Romantik anarşist:
Percy B. Shelley ve Anarşinin Maskesi
“Shelley, 91 kıtalık şiirinde Umut-Zaman ilişkisini de ele alır ve Umut’u, 'sisteme adapte olup hiçbir şey yapmamanın, bozukluğun farkında olmaya rağmen bir şeylerin gelecekte düzeleceğini düşünmenin imgesi' olarak gösterir; Zaman ise Umut’un babasıdır. Shelley burada zamanla bir şeylerin düzeleceği umudunu taşıyan insanın eylemsizliği ve sefaleti kabul edişini kurgular.”
Percy Bysshe Shelley’in portresi, Amelia Curran, 1819.
Baş edilmez bir sayıyla ve Aslanlar gibi kalk
Kır zincirlerini ve parçalarını toprağa fırlat
Her parça yüzüne serpilen bir su damlası olsun
Uyan ve bitsin uykun
Onlar az – sen çoksun
Percy Bysshe Shelley, Anarşinin Maskesi
Percy Bysshe Shelley’in (1792-1822) Anarşinin Maskesi (1819) başlıklı şiiri, İngiltere’deki Peterloo katliamından sonra kaleme alınan ve pasif direnişi düstur sayan önemli bir çalışmadır. Eser, sefalet içindeki halka karşı yapılan katliamların başrolünde yer alan zorba yöneticilere ve örgütlü dine saldırmakla birlikte kapitalizme getirilen ilk eleştirilerden biridir. Shelley’in şiirinde ele aldığı sorunlar iki yüz yıl sonra dahi güncelliğini korumaktadır. İran’da Masha Emini’nin hayatını kaybetmesi üzerine kitlesel görünürlüğü fark edilmeye başlayan kadın hareketi ve despotik hükümetin halka yaptığı katliam; belirli ölçüde Türkiye, Macaristan, Hindistan ve Sri Lanka gibi birçok ülkede yakın geçmişe ait benzer hareketler ve otoriter hükümetler tarafından gerçekleştirilen karşı müdahaleler Shelley’in şiirinin güncelliğini bir kez daha göstermekte.
Shelley 19. yüzyıl İngilteresi’nin en önemli romantik şairlerindendir. 1792’de Sussex’te doğan Shelley, aristokrat ve muhafazakâr bir ailede yetişir. Londra’daki Eton Koleji’nde klasik eğitimini tamamlar, ardından Oxford Üniversitesi’nde eğitimine devam eder. Lakin 1811’de yazdığı, “Ateizmin Gerekliliği” (The Necessity of Atheism) makalesi nedeniyle Oxford’dan atılır ve eşitlikçi bir yapı arayışını hızlandırır.
Gücünü üretim, ticaret, akılcılık ve bilimsellikten alan Aydınlanma ve onun önderlerinin etkinlikleriyle iç içe geçen kapitalist-sınai toplumun İngiltere’de hızla yayıldığı dönemde Shelley kapitalizmin mülksüzleştirme ve sömürü –işçileştirme– pratiklerine ilk karşı çıkanlardan biri olur. Kamu duvarlarına yapıştırmak üzere hazırladığı otuz bir maddelik Haklar Beyannamesi’nin yirmi sekizinci maddesinde şunu vurgular:
“Hiçbir insanın kendini tatmin edebileceğinden daha fazla mülk edinme hakkı yoktur; zenginlerin fakirlere verdiği sadaka, milyonlarca insan açken, mükemmel bir iyilik değil, kusurlu bir haktır.” (Shelley, 2019: 53)
Shelley, İngiltere’nin kuzey bölgesine –Lanchashire, Yorkshire vb.– yaptığı seyahat sırasında, yoksulluk ve sömürünün insanlara nasıl acı çektirdiğine şahit olur; daha sonra 1812’de İrlanda’ya gider ve ülkenin alt sınıflarının durumunu anlattığı İrlanda Halkına Bir Konuşma’yı (An Address to the Irish People) yayınlar. 1813’te mülksüzleştirilen işçi sınıfının davasını savunduğu Queen Mab’de örgütlü dini, politik tiranlığı, savaşı ve ticareti eleştiri bombardımanına tutar. (Linebaugh, 2012: 48)
İngiltere’de ekonomi, Endüstri Devrimi’nin etkisiyle, siyaset ve ideoloji ise Fransız Devrimi’yle biçimlenir. Bu çağ, Avrupa’daki halklara tiranlığı devirmek, özgürlüğe kavuşmak için ayaklanma çağrısında bulunur; muhafazakârlar ve tepkisel olanlar bu çağrıya karşı koymak isterler. (Hobsbawm, 2022: 89) 1815, Waterloo Savaşı’ndan sonra İngiltere’de, 16 Ağustos 1819 tarihinde çifte devrime özgü toplumsal sorunlardan ötürü radikal hatip Henry Hunt (1773-1835) kadın, erkek ve çocuğunda katıldığı demokrasi ve reform yanlısı yaklaşık 60.000 kişiye Aziz Peter Meydanı’nda hakları için hitap eder. Barışçıl bir şekilde yürütülen gösteriye Muhafazakâr Parti lideri Viscount Castlereagh’ın emriyle polis saldırır ve ortaya çıkan şiddet olayları sonucunda çok sayıda insan hayatını kaybeder; çok daha fazlası ağır şekilde yaralanır. Grubun kanlı bir şekilde dağıtılmasıyla olay Peterloo katliamı olarak hatırlanır. Bu zamana kadar İtalya’da ikamet eden Shelly ise katliam üzerine Anarşinin Maskesi (The Masque of Anarchy) adlı uzun şiirini kaleme alır, şiir büyük yankı uyandırır.
