Gitmenin ve kalmanın avlusu

Gidenleri Rahat Bırakma Kılavuzu

LAL LALEŞ

Ayrıntı Yayınları
Aralık 2024
144 sayfa

İllüstrasyonlar: Anita Sezgener

13 Şubat 2025

FIRAT BAYTAK

Uzun zaman olmuştur sisli yolları ve dağları aşarak bir taşra kentinde şiir dinlemeyeli, şiir üzerine konuşmayalı. Bu uzun aradan sonra ilk defa Kurtalan’a doğru sevgili Lal Laleş ile İlhami Sidar’ın söyleşeceği mekâna yol alıyorum. Taşraya ve yalnızlığına inanan biri olarak, yolu takip eden sisli havanın atmosferi gibi keyif verici bir program yolculuğu bu benim için…  İlhami Sidar’ın yıllar önce Başka Bir Gökyüzü romanında bahsettiği Kurtalan’a ve betimlediği kaymakamlık binasının önüne gelince romanın içinde yürüyormuş hissine kapıldım birden. Bir kahramanın sesiyle taşrayı yürümenin hazzına. Hep de böyle olmuyor mu aslında? Bazı sabahlar Don Kişot olarak uyanıyoruz, bazı sabahlar Dimitri… Her hikâyede biri oluyoruz. Zaman geliyor, geçiyor ve birimiz eksiliyoruz. Birimiz gitmeye niyetleniyor, birimiz kalmaya. Biz de buna dünya diyoruz. Merhaba sevgili sen. Burası dünya! Gidenlerin ve kalanların avlusu. Bu yazı da bir söyleşinin ardından başlamış olsun. Söylenmiş ve unutulmuş sözlerin ardından.

‘’Kalanları rahat bırakın, çamura çukur boşluğa söz ararlar’’

Lal Laleş’in yeni kitabı veya kitapları demek istiyorum: Gidenleri Rahat Bırakma Kılavuzu ve ‘Kalanları Rahat Bırakma Kılavuzu’. Her ne kadar iki kitap olarak görünse de tek bir kitabı paylaşan iki dosya şeklinde. Dünyanın iki yüzü gibi, kalmak ve gitmek…  Şair Lal Laleş’in çokça konuşulan ve uzun bir süre tartışmalara konu olan ilk Türkçe şiir kitabının ardından ikinci kitabı Ayrıntı Yayınları tarafından okurlarına sunuldu. Laleş, var olanın dışına çıkmayı seven ve şiirinin matematiğini kullanıp koordinatlarını genişleterek ilerleyen bir şair oldu her zaman. Dilin ve dillerinin toprağını iyi işleyen bir usta. Yeni kitabında ise dilin ötesinde toplumun ve bireyin psikolojisini ilmik ilmik işleyerek ilerliyor. Herkes için en önemli iki meseleyi ele alarak. Gitmeyi ve kalmayı. Hayat biraz da bu kavramlar üzerine temellendirilmiş sayılmaz mı? Kalmak ve gitmek; yaz ve kış gibi, gündüz ve gece.

Laleş’in şiir haritasını ilgiyle izleyen kişilerden biriyim. Bilinen yolu değil de az bilineni veya hiç bilinmeyeni yürümeyi sever. Yalnız yürürken bir o kadar da kalabalık yürümeyi… Tüm bunlar olurken şiirlerini okuyan her okuru da o yoldan yürütmeyi sever. Aslında harita dediğime bakmayın uçsuz bucaksız bir ova Laleş’in dili.

‘’Gidenleri rahat bırakın, yeni bir eve taşının.

Yeni evinize eski kendinizi götürmeyin, eski kedinizi götürün.’’

Lal Laleş

Sevgili Anita Sezgener’in çizimleriyle bir fotoğraf da sunuluyor aslında okura, çizgilerden bir fotoğraf. Ayakları olan bir fotoğraf, yürüyen ve belleğinin acısıyla kalmayı bilen bir fotoğraf. Olur ya hani yıllar sonra aile albümünü karıştırırken yarısı kesilmiş bir fotoğraf bulursun, içi oyulmuş bir fotoğraf… Eksik olanı çok iyi bilirsin, eksik olanı hayatına işlemişsindir. Çünkü hayatın en fazla olduğu yer, en çok eksik olduğumuz yerlerdir. Laleş, Gidenleri Rahat Bırakma Kılavuzu’nda eksik olanla yaşamayı da, yaşamamayı da deniyor. İnsanın içine deştiği oyuğu sevmeyi sunuyor okura, o oyuğu yürümeyi. Bazen durup izlemeyi, bırakıp gitmeyi… 

’Kalanları rahat bırakın, tünelden hızlı çıkış aramıyorlar.’’

Ne diyordu Tezer Özlü: ‘’Gitmekten yılmayacağım. Yaşamı gitmek olarak algılıyorum.’’  Ansızın aklıma düşüyor bu cümleler. Giden birinin derin bir kuyu gibi dünyaya oyduğu bu sözler. Şair Laleş, Adem’den ve Havva’dan bu yana gitmenin ve kalmanın kısa bir resmini çiziyor geniş dil coğrafyasıyla. Burada kullandığı dil bir ulusun dilinin ötesinde, herkesin içindeki sesin dili. Herkesin birbirini en iyi anladığı dil. Belki de budur şairi gizliden gizliye okunur kılan. Kitabı yanında taşınır kılan. Birinin değil herkesin kılavuzu. Zamanın ve toplumun git gide insanı yalnızlaştırdığı bu çağda yeni bir iletişim kanalı kurulması her ne kadar güç ise de edebiyat bunu kendi birleştirici ruhu ve diliyle beceriyor. İşte şairin haritasını çizmeye başladığı yer. Bu haritanın en büyük farkı ise sınırları ve uçları belli olmayan yollar. Şiir de öyle değil midir? Dili, ırkı, cinsiyeti belli olmayan. Laleş’in incelikli ustalığı kendini bir de burada gösteriyor; parmak sallamadan, sesini yükseltmeden kulağa fısıldar gibi dost sesiyle, tanıyıp da unutulmuş o sesle çağırıyor bizi. Kalanları ve gidenleri rahat bırakın… 

’Gidenleri rahat bırakın, zor sabahlara uyanıp yas günlükleri yazıyorlar.’’ 

Söz bir hatıradır, eylem bir bellek. Bu kitap her ikisinin ürünü, hatıranın ve belleğin sokağında yürümenin şarkısı. Kitabı okuduktan sonra kendimi bir şehrin sokağında yürürken buldum. Sevgi Soysal’ın da dediği gibi: ‘’Yürümelere çıkmak…’’ Bir şairin sesiyle kalmanın ve gitmenin avlusunda dolanmak. Bazı sabahlar böyledir dünya: ya gidensindir ya da kalan. İkisi de eksik bir fotoğraf. Unutulmaz bir şarkı gibi. Laleş dilinin ve şiir coğrafyasının güzelliğiyle bu kargaşada bizi durdurup uzun uzun bakmaya ve düşünmeye sürüklüyor. Uzun uzun eski bir avluyu beklemeye. Herkesin bir gün misafiri olacağı o avluyu öğütüyor gitmeye ve kalmaya. Ardından dilime şu dizeler dolanıyor:

‘’Pir’in avlusunda seviyorsun saat çiçeği olmayı

Büyükçe havuzunda kağıttan gemiler batırmayı.’’

                                            /nora İstanbul bir hiçtir/ 

Evet sevgili okur, burası gitmenin ve kalmanın avlusu; bir kere gelmiş bulunduk