Raymond Queneau’nun siyasete ve tarihe bakışına dair:
Demokratik Erdemler Antlaşması
ve Model Tarih
“Direniş sözcüğünün öne çıktığı bir dönemdeyiz. Queneau’nun mizah anlayışına, zekâsına keşke sahip olabilsek; felsefeden matematiğe, tarihten mistisizme uzanan çok farklı alanlarda her birimiz üretken olabilsek. En etkin direniş yaratıcı zekânın kaybolmamasını sağlamak.”
Raymond Queneau
“Paris’i biliyor musunuz?”
Paris Olimpiyatları yaklaşırken her nedense Fransız yazar Raymond Queneau’nun (1903-1976) çok geniş bir yelpazeye yayılan eserlerine yeniden bakma ihtiyacı duydum. Olimpiyatlar tam bir şenlik. Coşku dolu günler. Her şeyi izlemekte zorlanıyor insan. Belki o yüzdendir. Queneau’yu okurken başınız dönüyor.
Queneau’nun Zazie metroda (Sel Yayıncılık) ve Dostum Pierrot (Can Yayınları) başlıklı romanlarını Tahsin Yücel’in çevirileriyle Türkçede okumak mümkün. Biçem Alıştırmaları (Sel Yayıncılık) eserini de Armağan Ekici Türkçeye çevirdi. Yönetmen Louis Malle’in aynı başlığı taşıyan filmiyle beyazperdeye aktarılan Zazie Metroda filmini izleyenler olmuştur. Paris’i yaşarsınız. Bir koşuşturma ve karmaşa içinde. Şaşırtıcı sahnelerle. Paris’i biliyor musunuz? kitabı da soru ve yanıtlarla, bilmediğimiz yönleriyle Paris’i bize tanıtır.
Queneau, geçim sıkıntısı yaşadığı 1930’lu yıllarda, L’Intransigeant (Uzlaşmaz) gazetesi yöneticilerine bir öneride bulunmuş: Okuyuculara her gün Paris ile ilgili bir soru yöneltelim ve cevabını da gazetenin aynı nüshasında yer alan küçük bir ilanda yer verelim demiş. Bu önerisi kabul görmüş. 1936-1938 yılları arasında gazetede bu uygulama sürmüş. Folio Yayınları’nın kitap haline getirdiği bu soru ve yanıtlar çarpıcı. Kırk üçüncü soruya bakalım: “Kafatası bir müzede, bedeni ise bir kilisede bulunan meşhur filozof kim?” Yanıtı Queneau’nun köşesinden hemen verelim: “Descartes’ın kafatası Doğal Tarih Müzesi’nde; bedeni ise Saint-Germain-des-Près’de.”
“Biraz direnmişti…”
Raymond Queneau sevdiğim bir yazar. Romanları, şiirleri, denemeleri hiç eskimiyor. 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yıllar olmalı. Varlık dergisinde yayın yönetmeni Konur Ertop’un yerine Kemal Özer göreve başlamıştı. Butor, Cortazar gibi yazarlardan kısa çevirilerim yayınlanmıştı dergide. Çevirilerime devam etmek istiyordum. Kemal Özer’e Raymond Queneau’dan söz ettim. Bunun üzerine bana “Raymond Queneau direnişçi miydi?” sorusunu yöneltti. Birden ne yanıt vereceğimi bilemedim. Queneau’nun Fransa’nın İkinci Dünya Savaşı yıllarında Alman işgaline karşı direniş hareketleri içinde yer alıp almadığını doğrusu bilmiyordum. Direnişçiydi desem belki doğruyu söylememiş olacaktım, direnişçi değildi desem belki Varlık dergisinde yayınlanmasını istediğim çevirilere yer verilmeyecekti. Sonuçta, tereddüt ettikten sonra, “Biraz direnmişti” dedim. Yanıtımın pek ikna edici olmadığına inanmış olmalıyım ki, dergiye daha sonra çevirilerimi göndermekten vazgeçtim.
