• HAKKINDA
  • YAZARLAR
  • YAZILAR
  • İLETİŞİM
  • DENEME
  • DOSYALAR
  • EDİTÖRDEN
  • ENGLISH
  • GASTRONOMİ
  • EVVEL ZAMAN
  • HABERLER
  • HER ŞEY
  • KİTAPLAR
  • KRİTİK
  • PORTRE
  • SANAT
  • SİNEMA-TİYATRO-TV
  • SÖYLEŞİ
  • SORUŞTURMA
  • SPOR
  • TADIMLIK
  • TARTIŞMA
  • VİDEOLAR
  • VİTRİNDEKİLER

Plastik Ruh Bebek

“Bu albümü pandeminin şerrinden Beatles’a sığındığımız bir hafta sonu grup arkadaşım Mehmet Kemal Ülkenciler ile tasarladık. Konseptimize göre, Beatles’ın ‘62’den ‘70’e kadar yayınladığı işlere kronolojik bir sırayla göndermeler yapan bir albüm kaydedecektik...”

Ali Sinan Çulhaoğlu, Mehmet Kemal Ülkenciler.

ABDULHALİM KARAOSMANOĞLU

@e-posta

SÖYLEŞİ

13 Haziran 2024

PAYLAŞ

İnsanların sevdikleri şarkının bile tamamını dinleyemediği bir dünyada, şarkıları atlamamak için skip tuşuna basmayacak kadar naif bir müzisyen olan Ali Sinan Çulhaoğlu ile yeni teklileri, müzik dergileri ve elbette karantina hakkında konuşuyoruz.

Ars Longa ile ilk tanışmam 2007 yılında lisans öğrencisiyken Rolling Stone dergisi işbirliğiyle hazırlanan “Türkiye’den Alternatif Rock” albümünü müjdeleyen promo single’ı edinmemle başlamıştı. Elbette single ile yetinmeyip albümü de bulmuş, huşu içinde dinlemiştim. O dönem bağımsız müziğin yeni yeni açılım yaptığı bir dönemdi ve çölde vaha etkisi yaratmıştı.

Bu noktadan hareketle iki sorum olacak: Birincisi kuramsal açıdan değil ama bir müzisyen için “alternatif müzik” ne demek ve neden böyle bir kategori oluşmuş, hep merak ederim. Bir de son dönemde benim de kullanmayı sevdiğim “Üçüncü Yeni Ekolü” başlığı var. Siz bu başlıkların neresinde yer alıyorsunuz?

Sanırım müziğin bir meta olarak sunumunda, sektörün söyleyecek bir son sözü, bir tahakkümü oluyor. Tüketilmesi için piyasaya sunulan müziğin belirli kalıplarda ve standartlarda olması şirketlerin işine geliyor olsa gerek. Bu kalıpların dışına çıkan işlere de “alternatif” deniyor ki, bunların “ana dalga”dan daha popüler olmasına, ben kendi yaşamımda heavy metal, grunge, brit-pop ve yerelde “üçüncü yeni” gibi tecrübelerde şahit oldum. Ars Longa’yı da alternatif müzik olarak görüyorum.

İkinci paralel soru, adı geçen Rolling Stone gibi, bugün var olan ya da olmayan müzik dergileri sizin için ne anlam ifade ediyor? Entelektüel birikiminize katkı sağladığını düşünüyor musunuz?

Müzik dergileri çocukluğumdan itibaren hayatımda önemli bir yer tuttu. Blue Jean’in sıkı bir takipçisiydim. Ergenliğimle birlikte Roll başucu dergim oldu; ha çıktı ha çıkıyor diye her gün gazeteciye giderdim. Bana katkısı büyüktür, bir sürü ismi Roll’la tanıdım, sevdiğim sanatçıların müzikten bahsedişi bana ilham verdi. Rolling Stone zaten benim yaptığım çevirilerle çıkıyordu. :)

Üzücü biçimde şunu fark ettim: İsmi geçen dergilerin hiçbiri artık çıkmıyor. Bir tek Blue Jean yola devam ediyor ama o da K-Pop kapaklarıyla çıkabiliyor ancak. NME ve Q gibi dergiler ise birer birer kapanıyor.

Evet, dijital çağ müzik gazeteciliğini bitirdi biraz. Zaten sanatçılara dair her şey, ama her şey internette. Bir şey söyleyecekleri zaman da kendileri sosyal medyadan söylüyorlar. Konserler zaten hemen YouTube’a düşüyor. Bu aşırı teşhir işin büyüsünü biraz öldürüyor maalesef. Eskiden tipini hiç bilmeden dinlediğim müzisyenler vardı. Ya da işte dediğiniz dergilerden methini duyup deli gibi dinlemek istediğim ama müziğine hiçbir şekilde ulaşımımın olmadığı gruplar. Ya bu arada, Q’nun fiyatı neredeyse asgari ücret kadardı. :P Tunalı Hilmi’de yabancı dergi satan dükkânda yeni Q sayısına, lokanta vitrinindeki tavuklara bakıp yutkunan Sezercik gibi bakardım, hahaha.

