Unutulmuş bir kasetin peşinde: D.D. Band
“80’lerde bu ülkede o kadar az rock albümü basıldı ki, konuya biraz ilgisi olan herkes bu albümleri ezbere bilir. Ve D.D. Band diye bir grubun herhangi bir albümü bu ezber içerisinde yer almaz. Ama kataloğunu inceleyince Piccatura’nın D.D. Band hariç hiçbir yabancı grubun çalışmasını yayınlamadığını görüyoruz. Yahu, yoksa bunlar Türk mü? Öyleyse hiç kimsenin farkında olmadığı bir rock grubumuz daha var demektir.”

Denis Siret Yurtsever
Türkiye’de Bağımsız Müzik – Başlangıç kitabımın olası yeni baskısı için düzeltmeler ve eklemeler yapıyorum bir süredir. Bu yılın başlarında çıkan Adnan Alper Demirci’nin Türkiye’de Ağır Müziğin Geçmişi kitabı da iyi bir kaynak oldu. Okurken benim daha önce duymadığım ya da bir biçimde kitaba almadığım bazı grupların, isimlerin altını çizmiştim.
Özellikle heavy metal türü söz konusu olduğunda ülkemiz geriye bir kayıt bırakamamış ya da bir iki konser vermek dışında (ki bunları başaramayan da çok) bir etkinliği olamamış gruplarla dolu. Ben kitaba dahil etmek için geride bir kayıt bırakmış ya da sahnede bir etki yaratmış olmak gibi koşullar aradığım için Demirci’nin kitabı bazı isimleri tekrar gözden geçirmeme vesile oldu. (İnanın şu an hangi grup olduğunu hatırlamıyorum ama) bu isimlerden birini biraz daha araştırayım derken, bir kez daha dünyanın en büyük çevrimiçi heavy metal database’i Encyclopedia Metallum’un “The Metal Archives” isimli forum bölümünde buldum kendimi. Çünkü araştırdığım grubun adı “baldadeath” mahlaslı Bulgar bir kullanıcının “Türk Grupları” başlıklı paylaşımında geçiyordu. Geçtiğimiz nisan ayında yapılan bu paylaşımda kiminin adını ilk kez duyduğum 19 grubun demoları sıralanmıştı. Bir de adı tanıdık gelen D.D. Band’in 1987 tarihli I’m Gonna Run isimli yasal bir albümü olduğu yazıyordu.
“Bu işte bir hata var” diye düşündüm. ‘80’lerde bu ülkede o kadar az rock (ve listeyi genişletirsek, hard rock, heavy metal…) albümü basıldı ki, konuya biraz ilgisi olan herkes bu albümleri ezbere bilir. Ve D.D. Band diye bir grubun herhangi bir albümü bu ezber içerisinde yer almaz. İlk tepkim Bulgar metalci kardeşimizin listesinde yer alan ve daha önce adını duymadığım diğer isimlere de şüpheyle yaklaşmak oldu. Lakin araştırma yapıyorum sonuçta, hepsinin üzerinden tek tek geçmek zorundayım. Sıra D.D. Band’e gelince, hemen ilk bakışta I’m Gonna Run kasedinin Piccatura tarafından yayınlandığını buldum. Böylece grubun nerden tanıdık geldiğini de anlamış oldum. Piccatura, Türkiye’nin ilk ve öncü bağımsız müzik firmalarından biri. Hatta demin bahsettiğim ‘80’lerde yayınlanan nadir rock albümlerinden bazıları da bu firmanın kataloğunda. Türkiye’de Bağımsız Müzik diye bir kitap yazınca Piccatura’nın kataloğunu da hatmetmek zorundasınız. Fakat şunu da belirtmek gerekir ki, o zamanlar pek çok yabancı grubun albümlerinin yerli baskıları yapılıyor burada. Ben de D.D. Band’in yabancı bir grup olduğunu düşünerek kitaba almamıştım. (Çünkü kasetin üstündeki fotoğrafta görülen iki kişi de hiç Türke benzemiyor. Ve zaten her firmanın, her grubun çalışmalarını belgelemek gibi bir iddiası, yöntemi de yok kitabın.) Ama şimdi bu kaset tekrar karşıma çıkınca ve tekrar Piccatura kataloğunu inceleyince fark ettim ki, firma D.D. Band hariç hiçbir yabancı grubun çalışmasını yayınlamamış. Yahu, yoksa bunlar Türk mü? Öyleyse hiç kimsenin farkında olmadığı, eksik literatürümüzün hiçbir kısmında anılmayan bir rock grubumuz daha var demektir. Ve bu durum hiç kimsenin umrunda olmasa bile çözülmesi gereken mühim bir muammadır.
Bayağı bir debelendim önce, ama hiçbir bilgi bulamıyorum grup hakkında. Kasetin iki kopyasını buldum sadece satılık olarak. Biri Nadir Kitap, diğeri Zihni Müzik’te. Kasetlerden birini alsam, içinde bilgi var mıdır belli değil. O yıllarda pek dikkat edilmezdi bu künye olaylarına. Piccatura’nın sahibi Mustafa Kaynakçı. Daha fazla debelenmeyip oğlu Sinan’ı aradım. Siz kendisini Pinhani Sinan olarak daha iyi tanırsınız. Açmadı. Biraz sonra tekrar aradım. Açmadı. Kuduracağım. Bulgar arkadaşın listesine geri döndüm. Gün öyle bitti.
Sabah bilgisayarın başına geçtim. Ertesi gün devam etmek için browser’da D.D. Band’in Discogs sayfasının oluğu sekme açık duruyor. Sinan’ı bir daha arayamam bu saatte. Başka işlere daldım. Öğlen Sinan aradı. Çok yoğunmuş, açamamış. Dedim “D.D. Band’in kasetini hatırlıyor musun?” “Hatırlıyorum,” dedi, “böyle Scorpions gibi bir müzik yapıyorlardı.” “Peki Türk mü bunlar?” diye sordum. “Hiç bilmiyorum” dedi. Durumu anlattım, “Eğer Türklerse Whisky gibi, Devil gibi, Meridian gibi, Aqua gibi, Ra gibi tarihte yerlerini almalılar” dedim. “Babama sorayım ama bak sana önce bir hikâye anlatayım” dedi. Bir gün dükkâna biri gelmiş, Sinan’ın annesini sormuş Mustafa Bey’e. Akşam eve gitmiş Mustafa Bey. Eşine “Bugün biri geldi, seni sordu” demiş. Hanımefendi de kim olduğunu sormuş tabii. “Hatırlamıyorum” demiş Mustafa Bey. “Kadın mıydı, erkek miydi?” diye sormuş eşi. “Hatırlamıyorum” demiş Mustafa Bey.

Çaktırmadım ama moralim bozuldu. Sinan’dan gelecek telefonu beklemeye başladım. Adam yoğun, konserler, provalar, koşturmaca. Birkaç saat geçti. Gelmiyor telefon. Kurtluyum ben, böyle şeyler söz konusu olduğunda duramıyorum. Ulan, dedim bir ihtimal, Zihni Abi’ye (Şahin) mesaj attım. “Abi selam, sana bir uzmanlık sorusu, sizin sitede satışı olan bir kaset var, D.D. Band. Hiç bilgin var mı, bu grup Türk mü?” Sizin için daha kısa süreceğinden emin olduğum dört saat sonra cevap geldi. “Selam, D.D. Band’in bir elemanı Türk, Denis Yurtsever.” Veee, kasetin kartonetinin foroğrafı!!! Kartonette grup elemanlarının isimleri ve enstrümanları yazıyor. Denis S. Yurtsever ve üç İskandinav. Hemen Sinan’a mesaj attım grup elemanlarından biri Türkmüş diye. “Babam hatırlayamadı ama galiba İsveçli dedi grup için :)” diye cevap yazdı.
Google’a hemen ne yazdığımı tahmin edersiniz. Karşıma çok az link çıktı ama biri bir Facebook profili. Göteburg’da yaşayan Denis Siret Yurtsever. Kasetin kapağındaki uzun boylu, esmer beyin yaşlı hali. İşte budur! Hemen arkadaşlık teklifi yolladım. Bu arada Siret Yurtsever ismi de çok tanıdık.
Bir sonraki link’te bir video var. Denis Bey’in 70. yaşı için arkadaşları, dostları bir doğum günü videosu hazırlamışlar. 3 dakikalık video, ne olacak, seyredeyim dedim. 34. saniyede bir fotoğraf geldi. Fikret Kızılok ve Tehlikeli Madde. Hemen durdurdum. Fikret Kızılok’un en sevdiğim projesi. 1974’te sadece iki 45’lik yayınladılar; “Haberin Var mı?/Kör Pencere – Ay Battı” ve “İnsan mıyım, Mahluk muyum, Ot muyum – Aşkın Olmadığı Yerde”. Siret Yurtsever, Tehlikeli Madde’nin bir üyesi, bunu zaten biliyordum ama bu fotoğraf karşıma çıkınca hatırladım ancak.

