
Amerikalı yazar ve ressam Joni Murphy’nin yeni romanı Konuşan Hayvanlar, geçtiğimiz günlerde Mehmet Emin Baş çevirisiyle yayımlandı. Metinlerinde iklim krizi, küreselleşme, kapitalizm, eşitlik, gelir adaletsizliği gibi günümüz dünyasının sorunlarını işlemeye özen gösteren Murphy, geliştirdiği dünyalar ve bu dünyalara adapte ettiği gerçeküstü karakterlerle dikkat çekiyor.
Konuşan Hayvanlar bir roman olmanın çok ötesinde: İçerisinde birçok fantastik unsur barındırıyor, fabl, masal, fantastik gibi birçok farklı türden metinle diyalog kuruyor... Çalışmalarında birbirlerine eklemlenen ve günümüz insanını kuşatan temel sorunsallar üzerinde duran Murphy bu anlamda çok yönlü bir kişilik olarak görülebilir.
İlk kitabı Double Teenage’de bir tür olarak romana yaklaşımını açıkça ortaya koyan Murphy, yeni romanı Konuşan Hayvanlar’da (Talking Animals: A Novel) da bu tutumunu sürdürür. ABD-Meksika sınırında cereyan eden birtakım olayları ve Celine ile Julie’nin başına gelenlerin izini süren Double Teenage, Batı kültürünün paradokslarına ışık tutarken bunu eleştirel bir tavırla yapar. Kurguyla kurmaca dışını bu anlamda iç içe geçiren ve roman türüne aynı zamanda bir eleştirel metin olma özelliği yükleyen Murphy, böylelikle toplumsal hikâyeleri farklı perspektifler üzerinden ele alıp değerlendirir. Cinsiyet eşitsizliği, adalet sistemindeki körelme, taşranın cehaleti gibi birçok meselenin ön plana çıktığı bu ilk kitabın ardından Konuşan Hayvanlar, Murphy için rotayı kapitalizme doğru çevirir.
Toplumun içerisinde bulunduğu durumu, keşmekeşi, açmazları metinlerinde irdeleyen bir yazar olarak ön plana çıkan Joni Murphy, Konuşan Hayvanlar’da New York üzerinden farklı meseleleri gündeme getirir. 20. yüzyıldan bugüne uzanan çizgide kapitalizmin başkenti olarak görülen New York, yerelle evrenselin birleştiği, küresel güçlerin bir araya gelerek inşa ettiği bir yeni dünya şehri olarak ön plana çıkar. Öyle ki, Murphy bu yeni düzeni meydana getiren temel izleklerin peşinden giderken yerelin evrensel karşısında nasıl silikleştiğini ve kapital ruhun nasıl her şeyi etkisi altına aldığını ortaya koyar. Romanın kalbinde işte bu giderek genişleyen temel sorunsallar kendisine karşılık bulur.
Konuşan Hayvanlar, New York Belediyesi’nde kimsenin uğramadığı, sessiz, kimsesiz, izbe kayıt bürosunda çalışan Alfonzo’nun hikâyesini merkezine alır. Alfonzo, kaygı bozukluğu ve depresyonla boğuşan bir alpakadır. Öyle ki, içerisinde bulunduğu ruh hali onun hiçbir şey yapmasına izin vermez ve onu zamanla daha da yalnız bir karakter olmaya doğru yönlendirir. Alfonzo için işle ev arasında gidip gelen, kimsenin olmadığı bir ortamda, sessiz sedasız geçen saatler söz konusudur ve böyle bir dünya ona hiçbir anlamda katkı sunmaz. Tam tersi bir şekilde şehir, halihazırda içinde bulunduğu kaotik ortamla Alfonzo’nun korkularını sürekli olarak tetikler.

Romanın merkezinde yer alan New York bir yanda refahın, diğer yanda sefaletin, bir yanda özgürlüğün, diğer yanda esaretin söz konusu olduğu bir şehirdir. Öyle ki, birbirlerine zıt kutupların bir araya geldiği bu şehir, her bir kişiye farklı türden bir dünya vaat eder. Kimileri sistem gereği her türlü zenginlik ve özgürlüğe sahiptir, kimileriyse bunun tam tersi bir şekilde büyük bir yokluğun içerisinde mücadele vermektedir. Bu kaotik yapı, herkesi ve her şeyin derinden sarsmakla beraber romana ruhunu veren temel katmandır da. İşte Konuşan Hayvanlar ve romanda kendisine söyleyecek yeni bir söz bulan kahramanlar (alpakalar, kuşlar, lamalar, köpekler, fareler, kediler…) bu kaosun tanıkları olarak dile gelir ve metni şekillendirirler.
