Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bir dönüşüm:

Modernleşen Türkiye’nin Tarihi

Modernleşen Türkiye’nin Tarihi

ERIK JAN ZÜRCHER

İletişim Yayınları
Ağustos 2025
464 sayfa

Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 4. Basım, 9. baskı
çev. Yasemin Soner

14 Ağustos 2025

BARIŞ HAKAN KARAYAVUZOĞLU

Erik Jan Zürcher’in Modernleşen Türkiye’nin Tarihi isimli eseri, Yasemin Saner’in çevirisiyle İletişim Yayınları tarafından yayımlanmış olup Türkiye’nin 1800’lerden günümüze kadar süregelen modernleşme sürecini geniş bir bakış açısıyla ele almaktadır. Zürcher, Türkiye’nin güncel krizlerinin kökenlerinin anlaşılması için tarihsel bilincin önemine vurgu yaparak şunu belirtir: “Türkiye’deki mevcut krizin köklerini anlamak için derin bir tarihsel kavrayış gereklidir.” Kitap Avrupa ve ABD’deki üniversitelerde ders kitabı olarak okutulan önemli bir akademik kaynak olmasının yanı sıra, Suat Aysu’nun kapak tasarımıyla, genişletilmiş ve gözden geçirilmiş 4. baskısıyla okurlarla buluşmuştur.

Erik Jan Zürcher, Amsterdam ve Nijmegen üniversitelerinde öğretim üyeliği yapmış ve “Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü Türkiye Bölümü” başkanlığını yürütmüştür. Yazar Türkiye’nin modernleşme sürecini yalnızca bir ders kitabının ötesine geçecek kadar derinlemesine analizlerle ele almıştır. Eser zengin kaynakça incelemeleri ve Osmanlı ve Türk tarihindeki önemli kişilere dair biyografik bilgileri içeren bölümleriyle okura dönemin ayrıntılarını titizlikle sunar.

Zürcher’in çalışması yalnızca siyasi olayları ele almakla kalmayıp toplumsal, ekonomik ve kültürel gelişmelere de odaklanmaktadır. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, kapsamlı ve derinlikli bir yaklaşım sunup Cumhuriyet’in ilk yıllarına inerek günümüzdeki sorunların kökenlerini oluşturan tarihsel dinamikleri sade ve etkili bir dille analiz eder. Günümüzdeki siyasal çekişmelerin kökenleri, geçmişteki siyasi aktörlerin söylemlerinde de açıkça görülebilir. Her ne kadar baş aktörler değişse de, bu süreçlerin özünde benzer dinamikler ve anlatılar devam etmektedir.

Zürcher, Türkiye’nin modernleşme sürecini merkezî devlet yapısı, siyaset yaşamı ve uygulanan politikalarla ilişkilendirerek inceler. Tarihçiler arasında bu unsurlarla ilgilenmeme eğilimi yaygın olsa da, Zürcher modern Türkiye’nin tarihini bu perspektiften ele alarak tarihsel sürecin daha kapsamlı bir değerlendirmesini sunar.

Zürcher’in çalışması Türkiye’nin bugünkü haline nasıl geldiğini, son iki yüzyıllık tarihsel süreçlerin bu gelişime nasıl katkıda bulunduğunu ayrıntılarıyla ele alır. Yabancı bir tarihçi gözüyle Türkiye tarihini değerlendirmek bazı açılardan daha tarafsız bir bakış kazandırmaktadır. Türk tarihçilerin eserlerinde resmî tarih yazıcılığının etkisiyle gerçeklikten sapma ve konuları ırk veya beka ekseninde yorumlama eğilimi görülebilmektedir. Zürcher bu eğilimlerden kaçınarak Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e kadar olan süreci nesnel ve bütüncül bir yaklaşımla ele almaktadır.

Akademik çevrelerde övgüyle karşılanan bu eser Türkiye tarihini yalnızca siyasi olaylar çerçevesinde değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel dinamikler ışığında da değerlendirir. Akademisyen Donald Quataert kitap hakkında şunları belirtir: “Mükemmel yazımıyla dikkati çeken bu güzel çalışma Türkiye araştırmaları alanında benzersiz bir perspektif sunuyor. Dönemi ele alışı hayli canlı tartışmalara yol açacak olan bu kitap Türkiye tarih yazımına uzun zamandan beri egemen olan eğilimlerin ciddi biçimde düzeltilmesi ihtiyacını da ortaya koyuyor.” Zürcher, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından günümüze kadar yaşanan sorunların köklerini açık bir dille okura aktarırken, Türkiye tarihine dair mevcut eğilimleri yeniden tartışmaya açar. Özellikle Cumhuriyet’in bebeklik yıllarına inerek günümüz Türkiye’sindeki siyasal çekişmelerin tarihsel temellerini inceler.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş ve modernleşme süreci

Zürcher, Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme sürecini Osmanlı İmparatorluğu’ndan başlayarak okura sunar. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e geçişin keskin bir kopuş değil, bir devamlılık olduğunu savunur. Bu sürekliliği özellikle 3. Selim ve II. Mahmut dönemlerindeki modernleşme hareketleri üzerinden açıklar. 3. Selim bu modernleşme hareketinin baş kahramanı olarak incelenirken, yazar Osmanlı’daki reformların, özellikle 18. yüzyıl sonlarında başlayan merkezîleşme çabalarının modern Türkiye Cumhuriyeti’nin yapı taşlarını oluşturduğunu belirtir. 3. Selim’in başlattığı reformlar Sultan II. Mahmut döneminde de devam etmiş ve bu süreç merkezî devlet yapısının güçlendirilmesini hedeflemiştir.