Karantina döneminde müzik sektörüne yönelik üstü iyi niyet örtüsüyle kapatılmış bir saldırı gerçekleşti. Birçok mekân kapanırken, müzisyenler de oldukça zor bir dönem geçirmekteler. Sizin karantina süreciniz nasıl geçti? Şarkılarınızdaki iyimserliğinizi koruyabildiniz mi?

Ali Sinan Çulhaoğlu

Anladığım kadarıyla devlet aygıtı herkesi tek tipleştirmek, aptallaştırmak ve böylelikle rahatça yönetmek istiyor. İnsana başka bir dünyanın mümkün olabileceği hayalini kurduran güzel sanatlara yapılan bu saldırılar da, özellikle siyasal İslam cenahından geldiğinde, şaşırtıcı değil. Yerli müzisyenler de birazcık zor bir dönemden geçiversinler bence, belki böylece diğer mazlumların acılarını da sahiplenmeyi öğrenirler.

O kadar haklısınız ki… Ama burada yanlış anlaşılmanızın önüne geçmek isterim. Siz, kendini kraliçe ilan eden, bir çantaya binlerce dolar verip, karantinada “geçinemiyoruz” diye ağlayan popçuları kastediyorsunuzdur. Oysa ki madalyonun diğer yüzünde, yeterince ünlü olmadığı için müzisyen sayılmayan yüze yakın insan intihar etti.

Aslında daha çok, ilerici, aydınlanmış, hümanist geçinip daha ilk fırsatta militarist, milliyetçi veya konformist cerahatini ortaya saçanları kastediyorum. Müzisyen olması bir insanı iyi veya doğru yapmıyor maalesef. Kendimi de ayrı tutmuyorum. Hepimiz bataktayız, bari yıldızlara bakalım diyorum.

Ars Longa gökkuşağından renkler barındıran bir topluluk. Sektörde var olmaya çalışırken hiç bu nedenle zorluklar yaşadığınız oldu mu? Camdan tavan gibi engellemelerle karşılaştınız mı?

Grubun değişen kadroları içinde oldukça renkli kişilikler olageldi ama bu yüzden bir engellemeyle karşılaştığımızı ben hissetmedim. Zaten en büyük yıldızlarının neredeyse hepsi gökkuşağından renkler barındıran bir ülkeyiz.

Björk bir söyleşisinde müziğin kolayca erişilebilen bir şey olmasına karşı çıkarak, stream servislerine uzun süre direnmişti. Sizin bu konudaki yaklaşımınız nedir? MSN kullandığımız dönemde My Space sayfanız vardı, peki ya şimdi?

Haha… Björk, seni deli kadın! Müziğe artık biraz fazla kolay ulaştığımızı ben de düşünüyorum. Dahası, sosyal medyada yaşadığımız katarsislerin esasında sanata ait olan ve çok daha zenginleştirici, çok daha uzun soluklu tatminler yaşatan bir tecrübenin yerini aldığına inanıyorum. O yüzden müzik eserlerine elimden geldiğince saygıyla yaklaşıp skip tuşuna basmamaya gayret ediyorum.

Gomidas

Grubun sound’unda her ne kadar Batı merkezî öneme sahip olsa da, vokalde aslında bir yerellik, bir taşra dokusu da olabiliyor. Coğrafyamızın müzikal birikiminden de beslendiğinizi söyleyebilir miyiz? Eğer öyleyse, öne çıkan isimler var mı?

Evet, tınımız kesinlikle Batı merkezli, zaten rock müzikte başka bir şansımız olamazdı galiba. :) Bu tınının içinde melodik olarak yerel tınlayan cümle veya tavırlarda etkilenimimiz dolaylı ya da doğrudan bir şekilde elbette Gomidas Vartabed’dir. Armonik olarak da Ohannes Tunçboyacıyan ve erken dönem Onur Özdemir hayranlık duyduğum isimler.

Onno
Tunç

Ars Longa müzikalitesi çok yüksek olmasına rağmen Türkiye ölçeğinde “underrated” kalan bir grup. Bunun halkla ilişkiler çalışmalarıyla ilgisi var mı, yoksa tercih ettiğiniz bir şey mi? Daha doğrusu sizin için ideal bir dinleyici kitlesi var mı?

