• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Adaletin Gerektirdiği Hukuk vesilesiyle

İoanna Kuçuradi

“İoanna Kuçuradi’yi bizdeki diğer felsefecilerden ayıran temel özelliklerden biri, felsefi çalışmayı kollektifleştirmesidir. Meselesini büyütür, toplumsallaştırır, başkalarını dahil eder, tartışmayı toplumsal bir etkinlik haline getirir.”

İonna Kuçuradi. Fotoğraf: Muhsin Akgün / Hürriyet gazetesi

YÜCEL KAYIRAN

@e-posta

PORTRE

26 Eylül 2024

PAYLAŞ

1.

İoanna Kuçuradi’yi felsefe üretimi bakımından bizdeki felsefecilerden ayrı kılan temel özellik felsefeyi bilgisel zeminde üretmiş olmasıdır. Felsefeyi bilgisel temelde üretmek ne demek? Felsefi bilgi kavramsal bilgidir ve bu kavramsal bilgi ayrım ve tanım yapmakla ortaya çıkar. Öncelikle problem nesnesindeki aynı türden olmayanlar birbirinden ayrılır. Aristoteles’in bölme dediği şeydir bu. Aynı türden olmayanlar da ayrı ayrı tanımlanır. Dolayısıyla felsefi bilgi belli bir problem konusunda bir anlayışı, bir görüşü dile getirmekten çok kavramlaştırma yaparak o durumun neliğini, o durumu o durum yapan ve o durumu benzer durumlardan ayıran şeyleri tanım düzleminde dile getirmenin sonucunda ortaya çıkar. Kuçuradi görüş dile getirmez. Görüş konuşulan konu hakkındaki tasarım ve imgeleri dile getirmektir. Belli -izm’lerin tasarım ve imgeleridir bunlar.

Kuçuradi edebiyata önem veren bir düşünürdür, özellikle felsefi problemlerin gösterilmesi bakımından. Ama edebi söylemi felsefeye dahil etmez. Bu ayrım Kuçuradi’yi, sözgelimi 20. yüzyıl Fransız filozoflarından da (Althusser hariç) ayrı kılan bir özelliktir. (Fransız filozoflarını özellikle son yıllarda Türkiye’de pek çok hayranları olduğu için baz aldım.) Fransız filozoflar yaygın biçimde edebi söylemi felsefi söyleme dahil ederler. Althusser hariç. Ama Althusser’in ustası Spinoza ise, Kuçuradi’nin ustası Aristoteles’tir.

İonna Kuçuradi

2.

Kuçuradi’nin ilk kitabı bir şiir kitabıdır: Perdenin Arkası (1962). Yunanca, yani anadilde kaleme alınmış bu şiirler 2016 yılında Türkçeye çevrilecektir. (çev. Kornilia Çevik Bayvertyan) Perdenin Arkası’nı oluşturan şiirler geldiği gibi yazılmış şiirler değildir, belli bir problematiği ve teması vardır. (Bkz. “İoanna Kuçuradi’nin Şiirleri”)

Kuçuradi’nin ilk felsefe kitabı Trajik Olan’dır (Yankı Yayınları, 1966); Max Scheler ve F. Nietzshe’de Trajik Olan. Trajik olanla ilgili bizdeki ilk ciddi kitaptır kuşkusuz. Bu kitap daha sonra Kuçuradi’nin Sanata Felsefeyle Bakmak (Şiir Tiyatro Yayınları, 1979) kitabında yer alacaktır. Kuçuradi’nin üçüncü ve dördüncü kitapları, genel bir ifadeyle söylersek, 19. yüzyıl felsefesi üzerinedir: Nietzsche ve İnsan (Yankı Yayınları, 1967) ile Schopenhauer ve İnsan(Yankı Yayınları, 1968). (1969 yılında Kuçuradi’nin kaleme aldığı bir risale de var: Liselerde Felsefe Öğretimi.) Hoca bir keresinde, yapılması gereken işlerden zaman bulabilir ise, bu çalışmaların üçüncüsünü, Albert Camus hakkında olanı yazacağını söylemişti: “Camus ve İnsan.” İrdelendiğinde, bu kitapların ilgili oldukları filozoflar hakkında hâlâ en özgün çalışmalar olduğunun altını çizmek gerekir. Schopenhauer veya Nietzsche, Kuçuradi’nin modern felsefe tarihine bakış ve analiz tarzını göstermekle birlikte, Kuçuradi’nin problematik bakımdan insan felsefesi üzerine odaklandığını gösterir bize. Nitekim Kuçuradi’nin beşinci kitabı İnsan ve Değerleri (Yankı Yayınları, 1971) adını taşır.

İonna Kuçuradi, Metin Altıok

İnsan ve Değerleri, Kuçuradi’nin kendi felsefesiyle ilgili ilk teorik yapıtıdır. Kuçuradi’nin felsefesi, emareleri daha önceki kitaplarında mevcut olsa da, ilk defa bu müstakil kitapta dile getirilir. Burada özgün bir durum söz konusu. Öncelikle, bu çıkış biçimi akademide hocanın yönlendirmesiyle yapılan çalışmaların basılması türünden değil. Felsefi ve teorik yaratıcılık burada kendinden menkul bir biçimde dile gelir. Ve bu kendinden menkul felsefe ve yaratıcılık kesintiye uğramadan, bir devamlılık biçiminde ortaya çıkacaktır. Yani bu çıkış akademideki bir felsefe öğretmeninin çıkışını değil, felsefi bir problemi olan bir entelektüelin doğuşunu dile getirir. Burada entelektüelden daha ileri olan bir durum, filozofik bir durum söz konusudur. Bir filozofun felsefesi zaten başlangıçta mevcut olan bir şeydir, daha sonra çalışarak yolda bulunan bir şey değildir; tıpkı şiirde olduğu gibi. Akademi tarihi bakımından da bir dönüm noktasıdır bu. Bir filozofun entelektüel kariyerinin gelişimi sadece akademi içinden değil, aynı zamanda toplumun kültürel/düşünsel ortamında da vücut bulmalıdır. Kuçuradi’nin bu kitaplarının arka arkaya Yankı Yayınları tarafından yayımlandığını hesaba katmamız gerek. Yankı Yayınları ‘60’ın ikinci yarısında Türkiye’deki elit bir yayıneviydi. ‘70’lerde Payel Yayınları ne ise ‘60’larda da Yankı aynı konumdaydı. Kuçuradi’ye gelinceye dek telif olarak kaleme alınan felsefe kitapları akademik yayın olarak yayımlanırdı. Özellikle de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları yayını olarak. Bu yayınların hedef kitlesi kuşkusuz felsefe öğrencileriydi. Kuçuradi, kitapları bütün düşünce okuruna yönelik olarak basılan ilk felsefecidir. Nermi Uygur’un Dilin Gücü (1962) kitabı vardır daha öncesinde ama bu kitap bir denemekitabıdır, felsefe değil. Uygur’un mesleki kitabı olan Başkasının Beni Sorunu (1958) İstanbul Üniversitesi yayınıdır. Kuçuradi’nin Batıya gitmeden, Batıda eğitim görmeden, sadece Türkiye’nin olanaklarıyla yetişen ilk felsefeci olduğunun da altını çizelim.

Kuçuradi’nin altıncı kitabı Etik 1977 yılında yayınlanır. Etik, Kuçuradi’nin kendi felsefesiyle ilgili ikinci temel teorik kitabıdır. Bu baskıda kitabın “Etik İlişki” adlı birinci ana bölümün “Giriş” ile Birinci ve İkinci Bölümü yer alır. Tamamlanmış tam metin ise 1988 yılında yayınlanacaktır. Etik de İnsan ve Değerleri gibi felsefi bilgi dile getiren metinlerdir; görüşleri, yani tasarım ve imgeleri dile getiren metin değil, tanım ve ayrım yaparak ilerleyen metinlerdir.

