Dünya içinde dünya: Pellucidar

Pellucidar I: Dünyanın Merkezinde

EDGAR RICE BURROUGHS

Fihrist Kitap
Ocak 2023
162 sayfa

Furkan Hacet

1 Haziran 2023

SEMİNA İDİL BALTEPE

İnsanlık uzun zamandır ayaklarımızın altında başka bir yaşamın varlığı, hatta Ölüler Diyarı veya cehennemin yeraltında olduğu fikriyle büyülendi. 17. yüzyılın sonlarından başlayarak, Dünya’nın içinde başka bir Dünya bulunan, yalnızca birkaç yüz mil kalınlığında bir kabuk olabileceğine dair teoriler vardı. 19. yüzyılın başlarında ise Dünya’nın yalnızca içi boş olmadığı, aynı zamanda iç kısmına girişlerin kutuplardan bulunabileceği ileri sürülmüştü. Ünlü kuyrukluyıldıza adını veren astronom Edmund Halley’in de savunduğu Oyuk Dünya Teorisi biliminsanları tarafından çürütülmüş olsa da, yüzyıllardır folklora, efsanelere ve mitolojiye ilham vermiş bir fikirdir. Nitekim Dünya altında yedi tabaka olduğu hemen hemen her yerleşik dinde olan bir inanıştır.

Edebiyatta çoğumuzun bildiği Jules Verne’in Dünya’nın Merkezine Yolculuk maceraları da bu minvalde kaleme alınmıştır. Oyuk Dünya Teorisi daha pek çok edebi esere ilham kaynağı olurken, bunlar arasında bilimkurgu ve fantezi türündeki eserleriyle öne çıkan Edgar Rice Burroughs’un Türkçeye ilk defa Fihrist Kitap tarafından çevrilen Pellucidar’ı üzerinde durmak istiyorum.

Uzay yolculuğuna gerek duymadan keşfedilecek yeni bir dünya imkânı sunan Burroughs’un yedi kitaplık dizisinin ilki olan Pellucidar, her an aydınlığın hüküm sürdüğü, gece ve gündüz döngüsünün olmadığı, ayrıca zaman kavramından da bağımsız bir yeraltı dünyası olarak karşımıza çıkıyor. “Pellucidar”ın etimolojisine baktığımızda da saydam, şeffaf, berrak (ışığın geçişine izin veren) gibi anlamlara gelen “pellucid” kelimesiyle karşılaşıyoruz. Yazarın sonsuz öğle güneşinin hüküm sürdüğü İç Dünya için iyi düşünülmüş bir isim seçtiği bariz. Ufku olmayan ve yüzeyin yukarı doğru kıvrıldığı bu yerde yazar, kara ve denizleri tasvir ederken kurguya da sadık kalarak mantıklı açıklamalar getiriyor ve gerektiğinde de dış Dünya ile kıyaslama yoluna gidiyor. Zamanın burada olmayışını diyaloglar aracılığıyla vurgulayan Burroughs, böylelikle “zamanın ne’liği problemini” de okura hissettirmeye çalışıyor.

“Öyle ki zaman diye bir şeyin, insanın zayıf ve sınırlı zihninin dışında da var olup olmadığından kuşkulanmaya başlıyorum.” (Pellucidar I: Dünya’nın Merkezinde, s. 47)

Kitabın ana karakterlerinden David Innes ve Abner Perry, icat ettikleri maden kazıcısını test ederlerken nesli tükenmiş birçok canlının ve proto-insanların yaşadığı ilkel İç Dünya’ya yanlışlıkla iniş yapıyorlar. Evrimin bizim dünyamızdan farklı doğrultuda gerçekleştiği bu yere, hayatta kalabilmeyi başaracak kadar adaptasyon sağladıktan sonra insan ırkını Pellucidar’da baskın ırk haline getirmek için uğraşacakları bir serüvenin içerisinde buluyoruz kendimizi. Baskın ırkın Maharlar adında devasa bir kertenkeleye benzeyen sürüngenlerin olduğu bu yerde işin içine biraz da psişik güçler karışıyor. Zira Maharların diğer ırklar karşısında sahip olduğu bu üstünlük, yüksek düzeydeki bilgeliklerinden ve farklı bir boyutta iletişim kurabilme kabiliyetlerinden de kaynaklanıyor. Kitapta geçen çoğu türün tarih öncesi çağlarda yaşayan canlılardan esinlenilerek oluşturulduğuna değinmekte fayda var. Nitekim Maharlar da bu prehistorik canlılardan olan pterozorların bir türü olarak karşımıza çıkıyor. “Baskın ırkın kölesi pozisyonunda olan insanlar, Dış Dünya’dan gelen David ve Abner’ın liderliğiyle bilgi ve silahı kullanarak üstünlük sağlayabilecek mi?” sorusu daha kitabın başından okura, dizinin devamı için merak unsurunu aşılıyor.

Kitapta geçen ırklar, bu ırkların nitelikleri ve dizinin diğer kitaplarında da süregelmesi muhtemel üstünlük savaşından yola çıkarak Burroughs’un üslubunun kısmen de olsa ırkçı bir tutum barındırdığını söyleyebilirim. Fakat bahsettiğim bu ırkçılığın herhangi bir etnik kökene saldırı mahiyetinde olarak modern okuru rahatsız edecek şekilde olmayıp daha çok kurguyu pekiştirecek biçimde olduğunu düşünüyorum.

