• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

“Başka Kayda Rastlanmadı”:

Reşad Ekrem Koçu ve İstanbul etnografisi

“Muazzam içerik zenginliği, geniş kapsamı ve hatta yarım kalmış olması bile İstanbul Ansiklopedisi’ne ayrı bir çekicilik katar. Bu yarım kalıştan ilham alarak her dönemin kendi estetik ve entelektüel imkânlarıyla ve farklı öznelliklerde İstanbul etnografileri üretmek mümkündür.”

Reşat Ekrem Koçu (SALT Araştırma Arşivi)

ESRA GÖKÇE ŞAHİN

@e-posta

HER ŞEY

3 Ağustos 2023

PAYLAŞ

Tarihçi yazar Reşad Ekrem Koçu’nun “en önemli eserim” diye söz ettiği meşhur İstanbul Ansiklopedisi’nden bölümler ve Koçu’nun çeşitli gazetelerdeki köşe yazılarından kapsamlı bir seçki –bir zamanlar Osmanlı Bankası binası olan– Karaköy’deki SALT Galata'da sergileniyor. Serginin başlığı, “Başka Kayda Rastlanmadı”. Bu başlığın tarihî anlatılar veya toplumsal temsiliyet söz konusu olduğunda tamamen âtıl bırakılan, arka sokakların, alt sınıfların “sıradan” insanlarına dair hikâyelerini derleyen Koçu’nun, bazı ansiklopedi maddelerinde, özellikle şahıslara dair not düşerken, “Hayatı hakkında başka kayda rastlanmadı” ifadesiyle bitirmiş olmasından ilhamla verildiğini tahmin ediyoruz. Alımlı bakışları ve kabadayı edasıyla Şişli Güzeli Mediha’ya rastlıyoruz mesela. Adı dillere destan olmuş, ne yazık ki genç yaşında bir cinayete kurban gitmiştir. “Yerli hippilerden bir zıpır delikanlı” olan Laz Temel de “eğer önüne bir yol gösterici çıkmış olsa idi, yahud dergilerdeki veya gazetelerdeki artist yarışmalarına katılsa idi Tarık Akan gibi bir sinema oyuncusu olabilirdi” diye tasvir edilmiş, her ne sebeptense, Tarık Akan isminin üzeri çizilmiştir.

İstanbul Ansiklopedisi gibi bir eserin ortaya çıkışında büyük değişimlere tanıklık etmiş bir vak’anüvisin belgeleme arzusuna ilaveten kamusal alana dair kayıt oluşturmak, bir bellek kurgulamak gayretini görürüz. Ansiklopedi sayfalarında sıkça tekrarlanan “başka kayda rastlanmadı” ifadesi, şehir dediğimiz bütünü oluşturan şahıs ve varlıkların toplumsal temsiliyet nezdinde nasıl da görmezden gelindiğine vurgu yapar. Şüphesiz ki kayda geçenler ve geçmeyenler meselesine dikkat çekilmek istenmiştir. Koçu’nun bu tavrı okurla ilişki kurma açısından da önemli bir motivasyon kaynağı olarak düşünülebilir. Zira pek çoğumuz kendi öznelliğimizde ne kadar derinlikli ve sıradışı hayatlar yaşasak da, toplumsal ve tarihî anlatıları kurgulayan görünmez eller nezdinde kayıt dışı bırakılacak varlıklarız.

Kamusal alandan saha notları

Reşad Ekrem, İkinci Meşrutiyet’in ilanından birkaç yıl önce doğmuş, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşları, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş yıllarını içeren, toplumsal dönüşümlerin yoğun bir şekilde hissedildiği dönemlere tanıklık etmiştir. Bu tanıklıklar vesilesiyle değişip dönüşmekte olana dikkat kesilirken, yitip gitmekte olanı etraflı bir şekilde kayda geçirme arzusu duyduğunu anlamak hiç de zor değildir.