Etik kavramını bizde kitap adına ilk taşıyan Kuçuradi oldu. ‘70’lerin ortasındaki kültür ortamında oldukça yabancı ve tuhaf görülmüş olsa gerek. “Etik” kavramı ancak 2000’li yıllarda yaygınlaştı, hemen moda oldu ve “ahlak” kavramı çöpe atılarak, çoğu zaman yanlış olmasına rağmen onun yerine de kullanılır hale geldi. Kuçuradi’nin 1988 yılında yayınlanan Uludağ Konuşmaları-Özgürlük, Ahlak, Kültür Kavramları, bu karışıklık durumu bakımından halen çok önemli bir kitaptır. Kültürel farklılıklar kavramının uluslararası düzlemde gündeme getirildiği günlerde, Kuçuradi’nin ahlak ve özgürlük kavramlarının yanı sıra kültür kavramı üzerinde de söz alması gündeme bilgisel bir müdahaledir. Görüşleri değil, felsefi bilgiyi dile getirdiği için her zaman günceldir. Aristoteles’in metinleri gibi. Felsefenin devamlılığı, ortaya koyduğu bilginin kendini daima güncelleştirmesi anlamına gelir. Görüş, konuşulan konu nesnesi hakkındaki tasarım ve imgeleri dile getirme biçimidir. Tasarım ve imgeler ise, temelde dönemlerden aldığı ilhamla bu ilhamların vaat ettiği beklentileri dile getirirler.

Kuçuradi’nin yedinci kitabı Sanata Felsefeyle Bakmak (1979) idi. Türkiye’deki felsefeciler yazın ya da sanat yapıtlarının felsefeyle değerlendirilmesi meselesine telif düzeyinde pek girmemişlerdir. Kuçuradi burada ayrıksı durur. Nitekim Kuçuradi’nin ilk kitabı Trajik Olan bu kitabın ana gövdesini oluştursa da, Sanata Felsefeyle Bakmak, İnsan ve Değerleri’nde dile getirdiği değerlendirme felsefesinin sanat felsefesi zemininde sistemli hale getirilmesidir. “Değer, Değerler ve Yazın” bu bakış tarzını dile getiren en önemli yazıların başında gelir. Ancak bu bakış tarzı bu ana yazıda bırakılmış gibidir. Kuçuradi kendi felsefesinin problematik gelişimini her yeni çalışmasında devamlılık içinde ilerletir. Ancak Kuçuradi 1980’den sonra sanat ya da yazın yapıtlarının değerlendirilmesi meselesine tekrar dönmemiştir.

Kuçuradi’nin belki de en önemli kitabı, Çağın Olayları Arasında’dır (1981). Uludağ Konuşmaları’nı da bunun yanına ekleyebilirim. Kuçuradi’nin bütün kitapları kendi felsefesinin ana temalarının açılımlarını dile getirir. Bu iki kitaptaki yazılar işlev ve içerik bakımından Kant’ın kısa yazıları gibi müstakil yazılardan oluşur.

İonna kuçuradi, Bilge Karasu

Türkiye’de akademik kuram çalışmasının çıtası genel olarak doktora düzeyinde kalır. Kuşkusuz doçentlik ve profesörlük kariyeri yapılır ama Türk akademisyenleri genelde doktoranın üstüne yatarlar, doktorada gösterdikleri çabanın bir ikincisini tekrar ortaya koymazlar; onları doktorayı aşacak yeni çalışma girişimine itecek azimden yoksun gibidirler. Bu düzeyin belki tıpta, kısmi olarak doçentlik düzeyine geldiği söylenebilir. Çalışmanın devamlılığı yaratıcılığın kendinden menkul olmasından alır azmini. Bu kitaptaki yazıları değerlendirirken bu genel durumu da göz önünde bulundurmak gerekir.

