Sanatsal bir arkadaşlık:
Eşleşen karşıtlıklarda ve arayerdeliklerde poetik bir yolculuk
“Arayerdelik Memo’yu ve onun eserlerini karakterize eden özelliklerden biridir... Ayrıntıları dikkatle dinler, onların şiirsel potansiyelini ortaya çıkarır ve rüyalara önem verir. Çünkü o rüyası olan biridir.”

Polyxene Kasda ile Mehmet Yaşın, 1988 PAND toplantısında Mehmet Yaşın'ın şiir performansı öncesinde.
“Salı ile çarşamba arasında, gerçek günüm elimden kayıp gitmiş olmalı.”
(Odysseas Elytis, Maria Nefeli)
Memo diye çağırdığımız Mehmet Yaşın’la ilk kez 1987’de Viyana’da, Nükleer Silahsızlanma İçin Sanatçılar Hareketi PAND’ın uluslararası toplantısında karşılaştım. Ardından 1988’de yine PAND toplantısı için Kıbrıs’ta buluştuk. Unutulmaz bir karşılaşmaydı, çünkü Memo’nun her çeşit kaza ve felaketi kendine çekmek konusunda kabiliyeti vardı. Çözümü bulunamayacak tartışmalar çıkarmakta beceri sahibiydi.
1990’da, bir disiplinlerarası yaşamboyu projem olan “Geçiciliğin Akışkan Estetiği Üzerine Mit/Network 1990-2017”nin sunumuna katıldı. Bunun simgesi Chrysallis idi; ipekböceğinin kelebek olmazdan önce kozalakta geçirdiği krizaliz dönemini, yani ontolojik dönüşümü simgeliyordu. Sunum “Finlandiya’nın Dünyaları” toplantısında Joensu Müzesi’nde yapılmış ve dünyanın her yerinden katılan yüzden fazla sanatçıdan, yaptığım küçük Chrysallis heykelciklerinden alarak kendi seçecekleri bir mekâna yerleştirmeleri ve bunu kayda geçirmeleri istenmişti. Memo farklı bir kavramsal etkileşim gösterdi. Aldığı Chrysallis heykelciğini o yıllarda fiziksel olarak gitmesi mümkün olmayan Kıbrıs’ın kuzeyinde, Neapolis’te bulunan evine zihinsel bir tahayyülle yerleştirdi. İşte Memo böyle biridir: Her zaman yaratıcı bir yol bulur.
Yine 1990 yazında Atina Üniversitesi’nde dil ve edebiyat kursları izlediği sırada daha sık görüştük. 1997’de ise aniden bir gün Atina’da beni ziyarete geldi ve mutfağa geçip molohiya pişirdi. Ben Mısır’ın İskenderiye kentinde büyümüş biri olduğumdan, Levantlıların yemeği molohiya benim de favori yemeğimdi. Memo ne pişirirse pişirsin, içine şiirsel tatlar katar ve onlar şiire dönüşür. Böylece “Şamdan” adını taşıyan bir şiir yazıp “Polyxene”ye ithaf etti ve beni şaşkına çevirecek bir biçimde bu şiir hakkında İngilizce bir mastır tezi yazıldı.
Molohiya: Melikin yemeği, ağzına layık
firavunların. Ve Polyksene
has zeytinyağı sürer sabahleyin vücuduna.
Atina kazan ikimiz bir kepçe
bir paketçik molohiyanın hatırına... Hepsi
seni hatırlamak için ey sevgili İskenderiyye!
Ağız tadıyla geri gelsin diye ilkgençliğ’miz
hiç değilse hayalen... Mum ışığında
Mısır işi gümüş takımlar ve üç koldan şamdan
kuruldu sofra... Pirinç pilavı, gabbar turşusu
bademli helvası da yanında.
Ve yadigâr örtülerden bir türlü silinemeyen
mum damlacıkları... Birden hatırladım:
Osmanlı devleti silindikten yıllaaar sonra bile
“Osmannı tebeasıyım” derdi
misak-ı milli dışında kısılan büyükannem
İpçizâde’nin Haytice Hanım
Lefkoşa şeherinde, Sarayönü’nden.
Ruhuna.
2000’lerin başında Memo ve harika bir sosyal antropoloji profesörü olan eski karısı Yael Navaro doğum yerim olan İskenderiye’ye benimle birlikte yolculuk yaptılar. Öyle ki, yolculuğumuzu Afrika içlerine, Sudan’a kadar uzattık. Bir gün Memo ile ben İskenderiyeli Rumların Kavafis Café’sine gittik. Kavafis’in el yazısıyla “İthake” adlı şiiri çerçeveli halde duvarda asılı duruyordu. İkimiz oturduğumuz yerde hiç konuşmadan sessizce ağlamaya başlamıştık.
Elbet o ânı da yakalayıp üçüncü romanı olan Sarı Kehribar’da anlatacaktı. O da şiirlere ve roman parçalarına dönüşmüş sayısız anlarımızdan biri olmuştu; tıpkı Kapadokya’daki sejour’umuz gibi, ki o yolculuğumuz da ikinci romanı Sınırdışı Saatler’de vücut bulacaktı.
Göreme’de mağara kovuklarında kurulmuş bir otelde uyumuştuk. Yael bir araştırma projesiyle meşguldü ve birlikte bir cip kiralayıp hiçbir yolcunun aklına gelmeyecek yerlerde dolaşıyorduk. Yerel halkla sohbetler yapıyor, oraların ruhunu içimize çekiyorduk. Sufilere ait bir yerden bana kehribar taşından bir şahin hediye etmişti ki, bu büyülü yolculuğa çıkmadan önce gördüğüm düşündürücü bir rüya nedeniyleydi. Memo işte böyle biridir: Ayrıntıları dikkatle dinler, onların şiirsel potansiyelini ortaya çıkarır ve rüyalara önem verir. Çünkü o rüyası olan biridir.
2004’te kendi buluşum olan PXK malzemesiyle kupa şeklinde bir enstalasyon kurdum. Bunun amacı, şimdi Memo’nun da yaşamakta olduğu Atina’nın Paliao Faliro semtinde Olimpiyat Ateşi’ni konuk etmekti. Bu kupa matematik bir hesaplamayla yapılmıştı ve Yunanca ΧΡΥΣΑΛΛΙΣ (Chrysallis) harflerinin aritmetiğini yansıtan sözcüğün sanat eseriydi. Memo bu “Konuşan Heykel”i (Anaxagoras) görünce, hemen benzeri bir “Lexomorphic Chrysallis” anıtını Lefkoşa’nın iki kesimi arasında açılmış geçiş noktasında da kurmamı önerdi. Onun bu girişimiyle Lefkoşa’nın Kıbrıslı Türk belediyesi, Lemar çemberinde bunun hayata geçmesini sağladı. Lefkoşa tıpkı Palmanova şehrinin daire biçimindeki surları gibi on bir burcu olan bir halkayla sarılmıştı ve onlar da yeşil bir alan modeline açılıyordu. Yaptığım enstalasyonun çevresi bu şehir planını temsil ediyordu. Tam beş yıl boyunca “Barış Ateşi” durmaksızın bu anıtsal Lexomorphic kupa içinde yanmaya devam etti. Sonradan geçiş noktalarına daha yakın bir çembere, daha basit bir formatta yerleştirildi. Artık bu Palmanova replikası içinde ateş yanmıyordu. Bununla beraber sessiz bir kelime olarak ΧΡΥΣΑΛΛΙΣ, bir ontolojik mutasyonu hatırlatan hayalet misali orada duruyordu.
2010’da Memo, Yael ve sanatsal çizimlere katılan yedi yaşındaki yetenekli kızları Ayşe-Mira, “socio-agro-cultural” diye tanımlanan ΠΑΙΣ (Aoenic Çocuk) projeme katıldılar. ΠΑΙΣ Kuzey Yunanistan’daki Samotraki Adası ve Aleksandropolis ile Bulgaristan’ın güney bölgesi arasındaydı. Bütün bir uluslararası sanatçılar grubu olarak yolumuz üzerindeki Evros İpek Müzesi’ni ziyaret ettik. Her yer chrysallidic kozalarla doluydu ve bu da arayerdeliğin sessizce doğmakta olan dönüştürücü gücü için inanılmaz çarpıcılıkta bir metafordu.
Arayerdelik Memo’yu ve onun eserlerini karakterize eden özelliklerden biridir. Tevekkeli değil, Doodling Interludes (Karalama Çizim Aralıkları) 2007-2014 adlı sanat dizimin koleksiyoncusu oldu; sessizliğin ortasındaki gürültülü ortamı betimleyen eşleşen karşıtlıklarla arayerdeliklerin…