Bir tür yeni fabl veya daha geniş çerçevede fantastik, masal, gerçeküstü metin olarak değerlendirilebilecek Konuşan Hayvanlar’da Alfonzo, New York ve sakinleri üzerinden bütün bir dünyayı tasvir eder. Yeni dünya veya diğer adıyla sömürü düzeni her şeyi etkisi altına alır ve büyük bir yıkıma tabi tutar. Alfonzo işte böyle bir dünyada hayatına anlam katmak için mücadele ederken çevresinde kimseyi bulamaz. Herkes bir şekilde bu yabani sistemin parçası olmuş, tüm canlılar büyük bir aldatının içerisine düşmüştür. Alfonzo bu keşmekeşin içerisinde yakın arkadaşı Mitchell’den (bir lama) başka kimseyle konuşacak durumda değildir. Bütün dertlerini, sıkıntılarını, sorunlarını Mitchell ile paylaşan Alfonzo ancak onun aracılığıyla dünyayla yakınlaşır. Roman da zaten böyle bir yapı üzerinden, Alfonzo ile Mitchell’in birbirleriyle ve dünyayla ilişkileri üzerinden gelişir. New York’un üzerine kurulu olduğu sistem, bu ikilinin kararları ve edimleriyle altüst olmanın eşiğine gelir, olaylar böylelikle gelişir.
Romanın ilk bölümünde şehir ve toplumla ilişkisi üzerinden hayatı anlamlı kılmanın veya ona katlanmanın yollarını arayan Alfonzo, bu süreçte tez yazmaktadır. Uzun bir süre üzerinde çalıştığı teze son şeklini vermeye çalışırken bunun kendi içerisinde yeni bir anlam üretmesini, böylelikle bu kaosu bir parça da olsa azaltmasını istemektedir. Kendisine ait bir dil geliştiren, dünyaya kendi penceresinden bakmaya özen gösteren Alfonzo, tezde de bu tutumunu sergilemeye özen göstermiştir. Nihayetinde tamamlanan tez, Mitchell’in de yardımıyla kayıt bürosundaki birtakım eski evrakların arka yüzlerine bastırılır ve böylelikle bir kâğıt çıktı alınarak üniversiteye sunulur. Büyük bir heyecanla tezini savunan Alfonzo’nun tezi jüri tarafından kabul edilmez ve böylelikle romanın ikinci safhasına geçilir.
Üniversite ve tez serüveninin hemen ardından bu sefer kişisel yaşantısıyla romanı sürükleyen Alfonzo’nun sırları yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlar. Kanserden kaybettiği annesi, kendisini terk eden kız arkadaşı, kavgacı ve ona her daim zulmeden baba, ruhsuz iş arkadaşları ve toplum… Tüm bunlar Alfonzo’nun yaşantısını giderek daha da anlamsız bir hale getirir. Roman da bu çok katmanlı ilişkiler ağı üzerinden giderek genişler ve farklı sularda yüzmeye başlar. Her şeyden bunalan Alfonzo, Mitchell ile birlikte bir süre için şehirden uzaklaşır. Okyanus kenarındaki bir kasabaya giderek bir süre için sakin bir hayat sürmeyi planlar ikili. Ancak bu kez kentlilerin denizde yaşayan canlıları kendilerinden ayırmak için inşa etme mücadelesi verdikleri duvar hikâyesi söz konusu olur. New York’u tarumar eden bir kasırga meydana gelir ve kentliler deniz canlılarını şehri işgal etmeye çalışan teröristler olarak görmeye başlar. Onları durdurmak için bir duvar inşa edilmeli, böylelikle New York tüm tehlikelerden korunmalıdır. Tüm bu keşmekeşin içerisinde Alfonzo yine aradığı huzura erişemez ve roman bu toplumsal çatışma zemini üzerinden gelişmeyi sürdürür.
Joni Murphy’nin içerisinde birçok toplumsal, evrensel ve küresel krize kapı aralayan romanı Konuşan Hayvanlar modern bir türler arası deney olarak değerlendirilebilir. Her şeyin sembolik bir anlatıyla hayvanlar dünyasında geliştiği roman, okura modern çağlarda geçen bir fabl sunmakta, yeni bir dünyayı söz konusu etmektedir.