Ovidius ve Botticelli:
Sürgünde açan çiçeklerle gelen ilkbahar
“Bilinen ve bilinmeyen birçok anlamı renklerle ve figürlerle taşıyan İlkbahar, Ovidius’un yurdundan çok uzaklarda yaşadığı bir yaprak dökümünde kokan çiçeklerini de taşır adeta.”

İlkçağ Mısırlıları için yaşam Nil’e göre şekillenirdi. Mevsimler Nil’in değişimine göre isimlendirilir, taştığı zamanlar tarlalar sulanır, toprak canlanırdı. Bir yılda taşkın, ekin ve hasat olmak üzere üç mevsim vardı. Gün doğumundan önce gökyüzünde Sirius belirirse Nil Nehri’nin taşacağı anlaşılırdı. Mısırlılar takvimlerini Nil’in ruhuna göre yapılandırmışlardı.
Romalıların ilk resmî takvimiyse ayın dönüşüne ve evrelerine dayanarak Romulus tarafından MÖ 738’de düzenlenmiştir. Takvim, tanrı Mars’ın adının verildiği mart ayıyla başlayıp aralıkla bitecek şekilde on aya bölünmüştü. Ocak ve şubat ayları hayatta kalma mücadelesiyle geçtiği için bu aylarda günlerin önemi pek yoktu. Takvim sadece tarım, vergi, dinsel törenler gibi zamanları takip için kullanılırdı.
304 günlük Romulus takvimi kralın imparatorluğunun bitimiyle sonlandı ve yerine gelen İmparator Numa dinsel ve kültürel olaylara göre gün sayısını 355’e çıkardı. Böylece on ayla başlayan Roma takvimi on iki aya çıktı. Ovidius, Roma takviminde yer alan olayları anlattığı eseri Fasti’de bu olaya şöyle yer verir:
“Birinci ay Mars’ın ayıydı ve ikincisi Venus’un:
Venus, soyunun kurucusuydu, Mars da kendi babası.
Üçüncü ay yaşlılıktan aldı adını, dördüncüsü gençlikten,
bunları takip eden aylar sayıyla belirlenmişti,
ama Numa, ne Ianus’u ne de
atalarının ruhlarını unuttu
ve eski ayların önüne iki ay daha kattı” [1]

Roma takvimi ve dönemi hakkında en derin kaynak olan Fasti-Roma Takvimi ve Festivaller, Publius Ovidius Naso’un Metamorphoses eserinden sonra en önemli yapıtıdır. Şairin Elegeia vezniyle şiir türünde yazdığı eser, Roma takviminde yer alan festivalleri, geleneksel törenleri, dinî ritüelleri anlatan en büyük kaynak olarak edebiyat tarihine geçmiştir. Ovidius meşhur eserinde sadece altı aydan söz eder. Kalan altı ayı yazıp yazmadığı hakkında kesin bir bilgi olmaması ile birlikte taslakların saklandığına dair de farklı söylenceler mevcuttur.
Ovidius yaşamına pek çok eser sığdırmıştır. Bunlardan en bilineni Metamorphoses’dir (Dönüşümler). Bu muhteşem eseri yazma süreci bittiğinde ise hayatının tüm akışını değiştiren sürgün emriyle karşılaşır. Ovidius ülkesine bağlı biridir ve bu karar onu deliye döndürür. Öyle ki, sinirinden üzerinde çok çalıştığı bu eserinin müsveddesini yakar. Eğer eserin iki kopyasını arkadaşlarına yollamamış olsaydı şimdi Metamorphoses’in derin güzelliği hakkında asla fikrimiz olamazdı.