Kitap “18. Yüzyıl Sonunda Osmanlı İmparatorluğu” başlığıyla başlıyor. Yazar Osmanlı ideolojisine göre imparatorluktaki toplumun vergi ödemeyen, silah taşıma hakkına sahip olan yönetici seçkinler sınıfıyla bunun tam tersi durumundaki halk kitlesi (Osmanlı diliyle reaya; “sürü”) arasındaki kurumsal olarak katı ayrım etrafında biçimlendiğini vurgular. 18. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nu siyasal, askerî, ekonomik ve kültürel açıdan ele alarak bu dönemin zorluklarını ortaya koyar.

III. Selim döneminde başlayan devletin merkezîleşme çabalarının imparatorluğun tüm sorunlarını çözebileceğine inanılmıştır. Ancak bu merkezîleşme girişimi geleneksel imparatorluk yapısına aykırı olduğu için kendi karşıtlarını yaratmıştır. Zürcher, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişin tüm gerçekliğiyle anlaşılmasını sağlamak amacıyla bu süreci ustalıkla analiz eder. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapısal özelliklerinin kökenlerini ortaya koyarak okuru geçmişe dönük bir yolculuğa davet eder.

Jön Türk Devrimi'ni kutlayan, hareketin ilham kaynakları Midhat Paşa, Prens Sabahaddin, Fuad Paşa ve Namık Kemal, askeri liderler Niyazi Bey ve Enver Paşa ile Türkçe "özgürlük, eşitlik, kardeşlik" (Osmanlı Türkçesi hürriyet, müsavat, uhuvvet; Yunanca ελευθερία, ισότης, αδελφότης) sloganının yer aldığı bir taş baskı. 1908.

Bu geçiş süreci, Osmanlı İmparatorluğu’nun iç yapısındaki zorluklara rağmen Cumhuriyet’in kuruluşunda önemli bir rol oynamıştır. Modernleşme süreci sadece siyasal reformları değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik dönüşümleri de içerir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan bu süreklilik Cumhuriyet dönemi reformlarının temelini oluşturur.

Milliyetçilik ve devletleşme tartışmaları

Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışına zemin hazırlayan en önemli unsurlardan biri milliyetçilik hareketleridir. 19. yüzyılda Balkanlar’da ve Asya’daki eyaletlerde ortaya çıkan bu hareketler imparatorluğun çözülme sürecini hızlandırmıştır. Zürcher bu dönemde Osmanlı’nın merkeziyetçi politikalarının milliyetçi hareketler karşısında yeterince etkili olamadığını vurgular. Merkeziyetçilik çabaları imparatorluğu bir arada tutma amacı taşımasına rağmen, bu politikalar imparatorluğun zayıflamasını engelleyememiştir.

Bu tartışmalar Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında da devam etmiştir. Özellikle 1921 Anayasası’nın âdem-i merkeziyetçi yapısıyla 1924 Anayasası’nın merkeziyetçi yapısı arasındaki fark, bu tartışmaların Cumhuriyet dönemine nasıl taşındığını gösterir. Osmanlı’nın parçalanma sürecinde yapılan hatalar, nepotizmin yaygınlaşması ve bilgiye dayalı atamaların azalması da imparatorluğun zayıflamasında önemli bir rol oynamıştır.

Güvenlikçi devlet anlayışı ve Osmanlı’dan miras kalan düşman algısı

Zürcher’in kitabında önemli yer tutan bir diğer tema Osmanlı İmparatorluğu’nda gelişen güvenlikçi devlet anlayışıdır. Bu anlayış imparatorluğun son dönemlerinde özellikle iç ve dış düşman algısına dayalı olarak gelişmiştir. Osmanlı döneminde toplumsal ya da dinsel itirazlar hızla “fitne” olarak nitelendirilmiş ve bu tür itirazlar bastırılmaya çalışılmıştır. Zürcher bu güvenlikçi yaklaşımın Cumhuriyet dönemine miras kaldığını ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin de benzer bir iç-dış düşman algısına sahip olduğunu belirtir.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçen bu miras günümüzde de Türkiye siyasetinde görülen bazı ötekileştirme ve düşmanlaştırma pratiklerinin kökenini oluşturmaktadır. Bu miras güvenlik temelli devlet anlayışının Cumhuriyet’in kuruluşunda nasıl devam ettiğini anlamamıza yardımcı olur.