Her ne kadar insan Pellucidar’da ilkel bir pozisyonda karşımıza çıksa da, fiziksel olarak mükemmele yakın denecek seviyededir ve ilkelliği, insani birtakım duygular barındırmasına engel teşkil etmez. Dış Dünya’daki insanların sahip olduğu bazı erdemlere sahiptirler. Fakat tüm bunların yanında Burroughs’un yarattığı kahramanlar için derinlemesine bir kişilik analizi söz konusu değildir. Karakter, gelişimini olay örgüsü içerisinde hissettirir ve daha çok tip niteliğindedirler.

Kahramanların sahip olduğu insani duygular içerisinde şüphesiz “aşk” da kitabın merkezinde kendine yer edinmiştir. Hatta ana karakterlerden David Innes’in maceralarının arka planındaki motivasyonlardan biri de Pellucidar halkından Dian’a duyduğu aşktır. Romantik ilişkiler kitabın kurgusunda önemli bir yer tutsa da, günümüz dünyasına kıyasla farklı bir çizgide ilerlemektedir. Bu dünyadaki aşk, daha çok erkeklerin seçimi ve düellosu sonucu belirlenen bir kavramdır. Kadınların ise bu seçim sonucunda söz hakları yok gibidir. Kabul etmek istemiyorlarsa kaçmak yahut canlarına kıymak dışında yapabilecekleri pek bir şey yoktur. Bu noktada da yine Pellucidar’ın ilkel bir dünya kurgusu olduğunu ve yazıldığı tarihi hatırlatmak istiyorum. Zira okurun bu etiketlere fazlasıyla takılı kalarak kitabın temel odağından ve kurgusundan kopmasını istemem.

Hayatının bir döneminde orduda askerlik yapmış olan Burroughs’un kendi yaşamından izleri de eserlerinde şüphesiz hissediyoruz. Pellucidar’da erkeklerin kadınlar için yaptığı düellolar, yaratıklarla olan mücadeleler, Maharlar ile David ve Abner önderliğindeki insanlar arasında geçecek olan savaş, yazarın bu askerlik hatırasının kalemine bir etkisi olarak karşımıza çıkıyor. Nitekim bir diğer eserindeki Mars Prensesi’nin ana karakterlerinden olan John Carter’ın asker kimliğinde ve olay akışında da askerlik geçmişinin yansıması var. Fakat bunun aksine, karakterlerin sergilediği tipik dinî tutumların ise Burroughs’un inançlarını temsil ettiği şeklinde yorumlanmaması gerekiyor. Pellucidar’daki ve diğer eserlerindeki din unsuru, yazarın hayatından bir yansıma olmaktan ziyade olay akışı içerisinde etkiyi yaratmak için kullanılan bir pozisyonda. İç Dünya’ya düşen ana karakterlerimizin buradaki insanları medeniyete doğru yönlendirme motivasyonlarını Tanrı’dan aldıklarını düşündükleri görev bilinciyle gerçekleştirdiklerini, özellikle de Abner Perry’de bariz bir şekilde görüyoruz.

Pellucidar’da isim sembolizasyonu olup olmadığına gelecek olursak, roman boyunca ismi sıklıkla geçen David’in âşık olduğu kadının isminin “divine” (ilahi), “heavenly” (göksel, cennete ait), “bright” (parlak) gibi anlamlara gelen Dian olması, bu ismin adeta onun güzelliğine vurgu yapacak şekilde seçildiğini hissettirir. Ana kahramanlarımızın isimlerinin David ve Abner olması da zihinlerde Tanah, Eski Ahit ve Kur’an’da bahsi geçen savaşçı dev Golyat’ı canlandırmaktadır. İsrail Krallığı’nın gelecekteki hükümdarı Davud (David) ile Golyat arasında olan ve Davud’un galibiyetiyle sonuçlanan savaşın Pellucidar’daki karşılığı Maharlar ile David önderliğinde insanlar arasında yapılacak olan üstünlük savaşı olabilir. Kahramanlarımızdan bir diğerinin adının Abner olması da –Davud ve Golyat’ın İncil anlatısında Saul’un ordusunun komutanının ismi Abner’dir– bunu destekler biçimdedir. Fakat mevzubahis sembolizasyonları ve kıyaslamaları hiçbir kaynaktan referans almayarak yalnızca romandaki kahraman isimlerinden yola çıkıp ortaya attığımı belirtmekte fayda var. Zira Burroughs’un, romanındaki ana karakterler için neden David ve Abner isimlerini seçtiğini bilmiyoruz.

“Bunun, Dünya’ya hükmetmek için süregelecek savaşların tarihini başlatacak olay olduğunu da o sırada fark ettim. Pellucidar’ın ilk imparatoru olarak, bu önemli savaşın içinde olmanın sadece görevim değil, aynı zamanda hakkım olduğunu hissediyordum.” (Pellucidar I: Dünya’nın Merkezinde, s. 151)

Sonuç olarak özellikle bilimkurgu ve fantastik türlerine ilgi duyanların bir çırpıda okuyacağı bu kitap yalnızca olay akışıyla değil, üslubunun akıcılığıyla da Dünya içinde bir başka Dünya deneyimini okura hissettiriyor. Dizinin tamamının Türkçeye kazandırılmasını heyecanla bekliyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim.