Ralf Rothmann'ın aşina olduğumuz karakterleri:

Kar Altındaki Gece

Kar Altındaki Gece

RALF ROTHMANN

Yapı Kredi Yayınları
Kasım 2024
190 sayfa

çev. Serap Gülerçin Karlık

23 Ocak 2025

BEHÇET ÇELİK

Yaklaşık üç yıl önce K24’te yayımlanan, Ralf Rothmann’ın roman ve öykü kitaplarını değerlendirmeye çalıştığım yazıda şöyle bir saptamam vardı:

Rothmann’ın kendisinin ya da ailesinin hayat hikâyelerine bu kadar yaslanan edebi metinler kaleme almış olması, onun yapıtlarını “oto-kurmaca”ya yakınlaştırıyor. Ancak temel bazı farklar var. Romanların başkahramanları farklı; aynı kişiler romanlarda karşımıza çıksa da her metnin odaklandığı kişi aynı değil, dolayısıyla bu kişinin yazarla ne kertede örtüşüp örtüşmediği gibi bir soru ya da anlatıcı-yazar mesafesi gibi bir sorunsal söz konusu değil. O Yazın Tanrısı’nda odaktaki kişi Luisa; Baharda Ölmek’te Walter; Süt ve Kömür’deyse Liesel.

Geçtiğimiz yılın sonlarında yayımlanan Kar Altındaki Gece’de Rothmann’ın önceki romanlarından aşina olduğumuz bu karakterler yeniden çıkıyor karşımıza. Öncekilerden farklı olarak bu romanın odağında iki karakter birlikte yer alıyorlar: Liesel ve Luisa – Liesel birkaç adım daha önde! Romanın iki karaktere odaklanması gibi, anlatıcılar da iki kişi, romanın anlatı zamanı da iki farklı zamandan oluşuyor. İkinci Dünya Savaşının son zamanlarında geçen bölümde on yedi yaşında bir genç kızın başından geçenler üçüncü tekil anlatıcının ağzından anlatılırken, savaşın hemen ardından başlayıp ilerleyen olayları Luisa’nın ağzından, onun anlatımıyla takip ediyoruz. Savaşın son zamanlarındaki genç kızın adı verilmese de onun Liesel olduğu açık. Romanda bu açıkça belirtilmiyor, ama hem bu isimsiz kızın hem de Liesel’in çocukluklarının ve ilkgençliklerinin Danzig’te geçmiş olmasından ve romanın en başında Liesel üzerine bir kitap yazmayı düşündüğünü öğrendiğimiz Luisa’ya Liesel’in oğlunun yazdığı mektupta annesini de içerecek şekilde “fazlasıyla acılı geçmişi” olan insanlardan söz etmesinden bunu anlıyoruz. Buradan anlaşılmış olmalı, savaş dönemindeki kısımda genç kızın yaşadıkları “fazlasıyla acılı.” Dış anlatıcının aktardığı olaya (ya da bir benzerine) Liesel de Luisa’yla konuşurken tek bir cümleyle değiniyor.

Rothmann’ın andığım öbür romanlarında bu karakterlerin geçmişleri ayrıntılı olarak anlatılıyor. Bununla beraber Kar Altındaki Gece’de önceki romanlara atıf diyebileceğimiz çok şey yok, bu kitapların ayrı ayrı ve istenen sırayla okunmasında hiçbir sakınca yok; ancak bu romanların birlikte okunması Rothmann’ın çizdiği dünyayı ve bu romanları yazmaktaki muradını anlamak açısından önemli. Şöyle diyeyim: Kar Altındaki Gece’de Luisa’nın kendi ergenliğine ilişkin bir cümleyle değinip geçtiği olay (“SS’teki eniştemin kendi sığınağındaki tacizini hiç kimseye anlatmamıştım.”) O Yazın Tanrısı’nda ayrıntılarıyla anlatılıyor mesela. Ya da yine Kar Altındaki Gece’de bir-iki cümleyle özetlenen Walter’in askerliği (“Bitiminden kısa bir süre önce silah altına alındığı savaş da ona pek zarar vermemiş gibi görünüyordu. Hiç yara almadan Bavyera’da Amerikalılara esir düşmüş ve Dachau’daki eski toplama kampında tutuklu kalmış…”) Baharda Ölmek’in olay örgüsünün büyük kısmını oluşturuyor.

Başta andığım yazıda da belirtmiştim. Süt ve Kömür’de de eski süt sağıcı yeni kömür işçisi Walter’le karısı Liesel’in Batı Almanya’nın kömür havzası Ruhr’a geldikten sonraki hayatları anlatılır, ama onlar Rothmann’ın öbür kitaplarındaki Walter’le Liesel değiller; hayat çizgileri çok benzeyen aynı isimlerde (ama soyadları farklı) başka bir çifttir. Yine de Kar Altındaki Gece’de Luisa’nın Liesel ve Walter’i ziyaret ettiğinde bir-iki günlüğüne tanık olduğumuz hayatları, Süt ve Kömür’deki çiftin hayatını oldukça andırıyor. Rothmann’ın isimler konusundaki tutumundan anlıyor ki kırsal hayattan kömür işçiliğine geçiş o yıllarda anonimleştiği ileri sürülebilecek yaygınlıkta.

