Başkanın Adamları

ya da yokuşa akan sular

Başkanın Adamları

MUSTAFA KUTLU

Dergâh Yayınları
Mayıs 2024
192 sayfa

15 Ağustos 2024

SEFA KAPLAN

“İsmail Kara ile birlikte Dergâh’ın en çalışkan diğer karıncası kimdir?” diye bir sual yoklasa kazara zihinleri, akla gelecek tek isim Mustafa Kutlu olurdu işin tabiatı ve masanın tanzimi icabı. Zira ikili, o zamanlar Cağaloğlu’nda bulunan büroda yan yana oturur ve Halit Refiğ’den Metin Erksan’a, Nuray Mert’ten Fahri Aral’a uzanan genişliğe yayılan konuklarıyla ilgilenirlerdi. Bir de sonbaharlar beklenirdi büyük bir sabırla. Zira her sonbaharda Mustafa Kutlu yeni bir hikâye kitabıyla varlığını yeniden hatırlatır ve memleket ufuklarını saran kasırgalardan ve cinayetlerden bunalmış ruhumuza aydınlık bir pencere aralardı. Ya Tahammül ya Sefer ya da Yoksulluk İçimizde gibi, insan zihninde derin izler bırakan kitaplar bu geleneğin bir parçasıydı.

Önce Ekmekler Bozuldu, Oktay Akbal’ın dediği gibi; arkasından cinnet vatanın kuyusunda kuytusunda, örselenmeden, yaralanmadan, bir pıtrak misali yaygınlaşan tahribatın bir parçasına dönüşmeden nefes alıp vermek bile güçleşti. Köprülerin üstünden akan seller kadar ormanlardan eserek yüreğimizi serinleten yeller de, dediği gibi Ahmet Muhip Dıranas’ın, halay çeken kızlar misali çekildi pespaye gündemlerden. Geriye güneydoğusu mütemadiyen kanarken, güneybatısı ışıltılı Akdeniz akşamlarında keklik sektiren bir coğrafya kaldı.

Bu değişim Mustafa Kutlu’yu da etkilemiş meğerse. Geçenlerde boğucu sıcaktan kurtulup bir parça nefeslenmek amacıyla sığındığım bir kitapçıda karşıma çıkan yeni kitabı Başkanın Adamları, Mayıs 2024 tarihini taşıyordu çünkü. Merakla raftaki diğer Mustafa Kutlu kitaplarına da baktım. Hakikaten her sonbaharı bir hikâye kitabıyla karşılama geleneğini bir kenara bırakmıştı Kutlu nedense. Kitapların yayın tarihlerindeki değişiklikler bunun göstergesi kanaatimce.

Gene de kitabın ismi umut doluydu benim baktığım zaviyeden. Edebiyat kadar sinema konusunda da sağlam bir birikime sahip olan ve yazdığı pek çok senaryo filme çekilen Mustafa Kutlu, Başkanın Adamları gibi bir ismin ne tür çağrışımlara ve beklentilere yol açacağının bilincindedir muhakkak ki. Serinliğine sığındığım kitapçıda okumaya başladım kitabı ve birkaç günde de bitirdim. Ne türden tahayyüllerle şirazesinden çıkarttıysam zihnimi artık, netice tam bir hayal kırıklığıydı benim açımdan. Zira Başkanın Adamları isminde hiçbir ironi, eleştiri veya en azından serzeniş söz konusu değildi. Tersine, bir başkanın çevresine kendi adamlarını dizmesinin son derece makul olduğunu söylüyordu Kutlu. Hani arada liyakat kelimesini de kullanmasa, tam anlamıyla Beyhude Ömrüm sahillerinde açılan bir uçurum bütünüyle.

Mustafa Kutlu

İlk kitabından bu yana kasabaları ve kasaba insanlarını çok iyi anlatır Mustafa Kutlu. Bu sefer de bir kasaba, Çamlıpınar kasabası ve onun belediye başkanı Şemsettin Bilen söz konusu. Daha ilk sayfada yazarımız bu ismin ve birkaç başka kahramanın Tufandan Önce kitabında da yer aldığını hatırlatıyor bize. Böylece, bir devam kitabının satırları arasında, çok fazla yabancılık çekmeden gezinebileceğimizi söylemek istiyor belki de.

Fakat öyle olmuyor, “Havada mübalağa leylak kokusu” (s. 15) türünden Mustafa Kutlu topografyasına ait cümlelere rağmen, İsmet Özel’in Evet, İsyan’ı ile Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlâkı’nı meczetme çabalarına rağmen (s. 152), eski sonbaharları özleten kitaplarından çok farklı bir coğrafyada bırakıyor okuru bu kez. Benim zihnimdeki Mustafa Kutlu evrenine sirayet eden hissiyata göre, bu coğrafyaya olsa olsa Beyhude Ömrüm denebilir çok da zorlanmadan.

Mesele özetle şu: Kasabanın okumuş yazmışları öteden beri Şelale Şenliği ismiyle şiir akşamları düzenleyip türküler söylerken, başkanın kızı Songül, içten içe milletvekili olma hevesiyle tutuşan babasının gündemine festival fikrini sokacaktır. Zira Anadolu’nun ve Rumeli’nin her kasabası, kirazdan karpuza, pırasadan kerevize uzanan festivallerle anılmaktadır uzunca bir süredir. Çamlıpınar neden eksik kalacaktır ki? Kaymakamın da aklının yatmasıyla birlikte kasabanın zenginleri de dahil edilir projeye ve böylece “yerli ve milli” bir festivale doğru adım atılır. (Kutlu birkaç yerde kullanıyor bu “yerli ve milli” ifadesini. s. 88 mesela. Beyhude bir umutla eleştiri edası yakalamaya çabaladım ama maalesef mümkün olmadı.)

Klimalı mekândan kaçarak insanı çileden çıkaran bunaltıcı sıcağın kollarına atılmak bu hayal kırıklığının yanında nedir ki?