Haberin Var mı? / Kör Pencere – Ay Battı, Fikret Kızılok ve Tehlikeli Madde, 1974.
Bir sonraki link Türkçe ve kısa bir biyografi var Siret Yurtsever’e ait. Askerden sonra Bülent Ortaçgil’le müzik yapmak için Norveç’e gitmişler. Ortaçgil dönmüş, o da İsveç’e yerleşmiş. İşte şimdi taşlar yerine oturdu. Mustafa Kaynakçı ve Bülent Ortaçgil üniversiteden arkadaş, hatta aynı evi paylaşmışlar bir süre. Piccatura’nın ilk icraatleri Ortaçgil’in ve o dönem birlikte çalıştığı Kızılok’un albüm dağıtımlarını üstlenmek. ‘90’lar boyunca da Ortaçgil’in firması olarak albümlerini yayınladılar. İsveçli D.D. Band’i Piccatura’yla buluşturan Bülent Ortaçgil öyleyse.
Hemen bulduklarımı Sinan ve Zihni Abi ile paylaşıyorum. Ama hikâye henüz bitmedi. Kasetin kartonetinde 8 şarkının 6’sının bestecisi olarak Yurtsever ismi yazıyor. Bir şarkı ise Daniel Björnaras ile ortak bestesi. D.D. Band’in iki D’si, Denis ve Daniel ama şarkıların çoğu Yurtsever’e ait. Bu konuya döneceğim. Ama önce ertesi gün olanları yazayım.
Sabah Denis Siret Yurtsever’in arkadaşlık teklifimi kabul ettiğini imleyen bildirimi gördüm ve hemen Siret Bey’e durumumu anlatan uzunca bir mesaj atarak albümün hikâyesini sordum. Sağ olsun, o da uzunca bir cevap yazdı. Olaylar şöyle gelişmiş:
Siret Bey, St. Joseph’de okurken, 200 metre aşağıdaki Maarif Koleji’nde okuyan Bülent Ortaçgil ile muhitten arkadaş olmuşlar. Sonra İngiltere’de master yapmış, İsveç’te çalışmış. Yedek subaylığını yapıp İsveç’e geri dönerken Ortaçgil de onunla gitmiş 1980 Şubatı’nda. Ama iş bulamamışlar. İngiltere’deyken bir İngiliz’le Norveç’te küçük bir turne yapan Yurtsever’in Trondheim’da tanıdıkları varmış. Norveç’e geçip bir grup kurmuşlar ve sekiz ay çalmışlar. Sonra gruptakiler ile Ortaçgil müzikal olarak pek uyuşmamış ve o dönmüş. Siret Bey de 1982’de oturma izninin çıktığı İsveç’e geçmiş. Orada yaşamaya başlamış ve Denis adını almış. 1985’te D.D. Band’i kurmuşlar. Daniel Björnaras vokal, kardeşi Alex Björnaras davul, Jonas Tangström bas, kendisi de gitarda.