İki bölümden oluşan Çağın Olayları Arasında’nın ilk kısmı Kuçuradi’nin kendi felsefesinin ana temalarından çok, içinde bulunan tarihsel durumlarla ilgili kavramsal analiz sunumlarından oluşur ve temelde bu bölümün yazıları nihilizme karşı bir savaşı dile getirir. “Her şey yapılabilir” anlayışını kendisine ilke edinen bir özgürlük anlayışının doğruluğundan söz edilebilir mi? “Her şey yapılabilir” ilkesi, açıkça dile getirilemese bile, bugün de her kesimin özgürlük anlayışının çekirdeğini oluşturuyor. İkinci bölümde yer alan Platon ve Aristoteles üzerine yazılar, ki bunlardan biri Kuçuradi’nin profesörlük tezini oluşturur, her iki filozof için yazılmış bilgisel temelli yazılardır; görüş ve anlayış dile getiren yazılar değil. (Kuçuradi’nin Antik Yunan felsefesiyle ilgisi konusunda şu yazıya da bakılabilir: Yücel Kayıran, “Felsefenin Beyaz Saçlı Prensesi İoanna Kuçuradi, Radikal Kitap, Sayı: 817, 11 Kasım 2016.)

Genel bir değerlendirme yaparsak, Kuçuradi’nin ‘60’ların ortasından (Trajik Olan 1966’da yayınlanmıştı) 1981 yılına kadar, kesintiye uğramaksızın çok yoğun bir entelektüel verim içinde olduğunu görüyoruz. Yani Kuçuradi felsefesini on beş yıl gibi bir sürede inşa etmiş görülüyor. Verim bundan sonra düşmeyecek, çeşitlenecektir.

Kuçuradi’nin kendi felsefesiyle ilgili bundan sonraki kitabı 2007 yılında yayınlanan İnsan Hakları Kavramları ve Sorunları kitabıdır. İnsan hakları sorunu Kuçuradi’nin kendi felsefesinin üçlü sacayağından birini oluşturur. Dolayısıyla kısaca söylemek gerekirse, Kuçuradi’nin felsefesinin üç ana problemi, üç ana teması vardır; insan, etik ve insan hakları meselesi. Yani Kuçuradi’nin felsefesinin üçlü sacayağını felsefi antropoloji, etik ve hukuk felsefesi oluşturur. Dolayısıyla Kuçuradi’nin felsefesinin bu üçlü sacayağı üzerinden okunması gerekir.

İnsan Hakları Kavramları ve Sorunları 2007 yılında basılmış ama kitabı oluşturan yazılar ‘80’li ve ‘90’lı yıllarda kaleme alınmıştır ve temelde Kuçuradi’nin olgunluk dönemi yazılarını oluşturur. ‘80’li ve ‘90’lı yıllarda yazılmış bu yazıların kitaplaşması neden 2000’lerin hemen hemen sonuna kalmıştır diye sorulabilir. Sorulmalıdır; karşımızda kesintiye uğramamış bir yaratıcılık söz konusudur.

İoanna Kuçuradi’yi bizdeki diğer felsefecilerden ayıran bir diğer temel özellik, felsefi çalışmayı kollektifleştirmesidir. Meselesini büyütür, toplumsallaştırır, başkalarını dahil eder, tartışmayı toplumsal bir etkinlik haline getirir. Kuçuradi başka felsefecileri de işin içine dahil eder, onları çalıştırır ve onların söz konusu felsefi meseleye katkıda bulunmalarını sağlar. Seminerlerin uluslararası düzeyde yapıldığını da eklemek gerekir. Bunlar kurumsal çalışmalardır; Türkiye Felsefe Kurumu etkinlikleri olarak vücut bulur. Bunlardan birkaçına, özellikle ilk seminerlere değinmek gerekir. Denebilir ki, bu çalışmaların ilkini Felsefe Kurumu Seminerleri etkinliği ve kitabı oluşturur. Bu seminer 1974 yılında gerçekleşir 1977 yılında kitaplaştırılır. Takiyettin Mengüşoğlu ve Nusret Hızır’ın da katılımlarıyla gerçekleşir. Her iki düşünür de kurumun başkanlığını yapmıştır. Felsefi bakışın ne olduğuna ilişkin çok önemli bir seminerdir bu. Kitap Kuçuradi’nin “Felsefi Bakış” sunumuyla açılır. Ona göre felsefi bakış problem gören bakıştır. “Problem görmek her şeyden önce bir aykırılığı yakalamaktır. Ama ne ile ne arasındaki bir aykırılığı?” Sorunun yanıtını okurun araştırmasına bırakıyorum.