Sorunlarla dolu günümüz ortamında direnmek
Direniş sözcüğünün öne çıktığı bir dönemdeyiz. Dünya karmaşık, zihinler bulanık. “Biraz direnmişti” yanıtının verilmesini kendimiz için her birimiz galiba bir şekilde istiyoruz. Queneau’nun mizah anlayışına, zekâsına keşke sahip olabilsek; felsefeden matematiğe, tarihten mistisizme uzanan çok farklı alanlarda her birimiz üretken olabilsek. En etkin direniş yaratıcı zekânın kaybolmamasını sağlamak.
Öteki İle İlişki (Dominique Schnapper; İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları) açmazları beraberinde getiriyor. Sınamalar artmış durumda. Demokrasinin Düş Kırıklıkları (Dominique Schnapper, Gallimard) üzerine düşünürken, demokrasinin zaten temel niteliğinin ve korunmasının yaşamsal öneminin bu düş kırıklıklarından ayrılmaz olduğunu görebilmek lazım. Yetersizliğin ve aşırılığın üstesinden yurttaşlık bilincinin sağlamlığıyla gelinebileceği savı da önemli bir tespit. Yurttaşlar Cemaati (Kesit Yayıncılık) kitabının yazarı sosyolog Dominique Schnapper’in bu yeni eserinin girişinde yazdığı üzere, “demokrasi üzerine düşünce, uluslararası ilişkiler uzmanlarının bu bağlamda geliştirdiği düşünceden çoğu zaman kopuk. Oysa jeopolitik verileri ve demokrasilerin bunun içindeki yerlerinin bilincini hatırda tutmak gereksiz olmaz. İç düzen kendi başına buyruk değil. Ne Fransa ne başka demokrasiler dünyada tek başına değiller”.
Queneau’dan “Demokratik Erdemler Antlaşması”
Raymond Queneau’nun 1937 yazında kaleme almaya başladığı, ancak tamamlamadığı Demokratik Erdemler Antlaşması başlıklı eseri dikkat çekici. Bu eser Emmanuel Souchier’nin uzun bir giriş yazısı ve ayrıntılı notlarla sunduğu bir kitap halinde “Les Cahiers de la nrf” koleksiyonunda 1993 yılında yayınlandı. Queneau’nun felsefi, mistik, siyasi ve sosyoloji düzlemlerde etkileşim içinde olduğu düşünürlere geniş yer verdiği takdim bölümünde Souchier, Queneau’nun dünyasına yeni açılardan bakmayı sağlamakta. Queneau’nun yaklaşımını ve yazı pratiğini siyasi, felsefi ve metafizik açıdan aydınlatan bu eser, o dönemin anlaşılması bakımından ayrıca temel bir öneme sahip.
Queneau, Paris’te Yüksek İncelemeler Okulu’nda (Ecole des Hautes Etudes) 1933’ten 1939’a kadar Alexandre Kojève’in Hegel’in Tin Fenomenolojisi üzerine verdiği konferans ve derslerini izlemiş. Kojève üzerinden Hegel’in etkisi, René Guénon, Lao tseu izleri, ayrıca Cumhuriyet’in “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” ilkeleri temelinde demokratik erdemlerin tanımlanması kitabı ilginç kılmakta.
Aforizmalar şeklinde kâğıda dökülen bu düşünceler – Pascal’in Düşünceler eserinin izleri görülebilir– Queneau’nun Marksizme bakışını, Troçkist olduğu dönemi, gerçeküstücü akımdan ayrıldığı yılları ve daha sonra yazdığı Model Tarih eseriyle bağını ortaya koymakta.
Fransız Devrimi, Cumhuriyetçi ruhun mirası ve “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” temel değerlerini “gerçek demokrasi”nin teminat altına alınması açısından irdeleyen kitaptan birkaç alıntı bu karmaşık bütünü daha iyi yansıtacaktır:
1.
Bu kitabın amacı devrimciler ortaya çıkarmak değildir.
Amaç siyasetin ötesindedir. Gerçek demokrat başka bir dünyada, başka bir uygarlıkta yaşayabilir, yaşayacaktır.
2.
