• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Yemekten sonra tango yapacağımız söyleniyor ama ayak bileklerimiz zincirli

“Remi Kanazi şiirinin öfkeli sesi okuru lafı hiç dolandırmadan taraf olmaya çağırıyor. Bu çağrıda en başta bir riya dökümü talebi var.”

Remi Kanazi

MEHMET FATİH USLU

@e-posta

KRİTİK

17 Ekim 2024

PAYLAŞ

akademisyenler

ve sözde solcular

İsrail katliamlarını

anlatan kitaplarınızı beğeniyorum

ama tavrınızla İsrail silahlarından mermileri boşaltmayı reddediyorsunuz

diyor Remi Kanazi “Bu Şiir Apartheid’a Son Vermeyecek” adlı şiirinde.

 

susmak suç ortaklığıdır

aşırı entelektüelleşme bize

sanatın gücü hakkında teoriler geliştirmemizi

söylerken çiftçiler

topraklarından atılıyor

çocuklar

okul yolunda taşlanıyor

insanlar kafeslere konulup

dövülüyor ve sevdiklerinden

koparılıyor

bizim vergilerimizle satın alınıp

ücreti ödenen

abluka altındaki zindanlarda

ezilip parçalanıyorlar

biz sorunun parçasıyız

bu teorik değil [1]

diye devam ediyor. “Artık yeter!” diyen, konuşmanın, mırıldanmanın, şikâyetin yetersizliğini haykıran bir ses bu. Ve haklı. Apartheid şiirle sona ermiyor!

Kanazi’nin sadece bu eserinde değil, pek çok başkasında da uzlaşma çağrılarından, sabretmekten, yol gösterilmekten, bekletilmekten bıkmış bir adamın sesi çınlıyor aslında. Filistin’in koca bir yüzyıla yayılan kara hikâyesinin bir Filistinli’de bu duyguları uyandırmasına şaşırmak, herhalde en az şu içinden geçtiğimiz günlerde mümkün.

Remi Kanazi, Amerika doğumlu ve Filistin’den göçen bir ailenin çocuğu. Bir zamane şairi. Yayımlanmış iki kitabı var. İlki 2011’de gün yüzüne çıkmış, Poetic Injustice: Writings on Resistance and Palestine (“Poetik Adaletsizlik: Direniş ve Filistin Üzerine Yazılar”) ismiyle. İkinci kitabı ise 2015’te yayımlanmış: Before the Next Bomb Drops: Rising Up From Brooklyn to Palestine. Şanslıyız ki bu ikinci kitap Ayşe Düzkan’ın incelikli çevirisiyle, 2021 yılında, kadrini yeterince bilmediğimiz birbirinden değerli kitaplar basan İntifada Yayınları tarafından basılmış: Sıradaki Bomba Düşmeden Önce: Brooklyn’den Filistin’e Kalkışmak.

Bir zamane şairi dedim ama Ayşe Düzkan’ın da çevirisinin sunuşunda belirttiği gibi, daha ziyade bir “spoken word”  sanatçısı Kanazi. Bu, özü itibariyle Amerika’da hiphop kültürüyle beraber gelişmiş, şiirle teatral ifadeyi, hatta zaman zaman müziği birleştiren bir tür performans sanatı. Okunmaktan çok seslendirilmek ve dinlenmek için yazılan metinler var karşımızda.

“Spoken word”  Amerika’da Filistin diasporasında Rafeef Ziadah, Suheir Hammad ve Remi Kanazi öncülüğünde, özellikle 2010’ların başında kendisine azımsanmayacak bir takipçi kitlesi yaratmış.[2] Ama gelin görün ki, bu canlılık aynı on yılın sonunda, aslında Gazze’nin unutulmasına paralel şekilde sönümlenmiş. Ama öte yandan, diasporada can bulmuş bu damarın tesiri Gazze’ye kadar ulaşmış ve Muhammed Musa “Gazze Ozanlar Derneği” (Gaza Poets Society) diye bir “spoken word”  topluluğu kurmuş kentte.

Suheir Hammad (solda), Rafeef Ziadah (sağda).
 
 
 


1981 doğumlu Kanazi’nin üslubunda en çok öne çıkan dramatik unsurun artık müzakereden yorulmuş, şedit bir hiddet olduğunu söyleyebiliriz. Şiirin sesi büyük ölçüde bu hiddetin sahnelenmesiyle oluşuyor ve bu öfkeli ses okuru lafı hiç dolandırmadan taraf olmaya çağırıyor. Bu çağrıda en başta bir riya dökümü talebi var. Ama bu riya sadece zalimin değil, vakayı seyreden, çevreleyen herkesin sebeplendiği tür cerahat olarak beliriyor Kanazi’nin şiirinde. Riya dökülmeli ve bir şeyler değişmeli artık.

anlamadıysanız diye söylüyorum

her şey yolunda gibi davranmak istemiyorum

Gazze’ye düşen bombaları

üreten yokmuş gibi

pilotun milliyeti yokmuş gibi

Şimon Peres Avigdor Lieberman’dan

daha iyiymiş gibi

yapmak istemiyorum [3]

Yakınlarda yayımlanan bir akademik makalede Amerikalı bir profesör, Filistin Edebiyatı dersi verirken öğrencilerinin Kanazi’yi zaman zaman edebiyattan çok propagandaya yakın gördüğünü ve şairin suçlayıcı dilinden rahatsız olduklarını yazmış.[4] Bu bir yanıyla şaşırtıcı değil, zira Kanazi’nin mısralarının yüzü büyük ölçüde, tam da bahsettiğim riya dökümü talebiyle, Filistin’in sömürgeleştirilmesi sürecini seyreden üçüncü şahıslara dönük ve onlara (bize) bakarken şirin görünmeyi asla umursamıyor. Sadece sessizliğin suç ortaklığı olduğunu haykırmakla yetinmiyor; karşılıklı anlayış, barışma, bir arada yaşama öneren liberal/müzakereci çözüm arayışlarının ve dahası direnişin kolayca bir jeste dönüşmesinin sahteliğini de yüzümüze vuruyor:

Remi
Kanazi

seni aramıyorum

akademik kurtarıcı

her şeyi bilen dayanışma eylemcisi

lütuf buyuran anti-Siyonist

içebakışın için sana bir borcum yok

madalya falan da takmayacağım

ciğerlerini paralayarak

kendi adını haykırırken [5]

Aynı şiirin devamında, Filistinlerin kurtarılacak kurbanlar ya da akıl verilecek çocuklar olmadığını yazıyor Kanazi ve ekliyor:

 

baskıyla mücadele etmek mi istiyorsun

dayanışma topluluklarındaki

kendi suç ortaklığına meydan oku!

Dolayısıyla okurun da açıkça göreceği gibi üçüncü şahısların ilgisizliğine sitem eden değil, Filistin romantizmine meydan okuyan hatta saldıran bir şiir var karşımızda. Filistin romantizminde ne Nekbe’ye derman ne Filistinlilere hürriyet var, zira Filistinliler bu şiirleri okuyanların merhametini bekleyen zavallı kurbanlar değiller.

Peki mücadeleyi nerede aramalı? Kanazi’nin şiiri buna cevap vermek için belki de bambaşka bir dayanışma hattında genişleyip yüzünü diğer sömürülenlerin tecrübesine dönüyor ve varsa bir derman, bunu diğer ezilenlerin ortaklığında arıyor. Filistin’in tecrübesi başka tecrübelerle konuşur hale geldikçe anlaşılır oluyor. Burada Filistinli şairin eserinin ikinci büyük odağı var karşımızda: Amerika. Kanazi ne kadar Filistin’e dönmeye çalışırsa yüzünü, bir o kadar da Amerika’yla, yeni vatanıyla hesaplaşmak zorunda hissediyor kendini:

soykırım ve köle emeği

üzerine inşa edilen

dünyanın bu en zengin ulusu

o kadar haklı ki

 

çöpü karıştıran bir adamın

sorunmuş gibi görülmesi bize ne anlatıyor

oysa onun hali sadece

bu toplumun üstünde durduğu

temeli itham ediyor [6]