Ovidius’un kendini en çok ait hissettiği yer edebiyattır. Her koşulda sığındığı kalesi ve ilham perileri Musalar’ın ona tatlı tatlı fısıldadığı korunaklı memleketidir edebiyat. Fazla uzun olmayan altmış yıllık ömrüne birçok eser sığdıran yazar, neden olduğu tam olarak bilinmese de Karadeniz kıyısındaki Tomis kasabasına sürülür. Bir sebep olarak kadınları yasak aşk hikâyelerine sürüklediği iddia edilen eseri Aşk Sanatı gösterilir, lakin bu da kesin değildir. 51 yaşında İmparator Augustus tarafından Roma’dan uzaklaştırılır uzaklaştırılmasına fakat yurttaşlık hakkı elinden alınmaz. Karadeniz kıyısındaki bu kasabada hayatının geri kalanını memleket hasreti çekerek ve pek çok defa ülkesine dönebilmek için girişimde bulunarak geçirir Ovidius. İmparatora ve ölümünden sonra yerine gelen İmparator Tiberius’a da defalarca affedilmesi için mektuplar yazar. Özlediği ülkesine hiçbir zaman geri dönemeyerek sürgünden dokuz yıl sonra hayata gözlerini kapar.
-105286354.jpg)
Fasti onun sürgün dönemi yapıtıdır. Şair, Fasti’yi her cildin bir ayı temsili şeklinde hazırlamıştır. Ocak ayından haziran ayına kadar uzanan eserde, Roma’nın dinsel törenlerinin, geleneklerinin yanı sıra yıldızlarla bağlantılı gök olaylarına da yer vermiştir.
Roma’nın en önemli tanrısı Ianus ile ocak ayında konuşmaya başlayan Ovidius, zamanı, mekânı ve evrenin mevsimsel düzenini etkileyen bu tanrıya sorularını yöneltir. Neden yıllar kışın başlar; oysa bahar daha doğurgan değil midir? Ovidius’un diğer tanrılara göre en çok Ianus ile konuşması ve Fasti’nin dördüncü ayında bile ondan bahsetmesi bu tanrının önemini bir kez daha ortaya koyar. Oysa onun da dediği gibi:
“Ianus’un ayı ilktir çünkü ilk, kapıdan girilir:
Sonuncusuydu yerin altındaki ölüler için kutsal olan ay.” (s. 77.)
Kış zordur, Kral Numa şubat ayını son sıraya koymuş ve bunu yeraltındaki ölülere ithaf etmiştir. Mart, Mars’ın ayıdır. Nisana ise Ovidius şöyle başlar:
“Dördüncü aya geldik, en çok senin yüceltildiğin:
Biliyorsun Venus, bu ozan ve bu ay senindir.” (s. 171)
Ozan nisan ayının Latince açmak fiilinden geldiğini anlatır satırlarında. Venüs’ün ekinlere ve ağaçlara asıl nedenlerini verdiğini, insanları bir araya getirerek kendi eşleriyle olmasını öğrettiğini söyler.
“Bahardan başka hiçbir mevsim Venus’a daha uygun değildir,
baharda ışık saçar toprak, baharda ferahlar tarla,
şimdi bitkiler başlarını kaldırırlar yarılan topraktan,
şimdi asma sürgünü tomurcuklarını salar şişmiş kabuğundan
hem layıktır güzel Venus güzel zamana
hem yakın kılındı her zamanki gibi âşığı Mars’a.” (s. 178)
İlkbahar tüm zarafetiyle süzülür. Tanrıça Flora onuruna düzenlenen Floralia (Çiçek) Festivali 28 Nisan’da başlar, 3 Mayıs’ta sonlanır. Ağaçları çiçeklendiren Flora esasında Chloris’tir. Ovidius bize bu hikâyeyi tanrıçanın dilinden anlatır. Bir gün batı rüzgârı Zephyrus tarafından kaçırılır zavallı Chloris. Sonra büyük bir törenle evlenirler. Zephyrus kendini affettirir cinsten bir düğün hediyesi verir karısına, tüm bitkiler üzerinde hüküm sürme gücü bahşeder Chloris’e ve tanrıçaya dönüşür Fasti’nin dizelerinde:
“Chloris’tim ben, şimdi Flora olarak çağrılan:
Değiştirildi adım
Yunanca bir harfi Latin aksanında.” (s. 238)
Ovidius, Flora’nın bahara olan sevgisini ve çeyizlik tarlalarında meyve veren bahçesini tanrıçanın sesinden dinletir. “Tanrıçam, sen kraliçesi ol çiçeklerin” demiştir Zephyrus, Ovidius’a göre. Ve Flora sayılamayacak kadar çok çiçeğin rengi olur böylece, renksiz dünya onunla rengârenk bir şölene dönüşür adeta. İlkbahar Flora ile yaşanır, o baharı yaratan, çiçekleri renk renk açtıran güçtür.