Nihai hedef: Dünya üzerinde Barış –ve başka yerde– iyi niyete sahip tüm insanlar için ve her insan iyi niyetli olacaktır.
Millenarizm: Saint Irénée, Fourier.
3.
ÖZGÜRLÜK
Tek başına anlamı olmayan bir sözcük.
Tersi karşısında anlam kazanıyor: Bir tiranlıkta özgür anlamlı hale geliyor.
4.
ÖZGÜRLÜK
Mutlak özgürlük (Sade) anlamdan yoksundur.
5.
ÖZGÜRLÜK
Yasaların içinde özgürlük yurttaşların disiplinine bağlıdır. Ancak bireyin toplum içinde entegrasyonu ve içgüdülerin ezilmesi üzerine temellendirilen disiplin, yurttaş olmayan için özgür olmama anlamına gelmez mi?
Yasalara iyi bir şekilde uyulması değil, yurttaşların özgür olması söz konusu olandır.
6.
DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ
Size bunun için gerekli olanaklar sağlanmazsa düşünmek için özgür müyüz?
(…)
19.
ÖZGÜRLÜĞÜN TRAJİK YÖNLERİ
ÖZGÜRLÜĞÜN TARTIŞAN YÖNLERİ
20.
… özgür değilim=şunu yapmam mümkün değil:
-
- Toplumun yasaları bunu yapmamı yasaklıyor.
- Doğa yasaları buna engel.
İsyana götüren fiziki imkânsızlıklar. İmkânsız – özel bir yöntem olmaksızın tavanda yürünemez. Yürümekte özgür değilim – bugünkü halimle suların üzerinde de yürüyemem.
22.
EŞİTLİK
Adaletin alanı.
Adaletsizliğe karşı her şey yapılmalı.
(…)
38.
KARDEŞLİK
Herkesin suçsuzluğu: kardeşliğin temeli.
(…)
Queneau’nun tarihe bakışına dair bir eser
Raymond Queneau’nun Desargues’tan esinlenerek başlığını “Tarihin mutlak bilimine varma projesi taslağı” olarak koymayı düşündüğü Model Tarih de (Gallimard, 1966) çarpıcı. Bu eserini 1942 Temmuzu’nda yazmaya başlamış. İlk doksan altı bölümünü kaleme aldıktan sonra Queneau bu çalışmasını ekim ayında bırakmış. Vito Volterra’nın “Yaşam mücadelesi için matematik kuramı üzerine dersler” kitabı, ayrıca Vicc, Brück, William Flinders Petrie, Spengler gibi tarihte dönemselliği ya da ritimleri ayırmayı sağladıklarına inanan yazarlar bu esere kaynak olmuş. Queneau, tamamlanmamış eserini, Mavi Çiçekler (Les Fleurs Bleues) romanına ilave bir bilgi kaynağı olacağı düşüncesiyle 1966 yılında yayınlamış. Kitabın ilk sayfalarından birkaç kesit:
I.
Tarih insanların hüznünün bilimidir.
Savaşlar ya da devrimler olmasaydı tarih olmazdı; tarihe malzeme çıkmazdı, tarihin nesnesi kalmazdı. En fazla yıllıklar olurdu. Paremiyoloji ortaya çıkarmıştır: mutlu halkların tarihi olmaz. Tarih insanların üzüntüsünün bilimidir.
II.
Ama tarih bir bilim midir? Hayır.
Tarih öngörmeyi, eylemde bulunmayı, olayları değiştirmeyi sağlamaz. Bir bilim değildir. Niteliksel, simya, astroloji aşamasında kalmıştır. Niteliksel yargıların ve nedenlerin gözü kapalı arayışının eşlik ettiği basit bir anlatıdır tarih. Kafası karışık bir bilim. Bilim sözcüğünün gayri meşru uzantısıyla ancak ona bilim denebilir.
III.
Bilim olabilir mi? Evet.
Bu kitabın amacı budur.
IV.
