Yeni bir Doğu Roma tarihi
“Kaldellis Doğu Roma’nın 1.123 yıl boyunca hayatta kalabilmesini, kurumlaşmış bir devlet geleneğinin olması, imparatorların halkın onayını alabildiği sürece yönetimde kalabilmeleri gibi nedenlerle açıklıyor.”

Kariye'deki mozaiklerden ayrıntı.
Chicago Üniversitesi’nden Anthony Kaldellis’i Türkçede Bizans: Roma Diyarında Etnisite ve İmparatorluk kitabı (çev. Deniz Türker, Karakarga Yayınları) ve Bizans’ın Entelektüel Tarihi derlemesi (YKY) ile tanıyoruz. Kaldellis 2024’ün başında iddialı, büyük bir kitapla karşımıza çıktı: The New Roman Empire: A History of Byzantium başlıklı, 1.160 sayfalık bu kitapta, Konstantinos’un 330’da yeni başkenti kurmasından 1453’e kadar süren Doğu Roma’nın ömrünü yaklaşık olarak bir yıla bir sayfa düşen bir tempoyla baştan anlatıyor. Kaldellis bu tarihi bugünün gözüyle, geleneksel olarak tekrarlanan “bilgi”leri günümüzün arkeolojik ve metinsel bulgularının ışığında yeniden değerlendirerek, kalıplaşmış pek çok kanıyı tartışmaya açarak sunuyor bize.
Benim okuma alışkanlığım yeni kitapları takip etmekten çok, okumam gereken eski kitapları okumaya yetişmeye çalışmaya dayalı olduğu için, “yılın kitapları”nı da çoğunlukla ancak birkaç yıl sonra okuyabiliyorum. Kaldellis’in çalışması benim için bunun istisnalarından biri; çıkar çıkmaz okumaya başladığım, bende büyük iz bırakan bir kitap oldu.
Kaldellis bu kitabı büyük bir iddiayla, Doğu Roma üzerine Batı tarihyazımında yüzyıllardır yerleşmiş klişeleri kırmak niyetiyle yazmış. Kitabın başlığında (alacak olanların konunun ne olduğunu anlayabilmeleri için) “Byzantium” kelimesi geçiyor ama işin aslı şu ki, “Bizans” kelimesi tarihsel olarak doğru değil. Bu ülke kendine tek bir gün bile “Bizans” dememiş. “Bizans”, Doğu Roma’yı Romalılık/Batılılık tarihinde ve Hıristiyanlık geleneğinde arka plana itmek amacıyla, aşağılayıcı niyetlerle, devlet ortadan kalktıktan yüzyıllar sonra yaratılmış bir kelime. Kaldellis de kitap boyunca ülke için “Bizans” kelimesini hiç kullanmıyor; bize ülkenin tarihsel olarak doğru, kaydı olan ismini öğretiyor ve bunu kullanıyor: Romanía.