Öncelikle teşekkürler. Müzikalitemizin yüksek olduğunu ben de düşünüyorum. Herhalde hiçbir müzisyen “underrated” olmayı tercih etmez, ama etik ve estetik tercihlerimiz, biraz da belli başlı eksikliklerimiz sonucu ortaya böyle bir durum çıkmış olabilir. Konser vererek ülkeyi gezememek; grubun, beraber çalıştığım müzisyen arkadaşlarım için bir gelir kapısı olamaması; bunlar beni üzen şeyler. Yine de “az ve öz” dinleyicimiz olması fena değil.

Hepiniz müzik konusunda akademik eğitime sahipsiniz. Peki müzik dışında bir şey yapıyor musunuz? Çünkü karantina ve ardından gelen ekonomik kriz süreci hepimiz için maddi kayıplara gebe.

Ben üniversite yıllarımdan beri çeviri yapıyorum. Baba mesleği olduğundan mıdır nedir, iyi yapıyorum, oradan bir gelirim var. İşlerin sarpa sardığı anlarda da annemin desteği hiç eksik olmaz. Ars Longa neredeyse hiçbir zaman konserden para kazanmadığı için karantina sürecinde de bir kaybı olmadı.

Bu vesileyle çeviri yaptığınızı da öğrenmiş olduk. Farklı kültürel tarzlar gibi görünmesine rağmen, birbirini çok besleyen işler gibi görünüyor. Eminim siz de benim gibi –hepimiz gibi– şarkı sözlerini çevirerek başlamışsınızdır bu işe. Benim ilk çevirim bir Björk şarkısıydı ve tahmin edersiniz nasıl bir hüsran olduğunu. Bugün bile çevirmeye cesaret edemem! Bu farklı kültürel tarzlar size ne gibi olanaklar sunuyor? İki form arasındaki etkileşimi nasıl deneyimliyorsunuz?

Küçüklüğümden beri İngilizce müzik dinliyorum. İyice çocukken, duyduğumdan anladığım cieyşın mieyşın gibi uydurma sözlerle eşlik ederdim. Stüdyo İmge’nin çıkardığı ve şarkı sözlerinin orijinalleriyle Türkçe çevirilerinin yer aldığı müzik kitaplarıyla hem çeviri hem de şarkı sözü kültürüne giriş yaptım diyebilirim. Rahmetli babam da merak ettiğim şarkı sözlerini bana çevirirdi. Daha sonra yine her Roll dergisinin ikinci sayfasında, çok daha serbest şarkı sözü çevirilerini takip ettim. Özellikle Smashing Pumpkins’in bir şarkısının son iki dize çevirisini hiç unutmam: “Ve sevgilim kesti bağlarını temelden / Biz seviyoruz Amerika’yı yürekten.” Çevirinin önemine inanıyorum. Bazen söylediğim şeyin geçerliliğini ya da estetiğini kontrol etmek için İngilizcesini ya da Yunancasını da aklımdan geçiririm. Bu arada, Esra Akcan’ın “Çeviride Modern Olan” makalesini çok severim, ilgililere öneririm.

Klişe bir soru vardır ya, “Şu an masanızda hangi eser çevirilmeyi bekliyor?” diye, bunu artık uyarlamamız lazım, “Bilgisayarınızda hangi dosya var?” olarak.

Açıkçası bir süredir çeviri yapmadım, çünkü gözlerim çok bozuldu. Daha önceleri yaptığım Peter Wohlleben’in Ağaçların Gizli Yaşamı çevirim bir yayınevi tarafından yeniden basıldı, onun metnine yeniden baktım. Galiba hatırladığım kadar iyi çevirmemişim.

Ekonomik kriz nedeniyle yayıncılarla çevirmenler arasındaki ilişkilerin daha da zorlaştığını görüyoruz. Bu süreçte birçok yerde skandal olarak değerlendirilebilecek emek sömürüsüyle karşılaşılıyor. Çevirmenler haklarını koruma ve çalışma koşullarını iyileştirme amacıyla sendikalaşma girişimlerinde bulunduğunda büyük zorluklarla karşılaşıyor. Siz bu sorunları nasıl yönetiyorsunuz? Hangi stratejileri izliyorsunuz?

Ali Sinan Çulhaoğlu, Mehmet Kemal Ülkenciler.

Annem avukat olduğu için sözleşmeleri her zaman onunla gözden geçiririm. Belki de bu yüzden, belki de çevirilerimin çoğunu basan Pegasus Yayınevi’nin ilkeli duruşundan, çevirmenlik hayatımda herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadım. Sadece gülerek hatırladığım bir şey var: Belgesellere dublaj metni çevirmeye başladığım bir dönemdi, ilk ödemeyi almak üzere kız arkadaşımla ofise gitmiştik. Ne alacağımdan haberimiz bile yok, şu kadar olursa tatile gideriz, bu kadar olursa köşeye koyar biriktirmeye başlarız falan diyoruz. Nihayetinde bugünün parasıyla 250 TL gibi bir şey almıştım. İşte ben de bazen böyle dünyadan bihaber olabiliyorum maalesef.