1905 doğumlu Reşad Ekrem Koçu’nun 1944 yılında yazmaya başladığı ve maddi yetersizliklerden dolayı kendi emekli maaşıyla finanse ettiği İstanbul Ansiklopedisi  içerik itibariyle İstanbul şehrine dair zengin bir etnografidir. Bir etnografik eser olarak da oldukça sıradışı ve ilgi çekici olduğunu söylemek lazım. Etnografinin merkezinde İstanbul’un kendisi vardır. Yaşayan ve devinen bir varlık olarak bir şehri karakterize etmeyi çok iyi başarmıştır Koçu. Maalesef başladığı tarihten ömrünün sonuna kadar geçen otuz bir yıl içinde ancak G maddesine kadar gelebilmiş, onu bile tamamlayamamıştır.

İstanbul Ansiklopedisi’ni ayrıcalıklı kılan en önemli yönü, kamusal alana dair gözlem ve sınıflandırmaları ön plana alan bir etnografik eser oluşudur. Soluduğumuz hava kadar tanıdık olsa da, tanımlanması zor bir kavramdır kamusal alan. Sınırları nerede başlar nerede biter, bu bile bitmek bilmeyen bir tartışma konusudur. Zaten Koçu da bu tür muğlak sorgulamalara girişmeden, pragmatik bir üslupla, yer yer bir muharrir yaklaşımıyla kayda geçirmiş İstanbul’daki hayatı. Yayınlandıktan bunca yıl sonra bile geniş kitlelerde merak uyandırmasının sebebi de eserdeki bu pragmatik yaklaşım olsa gerek. İç ve dış göçler, marjinal yapılanmalar, kayıplar, cinayetler, katiller, kurbanlar ve daha pek çok şey kamusal alanın kapsamına dahildir.

Ansiklopedinin sayfalarında gezindikçe, derin entelektüel birikimine ilaveten, sokaktaki hayata nüfuz etme konusunda son derece becerikli ve hatta buradan beslenen bir yazar olarak görürüz kendisini. Zira yazarın günlük hayatın içindeki küçük ayrıntıları yakalayıp bunlardan sonuç üretme konusunda bir hafiye kadar maharetli olduğunu Koçu’yu bizzat tanıyıp yakınında bulunmuş şahıslardan da duyuyoruz. Çevresindeki her şeye böyle bir dikkatle yaklaşan yazarın hazırladığı ansiklopedinin içeriğinde İstanbul’un kimliğine ve tarihine dair makro ölçekli bilgilerin olduğu kadar, büyük ve görkemli anlatılar peşinde koşanların kolayca dikkatinden kaçacak ayrıntıların da yer etmesi okurla arasında güçlü bağlar kurabilmesinin esas sebebidir.

Söz konusu etnografik üslup sokakları, kahvehaneleri, yangınları, köpekleri, sıradan ve sıradışı insanlarıyla İstanbul şehrine dair bir anlatı kurgusudur. İstanbul Ansiklopedisi yaş ve sınıf farkı gözetmeksizin, İstanbul’u yaşayan her bireyin şehir hayatı içindeki ortak paydalarını merkeze alarak tasarlanmıştır; dolayısıyla her türden okurun ilgisini çeker. Şöyle bir göz atayım diye başlayan elinden bırakamaz. Bu eserde şehir yaşayan, değişen, dönüşen bir varlık olarak kurgulanmış, her türlü insanı, sokakları, duvarları, sözü ve sohbetiyle bir İstanbul tasavvuru yaratmak için metinler ve çizimler bir araya getirilmiştir. Dolayısıyla, belli başlı şahsiyetler, güreşçiler, kabadayılar ve anıtsal yapılara ilaveten, “tükürük cezası” gibi, sokakların nizamına dair bilgiler, gecekondular, mahalle adlarının kökenleri, yangınlarla yitip gidenler, sokak köpekleri, kahvehaneler, artistler, sporcular, hamallar, cinayetler ve dahası, zengin bir İstanbul argosu yer alır Koçu’nun ansiklopedisinde.

