografyası incelendiğinde 40’a yakın kitap ve 400’e yakın makalesiyle tarih biliminin en velut yazarlarından biri olduğu görülür.
Cumhuriyet tarihini 19 Mayıs 1919 veya 23 Nisan 1920 ile değil, 23 Temmuz 1908 ile başlatırdı. Türkiye tarihinin kırılma noktası olarak 1908’i ele alarak, İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Cumhuriyet Halk Partisi sürekliliğini vurgulayarak, 1908’de açılan dönemin 1950’ye kadar devam ettiğini vurguladı. Osmanlı-Cumhuriyet sürekliliğini ve kesintilerini özenle belirtirdi. Son dönemde bir entelektüel olarak Atatürk’ü “Kurucu Felsefenin Evrimi” başlığıyla incelerken Cumhuriyet’in de kadın özgürlüğü, laiklik, uluslaşma, devrimcilik... gibi kurucu değerleri üzerine çalışıyordu.
Kendisi Atatürkçü olup da Atatürk dönemine eleştirel bakabilen nadir akademisyenlerin başında Zafer Toprak geliyor. Kendisi için hazırladığımız armağana yazdığım önsözde “Cumhuriyet’e ve Atatürk’e olan saygı ve bağlılığıyla kendisine Demokrat Kemalist demek yanlış olmaz sanırım” diye yazmıştım. Okuduğunda böylesi bir ifadeyi ilk kez duyduğunu ve bu tanımlamadan çok mutlu olduğunu söylemişti. Son dönem Osmanlı ve Cumhuriyet’in kuruluş dönemine farklı bakıyor ve ele alıyorduk. Ancak farklı baktığımız konuları tartışmaktan da her zaman büyük bir zevk aldık.
Dostluğu, hocalığı, yoldaşlığı ve anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
YAZAR HAKKINDA
Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasi Tarih Anabilim Dalı Başkanı ve Tarih Vakfı Başkanıdır.
Önceki Yazı

Elif Demirel:
“Okumaktan keyif alacağım bir metin yazmaya çalışıyorum...”
“İlk gelen yorumlardan da anladığım kadarıyla romanda büyülü gerçekçiliğin izleri çok fazla. Büyülü gerçekçilikle yazılmış eserleri okumaya da bayılırım. Bir de çoğunlukla kadın karakterler yazmamın da etkisi olabilir. Ortada bir büyü varsa bu erkeklerle değil de kadınlarla ilişkilidir şüphesiz. Bugüne dek büyülü diye nitelendirdiğim her şey kadınların elinden çıkmaydı.”