Naomi Klein’ın yeni kitabı Doppelganger:
Kötü ikizlerimiz
“Klein bir zamanların tanınmış feminist ve muhalif yazarlarından olan fakat sonra korkunç bir komplo teorisi üreticisine dönüşen Naomi Wolf ile kendisini dijital dünyanın birbirlerine karıştırdığını, tamamen zıt görüşler savunan Naomi Wolf’un bir tür gölge ikizi haline geldiğini anlatıyor....Kötü ikizini dünyanın mevcut hali için bir metafor olarak kullanıyor.”
Solda, Naomi Klein. Sağda, 'kötü ikizi' Naomi Wolf.
Birkaç hafta önce, elektronik postama beni hem güldüren hem de korkutan Fransızca bir mesaj geldi. Hollanda’daki Avrupa Polis Bürosu Euro Pol bu mektupta bana gayet kibar bir dille, son bir yıl içinde aşırı miktarda pornografi izlediğimi saptadıklarını, mevcut yasalara ve özellikle reşit olmayan çocukların haklarına saygılı olmam gerektiğini, ilişikteki dosyada hakkımda ne gibi yasal işlemler yapılabileceğinin yer aldığını söylüyordu.
İlk anda, Türkiye’de kendini polis gibi sunan sahtecilere benzer bir dolandırıcılıkla karşı karşıya olduğumu ve mesajdaki dosyanın bir bilgisayar virüsü olabileceğini düşünerek mesajı sildim, dosyayı da açmadım.
Fakat sonradan, Avrupa’nın bir köşesinde benimle aynı kimliği taşıyan ve sürekli pornografi izleyen bir Nilüfer daha olabilir mi sorusu aklıma geldi. Acaba pedofil bir “doppelganger”im, yani gölge ikizim, ya da “kötü ikizim” mi var? Şu delirmiş dünyada artık her şey mümkün gibi geliyor insana.
Bu olay, Kanada asıllı çevre aktivisti, yazar ve akademisyen Naomi Klein’ın Doppelganger: A Trip Into the Mirror World (“Kötü İkiz: Ayna Dünyasına Bir Yolculuk”) adlı yeni kitabını K24 için yılın kitabı olarak yazmaya karar verdikten birkaç gün sonra meydana geldi.
Doppelganger:
A Trip Into the Mirror World
Allen Lane
Eylül 2023
416 s.
Rastlantının kendisi başlı başına acayip.
Klein bu kitabında, bir zamanların tanınmış feminist ve muhalif yazarlarından olan fakat sonra korkunç bir komplo teorisi üreticisine dönüşen Naomi Wolf ile kendisini dijital dünyanın birbirlerine karıştırdığını, tamamen zıt görüşler savunan Naomi Wolf’un bir tür gölge ikizi haline geldiğini anlatıyor, bu garip gerçeklikten yola çıkarak şu anda dünyanın nasıl olup da her demokratik ve özgürlükçü düşüncenin bir karşıt ve kötü ikizinin üretildiği, sahte bilgi, yalan haber ve komplo teorilerinin kol gezdiği bir politik cehenneme dönüştüğünü yazmaya karar verdiğini söylüyor. Kötü ikizini dünyanın mevcut hali için bir metafor olarak kullanmış.
Evet, doğru; dünyada şimdi, şu anda tam da böyle bir yerdeyiz. Naomi Klein bunu çok doğru saptamış.
Hemen ekleyeyim, abone olduğum cep telefonu şirketinden de son aylarda bana erkek ismiyle, başka birisiymişim gibi başka bir hesapla ilgili mesajlar gelip duruyor.
Hayatımızı algoritmaların yönettiği bu dijital çağda böyle gülünç hataların ve insanları birbirine karıştırmanın meydana gelmesi bir yandan kaçınılmaz; bir yandan da Naomi Klein’ın kitabında söylediği gibi, karanlık bazı gerçeklere işaret ediyor.