Bu kapsamlı eseri Reşad Ekrem Koçu tamamen kendi öznelliğinde, herhangi bir biçimsel dayatmaya maruz kalmadan hazırlamıştır. Bilgi ve becerisine güvendiği bir ekiple çalışıp titiz bir işbölümü geliştirdiğini öğreniyoruz kendisini tanıyanlardan. Nihayetinde bütün metinleri ve çizimleri gözden geçirip eserin tutarlı bir üslup dahilinde gelişmesine de dikkat etmiştir. Bu dikkat sayesinde de eser görsel estetik ve içeriğin tasnifi konusunda başlı başına bir tarz oluşturarak ortaya çıkabilmiştir.

İstanbul Ansiklopedisi’nde “Karakorsanlar Çetesi”. Resim: Sabiha Bozcalı, 1966. SALT Araştırma Arşivi

Kabadayılar, hamallar, meczuplar ve diğerleri kendilerini ifade biçimleriyle de kayda geçmişlerdir. Bana göre İstanbul Ansiklopedisi’ni vazgeçilmez yapan unsurlardan en önemlisi de bu emsalsiz şahsiyetlere ses veren, artık büyük ölçüde unutulmuş İstanbul argosudur. Bir zamanların İstanbulu’nda “külhanbeyi argosu” ve “kumarbaz argosu” olmak üzere iki çeşit argo olduğunu öğreniriz. Gülle topuk, hayratyıkan, kokoz, sarı kız ve daha niceleriyle argo sözler hayatın ve dilin en hoyrat karşılaşmalarından ortaya çıkarlar. Bu açıdan müthiş bir yaratıcılık ürünüdür argo. Dilin de hayatın içinde yaşayıp dönüşen bir yapıyla tezahür ettiğini, estetik ve şiirselliğin sadece nazendelere ve beyzadelere has olmadığını fark ettirir.

Değişen ve dönüşen şehir

İstanbul Ansiklopedisi’nin içeriğindeki anlatıda başrol şehrin kendisine aittir. Şehir denen yapıyı, tarihî unsurlar ve belli başlı mekânlar gibi anıtsal özelliklerine ilaveten, gündelik hayatın keşmekeşiyle örülü bir tecrübeler bütünü olarak ustalıkla sayfalara aktarır Koçu. Bir yerleşke olarak şehir algısını inşa ettiği bu anıtsallığa hayatın akışında yakaladığı ayrıntıların eklenmesiyle, emsalsiz bir eser olmuştur İstanbul Ansiklopedisi. Bu yönüyle de her türden okura hitap etmeyi başarır. Koçu’nun üslubunda, çoğu yerde rastladığımız, kültürel ve estetik değeri olan şeyleri överken, geniş kitleleri “cehalet” veya “kıymet bilmezlik”le suçlayan elitist, yani tepeden bakışı görmeyiz. Bu kendini bilen tavrı da yazarı ve eserini erişilebilir ve değerli kılar.

İstanbul Ansiklopedisi’nde “Gençliğinde tulumbacılık heveslisi olan Mâbeyinci Reşid Bey”. SALT Araştırma Arşivi.

