Allah zürafanızı versin!

Zürafanın Bildiği

GAMZE GÜLLER

Şubat 2024
96 sayfa

İkinci baskı, Nisan 2024

8 Ağustos 2024

TARHAN GÜRHAN

–Hayvansal protein–

Hepimizin ihtiyacı olan bir protein çeşididir.

Şimdi kitap formunda raflarda.

Her gün tok karnına bir draje.

Adı: Zürafanın Bildiği.

Formülleştiren: Gamze Güller.

Oral yolla alınacak hap halini veren: Everest Yayınları.

Yeni çıktı.

Son kullanma tarihi de yok üstelik.

Taklitlerinden sakınınız.

Zaman, mekân, olay örgüsü, tema, ileti, kahramanlar, kahramanların özellikleri, yazılış dönemleri, dil, biçim-içerik, üslup, atmosfer… Yazarın bunlarla muradı nedir?

Yazara yazdıran nedir? Bu sorunun cevabı yine yazarda. Biz son hali verilmiş bir metinle karşı karşıyayız. Bu son halin bizi etkileyen yanları ya da etkilemeyen yanlarının içindeyiz. Gerisi hikâye.

Hayvansal protein dedim ama bu koca zürafa bir otobur. Okuyunca kesinlikle beyninize daha çok kan gidecek. Hayat üstümüze çullandığında en iyi mağara sanattır, edebiyattır. Edebiyat yalan söylemez; söylüyorsa edebiyat değildir.

Öyküler birbirlerine bulaşmasınlar, birbirlerinden çalmasınlar diye, iki kıpkısa öykü dışında, diğerlerini her gün sadece bir tane okudum. Öykülerin atmosferini içimde muhafaza etmenin bulduğum en iyi yoluydu: Bir güne bir draje... Müthiş bir deneyimdi.

Ustalık eseri bir yapıt. Hem gerçeküstücü hem sahici öyküler bunlar. Hayvanlar Güller’in kalemiyle olduklarından başka hallere bürünüyorlar. Tamamen klişelerden bir öykü çıkarmış “Danse Macabre”de. Klişelerin de sanata dair ve dahil olduğunu ispatlamış. Çok sayıda müthiş detayla örülü bilinç akışıyla kaleme alınmış bir öykü. “Bugün ölümden bahsedeceğiz” diyor öğrencilerine. Ölümün bin bir yüzünden biri başrolde. Hayatımızdaki bütün klişeleri ortaya dökmüş yazar. Kendini büyüleyemeyen başkalarını da büyüleyemez misali.

Kitapta iki tane de kıpkısa öykü var. Yazarın sürpriz hediyesi. Kıpkısa öykü deneyseldir. Kural mural tanımaz. İlk okuduğunuzda çarpması tek kural diyebiliriz, illa kural gerekirse.

Kaybedip kaybedip buluyorum kendimi okudukça. Çok zevkli bir hayatın içinde kaybolmak, filmin içinde, romanın içinde, öykünün içinde kaybolmak. Gerçeküstünde kaybolmak. Ey okur, mesele daha geniş görmekte ya da dar görüyorsan gördüğün “şey”e daha yoğunlaşmakta. Hiç görmüyorsan bırak, sen de rahat et, biz de!

Her yeni kitapta yeni doğum yapmış bir kadın canlanıyor gözümde. Erkeklerin kitapları dahil. “Yeni”yi arayan bir yazar Gamze Güller. Kademe kademe açıyor önünüze öykülerini. Birbirlerine tutunarak yaşıyor öyküler. Bir bütünü çoğaltıyorlar. El ele tutuşmuş bir bütünü. “Sen kendine prenses demezsen kimse sana prenses demez” tadında yaşayan, yazan insanlarla dolu her yan. Güller’in öyküleri tam burada sivriliyor ve farklılaşıyor.

Piyasa kendini ispatladığını görmek ister. Türkçeyi milyonlarca insan konuşuyor. Dili kendisinin kılamayan yazar, ki sayıları az değil, okunmaz. Kendi dilini bulmak için metnin yaşlanması gerek, zaman geçtikçe diri kalıp kalmadığını görmek için. Kalıcılık bu diriliktedir. Kasları vardır dilin, çalışır olmalı. İşler olmalı.

Farklı hikâyeler, aynı karakterler

Aynı karakterler farklı öykülerde de geziniyor. Öyküler arasında aynı karakterlere rastlayınca seviniyor insan, bir eski dosta rastlamış gibi. İyi de etmiş böyle yaparak Güller. Süse metelik vermemiş. Her yeni kitap gizli bir imkândır. Gerisi hikâye…

Farklı hikâyeler bunlar. Bu bir öykü kitabı; “öykü toplamı” diyorlar, sevmiyorum bu ifadeyi. Sanki alakasız öyküleri bir araya toplamış gibi duruyor. Ya da yazarın arkasından derlenip toplanmış gibi duruyor. Oysa bu kitap tematik diyebileceğimiz bir kıvamda. Gündelik, popüler dili edebiyatın diline dönüştürmekte mahir Gamze Güller. Gündelik hayatın boğuculuğunu çok iyi veriyor.

Gamze Güller

İyi öyküler acımasızdır hiç şüphesiz. Hilesiz terazi kullanmış Güller. Sürek avına çıkar gibi okumalı bu kitabı. Lirik bir şiir dili var öykülerin tamamında.

İncelikli öyküler… Zürafa ile başlayıp zürafa ile bağlanan son öykü bir döngüyü tamamlıyor. Kitabın bütünü okuru oradan oraya savuruyor. Birbirinden bambaşka öykülere kavuşturuyor. Zenginliklere götürüyor ve orada bırakıyor bizi. Yazar ne yaptığını, neleri yapmadığını da seriyor önümüze. “Uyudukça uyanırsın aslında” diyor. İlhamını kendinden alıyor, başka öykü kitaplarına pek benzemiyor. 13 bambaşka öykü barındırırken sayısız imge bırakıyor bize.

Yaşarken kadrajımıza çarpıp seken bir sürü öykü var. Bir öyküden başka bir öyküye giderken, “Şimdi karşımıza ne çıkacak?” sorusu geliyor insanın aklına. Çünkü öyküler kitapta durduğu gibi durmuyor. Birbirinden değişik hayatlara akıyor. Hiçbir tekrar yok. Bazı öyküler geçişken; birbirlerinin içinden teğet geçiyorlar. Hayatın içinden itinayla ayıklanmışlar. Bütün kapasitesini itinayla ortaya koymuş bir öykücüyle karşı karşıyayız.

Zürafa, kuş, ördek, tavşan, kaplumbağa, yılan, köstebek, köpek, vs. resmigeçidi. Nenesi öldükten sonra da ona mektup yazmaya devam eden adam. Gamze Güller yapacağını yapmış, hünerini ortaya koymuş. Ne yaptığını bilen yazarların metinlerini okumak çok keyifli. Bu keyfi yaşamayan, okumayan bilemez.

Hamiş: Okurken Emir Kusturica’nın Underground’u hep aklımdaydı. Hayvanat bahçesi yangınından kaçmaya çalışan hayvanların hüzünlü hikâyesi… Bazen bahçeler yanar, bazen kitaplar…