Nedir bu gerçekler?
Naomi Klein daha önce yazdığı Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi adlı kitabında, kendi deyimiyle, “Neo-liberal ekonomik hegemonya nasıl büyük ölçekte şokları ve felaketleri sistematik şekilde sömürerek güçleniyor?” sorusunu ele alıyordu.
Şimdi çıkan Doppelganger kitabında ise şunu söylüyor: Herhangi bir acil durum veya felaket, hemen anlaşılması zor olan herhangi bir büyük olumsuz olay, toplumda ve dünyada derhal bir düşünce boşluğu yaratıyor, bir çaresizlik ya da bilinmezlik oluşturuyor, o zaman da bu bocalama hali fırsatçılara zemin hazırlıyor, bu fikir ya da bilgi boşluğunu hemen başka naratifler, başka hikâyeleme ve açıklama tarzları doldurmaya başlıyor ve bu durum zamanla çok tehlikeli bir hale gelebiliyor. Klein’a göre dünya şu anda böyle tehlikeli bir an yaşamakta.
İlginç rastlantı; iki yıl önce K24’de çıkan ve yaşadığımız çöküntüleri kültürel açıdan ele aldığım yazıma “Felaket Estetiği” adını vermiştim ve daha o zaman Naomi Klein’ın önceki kitaplarında mevcut durumu “felaket kapitalizmi” olarak isimlendirdiğini bilmiyordum. Bu düşünsel ikizlenme olumlu bir rastlantıydı en azından.
Ama şu anda içinde olduğumuz durumda, çevre krizi, pandemi, terör ve savaş gibi felaketleri, demokrasiyi daraltmak, hatta yok etmek için ve muazzam kazançları daha da büyütmek için bahane eden küresel bir sağ politika akımıyla karşı karşıya olduğumuz da bir gerçek.
Aklıma ilk örnek olarak, terörizmin yükselmesini bahane ederek İngiltere’ye girmeye çalışan göçmenleri sınır dışı etmek ve yüksek mahkeme karşı çıktığı halde göçmenleri Ruanda’ya göndermek için yasal önlemler alan İngiliz hükümeti geliyor. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye sınır bekçiliği yapması ve göçmenleri sınırda durdurması karşılığında para önerdiği anlaşma da henüz belleklerimizde taze. Çevre krizine çözüm bulunması için protesto gösterileri düzenleyen insanlara karşı, hukuk devletinin hâlâ geçerli olduğu ülkelerde bile polisin giderek daha çok şiddetle karşılık vermesini de ekranlarda her gün izliyoruz.
Naomi Klein ise, Covid pandemisi başlayınca, hem kendi kötü ikizinin nasıl etki alanını genişlettiğini hem de aşırı sağcı veya komplo teorileri üreten hareketlerin nasıl bir yükselişe geçtiğini ele alarak başlamış hikâyeye.
Kötü ikiz Naomi Wolf, uzun bir dönem boyunca, inanılmaz komplo teorileri yaratarak büyük bir takipçi kitlesi kazanmış: Batı Afrika’ya sahra hastanesi kurmaya giden Amerikan askerleri aslında ebola hastalığını ABD’ye getirsinler ve halk sindirilsin, evlerine kapatılabilsin diye gönderilmişler; ISIS örgütünün ele geçirdiği rehinelerin kafalarını kesmesi meğer gerçek cinayetler değilmiş, ABD hükümetinin kriz çıkartmak için düzenlediği gizli operasyonlarmış; çevre adaleti talep eden hareketler ve protestolar aslında ülkeyi yönetenlerin faşist diktatörlük hazırlıklarını örtmek için kullanılan kamuflaj yöntemleriymiş…
Böyle devam edip gidiyor.