Anarşinin Maskesi, Shelly’nin doksan bir kıtalık şiir kitabıdır. Shelly şiirinde bazı kavramları kişileştirir ve birer maske haline getirir. Şiirde ilk olarak “katliam” kavramı Castlereagh olarak tarif edilir: “Katliamla karşılaştım yol üzerinde// Castlereagh gibi bir maske vardı yüzünde// Çok sakin görünüyordu ama korkunç gaddardı// Ve ardında kana susamış, yedi köpeği vardı.” (Shelley, 2022: 17) Shelley, katliama sadakat sözü vermiş köpeklerin, insanları parçalamak için salındığını vurgular. “Sahtekâr”ın ağlayıp iri gözyaşlarıyla herkesi nasıl kandırdığını ve “İkiyüzlülük”ün –din adamları– parlak Kutsal Kitap kıyafetiyle birlikte cehalet hayaletini giyinerek birçok imha oyunu oynadığını anlatır. Bu zorbalara karşı kan sıçramış “beyaz bir at üzerinde” Anarşi ortaya çıkar ve sözünü söyler: “Tanrı da benim, kral da, kanun da!” (Shelley, 2022: 21) Anarşi, ihtişamlı bir halde ve süratli adımlarla İngiliz topraklarındaki ahmak kalabalığı ezerek ülkeyi kana bular. Büyük ordusuyla tarlaların ve kentlerin üzerinden geçerek Londra’ya varır; zorbalık sebebiyle zayıf ve yalnız kalan fakir halk Anarşi’ye boyun eğer ve onu kutsalı sayar. Böylelikle hukukçuların, rahiplerin ve kalabalığın karşısında zafer kazanan Anarşi, sarayları, banka ve kuleleri ele geçirir ve halkın egemenliğini tesis etmek için parlamentoya ilerler. Şiirin devamında Shelley, Umut-Zaman ilişkisini ele alır ve Umut’u, “sisteme adapte olup hiçbir şey yapmamanın, bozukluğun farkında olmaya rağmen bir şeylerin gelecekte düzeleceğini düşünmenin imgesi” (Shelley, 2022: 31) olarak gösterir; Zaman ise Umut’un babasıdır. Shelley burada zamanla bir şeylerin düzeleceği umudunu taşıyan insanın eylemsizliği ve sefaleti kabul edişini kurgular. Bu bağlamda Umut, babası Zaman’ın yaşlı ve güçsüz düştüğünü ve yaptığı bütün çocuklardan sadece kendisinin sefalet içinde geriye kaldığını haykırır.
Shelley şiirine İngiltere’nin oğullarına zincirlerini kırıp uykularından uyanmaları gerektiğini hatırlatarak devam eder; daha sonra ise ülke halkının politik ve ekonomik pratiklerini çizer: “Çalışmak ve üç kuruş para kazanmak// Yani sadece bugünden yarına çıkmak// Tıpkı tiranların zindanlarındaki// Bir hücrede yaşıyormuş gibi// Siz onlar için kullanılmaktasınız bilerek// Tezgâh ve saban ve kılıç ve kürek// Kendi istek ve iradenizle ya da değil// Sonuç: onların refahına çalış, onların önünde eğil.” (Shelley, 2022: 43) Zenginlerin ve dizi dibindeki dalkavukların, insanları, kapitalin hasılı olduğu araçlarla –altın, kâğıt para, tapu senedi– açlığa ve sefalete mahkûm ederek sömürdüğünü ifade eder. Halk, köle olmanın ruhu içinde kendi isteklerinin söz sahibi değil, diğerlerinin ondan istediği her şeydir. “Bu öyle bir Kölelik ki – ne ilkel insan// Ne de ormandaki bir vahşi hayvan// Senin dayandığın kadar dayanamaz buna–// Onlar bile hiç bilmedi böylesi bir bela.” (Shelley, 2022: 49) Shelley tiranın adamlarının insanların üstüne sürüldükten sonra halkın içini intikam hissinin kaplayacağının farkındadır ve hatta halk güçlendiğinde kanın hesabını kanla sorma hissine karşı onları uyarır; bu nedenle şiirinde intikamı net bir şekilde yadsır. Çünkü ona göre tiranın zulmüne karşı direniş şiddetsiz ve pasif olmalıdır.
