
“1988 yılında doğan Julia Phillips, Barnard College’daki eğitiminin ardından bir sömestrini Moskova’da geçirmiş. Suç Mağdurları Tedavi Merkezi’nde gönüllü olarak çalışırken ve yabancı yatırım ve turizmin Kamçatka’yı nasıl etkilediğiyle ilgili bir araştırma yaparken mevzu bahis romanı, Kamçatka’da Bir Kayıp Vakası ortaya çıkmış. Kitap bu tuhaf çekiciliğe sahip yarımadada kaybolan iki kız kardeşin izini sürerken, geri planda da hayatın olağan akışında savrulan yaşamlara, yazarın bölgeden edindiği tecrübeleri de ekleyerek incelikle göz gezdiriyor.”
Julia Phillips’in yazdığı Kamçatka’da Bir Kayıp Vakası, tuhaf çekiciliğe sahip Kamçatka yarımadasında kaybolan iki kız kardeşin izini sürerken, geri planda da hayatın olağan akışında savrulan yaşamlara, yazarın bölgeden edindiği tecrübeleri de ekleyerek incelikle göz gezdiriyor.
Kamçatka, Rusya’nın Kamçatka Krayının üzerinde bulunan, Asya’nın neredeyse en doğusunda yer alan bir yarımada. Büyük Okyanus’ta, Ohotsk Denizi ve Bering Denizi’nin arasında yer alan Kamçatka, sık ormanları, volkanik tehlikeleri ve “tükürük donduran” soğuğuyla biliniyor. Yüzölçümü çok çok büyük olsa da, bu sebeplerde ötürü 300 bin civarı nüfusa sahip. Ancak etkileyici coğrafyası sayesinde geleni gideni çok oluyormuş. Kamçatka hakkındaki bu bilgileri vermemin sebebi, Amerikalı yazar Julia Phillips’in, İthaki Yayınları’ndan Duygu Akın çevirisiyle yayınlanan ve New York Times’a göre 2019 yılının en iyi 10 kitabından biri olarak gösterilen ve edebiyat çevrelerince bir hayli övgü alan, Kamçatka’da Bir Kayıp Vakası’nın adıyla bir nizam oluşturan gizem, gerilim türündeki romanı.

1988 yılında doğan Julia Phillips, Barnard College’daki eğitiminin ardından bir sömestrini Moskova’da geçirmiş. Suç Mağdurları Tedavi Merkezi’nde gönüllü olarak çalışırken ve yabancı yatırım ve turizmin Kamçatka’yı nasıl etkilediğiyle ilgili bir araştırma yaparken mevzu bahis romanı, Kamçatka’da Bir Kayıp Vakası ortaya çıkmış. Kitap bu tuhaf çekiciliğe sahip yarımadada kaybolan iki kız kardeşin izini sürerken, geri planda da hayatın olağan akışında savrulan yaşamlara, yazarın bölgeden edindiği tecrübeleri de ekleyerek incelikle göz gezdiriyor.
Sıradan bir ağustos gününde Kamçatka sahilinde yedi yaşındaki Sophia ve on bir yaşındaki ablası Alyona yoğun bir can sıkıntısıyla dalgalarıyla korku salan denize girmek ve girmemek arasında gidip gelirken bir yabancıyla tanışır. Adam incinmiş ayağı yüzünden yürüyemediği için kızlardan yardım ister. Alyona ve Sophia ona arabasına kadar eşlik ederler. Adam kızları evine bırakabileceğini söyler. Kızlar da mırın kırın etse de sonunda kabul ederler. Hep birlikte arabaya bindiklerinde adam Alyona’nın telefonuna el koyar. Tavrı sertleşir. Önce kendi evine gideceklerini, orada yardıma ihtiyacı olduğunu söyleyip direksiyonu eve kırar. Alyona durumdan hafif işkillense de ses çıkartmaz. Sophia’nın da o sırada zaten dünyadan haberi yoktur; arabanın içinde giderken etrafı seyre koyulmuştur. Adamın evine gelirler. Kızlar yine adama yardım ederler ve kitabın ilk bölümü bu şekilde kapanır.

Sonrasında ise Julia Phillips bizi, her birinin ayrı bir hikâyesi olan kadınlarla dolu bambaşka hayatlara dahil eder. Yeni kaydoldukları üniversiteye adapte olmaya çalışan kuzenler, maço sevgilisi yüzünden gençliği mahvolan ama esas aşkın bu olmadığını başka bir vücutla tanıştıktan sonra anlayan hayatının baharında genç bir kız, Sovyetler dönemine duyduğu derin özlemle yaşayan, “kayıp kızlar” da dahil adada ters giden ne varsa safi dışarıdan gelenlerden kaynaklandığını saplantı haline getirmiş, hafif tırlak bir kadın, bir yılbaşı partisinde kendine yanaşan erkekleri defetmek için cinsel kimliğini açıklayarak efkâra boğulan başka bir kız ve bunların hepsinin ardında, üzerinden bir yıl geçmesine rağmen kaybolan kızlarla ilgili tek bir ipucu yakalayamamış görevlilerle tanışırız. Takvimler ay ay devrilirken ada halkı da “kayıp kızlar” vakasına gözlerini yavaştan kapamaya başlar ve kendi dertlerine gömülüp olayı unutur, gider…
Julia Phillips, Kamçatka’da Bir Kayıp Vakası’ndaki anlatım şekliyle okuru tekinsiz bir atmosfere sokuyor. Her bölüme aylardan birinin adını vererek anlattığı hikâyeyi geri sayan bir kronometrenin içine yerleştiren yazar, okuru da sürekli teyakkuz halinde ve diken üstünde tutarak kitabın sonuna kadar yaşananların içine dahil ediyor. Soğukkanlılığını baştan sona kadar korumayı başaran Phillips, bir kayıp vakasının çok ötesine geçen bir hikâyeyle okuru baş başa bırakıyor.