İyi bir etnografi yazarı, sıradan bir merakın ötesine geçen derinlere nüfuz etme arzusuyla bakar etrafına. Koçu’nun sokak isimlerine, büyüklü küçüklü nesnelere, insanlara ve gözünün gördüğü her şeye dair inanılmaz detaylarla kayıt tutmuş olması bu arzunun eseridir. Eserin metodolojik ve estetik yönünün şekillenmesinde ise hızla kendini gösteren toplumsal değişim sürecinin belirleyici olduğunu tahmin edebiliriz. Zira Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’ni yazmaya 1944 yılında, İkinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam ederken başlamış. Türkiye savaşa katılmamış olsa da, hırpalayıcı etkilerinin hayatın her safhasında hissedildiği gerçeğine hepimiz aşinayız. Bu çalkantılı dönemde İstanbul’daki demografik hareketlilik, iktisadi hayat, tüketim kültürü ve bunların etkisinde şekillenen değerler sisteminin karmaşık ve heyecan verici hallerini fark edip kayda geçirmek istemiş Reşad Ekrem Koçu. Bu ilhamla, yoğun siyasi gündemde gözden kaçan veya kısa sürede unutulacağı tahmin edilen pek çok toplumsal unsurun da özenle ansiklopedinin sayfalarında muhafaza edildiğini görebiliyoruz.

Özetle, Reşad Ekrem Koçu’yu İstanbul’a dair bir ansiklopedi hazırlamaya teşvik eden en önemli konunun bu toplumsal ve tarihsel dönemeç olduğunu düşünebiliriz. Siyasi ve toplumsal hayatın kapsamındaki her şeyle birlikte İstanbul şehri de değişmekteydi. Dahası, bitmek bilmeyen yangınlar mahalleleri ve anıları yutup yok ediyordu. Bu açıdan bakınca, Koçu gibi ince ayrıntılarla toplumsal ve siyasi hayatı makro düzeyde etkileyen kapsamlı anlatılar arasında maharetle gidip gelebilen bir yazarın iyi bir zamanlamayla harekete geçtiği aşikârdır. Sadece kamusal alan değil, doldurulan kıyılar ve yok edilen ormanlarla birlikte şehrin topografyası da değişmekteydi.

Bu eserde Reşad Ekrem Koçu’ya dair iki şey fark edilir: Birincisi, Koçu’nun oldukça derinlikli ve içinde yetiştiği entelektüel geleneğe sadakat gösteren bir aydın oluşudur. Diğeri, üstelik okurlarda müptelalık yaratan esas özelliği de bu entelektüel bakışın etkisiyle geliştirdiği zengin ve derinlikli şehir tasavvurudur. Şehir denen yapının tıpkı toplum, dil ve kültür gibi sürekli değişip devinen bir halde kendini var edebildiğini kavrayan bir aydın olarak, onun beş duyuyla tecrübe edilen en sade hallerini kayda geçirmeyi amaç edinmiş ve bunu başarmıştır. İstanbul’un seslerine, kokularına, taş ve ahşapla örülü dokusuna nüfuz edebilmek için nasıl bir gayret ve zevkle sokak sokak dolaştığını tahmin edip bitmek bilmeyen bir hayranlıkla okuruz İstanbul Ansiklopedisi’ni.

Başka Kayda Rastlanmadı sergisinden, SALT.

A harfinde, İkinci Abdülhamid devrinin meşhur kabadayılarından Boğazkesenli Abdi’nin debdebeli hayatı, hemen ardından 17. asırda yaşamış “namlı musikişinaslardan” Derviş Abdi, ardından Kumarbaz Abdi, Kel Abdi, “uygunsuz takımından” Lağmancıbaşıoğlu Abdi, İstanbul’un “nevcivan tiplerinden” Yusufçavuşzade Abdi, derken Abdisübaşı Sokağı’na gelene kadar –Abdi isminin ne kadar da çok kullanıldığına hayret edip– her biri birer hikâye akıcılığında yazılmış çeşitli malumatı okuduktan sonra (pek çok ayrıntıyı unutsak da) şehre dair bir his, Koçu’nun ebedileştirmek istediği biçimiyle bir şehir tasavvuru kalır aklımızda. F harfinde, Fındık, Fındık Altını, Fındıkçı, Fındıkçı Remzi Sokağı, Fındıkçı Remzi Sokağı Cinayeti diye ilerlerken, Fındık sözünün argodaki karşılığı, Fındık Altını diye tabir edilen altın sikkelerin kimin zamanında basıldığı, ardından da Fındıkçı Remzi Sokağı’nın görsel ayrıntıları ve burada işlenen bir cinayet hikâyesine geliriz.