Covid pandemisi çıkınca Naomi Klein’ın kötü ikizi Naomi Wolf iyice coşmuş. “Aşı pasaportları” özel hayatı hedef alan ve kişisel özgürlükleri silecek totaliter bir girişimdir demekten, hakkımızda bilgi toplayarak bütün insan haklarımızı yok edecekler demeye, aşının kısırlık yarattığını, hatta aşılı olanların aşı olmayanlara zararlı “parçacıklar” bulaştırdıklarını ileri sürmekten, Covid’i Çin Komünist Partisi’nin Batıyı yok etmek için yarattığını iddia etmeye kadar esaslı bir kafa karıştırma düzeyine ulaşmış.
Naomi Klein da, kötü ikiziyle karıştırıldığı için, ait olduğu küresel sol ve çevreci hareket içinde eleştirilmeye ve “yazıklar olsun” mesajları almaya başlamış elbette.
Fakat aynı kötü ikizin, sağlık çalışanlarının koşullarında hiçbir düzelme yapılmamasına, maaşların arttırılmamasına, çalışmaya devam etmek zorunda olanlara yeterince hastalık izni verilmemesine, kamu sağlığına daha çok yatırım yapılmamasına, okullara ve diğer kamu alanlarına daha iyi hava temizleyici sistemler konmamasına, öğretmenlerin yükünü azaltmak için daha çok kadro açılmamasına ve sınıfların küçültülmemesine, veya Covid’in gözler önüne serdiği derin eşitsizliğe karşı herhangi bir eleştirisi yok. Sadece güvenilir araştırmaya dayanmayan korkutucu komplo teorileri, aşı karşıtı kampanyalar ve abartılarak körüklenen bir teknoloji korkusu var.
“Kötü İkiz” Naomi Wolf’un ve benzerlerinin yarattığı bu zehirli ortamdan, onunla karıştırıldığı için Naomi Klein’ın da epey olumsuz etkilendiği anlaşılıyor.
Ama Klein için bu kişisel rahatsızlık sadece bir metafor; esas amacı hepimizin hayatını olumsuz etkileyen küresel bir akımı incelemek. Siyaset dünyasında, örneğin seçim kampanyalarında aynı kötü ikizlerin ön planda olduğunu hatırlatıyor okura. Aşırı sağın veya Donald Trump’ı destekleyen kitlelerin giderek dünyanın paylaştığı ya da paylaştığını sandığımız birçok gerçeklikten nasıl uzaklaştıklarını, ne tür argümanlarla bilime tamamen karşı çıktıklarını ve nihayet iklim krizi diye bir şey olduğunu bile inkâr ettiklerini özetliyor. Sonuç olarak bambaşka bir ikinci dünya, kötü ikiz bir dünya oluşuyor adeta. Naomi Klein bu ikizlenmiş başka dünyaya “Ayna Dünyası” adını vermiş; yani Alice Harikalar Diyarında masalındaki gibi dünyanın önemli bir kısmı tavşan yuvalarına dalıp aynanın öteki tarafına geçiyorlar. Kötü ikizi Naomi Wolf gibi komplo teorisi uzmanları da bu ayna dünyasına geçişin öncülüğünü yapıyorlar.
Kitabında söz konusu ikizlenmenin yarattığı kişisel sıkıntıyı, ona karşı durmak için geliştirdiği stratejileri ve bazı trajikomik olayları anlatırken, giderek resmi büyütüp bu ikizlenmenin şu anda sol ve çevreci hareketlerde nasıl ciddi tahribat yarattığını incelemiş Naomi Klein ve bu engeli aşmak için neler yapılabilir sorusuna cevap arıyor.
