Adamım Jeeves

Adamım Jeeves

P.G. WODEHOUSE

Yedi Yayınları
Kasım 2024
158 sayfa

çev. Işıl Özbek Arslan

5 Aralık 2024

MUSTAFA ARSLANTUNALI

Çek defterimi çıkarıp yüz dolarlık bir çek yazdım. “Al bunu, Jeeves,” dedim. “Elli yetmez. Sen Jeeves – sen kendi başına bir krallıksın, biliyorsun değil mi?”

“Sizi memnun etmek için elimden geleni yapıyorum efendim,” dedi Jeeves.
(…)
Bazen sabahları yatağımda oturup, bir fincan çay içip, adamım Jeeves’in odada oradan oraya gezinip, o gün giyeceğim kıyafetleri hazırlamasını izlerken bir gün beni bırakıp gitmeye kalkışırsa onsuz nasıl yaşayacağımı düşünürüm. (s. 47-48)

Wodehouse’un dünyasına hoş geldiniz. Efendiler ve uşaklardan ibaret, kaygısız bir âlem bu. Tek derdi boş vakitlerini nasıl geçireceğini düşünmek olanların lükslerle dolu dünyası. Becerikli bir uşakları olmaksızın temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan aciz, tasasız, zengin, akılları bir karış havada aristokratlar sürekli başlarını belaya sokarlar. Becerikli uşaklara düşen de küçük entrika ve komplolarla onları düştükleri zor durumlardan kurtarmaktır. En azından bizimkiler öyle: Kafasız Bertie Wooster ile onun yetenekli uşağı Jeeves.

Bu zenginler kulübü üyelerinin aşağı yukarı benzer şekillerde yaşadığını, ama herkesin Jeeves kadar becerikli bir uşağa düşecek kadar şanslı olmadığını kısa sürede anlarız: Zengin amcalarından ya da halalarından kalacak mirası beklerken yüklü bir harçlıkla yetinmek zorunda olan bahtsızların hep kendilerine özgü dertleri olur; bunların en kötüsü, en korkuncu da bu âlemden kapı dışarı ediliverme, beş parasız kalma ihtimalidir. Adamımız Jeeves sadece Wooster’ın değil, onun arkadaşlarının da imdadına yetişir, her derde devası, her sıkıntıya bir çaresi vardır, bazen bu çareler hiçbir işe yaramayıp daha büyük ve çapraşık problemlere yol açsa da… Ne gam, hikâyenin sonunda Jeeves öyle ya da böyle efendisini ve arkadaşlarını bir şekilde memnun etmeyi başarır.

Jeeves belki beceriklilikte Ripley ile yarışabilir ama sınıf atlamak, başkasının yerine geçmek gibi şeyler düşünmez hiç. Aksi, huysuz, geçimsiz, aptal, inatçı tipler bolsa da, Wodehouse’ta kimse habis değildir. Herkesin yeri bellidir.

P. G.
Wodehouse

Yirminci yüzyılın en çok okunan mizah yazarlarından biri olan P. G. Wodehouse’un (1881-1975) İngiliz aristokrasisini ve üst sınıfları eleştirdiği söylenemez pek. Wodehouse eğlenceli ve sivri dillidir, ama üst sınıflara ve sınıfsal hiyerarşiye karşı değildir, okları kimseyi incitmez; aristokratların demodeliklerine, antikalıklarına, dünyayla bağlantısızlıklarına tatlı tatlı takılır, o kadar. Onları iğneler, hicveder, öğrenilmiş aptallıklarıyla eğlenir, ama hikâyelerde çizilen bütün dünya bu tiplerden ibarettir. Jeeves gibi uşakların ve garsonların dışında alt sınıflardan birine rastlamamız neredeyse imkânsızdır.

Muhtemelen bu dünyanın dışını kendi de pek iyi bilmiyordu. Bilmeyebileceğini, 1940’da, Fransa’nın işgali sırasında Naziler tarafından tutuklandığında yaptıklarından çıkarabiliriz: Wodehouse bir süre hapiste kaldıktan sonra Almanya’ya götürülür, serbest bırakılmaz ama koşullarının iyi olduğunu biliyoruz; daktilosu vardır, yazmaya devam eder, 1941’de Gestapo tarafından ziyaret edildiği sırada da kriket oynuyordur mesela… Apar topar Berlin’e götürülür, orada lüks bir otele yerleştirilir (masrafları kendi cebinden ödemek üzere), Amerikalılara yayın yapan Alman radyosunda sohbet programları yapmaya kolayca ikna olur.