Sokakları dolduran İstanbul esnafı, berberler, hamam tellakları, bir zamanlar esnaf sınıfından sayılan cerrahlar ve diğer meslek erbabı, giyim kuşamları ve diğer tafsilatlı bilgilerle yer alır ansiklopedide. Hayat kadınları, gece hayatının sevilen mekânları, üç büyükler diye bilinen futbol takımlarına dair oldukça tafsilatlı bilgiler ve daha niceleri alfabetik sırayla yerleştirilmiştir.

Gözle temas ve tasavvur

Reşad Ekrem Koçu ve beraberindeki ekip tarafından hazırlanıp tasnif edilen ansiklopedi maddeleri şehre ve hayata dair öznel bir bakış içermekle beraber, metne hâkim olan bu bakış okurlara herhangi bir doktrin veya ideoloji dayatmaz. Açık uçlu metinler halinde sıralanan tanım ve tasvirler okurların yorumuyla zenginleşecek içerikler olarak her birimizin şehir tahayyülünde farklı biçimlerde yer ederler. Koçu’nun –yitip gidene kolayca gönlü razı olmasa da– toplumsal değişimi sitemsizce kucaklayan tavrı sayesinde bir dönemin plaj kültürü, naylon çorap gibi moda akımları ve hatta hippiler ve onların İstanbul sokaklarına getirdiği hareketlilik, frengi yaydıklarına dair dedikodular da ilgi çekici görsellerle yakın geçmişe dair zengin bir imgelem oluşturmaya katkıda bulunur. Koçu’nun eserinde, harikulade tanımlara eşlik eden görsellerin de aynı metinlerde olduğu gibi bir üslup ve tutarlılık gözetilerek hazırlandığını kolayca fark ederiz. İstanbul Ansiklopedisi’nde ağırlıklı olarak üç tip görsel kullanılmıştır: Mimari çizimler, krokiler ve karakalemle yapılmış insan tasvirleri.

İstanbul Ansiklopedisi, “Çeşmebaşında bir İstanbul delikanlısı”. SALT Araştırma Arşivi

Yine Reşad Ekrem’i bizzat tanıyanlardan, kendisinin fotoğraf kullanmamaya itina gösterdiğini öğreniriz. Fotoğraf makineleri bu kadar yaygınlaşmadan önce de elle çizim yöntemine sıkça başvurulduğunu biliyoruz. Bu tercih, eserin görsel estetiğine katkıda bulunmanın ötesinde ansiklopediyi hazırlayanların şehirle ilişkisine dair de bir fikir verir. Bir zamanlar Batılı yazarların etnografik eserlerinde de sıkça görülen bu yaklaşım etnografik gözlemi zenginleştiren bir tecrübedir.

Gezgin, gözlemci veya gazeteci –nasıl tanımlandığından bağımsız olarak– gördüğü şeyi çizim yoluyla görselleştirmeye kalktığında, bakışa konu olan şeye daha yoğun bir dikkat sarf edip ayrıntılarına nüfuz eder ve bu derinlik kâğıda da aktarılmış olur. Gören ve görülen arasında zamana yayılan bir ilişki kurulmuş olur. Teknoloji ürünü makinelerin imkânlarına güvenip objektife kısaca bakıp geçmekle tesis edilemeyen bir ilişkiden söz ediyoruz. Üstelik, Sanayi Devrimi’ni takip eden yıllar boyunca gitgide hızlanan hayat temposu neticesinde ihtiyaçlar ve önceliklerin sıralaması değişince mecburen ihmal edilmiştir. Reşad Ekrem Koçu’nun görsellik konusundaki bu tercihi, İstanbul Ansiklopedisi’ne ilham veren diğer bütün değişim ve dönüşümlerle de uyumlu bir bütünlük teşkil eder. Nasıl olsa dönemin koşulları ve zamanın ruhu kaçınılmaz olarak bazı değerleri saf dışı bırakacaktır. Bu türden tasvirlere de muhtemelen başka yerde rastlanmayacaktır. Serginin küratörleri de bu incelikleri fark edip İstanbul Ansiklopedisi’nin önemli bir karakteristiği haline gelen çizim tekniklerine özel bir değer atfetmiş olmalılar ki, sergiyi gezenlere güzel bir sürpriz hazırlamışlar.

Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi için yaptırdığı yapı çizimlerinden bir seçki
Fotoğraf: Mustafa Hazneci (Salt)

Tuttuğu kayıtları ansiklopedi şeklinde yayın dünyasına kazandıran Koçu’nun üslup konusundaki tercihleri gerek kendisine gerekse eserleriyle ileriki yıllarda tanışacak okurlarına büyük bir özgürlük alanı tanımıştır. Öyle ki, her yaştan, her sınıftan okurun ilgisini çekecek, akademisyen, gazeteci, sanatçı gibi pek çok meslek grubundan şahıslara ilham verecek, türlü şekillerde yoruma açık bir eser olarak yazın dünyamızda yerini almıştır İstanbul Ansiklopedisi. Eserin tamamlanmamış olması bile (ilk anda üzücü gelse de) bu özgürlük alanının pekişmesine katkı sağlar. Çünkü şöyle bir gözden geçireyim diye eline alan bırakamaz İstanbul Ansiklopedisi’ni ve eksik kısımları tamamlamak fikri hemen herkesin zihninde belirir. Bunu söylerken, tabii ki, günümüzün imkânlarıyla ve çağdaş mecralarda kayıtlar oluşturmak şeklinde bir “tamamlama”dan bahsediyorum.

Neden olmasın? Muazzam içerik zenginliği, geniş kapsamı ve hatta yarım kalmış olması bile İstanbul Ansiklopedisi’ne ayrı bir çekicilik katar. Bu yarım kalıştan ilham alarak her dönemin kendi estetik ve entelektüel imkânlarıyla ve farklı öznelliklerde İstanbul etnografileri üretmek mümkündür. Eser böylesine lezzet verirken, zaten anakronistik, yani zamanda ileri geri sıçramalarla oluşmuş metin düzeni her türlü eklemeye ve yoruma açıktır. İstanbul Ansiklopedisi’ne yapılabilecek herhangi bir katkıyı düşünmek, şehrin kendisini düşünmek, şehri kurgulamak demektir ki, Koçu’nun asıl tutkusu da şehrin kendisinedir zaten.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • "Başka kayda rastlanmadı"
  • istanbul ansiklopedisi
  • reşat ekrem koçu

Önceki Yazı

KRİTİK

Hiç Kötülük Görmemiş Gibi:

Zamanın loşluğuna övgü

“Hiç Kötülük Görmemiş Gibi, hayatın düpedüz nafileliğini saygıyla kabul etmiş, ama tam da bu nedenle onun içindeki parıltı ve umut kırıntılarını da gören bir kalemden ortaya saçılmış öykülerin bir toplamı... Nasıl ki gündelik yaşamı oya gibi işlemişse, dilini de özenle kuran, oya gibi işleyen bir metin.” 

TÜLİN URAL

Sonraki Yazı

HER ŞEY

Jane Goodall’ın bilgeliğinde

Umutlanmaya cüret etmek

“Goodall iflah olmaz bir iyimser, yılmaz bir doğa koruyucusu. 'Umutla ilgili herhangi bir tartışma, doğal dünyaya verdiğimiz korkunç zararı itiraf etmediğimiz, yaşanan muazzam kayıplara şahit olan insanların hissettikleri gerçek acıya ve ıstıraba eğilmediğimiz sürece eksik kalacaktır' diyor.” 

RAİFE POLAT
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist