Yemekten sonra tango yapacağımız söyleniyor ama ayak bileklerimiz zincirli
“Remi Kanazi şiirinin öfkeli sesi okuru lafı hiç dolandırmadan taraf olmaya çağırıyor. Bu çağrıda en başta bir riya dökümü talebi var.”
![](/images/posts/yemekten-sonra-tango-yapacagimiz-soyleniyor-ama-ayak-bileklerimiz-zincirli-846690662.jpg)
Remi Kanazi
akademisyenler
ve sözde solcular
İsrail katliamlarını
anlatan kitaplarınızı beğeniyorum
ama tavrınızla İsrail silahlarından mermileri boşaltmayı reddediyorsunuz
diyor Remi Kanazi “Bu Şiir Apartheid’a Son Vermeyecek” adlı şiirinde.
susmak suç ortaklığıdır
aşırı entelektüelleşme bize
sanatın gücü hakkında teoriler geliştirmemizi
söylerken çiftçiler
topraklarından atılıyor
çocuklar
okul yolunda taşlanıyor
insanlar kafeslere konulup
dövülüyor ve sevdiklerinden
koparılıyor
bizim vergilerimizle satın alınıp
ücreti ödenen
abluka altındaki zindanlarda
ezilip parçalanıyorlar
biz sorunun parçasıyız
bu teorik değil [1]
diye devam ediyor. “Artık yeter!” diyen, konuşmanın, mırıldanmanın, şikâyetin yetersizliğini haykıran bir ses bu. Ve haklı. Apartheid şiirle sona ermiyor!
Kanazi’nin sadece bu eserinde değil, pek çok başkasında da uzlaşma çağrılarından, sabretmekten, yol gösterilmekten, bekletilmekten bıkmış bir adamın sesi çınlıyor aslında. Filistin’in koca bir yüzyıla yayılan kara hikâyesinin bir Filistinli’de bu duyguları uyandırmasına şaşırmak, herhalde en az şu içinden geçtiğimiz günlerde mümkün.
Remi Kanazi, Amerika doğumlu ve Filistin’den göçen bir ailenin çocuğu. Bir zamane şairi. Yayımlanmış iki kitabı var. İlki 2011’de gün yüzüne çıkmış, Poetic Injustice: Writings on Resistance and Palestine (“Poetik Adaletsizlik: Direniş ve Filistin Üzerine Yazılar”) ismiyle. İkinci kitabı ise 2015’te yayımlanmış: Before the Next Bomb Drops: Rising Up From Brooklyn to Palestine. Şanslıyız ki bu ikinci kitap Ayşe Düzkan’ın incelikli çevirisiyle, 2021 yılında, kadrini yeterince bilmediğimiz birbirinden değerli kitaplar basan İntifada Yayınları tarafından basılmış: Sıradaki Bomba Düşmeden Önce: Brooklyn’den Filistin’e Kalkışmak.
Bir zamane şairi dedim ama Ayşe Düzkan’ın da çevirisinin sunuşunda belirttiği gibi, daha ziyade bir “spoken word” sanatçısı Kanazi. Bu, özü itibariyle Amerika’da hiphop kültürüyle beraber gelişmiş, şiirle teatral ifadeyi, hatta zaman zaman müziği birleştiren bir tür performans sanatı. Okunmaktan çok seslendirilmek ve dinlenmek için yazılan metinler var karşımızda.
“Spoken word” Amerika’da Filistin diasporasında Rafeef Ziadah, Suheir Hammad ve Remi Kanazi öncülüğünde, özellikle 2010’ların başında kendisine azımsanmayacak bir takipçi kitlesi yaratmış.[2] Ama gelin görün ki, bu canlılık aynı on yılın sonunda, aslında Gazze’nin unutulmasına paralel şekilde sönümlenmiş. Ama öte yandan, diasporada can bulmuş bu damarın tesiri Gazze’ye kadar ulaşmış ve Muhammed Musa “Gazze Ozanlar Derneği” (Gaza Poets Society) diye bir “spoken word” topluluğu kurmuş kentte.
![](/images/content/spoken word-2-39177767.jpg)
1981 doğumlu Kanazi’nin üslubunda en çok öne çıkan dramatik unsurun artık müzakereden yorulmuş, şedit bir hiddet olduğunu söyleyebiliriz. Şiirin sesi büyük ölçüde bu hiddetin sahnelenmesiyle oluşuyor ve bu öfkeli ses okuru lafı hiç dolandırmadan taraf olmaya çağırıyor. Bu çağrıda en başta bir riya dökümü talebi var. Ama bu riya sadece zalimin değil, vakayı seyreden, çevreleyen herkesin sebeplendiği tür cerahat olarak beliriyor Kanazi’nin şiirinde. Riya dökülmeli ve bir şeyler değişmeli artık.
anlamadıysanız diye söylüyorum
her şey yolunda gibi davranmak istemiyorum
Gazze’ye düşen bombaları
üreten yokmuş gibi
pilotun milliyeti yokmuş gibi
Şimon Peres Avigdor Lieberman’dan
daha iyiymiş gibi
yapmak istemiyorum [3]
Yakınlarda yayımlanan bir akademik makalede Amerikalı bir profesör, Filistin Edebiyatı dersi verirken öğrencilerinin Kanazi’yi zaman zaman edebiyattan çok propagandaya yakın gördüğünü ve şairin suçlayıcı dilinden rahatsız olduklarını yazmış.[4] Bu bir yanıyla şaşırtıcı değil, zira Kanazi’nin mısralarının yüzü büyük ölçüde, tam da bahsettiğim riya dökümü talebiyle, Filistin’in sömürgeleştirilmesi sürecini seyreden üçüncü şahıslara dönük ve onlara (bize) bakarken şirin görünmeyi asla umursamıyor. Sadece sessizliğin suç ortaklığı olduğunu haykırmakla yetinmiyor; karşılıklı anlayış, barışma, bir arada yaşama öneren liberal/müzakereci çözüm arayışlarının ve dahası direnişin kolayca bir jeste dönüşmesinin sahteliğini de yüzümüze vuruyor:
![](/images/content/Remi Kanazi -03-1963178328.jpg)
Kanazi
seni aramıyorum
akademik kurtarıcı
her şeyi bilen dayanışma eylemcisi
lütuf buyuran anti-Siyonist
içebakışın için sana bir borcum yok
madalya falan da takmayacağım
ciğerlerini paralayarak
kendi adını haykırırken [5]
Aynı şiirin devamında, Filistinlerin kurtarılacak kurbanlar ya da akıl verilecek çocuklar olmadığını yazıyor Kanazi ve ekliyor:
baskıyla mücadele etmek mi istiyorsun
dayanışma topluluklarındaki
kendi suç ortaklığına meydan oku!
Dolayısıyla okurun da açıkça göreceği gibi üçüncü şahısların ilgisizliğine sitem eden değil, Filistin romantizmine meydan okuyan hatta saldıran bir şiir var karşımızda. Filistin romantizminde ne Nekbe’ye derman ne Filistinlilere hürriyet var, zira Filistinliler bu şiirleri okuyanların merhametini bekleyen zavallı kurbanlar değiller.
Peki mücadeleyi nerede aramalı? Kanazi’nin şiiri buna cevap vermek için belki de bambaşka bir dayanışma hattında genişleyip yüzünü diğer sömürülenlerin tecrübesine dönüyor ve varsa bir derman, bunu diğer ezilenlerin ortaklığında arıyor. Filistin’in tecrübesi başka tecrübelerle konuşur hale geldikçe anlaşılır oluyor. Burada Filistinli şairin eserinin ikinci büyük odağı var karşımızda: Amerika. Kanazi ne kadar Filistin’e dönmeye çalışırsa yüzünü, bir o kadar da Amerika’yla, yeni vatanıyla hesaplaşmak zorunda hissediyor kendini:
soykırım ve köle emeği
üzerine inşa edilen
dünyanın bu en zengin ulusu
o kadar haklı ki
çöpü karıştıran bir adamın
sorunmuş gibi görülmesi bize ne anlatıyor
oysa onun hali sadece
bu toplumun üstünde durduğu
temeli itham ediyor [6]
Bu haliyle şunu diyebiliriz: Kanazi’nin şiiri Nekbe ve Filistin’in sömürgeleştirilme tarihiyle giriştiği kavgalı söyleşmeyi, Amerika’nın sömürgeci geçmişi (ve bugünü) ile bu sömürgeciliğin mağdurlarının, özellikle de siyahların tecrübesinden ayrı düşünmüyor, düşünemiyor. Hatta bu iki damar sürekli içe içe geçiyor, birbiriyle konuşuyor ve bu diyalogla şairin hiddetli sesi daha da koyulaşıyor. Ama neticede bu iç içe geçmeyle Filistin’in mücadelesi yine tam bu noktada evrensel mücadeleler zincirinin bir halkası haline geliyor:
Montgomery otobüs boykotu: bölücü
üzüm boykotu: tek taraflı
köleliğin kaldırılması: radikal
Nelson Mandela: terörist
yerliler: vahşi
kadınların oy hakkı: karmaşık
ırk ayrımına son verilmesi: provokatif
Hiroşima: güvenlik gerekçesi
gözaltı kampları: gereklilik
Bantustanlar: otonomi
Irak: kurtuluş
Filistin: çoraklık [7]
Evet, demek ki riya dökme çağrısıyla yüklü bir hiddet ve tüm karmaşası ve zorlukları içinde buna eşlik eden bir mücadele arzusu kotarıyor Kanazi’nin şiirini. Peki ya umut? Doğrusu, bu şiirin az da olsa öfkenin ardından umut taşıyan bir şiir olduğunu söylemek ya da Kanazi’nin sesinde umudun izini bulmak zor. Ama kim bilir, belki de abartılmış bir histir umut:
Barış süreci
masaya gelmemiz söyleniyor
ne sandalye ne çatal bıçak
ne de peçete var bizim için
bir şölenden bahsediliyor bize
ama biz yemiyoruz
eti tadamadık, sadece
bisküviler tıkınılırken
düşen kırıntıları…
yemekten sonra tango yapacağımız
söyleniyor ama ayak bileklerimiz
zincirli
kıpırdayacak yerimiz de yok
bize
bir simsarla buluşacağımız söylenmişti
ama bu sofra dolu
sadece dostlar kalıyor
bizi de
avlayıp masada sunmak için ayırmışlar [8]
NOTLAR
[1] Remi Kanazi, “Bu Şiir Apartheid’a Son Vermeyecek”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 44-45. Kanazi’nin Londra’da bu şiiri okuduğu performans şuradan izlenebilir.
[2] Tüm bu süreçte çıkan en bilinen şiir/performans Rafeef Ziadah’nin “We teach life, sir”ü.
[3] Remi Kanazi, “Bunu Normalleştir!”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 62. Bu şiirin bir klibi için şuraya tıklayabilirsiniz.
[4] Malini Johar Schueller. “Teaching Palestine: Challenges of Identification and Alliance.” Pedagogy (2024) 24 (1): 47-70.
[5] Remi Kanazi, “Dayanışma”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 92.
[6] Remi Kanazi, “Ağaçlıklı İmparatorluk”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 73.
[7] Remi Kanazi, “Yatırımların Geri Çekilmesi Kararı Duygularımı İncitiyor”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 83.
[8] Remi Kanazi, “Barış Süreci”, Sıradaki Bomba Düşmeden Önce, çev. Ayşe Düzkan, İntifada Yayınları, İstanbul, 2021, s. 131.