İoanna Kuçuradi, 1965.

Daha sonra İnsan Haklarının Felsefi Temelleri Uluslararası Semineri (1980) ve kitabı (1982) gelecektir. Bir sonraki seminer Dünya Problemleri Karşısında Felsefe Uluslararası Semineri (1986) ve kitabı (1988) gelir. Kuçuradi bu seminerin konusunu, 2003 yılında İstanbul’da yapılan ve bütün Türkiye tarafından ilgiyle takip edilen Dünya Felsefe Kongresi’ne de taşıyacaktır. Yeri gelmişken söyleyelim, Dünya Felsefe Kongresi’nin İstanbul’da gerçekleştirilmesi Kuçuradi’nin seminer çalışmalarının doruk noktasını oluşturur. Bu seminerlerin kitaplaştırılmasındaki editörlüğü de Kuçuradi’nin kendisi yapar. Bir çalışmaya daha değinmek isterim. Editörlüğünü yaptığı önemli çalışmalardan biri Takiyettin Mengüşoğlu’nun anısına hazırlanan ve bir tür armağan kitap olan Yüzyılımızda İnsan Felsefesi (1997) kitabıdır. Birçok seminer söz konusu ve bu çalışmaları Kuçuradi hâlâ devam ettirmektedir.

3.

Bu yazıyı İoanna Kuçuradi’nin yakınlarda yayınlanan Adaletin Gerektirdiği Hukuk (2023) kitabı vesilesiyle kaleme aldım. Kitabın adı ilk bakışta iktidarın gerektirdiği hukuk değil, adaletin gerektirdiği hukuk biçiminde yorumlanabilir ama öyle değil. Felsefe bugün olan tekil bir duruma yanıt vermez ama bir aykırılık söz konusu ise, bu genel durumu problem nesnesi edinir.

İktidarın gerektirdiği hukuk durumunda, hukukun, gücün iktidara teslimini onaylaması gerekir. Adaletin gerektirdiği hukuk durumunda ise hukuk, gücün adalete teslim edilmesini dile getirir. Adalet, ona ait olanın ona verilmesini dile getirir.

Hukuk başta kendine özgü terminolojisiyle çok spesifik bir alan olarak görülür ve onun özel eğitimini almış kişilere terk edilirdi. Bugün durum böyle değil, problemi görmemiz gerekiyor. İnsan hakları kavramının son yirmi içinde itibarsızlaştırılıp göz ardı edilen ya da unutturulan kavramlardan biri olduğunun altını çizmemiz gerekir. Bugün insan hakları kavramı hukuk kavramını yurt edinmiş durumda.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • ionna kuçuradi

Önceki Yazı

SÖYLEŞİ

Ayfer Tunç ile söyleşi:

“Bir Türkiye panoraması”

“Politik roman kelimesine karşıyım. Bence her şey politiktir. Yani politika dediğimiz şeyin özünde iktidar ilişkisi varsa, bir aşk romanı da politiktir. Dil politikanın ta kendisidir. Hangi dille yazdığınız bir politika ortaya koyar.”

ŞULE KARATAŞ

Sonraki Yazı

KRİTİK

Tek Kişilik Ölüm

“Tek Kişilik Ölüm tarihsel bir kesitin bütünsel gerçeğini sosyal ilişkileriyle verirken bir özeleştiri mekanizmasını roman kahramanları üzerinden işlevsel kılıyor. Kahramanların pek bol olduğu bir roman olmasa da, Türkiye sol tarihinde adları yer alan insanların olay örgüleri içinde sıkça anlatıldığı bir kitap.”

AZİZ ŞEKER
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.