İstanbul’da zamanınız en çok nerelerde geçiyor?

Evde çok vakit geçiririm. Havuzdan çıkmam, hep yüzerim. Tatavla’da yaşıyorum, mahallemizde dolanmayı çok seviyorum. Ara sıra Maçka Parkı’na ya da İTÜ Maçka Kampüsü’ne pikniğe iniyoruz. Yaşlı bir teyze gibi cevap yazdığım için üzgünüm, ama böyle işte. :) Gece hayatıyla çok aram yok. Anahit Sahne çok büyük bir şanstı, onun kapanmasına yanıyorum.

Müzikçalarınızda ve kitaplığınızda bizi çok şaşırtacak bir isim var mı?

Bir yerden sonra Spotify’da arkadaş takibi özelliğini kapattım. Mesela Murat Göğebakan’dan “Merhaba” çok gaz, bayılıyorum ama dinlediğimi kimsenin görmesini istemem, çünkü mahremimmiş gibi geliyor. Eminim insanları şaşırtacak başka şeyler de dinliyorumdur, herkes gibi. Kitaplığımdan da ilk aklıma gelen isim Peyami Safa oldu; dünya görüşlerimizin uymadığı açık ama dilini seviyorum. Belki Kutsal Kitap okumam şaşırtıcı gelebilir, aslında gelmemeli. İster inanç, ister bilgilenme ya da araştırma saikiyle olsun, Kutsal Kitap bence kesinlikle okunmalı.

Biraz da yeni albüm Plastik Ruh Bebek hakkında konuşalım mı?

Bu albümü pandeminin şerrinden Beatles’a sığındığımız bir hafta sonu grup arkadaşım Mehmet Kemal Ülkenciler ile tasarladık. Konseptimize göre, Beatles’ın ‘62’den ‘70’e kadar yayınladığı işlere kronolojik bir sırayla göndermeler yapan bir albüm kaydedecektik. Erken dönem rock’n roll’u (Devrim), 3/4’lük akustik ballad’lar (Umut En Son), dümdüz banger rock’lar (MiSK, Harcı Âlem), barok pop (Bebek) ve artık sonlara doğru canımız ne isterse (Diğer Parça). Saykodelik dönemlerine çok giremedik, şartlar elvermedi. Tabii kayıtları günümüz platformlarında yayınlayacağımız için konseptin estetiğinden bazı ödünler de vermişizdir. Şarkıların birçoğunu single’lar halinde tefrika ettik zaten. 

Yeni albümü sabırsızlıkla bekliyoruz. Sizin de dört gözle beklediğiniz bir albüm var mı?

Yeni bir şey yayınlasa kesin bakarım diyebileceğim aklıma ilk Tame Impala geliyor. Radiohead’den de umudumu kesmedim, açıkçası Smile’da Radiohead’deki kadar güzel melodiler duyamadım. Belki Thom onları son bir Radiohead albümüne saklıyordur.

 
Yazarın Tüm Yazıları
  • Ali Sinan Çulhaoğlu
  • Ars Longa
  • Plastik Ruh Bebek

Önceki Yazı

SÖYLEŞİ

“İdük tüm zamanları içine alan

bir zamanın habercisi…”

Tepemizdeki Gölge'nin yazarı N. Can Kantarcı ile, İstanbul Boğazının sularını yararak bir gecede dikelmiş esrarengiz ve devasa bir fallik objeyle başlayan satirik bilimkurgu novellası İdük üzerine  konuştuk... 

ABDULLAH EZİK

Sonraki Yazı

HER ŞEY

Beyoğlu’nda kapanan bir sahaf:

Cihannüma’daki keşifler

“Benim için Ali Baba’nın mağarasını andıran bu küçük dükkânın ceviz kabuğunu andıran içi ilginçti. Artık varlığından iyice emin olduğumuz sahte resim atölyelerindeki artıklardan tutun da, Othmar Pferschy’ninTürkiye kitabına, Balaban’ın seramik üzerine boyadığı seramik karolarından eski Pelikan mürekkep şişelerine kadar burada her zaman son derece garip, büyüleyici malzemeler bulmak mümkün olurdu.”

NECMİ SÖNMEZ
  • P24 Logo
  • Hakkında
  • İletişim
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram

© Tüm hakları saklıdır.
Designed by Katalist