Kar Altındaki Gece’de başkahraman Liesel’i savaşın ardından Luisa’nın annesinin işlettiği lokantada garson olarak çalıştığı dönemde tanıyoruz, Walter’le nişanlıdır, ama Walter çalıştığı çiftlikten nişanlısının yanına haftada bir gece gelebilmektedir. Luisa da o sıralarda ilk aşkını yaşamak üzeredir. Luisa, Liesel’i her zaman bir abla ya da arkadaş olarak görmüş ve zor zamanlarında ona yardım etmek için birtakım güçlükleri göze almış olsa da onu hiçbir zaman tam olarak anlayamaz, Liesel’in neyi neden yaptığı ya da yapmadığı konusunda zihninde beliren sorulara kesinlikli yanıtlar vermek her zaman zorlanır. Yine de Ruhr bölgesine taşındıklarında kilometrelerce yolu göze alarak onları ziyaret etmekten geri durmaz. Merak eder Liesel ve Walter çiftinin yeni hayatlarının nasıl olduğunu, ama biraz da vaktiyle yanıt bulamadığı soruların peşindedir. Geçerken belirteyim, yanıt aradığı sorular arasında kendiyle ilgili olanlar da var.

Ralf Rothmann

Liesel çok sevimli bir karakter olarak belirmiyor romanda, çıkarcı, başkalarını kullanmaya eğilimli, biraz hatta belki de çokça vurdumduymazdır. Walter’in ona karşı duygularını istismar ediyor gibidir. “Az çok mutlu yaşadığı sürekli bir sahtekârlığı” var gibidir – en azından Luisa’nın nazarında. Beri yandan ileri yaşlarında Liesel’in şu söylediğini Luisa da çok derinlerde bir yerde biliyordur. “Ah be, şu boktan savaş olmasa neler olabilirdim.”  Yıllar boyu, uzaktan uzağa giderek seyrekleşen mektuplarla bir ya da iki kısa ziyaretle süren arkadaşlık, yakınlık bundadır biraz da. Kar Altındaki Gece’yi Liesel’in bu önermesinin başka bir biçimde anlatımı olarak düşünmek mümkün. Savaş olunca ne oldu, nasıl biri oldu Liesel?

Sağ kalan olmak gerçekten sağ kalmak mıdır, ya da bedensel yaraların iyileşmesi iyileşmek midir? Luisa da yıllar sonra anlayacaktır birçok şeyi. Liesel’in bitimsiz kaygısını “belli bir uçarılıkla telafi” ettiğini, etmeye çalıştığını; bu uçarılığın “ona belli bir kudret ve dolayısıyla bir süre için, özlenen benlik saygısını” verdiğini… Şöyle geçirir içinden: “Galiba insanlar savaşı bir kez yaşadı mı ömür boyu savaşta oluyor ve kaçmak zorunda kalanlar sonsuza dek köksüz yaşıyor.” Luisa’nın bu noktada Liesel ve Walter’le ilgili şu saptaması da çok çarpıcı.

Dışarıdan birilerinin hatta kendilerinin bile aşk sandığı şey, benzer derecede hasar görmüş olmak ve bunun sonucunda yine tek başına, uykuda, rüyada bile devam eden berbat bir acıyla yaşamını sürdürmek zorunda kalmak korkusu olabilirdi. (s. 174-175)

Kar Altındaki Gece’nin odağında savaş zamanında ruhları hasar görmüş iki kişinin, Liesel’le Walter’in savaş sonrasındaki beraberlikleri, yakınlıkları-uzaklıkları bulunuyor olsa da, romanın olay örgüsü içinde başlarına gelenler belalar, baş eğmek zorunda kaldıkları haksızlıklar salt savaş zamanıyla sınırlı değil. Özellikle Liesel’in başına kadın olması nedeniyle “barış” zamanında da ruhunu incitecek, yaralayacak şeyler gelmiştir – bunlar karşısında, yukarıda Luisa’dan aktardığım ifadeyle, uçarılıklarla telafi ya da baş etme çabası dışında elinden bir şey gelmez. Bütün uçarılığına, dışarıdan benmerkezcilik gibi görünmesine rağmen kimi zaman bir şeyleri alttan almasının salt kendisini korumakla ilgili olmadığı da romanın sonlarına doğru ortaya çıkacaktır.

Liesel’in yanı sıra Luisa’nın hikâyesinin de bize anlatılması, farklı kesimlerden ya da savaşta çok farklı ölçeklerde ruhsal ve/veya bedensel yaralar alarak çıkmış iki kadının savaş sonrasını (ve öncesini) nasıl yaşadıklarının karşılaştırılması için değil. İki kadının birbirine değen ve uzaklaşan hikâyeleri, Luisa’nın, “Ama sonuçta Elisabeth’i anlamaya yarayacak kavramlar bende eksikti. Korku sözcüğü akla yakın gelebilirdi belki – ancak her şeyi bununla açıklamak mümkün değildi,” derken ifade ettiği durumun görünür olmasına yarıyor. Üstelik Luisa bir entelektüel olmuştur yetişkinliğinde, iyi kötü Liesel’le diyalogları da vardır, kimi soruları sorabilmiş, az çok yanıt alabilmiştir. Ne ki yine de kavramların eksikliğini itiraf eder, hatta anlamak isteğinin kalmadığını bile. Kavramların eksikliği hikâyenin, hikâyelerin anlatmasına engel olmaz yine de – kavramak için bazen kavramlar değil hikâyeler iş görür çünkü. Rothmann’ın romanındaki gibi.