Osmanlı reformları ve Cumhuriyet’in temelleri

İmparatorluktan devletleşme sürecinde Osmanlı İmparatorluğu’nda iki farklı görüş dönem dönem egemen olmuştur. 3. Selim ile başlayan devletin merkezîleşme çabaları daha sonra âdem-i merkeziyetçi bir devlet anlayışına evrilmiştir. Bu durum Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında da tartışılmıştır. 1921 Anayasası âdem-i merkeziyetçi bir yapı sunarken, 1924 Anayasası merkezî devlet anlayışına göre düzenlenmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasını ve yıkılmasını engellemeye yönelik çabaların bir sonucuydu bunlar.

Yazar Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış nedenlerini mali, ekonomik, kültürel ve milliyetçilik açısından farklı nedenselliklere dayandırarak analiz eder. Milliyetçilik Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşündeki en büyük etkenlerden biri olarak öne çıkmaktadır. Balkanlar’da gelişen milliyetçilik hareketleri imparatorluğun zayıflamasında ve nihayetinde çökmesinde kritik bir rol oynamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun reform çabaları, Batılılaşma ve modernleşme yönündeki adımları, askerî, eğitim, sağlık ve kadın hakları gibi birçok alanda yenilikleri içermekteydi. Ancak bu yenilikler imparatorluğun çöküşünü engelleyememiştir.

Erik Jan Zürcher

Cumhuriyet dönemi reformlarıysa bu modernleşme sürecinin bir devamı niteliğindedir. Özellikle devletin, eğitimin ve hukukun laikleştirilmesi süreci Cumhuriyet’in temellerini oluşturmuştur. 1922-1924 yıllarında saltanatın ve hilafetin kaldırılması, Cumhuriyet’in ilanı ve yeni anayasa, Türkiye’nin laikleşme sürecinin en önemli adımlarındandır. Zürcher bu reformların Türkiye’nin geleceğini şekillendirdiğini ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinin nasıl bir bütünlük arz ettiğini vurgular.

Kitap ordu-siyaset ve ordu-iktidar ilişkisini, yeniçeriliğin tasfiye edildiği II. Mahmut dönemiyle Tanzimat yıllarında yeni bir ordunun kuruluşunu inceler. Türkiye’de ihtilalci siyasi akımlar yıllar boyunca Jöntürk’ten Kemalizm’e dek çeşitli adlarla anılsa da, tüm bu akımların yeni bir düzen kurabilmek adına harekete geçirdiği siyasi güç neredeyse her zaman ordu olmuştur. Osmanlı’nın son dönemi boyunca modern/Batılı yeni düzen ile ordu hep eşzamanlı tartışıldı. Modern Cumhuriyet, Osmanlı iktidarını yıkıp toplumsal zemindeki geleneksel dinî-siyasi eğilimlerin gücünü kırarak kendi rejimini inşa etti. 1923 Cumhuriyeti ve anayasal düzeni, Mustafa Kemal’in şahsında Kemalist subaylara dayanacaktı…

Sonuç: modernleşme sürecinin bugünkü Türkiye’ye yansımaları

Bir ülkenin geleceğini inşa edebilmesi için tarihini doğru ve objektif kaynaklardan öğrenmesi hayati bir önem taşır. Bu bağlamda Erik Jan Zürcher’in Modernleşen Türkiye’nin Tarihi eseri, Türkiye’nin modernleşme sürecine dair sunduğu geniş perspektifle hem akademik çevreler hem de genel okur kitlesi için vazgeçilmez bir kaynak haline gelmiştir. Eser Türkiye’nin siyasi, toplumsal ve ekonomik yapısını anlamak isteyen okurlar için temel bir başvuru kitabı niteliği taşır.

Zürcher, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan tarihsel süreci detaylı bir şekilde analiz ederek geçmişte yaşanan olayların ve dinamiklerin bugünün Türkiye’sine nasıl yansıdığını gözler önüne serer. Özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan sorunların kökenlerini irdeleyerek okuyuculara günümüzün siyasal çekişmelerine dair çözüm önerileri sunar.

Zürcher’in eseri Türkiye’nin geçmişten kaynaklı fay hatlarını, yaralarını, acılarını ve kanserleşen hücrelerini uygun bir anlatım diliyle sunarken, okuyucunun kendi kırıklıklarını ve yaralarını da keşfetmesine olanak tanır. Bu bağlamda, kitap bir tür tarihsel röntgen işlevi görür; okuyucuya Türkiye’nin geçmişine dair derinlemesine bir bakış açısı sunar.

Sonuç olarak, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi hem ders kitabı hem de genel okur kitlesine hitap eden derinlikli bir çalışma olarak öne çıkar. Osmanlı İmparatorluğu ve modern Türkiye tarihiyle ilgilenenler için tatmin edici bir perspektif sunan bu eser, Türkiye’nin tarihsel yolculuğunu anlamak isteyen herkes için önemli bir kaynak niteliğindedir.