İsrail'i eleştirmek:
ABD'de ifade özgürlüğünün sınırı
Cemal Kafadar ile Rosie Bsheer’in Harvard Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi idareciliği görevlerine son verilmesi üzerine İrvin Cemil Schick ile kararı veren dekanın yazışması.

Cemal Kafadar, Rümeysa Öztürk
Amerika Birleşik Devletleri, ifade özgürlüğünün bir anayasa ek maddesiyle garantiye alındığı, en solcusundan en sağcısına görüşlerin serbestçe beyan edilebilmesi fikrinin insanların kanına işlediği, en iğrenç nefret söyleminin bile kanun koruması altında olduğu bir ülkedir. Ancak bir buçuk senedir bu genel kurala bir önemli istisna var. Gazze olayları başlayalı İsrail’i eleştirmek neredeyse imkânsız hâle geldi. Ya Yahudi düşmanlığı, ya terörist savunuculuğu, bir kulp takılıyor ve insanların hayatı karartılıyor. Geçenlerde Şehir Üniversitesi’nden öğrencim olan Rümeysa Öztürk devlet görevlileri tarafından resmen kaçırıldı, biliyorsunuz, bir yerel gazeteye bir yazı yazdığı için. Sonra da Cemal Kafadar ve Rosie Bsheer’in Harvard Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi idareciliği görevlerine son verildi. Bu kararı veren dekanla yazışmamı yayınlamanın, gerek Kafadar’ı desteklemek, gerekse Türkiyeli okurları bilgilendirmek açısından yararlı olacağını düşündük.
Sayın Geçici Dekan Cutler,
Harvard topluluğunun eski bir üyesi (DEAS 1995–2003) ve Profesör Cemal Kafadar'ın kadim bir dostu sıfatıyla, kendisinin aniden işten çıkarılmasına yol açan Yahudi düşmanlığı suçlamaları karşısında kelimelerle ifade edilemeyecek derecede sarsıldığımı belirtmeliyim.
Cemal ile her ikimizin doğup büyüdüğü İstanbul’da, lisede tanıştım. O, Müslüman bir evde büyümüştü, ben ise Yahudi bir evde. Kendisini tanıdığım yarım asırdan fazla süre boyunca, ırk, etnik köken, din, cinsiyet, cinsellik veya başka herhangi bir kategori temelinde herhangi birine yahut gruba karşı nefret söylemi olarak yorumlanabilecek tek bir kelime söylediğini duymadım. Aksine, onu her zaman gerçek bir hümanist addettim.
Osmanlı İmparatorluğu, Türk akademisyenler tarafından genellikle bir “Türk” imparatorluğu olarak görülürken, Cemal onu bir “imparatorluk” yapanın tam da çok uluslu, çok dinli yapısı olduğunu her zaman savunmuştur. Hattâ beni Amnon Cohen ve Aryeh Shmuelevitz gibi Osmanlı Yahudilerini çalışan İsrailli tarihçilerin eserleriyle ilk tanıştıran Cemal idi.
Artan bir hoşgörüsüzlük döneminden geçiyoruz ve üniversitelerin kendilerini zor durumda bulduğunu anlıyorum. Bununla beraber, ilk kez 1974 ilkbaharında MIT’de on dokuz yaşında bir ikinci sınıf öğrencisiyken çapraz kayıt yaptırdığım Harvard’ın Washington’dan gelen tehditlerin üstesinden gelecek ahlâkî cesarete sahip olacağını umardım.
Eğer Cemal İsrail’in işgal altındaki topraklardaki saldırganlığı konusunda endişe duyuyorsa, ben de duyuyorum, birçok başkası da duyuyor, birçok Yahudi ve hattâ birçok İsrailli Yahudi buna dahil. Filistin’in tarihi ve hâlen yaşadığı sıkıntılar konusunda endişe duymanın birini Yahudi düşmanı yapması fikri iğrençtir. Üstelik bu fikir Yahudilerin İsrail’in politikalarına destek konusunda söz birliği ettiğini ima ediyor, ve bu suretle Yahudilerin hep birbirini tuttuğu ve homojen olduğu kalıbını pekiştiriyor.
Şahsen, İsrail’in Gazze’de tam anlamıyla soykırımı yaptığını savunuyorum; ve Nazi soykırımında ailesinin neredeyse tümünü kaybetmiş olan bir Çek Yahudisinin oğlu sıfatıyla meydan okuyorum, sıkarsa biri —herhangi biri— beni Yahudi düşmanlığıyla itham etsin.
Saygılarımla,
İrvin Cemil Schick, B.S., M.S., Ph.D. (MIT), Ph.D. (EHESS)
Yarı emekli, halen University of Massachusetts (Amherst kampüsü)
Siyaset Bilimi Bölümü’nde misafir profesör
Sayın Profesör Schick,
Bana yazmak üzere zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Çok müteşekkirim.
Duygularınızın gücünü anlıyorum. Size birkaç konuda teminat vermeme izin verin. Birincisi, Profesör Kafadar’ın Yahudi düşmanı olduğuna dair kesinlikle hiçbir kanıt görmedim. Buna inanmıyorum, bunu hiçbir zaman söylemedim ve bunu söyleyen birini de tanımıyorum. Buna dair bir iddia görürseniz lütfen bana bildirin, düzelteyim. İkincisi, Harvard’ın kimsenin ifade özgürlüğünü kısıtlamaya niyeti yoktur. Aksine, tüm seslerin tartışmaya katılma imkânını genişletmek istiyoruz. Üniversite genelinde ve fakülte özelinde bununla görevlendirilmiş idarecilerimiz var ve bunu gerçekleştirmeye kararlıyız. Üçüncüsü, Harvard tarafından alınan herhangi bir eylemin “Washington’dan gelen tehditler” nedeniyle alındığını varsaymamanıza dair sizi uyarmak isterim. Elbette, tüm yüksek öğrenim kurumları mevcut iktidarın tehdidi altında. Ancak bu, Harvard’ın eylemlerinin gerçek veya algılanan herhangi bir tehdit tarafından yönlendirildiği anlamına gelmez.
Selamlar,
David Cutler
Sayın Cutler,
Cevabınız için çok teşekkür ederim.
Ne yazık ki, Cemal’in üstün hizmet verdiği bir görevden alınmasına dair ani karar, internet trollerinin ona karşı yürüttüğü amansız kampanya ve haham David Wolpe’nin kutlama tweet’i gibi etmenlerle birlikte ele alındığında, bende Cemal’in antisemitizmle suçlandığına dair kesin bir izlenim bıraktı.
Shakespeare’in meşhur sözlerini hatırlayalım:
Bir erkek veya kadının itibarı, değerli efendim,
Ruhlarının en önemli mücevheridir.
Kesemi çalan çöp çalmış olur; bir nesnedir, hiçbir şeydir;
Benimdi, şimdi onun, başka binlercesine de kölelik etmiştir;
Ama itibarımı benden aşıran kişi
Kendisini zenginleştirmeyen bir şeyden beni mahrum etmiş olur,
Ve gerçekten fakirleştirir.
[Othello’dan, Iago’nun monologu.]