Flora anlatmaya devam eder olanları:
“Mars da eğer bilmiyorsan, benim sayemde dünyaya geldi:
Jüpiter bunu şimdiye kadar bilmedi, yalvarırım,
şimdiden sonra da bilmesin.
Kutsal Iuno, Minerva’yı anasız doğurduğu için Jupiter’in
kendisine gerek duymamasına çok içerledi.” (s. 237)
Flora anlattıkça hikâyesini Ovidius’un kelimeleriyle, sadece bitkilere ve çiçeklere egemen olmadığını anlarız. Iuno tek başına bir erkek olmadan çocuk doğurmak ister ve Flora’ya çıkar yolu. Bir kadına dokununca onu hamile bırakan bir çiçek verir Flora ona. Böylece Mars doğar arada bir erkek olmaksızın. Mars, mart ayıdır ve Romalıların takviminde yerini alır.
Ovidius Flora’yı satırlarına konuk ederken öyle görkemli ağırlar ki bu muazzam tanrıçayı, ilkbahar Botticelli’nin renklerinde de onun satırlarıyla açar en nihayetinde… Resmin tam ortasında Venus’un hemen yanında belirir çiçeklerin tanrıçası Flora, Ovidius’un dilinden. Flora’yı elbette çiçeklerle konuk eder ressam, baharı onun varlığıyla çağırır. Flora’nın kucağında taşıdığı ve elbisesini süsleyen tüm çiçekler resmin doğasına öyle bir yayılır ki, buram buram çiçek kokusu izleyene geçer.
Botticelli, Flora’yı kompozisyonuna taşırken Ovidius’un Fasti’sinden oldukça etkilenir. Fasti’de tanrıçanın kendi dilinden dinlediğimiz hikâye, resmin sağ tarafında canlanır. Batı rüzgârı tanrısı Zephyrus, Chloris’i kucağına almak üzeridir. Chloris, sol eliyle dokunduğu, sağ elini ise eteklerine doğru uzattığı, tam önünde duran Flora’ya dönüşecektir birazdan. Ağzında taşıdığı çiçek ise bu dönüşüme geçişin habercisidir.
İlkbahar yani Primavera… Botticelli’nin tarifsiz güzellikte bu eseri, sanat tarihinin en önemli yapıtlarından biridir. Üzerine tezler yazılan, derin anlamları birçok araştırmaya konu olan, sır dolu manaları taşıyan eser için yıllardır kurulmuş çok cümle var ve daha da olacak. 1482 yılında Medici ailesinin yeni evlenen çifte düğün hediyesi olmak üzere sipariş ettiği eser, anlamına uygun canlanan mitolojik alegorilerle beslenir.
Tabloya bakıldığında sol tarafta yer alan kompozisyonun daha ağırlıklı olduğu düşünülse de, sağ tarafta Flora’nın taşıdığı belirgin bir hareketlilik vardır. Bu aktif ve durağanlık arasındaki zıtlık resme bambaşka bir dinamiklik kazandırır. Renk ve çizginin sınır tanımayan gücü hacimli figürleri besler, kumaşların kıvrımlarından akar, çiçeklerin renklerinde açar. Çok yönlü ve zengin bir dil birliğiyle işli İlkbahar, görünenin ötesinde taşıdığı birçok anlamla büyüler izleyeni.
Ovidius’un Fasti’si, Botticelli’nin bu eserini okumakta değerli bir kaynaktır. Medici ailesinin sembolü portakallar ve defne ağaçlarının kapladığı bir koruda çiçeklerle bezeli çimler üzerindedir figürler. Resimde Flora ile birlikte dokuz figür yer alır. Her figürü ayrı bir anlamı taşıması için yerleşmiştir Botticelli meşhur tablosuna. Resmin en solunda kanatlı ayakkabıları, yılan dolanmış çubuğuyla bir bulutu dağıtmaya çalışan yakışıklı genç adam, Jüpiter ve Peri Maia’nın oğlu Merkür’dür. Kış rüzgârını kovan, baharı müjdeleyen ve tanrıların habercisi olan Merkür, Virgil’in Aeneid eserinde tasvir ettiği gibi canlanır Botticelli’nin eserinde.
İlkbahar’ın merkezinde Venüs vardır. Aşkın, güzelliğin, üremenin ve dördüncü ayın, baharın sahibi… Kıyafetlerinde mütevazılık, başını hafifçe sola eğişi, Meryem’i hatırlatan duruşu ressamın alegorik anlatımına ev sahipliği yapar. Venüs merkezdedir, resmin tam kalbinde.
Hemen arkasında Aşk Tanrısı, gözleri bağlı fırlatır okunu. Okun yönü bir daire çevresinde dans eden Üç Güzellerin ortada olanına dönüktür. Olacaklar bellidir, Aşk Tanrısı’nın oku kime isabet ederse, ilk gördüğüne âşık olacak demektir. Peki ama kime?
Aşkı, kadınları ve mitolojinin büyüsünü anlatan Ovidius’un Botticelli için önemli bir ozan olduğu açıktır. Bilinen ve bilinmeyen birçok anlamı renklerle ve figürlerle taşıyan İlkbahar, Ovidius’un yurdundan çok uzaklarda yaşadığı bir yaprak dökümünde kokan çiçeklerini de taşır adeta. Belki de ressam İlkbahar’ın gizli diline şaire seslenen renkli, çiçek kokan bir anlam da saklamıştır. Üstelik sadece Flora ile değil;
“Biliyorsun Venus, bu ozan ve bu ay senindir!”
[1] Publius Ovidius Naso, Fasti (I-VI) Roma Takvimi ve Festivaller, çev. Asuman Coşkun Abuagla, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2016, s. 27. (Sonraki alıntılar da aynı kitaptandır.)
MERAKLISINA NOTLAR:
- Asuman Coşkun Abuagla’nın yorum ve çevirisiyle yayımlanan Publius Ovidius Naso, Fasti (I-VI) Roma Takvimi ve Festivaller büyük bilgi kaynağı.
- İlkbahar’a yerinde bakmak isteyenler için link burada.
- Yazarken Bülent Ortaçgil’den Değirmenler çalıyordu.
Önceki Yazı

John Updike:
Son büyük üslupçu
“Arzularıyla toplumsal baskılar arasında sıkışmış kahramanları yazmıştır Updike çoğunlukla. Ayrıntıları ince ince ören sabırlı bir göze ve dili bir virtüöz gibi kullanan oyunbaz bir kaleme sahiptir. Onun farkı, anlattığı bir sahneden önce arka fonu sabırla ve itinayla kurarken ortaya çıkar.”
Sonraki Yazı

Haftanın vitrini – 23
Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevlerince bize gönderilen, okumak ve üzerine yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar: Aslında Ne Yiyoruz, Nasıl yiyoruz? / Beni Böyle mi Görüyorsun? / Burada Olmak Muhteşem/ Cunta Kızı / Gerçekçiliğin Yükselişi / İnsanların En Gizli Hatırası / Kuşlar / Ne Duygu Ama! Ama Duygu Ne? / O Sonbahar, O Kış / Orwell’in Gülleri