The New Roman Empire:
A History of Byzantium
Oxford University Press
2024
1160 s.
Kaldellis’in ana tezi Doğu Roma’nın 1.123 yıl boyunca hayatta kalabilmiş olmasının dinamiklerine dair. Kaldellis bu kalıcılığı, “Bizans” hakkındaki yerleşmiş kanıların aksine, Doğu Roma’da kurumlaşmış bir devlet geleneğinin olması, imparatorların hanedan mantığından çok halkın onayını alabildiği sürece yönetimde kalabilmeleri gibi nedenlerle açıklıyor.
Bu kadar uzun bir sürenin tüm karmaşasını içeren bir geçmiş hakkında öne sürülecek her teze karşı pek çok zıt örnek getirilebilir. Kaldellis’in bu tezine karşı, kendi kitabının içinden örneklerle, tersine, bu bin yılın da kaosla, mücadeleyle, kaba kuvvetin hukuku belirlemesiyle dolu olduğu söylenebilir. Yine de Kaldellis’in çürümüş, bozuk “Bizans” klişesine karşı çıkmasını ben de ana hatlarıyla haklı buldum.
Kitabın benim için ilginç yönü, fiziksel ve kültürel mirasıyla bunca iç içe olduğumuz ama bizim de tarihini esasen Osmanlı/Türk tarihyazımı gözüyle öğrendiğimiz bu geçmişi (benim için) taze bir bakış açısıyla okumak oldu.
Kitaptan çıkardığım en önemli dersi tek cümleyle özetlemem gerekse, söyleyeceğim şu: Bu coğrafyada, en azından 330’dan beri çok benzer sorunlarla tekrar tekrar uğraşıyoruz. Aynı şehirlerde, aynı mekânlarda, birbirine çok benzeyen mezhep kökenli çatışmalar, etnik, kurumsal, ekonomik, siyasi çekişmeler, doğal felaketler tekrarlanıyor.
330’dan 2024’e yaşanan olağanüstü nüfus artışına, teknolojik ilerlemeye, kültürel ve kurumsal değişime rağmen, pek çok temel hayat meselesinin, toplumu bölen anlaşmazlıkların bunca benzer olması sarsıcı, öğretici bir bilgi.
Bu tabii tehlikeli bir bilgi aynı zamanda. Bunu bilirken, popüler, medyatik tarihin her güncel habere “O da bir şey mi? Siz 1548’de saraç loncalarında olanları bilseniz…” gibi cevaplar vererek bugüne burun kıvırmasının kolaycılığından, genel olarak tarihin zaten tekerrürden ibaret olduğu klişesinin kinizminden de kaçınmamız gerekiyor. Yaşadığımız pek çok mesele bu coğrafyada en azından 1.700 yıldır yaşanıyor. İstediğimiz gibi bir gelecek için çabalamaya devam ederken bunu aklımızda tutmalıyız. Bu bilgi çabamızın, tepkilerimizin niteliğini değiştirebilir.
Kitaptan çıkardığım ikinci önemli ders şu: Coğrafyamızın ve tarihimizin en önemli, kalıcı özelliklerinden biri çok karmaşık olmamız, pek çok paradoksla iç içe olmamız. Somut gerçekliğimiz insanları, dünyayı kategorilere bölmek isteyen siyasi, kültürel ideolojilere sürekli meydan okumuş, okuyor.
Kaldellis’in kitabının en sevdiğim satırları, tarih boyunca bu ironileri, paradoksları yakalayıp bize gösterdiği pasajlarda: Konstantinos ölünce vârisleri birbirleriyle amansızca mücadeleye girişmişler ama (Laleli yakınlarındaki) “Philadelphion”, “kardeş sevgisi” meydanındaki heykelde birbirleriyle kucaklaşırken tasvir edilmişler. İmparatorluk yüzyıllarca yaşamış, ama imparatorlar kolayca değiştirilmiş. Ülkenin yüzyıllarca tartıştığı mezhep meseleleri hep Hıristiyanlık inancının temelindeki paradokslarla (İsa, Baba ve Kutsal Ruh’un tek kişi mi, üç kişi mi olduğu, İsa’nın insan olup olmadığı gibi meselelerle) ilgili kavgalardan kaynaklanmış. Büyük ölçüde Yunanca konuşan bir halkı Latince yöneterek başlayan devlet zaman içinde Latin halklarını Yunanca idare etmeye çalışan bir devlete dönüşmüş. 619’da Sasaniler, Mısır’ı ele geçirip İstanbul’un buğday iaşesi kesilince, İmparator Herakleios İstanbul’u terk edip başkenti Kartaca’ya taşımayı düşünmüş ama halk ve başpiskopos onu bu karardan vazgeçirmişler: “Kartaca, ‘üçüncü Roma’ olma ironisini yaşamayı bu sayede atlatmış oldu” diyor Kaldellis.
Kitapta yaklaşık 40 kere tekrarlanan “paradoks” ifadelerinin sonuncusu kitabın kapanışında: Doğu Roma’yı nihayet bitiren Osmanlı fethi, güçsüz düşmüş, tarih sahnesinden silinmekte olan İstanbul’a dünya için merkezî önemini geri kazandırıyor.
Önceki Yazı

Haftanın vitrini – 1
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: At, Tekerlek ve Dil / Bu Bir Roman Değildir / Derimizin Olağanüstü Yaşamı / Geri Dönüp Bakmak / Hiçbir Yere Gitmiyorum / Kız / Tasarımın Peşinde / Türkiye’nin Gizli Ermenileri / Wittgenstein ve Mimarlık / Yeryüzü ve İradenin Düşleri