Shelley şiirin daha sonraki bölümünde “Özgürlük”ün uzun bir tanımına başlar. İlk olarak Özgürlük, mezarlarında yaşayan kölelerin cevap vereceği bir hak değildir; sahtekârların tarif ettiği siluet, hemen dağılan bir hayalet, hurafe ya da söylenti değildir. Shelley’ye göre özgürlük, işçilere mükellef bir sofra ve sıcak ekmektir; Barış ve herkesin takip ettiği Mesih gibi bir Aşk’tır. Zengin zalimin kontrolü için alttakilerin güvencesidir. Altına bağlı olmayan Adalet’tir. Rahiplerin, Tanrı’nın bütün insanları lanetlediğini iddia ettikleri dogmalarından ve kuru gürültülerinden; Özgürlük bahanesiyle tüm servetlerini silaha çevirip kendi halkına ya da başka halklara çıkarları için savaş açan ve yeni servetler üzerine kurbanlarını ezerek güç çizen hükümetlerden ve özgür hiçbir ülkede görülmeyen İngiltere’deki sefaletten halkı yalnızca “Özgürlük”ün fenerleri olan bilim, felsefe ve şiir kurtarır.
Shelley şiirin son kısmında halktan, Özgürlük ve Anarşi sayesinde büyük bir törenle geniş bir meclis kurup sözleri yavaş ve sesi gür şekilde özgürlüğünü açıklamasını ve Tanrı’nın yarattığı gibi tekrardan özgür olmasını ister. İngiltere’nin eski kanunlarındaki ağırbaşlı sesler halkın yankısına örnek olur. Bu durum karşında tiranlar katliam yapıp kan dökseler dahi, şair halka intikam almamayı öğütler. Shelley için zorba yöneticilerin cezası dökülen kanlardan gelen utançtır. Halka yapılan katliam bir nefeslik buğu gibi yok olacaktır; ancak zulüm unutulmayacak, dilden dile gezinecektir.
Sonuç olarak Shelley, şiirinin genelinde zorba yönetimlere ve onların ekonomik pratiklerine karşı şiddet yanlısı olmayan bir Anarşi tasarımı ortaya koyar. Bu tip anarşinin çağdaş tarihte birçok örneğine rastlamak mümkündür: İran’daki Beyaz Çarşamba Hareketi; 1917’de New York’ta siyahi işçiler tarafından gerçekleştirilen Sessiz Yürüyüş; Vietnam Savaşı’nı protesto etmek için ABD’li kolluk kuvvetlerinin tüfeklerine çiçek yerleştiren gençler; 21. yüzyılda kadın hakları bazında FEMEN eylemleri ve Türkiye’deki Gezi Hareketi.
KAYNAKLAR:
- Hobsbawm, Eric, Devrim Çağı: 1789-1848, 11. baskı, çev. Bahadır Sina Şener, Dost Yayınları, Ankara, 2022.
- Linebaugh, Peter, Makine Kırıcılık: Ned Ludd ve Queen Mab, 1. baskı, çev. Deniz Esen, Otonom Yayınları, İstanbul, 2012.
- Shelley, Percy B., Anarşinin Maskesi, 1. baskı, çev. Furkan Çirkin, Fihrist Yayınları, Ankara, 2022.
- Shelley, Percy B., Ateizmin Gerekliliği, Aşk Üzerine, Haklar Beyannamesi, 1. baskı, çev. Yiğit Onat Ayaşlıoğlu, Ganzer Yayınları, İstanbul, 2019.
Önceki Yazı
Kemal Tahir’in metinlerinin alışılagelmiş yorumları üzerine
“İslami muhafazakârlar Kemal Tahir’in Kemalizm eleştirisine liberal solculara göre daha bir komplekssiz yaklaşmışlardır. Yaklaşım tarzı bir kenara bırakıldığı takdirde liberal solcuların erken Cumhuriyet dönemine kilitlenmeleri Kemal Tahir’in meselenin önemini vurgulamasından bir yirmi yıl sonradır.”
Sonraki Yazı
İnsana ve hayata dair: Another Year
“Ömrümüzden Bir Yıl, durgun ama insanı içine çeken bir su gibi akıyor. Filmin odağında orta yaşı geçmiş, çekirdek bir ailenin sıradan diyebileceğimiz gündelik hayatı var. Dostluk, dayanışma sınırsız mıdır; dünyaları, yaşantıları, daha doğrusu conatus’ları farklı insanlar dost kalabilir mi?”