Klein’ın da köşe yazdığı The Guardian gazetesinde bu kitapla ilgili bir değerlendirme yazısı çıkan William Davies, 9 Eylül 2023 tarihli makalesinde durumu çok güzel özetlemişti:
Bugünkü ileri teknoloji ve iklim krizi çağında, ana akım politikaya olan güvenimiz çöktükçe, çoğumuz bize yalan söylendiğini ve manipüle edildiğimizi düşünmeye başladık. Bunda da haklıyız, ama bize kimin yalan söylediği ve ne amaçla manipüle edildiğimiz konusunda tamamen ikiye bölündük. Muhalif, eleştirel, özgürlükçü söylem artık solu sağdan, doğruyu da yalandan ayırt etmeye yetmiyor. Şimdi her kesim güya yönetici seçkinlerin maskesini düşürmek ve yalanlarını deşifre etmek çabasında ve klasik sol yahut özgürlükçü hareketler açısından bu durum tamamıyla bir kimlik krizi yaratmış durumda.
Davies’in doğru teşhis ettiği bu durumu Naomi Klein da kabul ediyor ve kötü ikizi nedeniyle kendi kimliğinden duyduğu şüphelerden yola çıkarak, muhalif ve isyancı küresel hareketlerin benzer sarsıcı şüpheler içinde olduğunu yazıyor.
Aşırı sağcılar ve komplo teorisi üretenler, internette etki yaratmaya çalışan bireysel yahut kitlesel çabalar, ortamı tamamen bulandırmayı başardılar ve bugüne kadar siyasal direnişin tekelinde olduğu zannedilen radikal söylemi de tam tersine çevirerek çalmayı becerdiler.
Peki, çare nedir?
Kitapta John Berger sayesinde öğrendiği bir gerçeği aktarıyor Naomi Klein: “Sakin kalmak bir direniş biçimidir.”
Daha sağlıklı düşünebilmek için sakin kalmayı, odaklanmayı öneriyor bize. Ama başka önerileri de var tabii.
Gene iki hafta kadar önce, ABD’de önde gelen bir sosyalist yayınevi olan Haymarket Books, Naomi Klein ile canlı bir söyleşi yayınladı. Orada çare olarak bu ters köşe taktiklerine karşı uyanık olmak, sayılarımızı artırmak ve sadece çevrimiçi faaliyetle yetinmeyip her fırsatta sokağa çıkmak ve protesto etmek gerektiğini söyledi. Elbette, solun ve muhalif hareketlerin ezildiği, kıyıma uğradığı ve bu travmadan henüz sıyrılamamış olan ülkelerde baskının çok sert olduğunun farkında, insanlar için sokağa çıkmakla hapse girmenin eş anlamlı olduğunun da gayet bilincinde bir aktivist Naomi Klein. Bu noktada uluslararası dayanışmanın çok önemli olduğunu vurguladı ve “kötü ikiz” sağcı hareketlerin nasıl bir “enternasyonal” kurduklarını ve bu kötü ikiz enternasyonale karşı çok uyanık olmamız gerektiğini anlattı, ki Doppelganger kitabında bu konu üzerinde epey duruyor.
Konuşmasının sonunda izleyicilerden kaçınılmaz olarak “İsrail meselesinde ne yapacağız?” diye çok sayıda soru gelmesi üzerine de, “İsrail’in dikkat dağıtmayı amaçlayan propaganda çabasına kulak asmayacağız ve doğru bildiğimiz yolda ilerleyeceğiz” yanıtını verdi. Kendisi de Yahudi olduğu halde Naomi Klein, İsrail’i eleştirmekle Yahudi düşmanı olmanın asla aynı şeyler olmadığını, hem Hamas’a tamamen karşı olup hem de Filistin konusunda İsrail’i eleştirmenin gayet tutarlı olduğunu cesurca vurgulayan bir kişi.
Klein’a göre kapitalizmin genişlemek için hep bir günah keçisi yaratmaya, bir “öteki” üretmeye, “kötü ikiz” türü karşıt söylemler yaratmaya ve kafa karıştırmaya ihtiyacı var. Kapitalizmin ayakta kalmak için diğer ihtiyacı da, Klein’ın kitabında “Gölge Yerler” dediği (Shadow Lands) sömürülecek alanlar ve sömürülecek insanlar bulmak. Kapitalizm için bazı sosyal sınıflar yahut sosyo-ekonomik açıdan zayıf durumda olanlar “gözden çıkarılabilir” insanlar. Bazı ülkeler veya bazı kıtalar da öyle. Kaynak ve değer sömürüsü açısından dünyadaki kırılgan bölgelerin kırılgan kalması kapitalizmin işine geliyor.
Klein ise, bütün aktivist kimliğiyle bu duruma isyan ederek “Mücadele etmeliyiz” diyor.
Acil olarak çaba göstermeliyiz ve Gölge Alanlara ihtiyaç duymayan bir dünya hayal etmeliyiz. Bu yeni dünyada gözden çıkarılabilir yahut kurban edilebilir insanlar olmayacak, kurban edilebilir ekolojiler olmayacak, kurban edilebilir kıtalar olmayacak. Ve tabii ki hayal etmenin ötesinde, bu dünyayı hemen inşa etmeye başlamalıyız.
Bunun başlangıcı olarak da Gölge Alanları yaratan, silinebilir kılan, gözden çıkartılabilir hale getiren bütün yapıların tekrar tekrar adını koymalıyız: Kapitalizm, emperyalizm, beyazların üstünlüğü, ataerkil düzen. Hayatımızdaki her insana bu kelimeleri ve gerçek anlamlarını öğretmeyi başarırsak, o zaman gelecek sefer onlara yalan söyleyenlere inanmayacaklar: Birileri onlara çocuk hırsızı küreselciler kabahatli, işlerimizi çalan göçmenler kabahatli, iyi niyetli ama bilgisiz öğretmenler kabahatli, Yahudiler ya da Çinliler kabahatli dediği zaman, bu aldatmacalara kanmayacaklar ve daha iyi mücadele edecekler.
Naomi Klein kitabında hepimizin, bu Gölge Alanlar dediği kırılganlıkları meydana getiren bütün politikaları, uygulamaları, bütün kötülükleri, günahları ve suçları görmezden gelerek, bakmamaya ve görmemeye çalışarak yaşadığımızı ileri sürüyor. Oralar, o Gölge Alanlar, o insanlar, o doğa parçaları yokmuş gibi yaşamaya devam ettiğimizi, yahut kişisel birkaç basit eylemle, çöpümüzü doğru yere atmakla, bazı çevre yahut yardım örgütlerine bağış yapmakla geçiştirmeye çalıştığımızı söylüyor. Gerçekte lazım olan ise, geniş işbirlikleri kurmamız, hatta bizi rahatsız etse bile bazı koalisyonlar oluşturmamız. Özetle, örgütlenmemiz gerekiyor. Mevcut bölünmüşlüklerimizin yahut parçalanmışlıklarımızın, kopukluklarımızın en büyük zaafımız olduğu kanısında.
Ve tabii ne kadar bölünmüşsek veya yalnızlaşmışsak, “kötü ikiz” propagandacılara, yalancılara, komplo teorisi üreticilerine inanma olasılığımız o kadar daha yüksek.
Üstelik içinde yaşadığımız ekonomiler, bölünmüş ve yalnız olmamızı, bireysel profilimizi yükseltmemizi, ortak çabalardan uzak durmamızı teşvik eden sistemler. Sosyal medyada direniş için bir araya gelenleri cezalandıran, kişisel kazanç ve şöhret peşinde olanları ödüllendiren sistemler.
Bireysel olarak öne çıkmakla, ortaklaşa bir şeyler yapmak arasında bocalamanın gayet doğal olduğunu, bu ikilemin hep var olacağını söyleyen Klein, asıl sorunu içinde yaşadığımız ekonomik ve politik ortamların bunlardan sadece birisine eğilimli olmasına, aradaki dengeyi kaybetmiş olmamıza bağlıyor.
Bugünün modern toplumlarında dayanışmaya karşı büyük bir önyargı geliştiğini, ortak hareket etmekten her fırsatta caydırıldığımızı hatırlatıyor. Basit bir örnekle, elektrikli otomobil alarak çevre sorununa fazla katkımız olmayacağı apaçık meydanda. Bizler dayanışmadan ne kadar uzaklaşırsak, “kötü ikizler” de o ölçüde yüz buluyorlar.
Bu noktada Naomi Klein aslında kitabını getirip son derece felsefi ve ahlaki/etik bir sonuca bağlıyor. Aramızdan çıkan ve bizi dehşete düşüren, bize musallat olan bu “kötü ikizleri” aslında bizler kendimiz yaratıyoruz. Bunlar bizim aynadaki yansımalarımız.
Aslında solun da, sağın da, hepimizin, geleneksel liberal demokrasiye olan inancımız ya zayıflıyor ya da tamamen kayboldu. Bu durum solda dağınıklık ve kafa karışıklığı yaratırken, sağda bu örneklerini gördüğümüz korkunç komplo teorilerine ve akıl dışına kadar uzanıyor.
Örneğin, bir kesim insanın egemen olması gerektiği inancına, diyelim ki “beyazların üstünlüğü” dediğimiz şeye karşı bizler ne kadar sessiz kalırsak, ne kadar göz yumarsak, ne kadar görmüyormuş gibi yaparsak ve ne kadar karşı çıkmazsak, toplumda o kadar daha çok tepki birikiyor ve Klein’ın deyimiyle “Kendilerini yok etmek istediğine inandıkları bir sisteme karşı, eli silahlı genç adamlar alışveriş merkezlerini, okulları, sinagogları veya camileri bu nedenle katliam yerlerine dönüştürüyorlar”. Klein’a göre eğer böyle giderse ve bu sistemlerin içinde yaşamaya devam edersek, sonunda zaten kendimizi yok edeceğiz.
“En aşırı doppelganger tehdidiyle, faşizme dönüş tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuz şu dönemde, kendi kimliğimizin bazı sivri köşelerini yumuşatmamız gerekecek, eğer başarı şansımız olacaksa. … Oligarşiye karşı tek gücümüz birleşmek” diyor Naomi Klein. Bir de, başlangıçta bir özgürlük alanı olan ama şimdi birkaç aşırı güçlü adamın eline geçen interneti, sosyal medyayı, dijital dünyayı nasıl geri alıp tekrar özgürleştireceğimizi düşünmemiz gerektiği kanısında.
Ayrıca, değişmekten korkmamak gerektiği mesajını sevdim Klein’ın. Kendini sorgulamanın, bizi kitlesel aktivizmden geri tutan korkuların yahut eski yaraların bir değişimden geçmesinin bazen yararlı olduğu mesajını sevdim. Korku gerçekten önemli bir engel hepimiz için. Klein kitabında Freud’un “İnsan kötü ikiziyle karşılaştığı zaman kendine yabancılaşır” sözünü aktarmış. Kendimize ve başkalarına yabancılaşmamızla biraz mücadele etmemiz gerektiğini söylüyor.
Haymarket Yayınları’nın gerçekleştirdiği canlı söyleşide de bir ara bu konuya değindi ve kitabında geniş yer verdiği “Doppelganger” yani “öteki” veya “kötü ikiz” temasının dünya edebiyatında nasıl önemli bir yere sahip olduğunu hatırlattı.
“Bir kötü ikiz yaratıp sonra ona karşı mücadele ettiğimizde, kendi içimizde var olan bütün kötülükleri, günahları, zaafları bu kötü ikize yüklediğimizde, sonunda da her şeyin sorumlusu saydığımız bu ‘öteki’ni öldürmeye kalktığımızda, gerçekte kendimizi öldürmüş olacağız” dedi. “Ya gerçekten, fizik olarak ya da en azından ruhsal ve ahlaki olarak öldürüyoruz kendimizi” dedi.
Bu nedenle son olarak, Doppelganger kitabında uzun uzun değindiği “doppelganger” edebiyat örneklerine değinmek istiyorum; kitabın benim için en eğlenceli ve en öğretici yanlarından birisiydi bu dünya edebiyatı gezisi.
Graham Greene’in Kaçış Yolları kitabından bir alıntı yapmış: “Sarsıcı bir metafizik şüpheye kapıldım. Ben mi baştan beri sahtekâr olandım? Öteki, ben miydim?”
Philip Roth’un Shylock Operasyonu romanından bir alıntı yapmış, sahte Roth gerçek Roth hakkında atıp tutuyor: “Asıl sahte olan o, ironi burada; kendisi lanet olası öteki, sahtekâr namussuz ve lanet olası iki yüzlü sahte olan ta kendisi.”
Edgar Allan Poe’nun “William Wilson” adlı hikâyesinden, Oscar Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi romanından söz etmiş.
Dostoyevski’nin Öteki romanından söz ederken, baş karakter Golyadkin’in sonunda akıl hastanesine yatırıldığını, çünkü kötü ikizinin toplumda ilgi çekmek konusunda kendisinden çok daha başarılı olmasına dayanamadığını hatırlatmış, biraz da kendisiyle dalga geçmiş. Ama buradaki asıl mesaj, karşıtlarımızı daha iyi tanımak, hatta onlarla diyalog kurmaktan vazgeçmemek gerektiği mesajı.
Kitabın en sonunda genç bir öğrenciyken tanıştığı ve henüz feminist hareket öncüsü olan Naomi Wolf’un etkisinde kaldığını, onun Güzellik Mitosu kitabı gibi önemli fikirlerden, sarsıcı gerçeklerden söz eden esaslı bir kitap yazmak istediğini itiraf etmiş. Hatta kötü ikizine birkaç yıl önce birlikte söyleşi yapmayı bile önermiş, ama cevap alamamış.
Naomi Klein’ın kitabını, sadece bir aktivist olarak günümüzün ciddi politik ve sosyal sorunlarını sağlam bir şekilde incelediği için değil, birey olarak kendisi hakkında olabildiğince dürüst davrandığı, okurla şüphelerini ve zaaflarını paylaştığı, mesafeli bir ünlü yazar tavrı almaktansa yakınımızda duran, içimizden birisi gibi yazdığı için de çok beğendim. Hem politik bir tezi var hem de kişisel anı kitabı tadında, okunması keyifli bir tarz tutturmuş.
Kitabın şimdiden Türkçeye çevrilmekte olduğunu tahmin ediyorum. İngilizce ya da Türkçe, ilk fırsatta okumanızı öneririm. 2024 yılında bu kitabın tezlerini, hem de çok daha yakıcı şekilde tartışıyor olacağız.
Önceki Yazı
Nurdan Gürbilek’in son kitabı üzerine:
Örme ve gülme biçimleri
“Bir Gürbilek denemesinin ilk göze çarpan vasfı sükûnetidir. Her şeyden önce sakin metinlerdir bunlar. İlmek ilmek örülmüş, göz nuruyla nakşedilmiş dokuları hemen hissedilir. Bu sebeple onuncu kitabının ana başlığı epeyce manidardır... Örme Biçimleri evcilleştirilmiş, teskin edilip sakinleştirilmiş fragmanlardan müteşekkildir.”
Sonraki Yazı
Sevr ve Lozan’ı ortak noktaları üzerinden okumak
“Sevr ve Lozan bugüne kadar, birbirinin tam zıttı iki antlaşma olarak okundu. Ama toprak ve sınırlar dışında çok ciddi ortaklıklara ve benzerliklere sahiptiler: Vatandaşlık hakları, azınlıkların korunması ve savaş suçlarının tazmini... Peki bu ortaklık niye görülmedi ve konuşulmadı? Bunun bugün ve yarın açısından anlamı ne?”