Sohbetler tutsaklığın cilvelerine ve yaşama koşullarına dokundurmalarla, kendisini tutsak edenlere yazarın zekice takılmalarıyla doludur… Muhtemelen Nazilerin centilmen bir düşman olduklarını ABD’ye ispat etme girişimi olarak tasarlanan bu yayın çok çok bir hafta kadar sürer ama Büyük Britanya’da Wodehouse’un hain, işbirlikçi, Nazi hayranı ve korkak olarak damgalanmasına yeter de artar bile. Savaştan sonra Wodehouse bir daha İngiltere’ye dönmeyecek ve Amerikan vatandaşı olmayı seçecektir.

Wodehouse’u savunduğu yazısında (In Defense of P. G. Wodehouse) George Orwell onun “1941’de yaptıkları yüzünden aptallık dışında bir şeyle suçlanamayacağını” söyler. “Kullanışlı aptal” bugün bilindik bir terim, aptal kelimesi biraz ağır kaçsa da… Belki aptallık yerine körlük demek, yazarın zarafetine daha çok yakışır. Orwell Wodehouse’un o sırada Nazizmden bihaber olduğunu düşünür, bunun makul sebepleri de vardır: 1940-41 arasında dünyadan izole bir tutuklu olduğu için, Nazilerin normal bir düşmandan şeytani bir figüre dönüşmesini kaçırmıştır. Ayrıca Wodehouse’un kendisi Edward döneminde, 1910’larda, 20’lerde kalmış, artık kahramanına dönüşmüştür, Bertie Wooster’a. Jeeves’e dönüşecek değildi ya?

Hoş, yanında Jeeves olsaydı, aynı radyo programlarını aynı şekilde yapsa bile bir şekilde Londra'ya kahraman olarak dönebilirdi, değil mi?

 
 
 


Tam elli yıl önce –iyi hatırlıyorum çünkü Kıbrıs savaşı zamanlarıydı–  Bulunmaz Uşak diye bir kitap geçmişti elime, o sırada aynı sınıfta okuduğumuz dayımın kitabıydı (kendisiyle aramızda sadece bir yaş vardır), ve maalesef bu eğlenceli kitabın ortalarında bir yerde tam bir forma (16 sayfa) cilde girememişti. Taşra kitapçısında başka nüsha da olmadığı için yapacak hiçbir şey yoktu – okumaktan ve 16 sayfalık boşlukta olanları hayal etmekten başka. Kitabı bitirdim bitirmesine ama hep eğlencenin tamamını kaçırmış gibi hissettim kendimi, hevesim kursağımda kalmıştı. Yarım asır sonra forması eksik olmayan bir Wodehouse bulunca Bulunmaz Uşak’ı da arayıp okuyasım geldi… Ne de olsa o unutamayacağım 16 sayfa dışında kitaptan hiçbir şey hatırlamıyorum! Hatırladığım en önemli şeyi, radyodan gergin gergin Kıbrıs haberlerini dinlerken kitabın verdiği – kısa süreli olsa bile– o kaygısız ve neşeli ruh halini Adamım Jeeves’te de buldum gerçi. 

Muazzam bir popülerliğe kavuşmuş[*] Jeeves ile Wooster’ın maceralarını okumak boşa vakit harcamak gibi görülebilir. Zekice yazılmış, eğlenceli, boş ama hoş metinlerdir bunlar. Besin değeri açısından herhangi bir klasikle karşılaştırılamazlar ama lezizdirler. Faydacılıkta ısrara devam edecekseniz, size Hugh Laurie’yi şahit gösterebilirim. Televizyonun muhteşem Doktor House’u, A Bit of Fry & Laurie’nin yarısı, on parmağında on marifet olan ünlü oyuncu ve müzisyen, hatta romancı Laurie, Daily Telegraph’a 1999’da yazdığı bir yazıda Wodehouse’a  hayatını borçlu olduğunu söylüyor: “Wodehouse Saved My Life”

Stephen Fry’la birlikte oynadıkları Wooster ve Jeeves skeçlerinden söz etmiyor ve galiba abartmıyor. Evet, can sıkıntısı ve depresyona karşı, adamımız Jeeves.

 

 

[*] Öyle bir popülerlik ki, internetteki ilk popüler arama motorlarından birine adını vermişti bu ikili. AltaVista ve Yahoo ile aynı sırada (Google'dan önce) ortaya çıkan arama motorlarından biri Ask Jeeves adını taşıyordu, şimdilerde sadece bir soru-cevap sitesi olarak Ask adıyla biliniyor. Tamamen aklımdan çıkmış, Jeeves&Wooster'ın TRT'de oynadığını ise hiç kaydetmemişim, tuhaf. Her ikisini de Twitter'de (hâlâ X demeye dilim varmıyor) bir K24 okuru hatırlatmış, kendisine çok teşekkür ederim.  [EK: 7.12.2024]