Sonra bir plak kaydetmişler ve onu çalabilmek için Türkiye’ye gelmişler. İzzet Öz’ün TRT’deki Sihirli Lamba programına konuk olmuşlar. Bülent Ortaçgil, Piccatura bağlantısını kurmuş. Yanlarındaki master’ı onlara bırakmışlar, beş kuruş para da almamışlar. Türkiye’de geçirdikleri zamanda işlerin hiç iyi gitmediğini düşünmüşler. Çocukluk ve okul arkadaşı Fuat Güner ve MFÖ yardımcı olmuş sonra (bu arada yedek subay olarak Ankara’dayken Alpay’ın stüdyosunda Mazhar Alanson’un ilk 45’liği “Ondan Şikâyet, Bundan Şikâyet”i kaydetmişler, gitarlarını Siret Yurtsever çalmış), İstanbul Airport’ta ve İzmir’de konser vermişler. Geriye dönüş parası çıkmış. Atlantik Sineması ve Ankara’da da konser vermişler ama paralarını alamamışlar. Döndükten sonra kaseti sorup satılmadı yanıtını almışlar, takip de etmemişler. Bülent Ortaçgil de bilmediğini, onun da teması kalmadığını söylemiş o zaman. Arabesk Türkiye’nin plak şirketleri de Arap gibi düşünüyor deyip geçmişler. D.D. Band ‘87’de dağılmış. Bir daha birlikte çalmamışlar. Ama Siret Bey orada iyi insanlarla tanışmış ve iyi seviyede müzik yapmaya devam etmiş. Hâlâ da çalıyor. Üç sene önce Antalya’da bir müzik dükkânı işleten Hamdi Şeker isminde biri Facebook üzerinden Siret Bey’le temas kurmuş. “Siz D.D. Band’deymişsiniz, bende bir kasetiniz var” demiş. Siret Bey de “Bizde bir tane bile yok, nasıl oldu, ne yaptılar bilmiyoruz” diyerek göndermesini istemiş. Böylece yıllar sonra bu unutulmuş kaset eline geçmiş. Onu da hâlâ iyi arkadaşlıkları süren Daniel’e hediye etmiş.

“Özetle D.D. Band yabancı bir grup sayılır (son 30 senedir kâğıt üzerinde olsa da ben de İsveç vatandaşıyım). Gençlikte memlekete iyi müzik götürelim yanlışlığını yapan herhalde ilk ben değilimdir” diye tamamlamış sözlerini Siret Yurtsever.
Evet, üç gün süren trafik sonrası I’m Gonna Run kasetinin, D.D. Band’in ve esas olarak Denis Siret Yurtsever’in hikâyesini öğrenmeyi başardım. Şimdi bu unutulmuş grubun, albümün hakkını teslim etme zamanı. Yukarıda da belirttiğim gibi, D.D. Band albümündeki şarkların çok büyük kısmı Siret Yurtsever’a ait. Kendisi bile yabancı bir grup diyemedi, “sayılır” demeyi tercih ediyor. Müzik tarihimizde yurtdışında olduğu dönemlerde yabancı müzisyenlerle çalışmış, albümler, 45’likler çıkartmış pek çok müzisyen var. Tülay German, Cem Karaca ve Barış Manço en ünlüleri. Arşivlerde, tarihçelerde bu çalışmaları yabancı müzik olarak değerlendirmiyoruz. Belki daha iyi bir örneği hip hop’tan verebilirim. Köln çıkışlı Microphone Mafia grubunun 6 üyesinden ikisi Türk. Çoğunlukla Almanca, bazen İngilizce, bazen İtalyanca, bazen de Türkçe şarkı yapıyorlar. Neredeyse bütün kariyerleri Almanya’da geçti. Ama Türk hip hop tarihinde yerleri çok net olarak var (ki zaten ‘96 yılında Ada Müzik’ten bir albümleri de çıktı burada). Siret Yurtsever’in D.D. Band’inin durumunun da farklı olduğunu düşünmüyorum. I’m Gonna Run albümü de Türk rock tarihinin bir parçasıdır. Bu keyifli maceranın başına dönersek, ben kitabımın yeni baskısı için D.D. Band eklemesini yaptım bile. Artık bu sekmeyi kapatabilirim.
(*) Arşiv destekleri için Zihni Şahin ve Semih Şimşek’e teşekkürler.
Önceki Yazı

Karın karanlığından kuru otlara: Dinmeyen ‘ideoloji’
“Belli bir dönemin öznesini fotoğraf gibi dondurarak onu öncesinden, yaşamın akışı ve deviniminden kopararak mutlak bunalımlı tip olarak kadraja kopyalamak ne denli doğallık içeriyor? Anlıkta görünür olan çoğunlukla gerçeklik olmayabilir. Çünkü gerçeklik, dolayısıyla insan karakteri akış ve oluş içerisindedir.”
Sonraki Yazı

Haftanın kitapları – 41
K24'te haftanın vitrini: Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Anneni ve Babanı Terk Edeceksin / Dersaadet / Evlerden Uzak / Geyik / Gözümden Deliler Taştı / On Bin Varlık / Otorite, Hukuk ve Liberalizm / Ring / Son Öyküler / Yalnızlığın On Bir Hali