İnsanların hüzünleri
Savaşlar ya da devrimlerin (I.) dışında, iklimden ve meteorolojiden kaynaklanan belalar vardır (kuraklıklar, açlıklar, seller, vs.), salgın hastalıklar, doğal felaketler (depremler, volkan patlamaları) vs. Yıllıklar ayrıca zuhur eden ve olağanüstü olan hadiseleri kayda geçirir (canavarlar, göktaşları, vs.), aynı zamanda kralları ya da önemli şahsiyetleri.
V.
Korelasyon denemeleri
İlk aşamadaki düşünce astronomik, iklime dair hadiselerle insanların hüzünleri arasında mevcut korelasyonları ortaya çıkarmaya çalışacaktır. Bunlar dönemsel oldukları için, daha sonra da tarihsel dönemleri belirleme çabasında olacağız. Tarih bu yolu izler; edebiyata dönüşmediğinde, sonra ise bilgelik ve nedenlerin kör arayışı olmadığında.
VI.
Doğanın hüzünleri
Doğayı acı veren şekilde etkileyebildiğini düşünebileceğimiz büyük doğal felaketler dışında, en basit astronomik hadiseler de hüzünler olarak algılanır; nitekim güneşin gündelik ölümü ve ayın aşamaları.
VII.
Hüzünler olmasaydı, anlatacak bir şey de olmazdı.
Bunu izah etmeye gerek yok, böyledir. Başka bir deyimle mutluluk homojendir, hüzün ise farklıdır. İyi hasatların birbirini izlemesinin yıllıklarda yer almasına gerek olmaz. İyilikte aşırılık tersi yönde bir telafiyi beraberinde getirir.
VIII.
Tarih bir dengesizlikle doğar.
Dengesizliklerle de devam eder, onlar üzerinden. Olumlu ya da olumsuz aşırılıklar ve sükûnetler düşünceyi dönemsellikleri (V.) dikkate almaya sevk eder. İnsanlık bir denge haline erişmiş olsa, tarih artık olmazdı.
(…)
Queneau’yu yeniden keşfetme zamanı
Queneau’yu bütün eserleriyle ele almanın önemli olduğunu düşünüyorum. Romanları ayrı bir yazı konusu olacak. Romanlarıyla felsefe arasındaki bağı Jean-Marie Catonné “Queneau ya da geri dönüşümde felsefe” başlıklı makalesinde ele almış. Queneau’nun ilk romanı Le Chiendent (Ayrık Otu) 1933’te yayınlanmış. Tüm eserlerine ışık tutuyor. Descartes’ın Meditasyonlar eserini de okuyarak romanda ilerlemeye çalışıyorum. Romanın ilk satırı sizi içine çekiyor:
“Bir insanın silueti beliriyor: aynı anda, binlercesinin. Gerçekten de binlercesi vardı. Gözlerini yeni açmıştı ve yorgun düşmüş sokaklar hareketleniyordu, tüm gün çalışan insanlar hareketleniyordu…”
Etienne Marcel oluyor o siluet. Romanın sonunda da yeniden başa dönülüyor:
“Bir insanın silueti beliriyor: Aynı anda binlercesinin. Gerçekten de binlercesi vardı…”
Gözlerimizi yeniden açmak için Queneau bize yardımcı olabilir.
Önceki Yazı
DEĞİNİ GÜNLÜKLERİ 3:
Sistembozanların alkışsızlıklarında bir gün
Oyunbozan / Nora Fingscheidt; Yüzleşmeler / Simone Atangana Bekono; How The First Sparks Became Visible / Simone Atangana Bekono; Bir Rus Piyanistin Otoportresi / Wolf Wondratschek; Zavallılar / Yorgos Lanthimos; Zavallılar / Alasdair Gray
Sonraki Yazı
İrfan Yalçın’ın romanlarında fare tıkırtıları
Türk romancılığının bir çınarı, sessiz bir ağaç gibi “İnsan Ormanında” yaşayıp handiyse kimselere görünmeden, cümle cümle, sözcük sözcük edebiyatımıza iğne işi dantel oyası gibi eserler bırakan İrfan Yalçın 29 Haziran 2024 günü hayatını kaybetti. Başımız sağolsun.