Bu haliyle şunu diyebiliriz: Kanazi’nin şiiri Nekbe ve Filistin’in sömürgeleştirilme tarihiyle giriştiği kavgalı söyleşmeyi, Amerika’nın sömürgeci geçmişi (ve bugünü) ile bu sömürgeciliğin mağdurlarının, özellikle de siyahların tecrübesinden ayrı düşünmüyor, düşünemiyor. Hatta bu iki damar sürekli içe içe geçiyor, birbiriyle konuşuyor ve bu diyalogla şairin hiddetli sesi daha da koyulaşıyor. Ama neticede bu iç içe geçmeyle Filistin’in mücadelesi yine tam bu noktada evrensel mücadeleler zincirinin bir halkası haline geliyor:

Montgomery otobüs boykotu: bölücü

üzüm boykotu: tek taraflı

köleliğin kaldırılması: radikal

Nelson Mandela: terörist

yerliler: vahşi

kadınların oy hakkı: karmaşık

ırk ayrımına son verilmesi: provokatif

Hiroşima: güvenlik gerekçesi

gözaltı kampları: gereklilik

Bantustanlar: otonomi

Irak: kurtuluş

Filistin: çoraklık [7]

Evet, demek ki riya dökme çağrısıyla yüklü bir hiddet ve tüm karmaşası ve zorlukları içinde buna eşlik eden bir mücadele arzusu kotarıyor Kanazi’nin şiirini. Peki ya umut? Doğrusu, bu şiirin az da olsa öfkenin ardından umut taşıyan bir şiir olduğunu söylemek ya da Kanazi’nin sesinde umudun izini bulmak zor. Ama kim bilir, belki de abartılmış bir histir umut:

Barış süreci

masaya gelmemiz söyleniyor

ne sandalye ne çatal bıçak

ne de peçete var bizim için

 

bir şölenden bahsediliyor bize

ama biz yemiyoruz

eti tadamadık, sadece

bisküviler tıkınılırken

düşen kırıntıları…

 

yemekten sonra tango yapacağımız

söyleniyor ama ayak bileklerimiz

zincirli

kıpırdayacak yerimiz de yok

 

bize

bir simsarla buluşacağımız söylenmişti

ama bu sofra dolu

sadece dostlar kalıyor

bizi de

avlayıp masada sunmak için ayırmışlar [8]

 

 

NOTLAR

[1] Remi Kanazi, “Bu Şiir Apartheid’a Son Vermeyecek”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 44-45. Kanazi’nin Londra’da bu şiiri okuduğu performans şuradan izlenebilir.

[2] Tüm bu süreçte çıkan en bilinen şiir/performans Rafeef Ziadah’nin “We teach life, sir”ü. 

[3] Remi Kanazi, “Bunu Normalleştir!”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 62. Bu şiirin bir klibi için şuraya tıklayabilirsiniz. 

[4] Malini Johar Schueller. “Teaching Palestine: Challenges of Identification and Alliance.” Pedagogy (2024) 24 (1): 47-70.

[5] Remi Kanazi, “Dayanışma”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 92.

[6] Remi Kanazi, “Ağaçlıklı İmparatorluk”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 73.

[7] Remi Kanazi, “Yatırımların Geri Çekilmesi Kararı Duygularımı İncitiyor”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 83.

[8] Remi Kanazi, “Barış Süreci”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 131.

Yazarın Tüm Yazıları
  • Filistin direnişi
  • Filistin Edebiyatı
  • Rafeef Ziadah
  • Remi Kanazi
  • Sıradaki Bomba Düşmeden Önce
  • Suheir Hammad

Önceki Yazı

KRİTİK

Edebiyatın “biz” duygusu

“Filistinli kadın yazarların romanlarını okurken bilinmeyen bir tarihin ve bitmeyen bir zulmün ağırlığı altında kalan edebiyatın kendi imkânlarını yaratma yollarını not etmeye çalıştım...”

YASEMİN ÇONGAR

Sonraki Yazı

KRİTİK

Edward Said’i okumak

“Said, Filistinlilerin bir halk olarak geleceğinin Siyonist korkulara ipotek edilmesinin bir 'felaket' olduğunu 1979’da yazmıştı. Bugün değişen şiddetin boyutu, kendisi değil.”

İŞTAR GÖZAYDIN
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist