Rus klasikleri çok olağanüstü bir kültür olgusu. Bir an düşünürseniz, onun yarattığı etkiye benzer bir etki yaratan İngiliz klasikleri, Amerikan klasikleri, İspanyol, Hint, Çin, Türk… klasikleri yok. Her dil ve kültür böyle bir klasik bütünü olsun istiyor ama yaratabildiklerini söylemek zor. Cervantes, Jane Austen, Charles Dickens… Hiçbiri Rus klasiği diye tanımladığımız bütüne benzer yapıya ve etkiye sahip bir bütünün içinde yer almıyor. Bunun bir sebebi bu bütünde yer alan yazarların sıradışı yetenekleri kuşkusuz – Puşkin, Gogol, Turgenyev, Tolstoy, Dostoyevski, Çehov… Ama Gogol, Hoffman’dan daha mı yetenekli, Puşkin’le Tevfik Fikret’i kıyaslamak mümkün mü? Dostoyevski kendi başına bir edebiyat. O yüzden asıl sebep Rus Devrimi şüphesiz. Bu devrim küresel etkisiyle öncesini ve sonrasını olağandışı bir renge boyadı. Devrim öncesi Rus edebiyatı devrimi açıklayabilecek, tekrarlayabilecek bir şey olarak özel bir değer kazandı. Tıpkı Fransız Devrimi öncesinin Fransız edebiyatı gibi.
En azından 20. yüzyıl sonlarına dek Rus klasiklerinin etkisi öncelikle böyleydi. Ama her ülkede onlardan beslenen kalabalık bir edebiyatçılar topluluğu ortaya çıktıktan sonra artık farklı etkiler, farklı bakışlar da söz konusu oldu. Ben Rus edebiyatına büyük ölçüde devrime olan merakla gelmiş ve artık çeyrek yüzyıla yakın zamandır profesyonel olarak onunla ilgilenen biri olarak, ABD kökenli iki farklı bakışı Türkçeye çevirme fırsatı buldum. İlki, herhalde genç kuşak Amerikalı yazarımız sayabileceğimiz Elif Batuman’ın Ecinniler: Rus Edebiyatı ve Okurlarıyla Maceralar adlı çalışması. Batuman, Rus klasiklerinden edebi olarak yararlanmanın post-modern bir yolunu buldu ve onlarla nasıl ilişkiler kurduğunu anlattı, kendi benliğini öyküleştirdi. Kitaplarına klasik eser isimleri verirken (Ecinniler, Budala, Ya/Ya da) bu kitapta Tolstoy ve Çehov’un müze evlerini ve Rus kültüründeki yerlerini alaya alırken yapmaya çalıştığı şey okurda klasik eser algısının klasik halini kırmak.
Amerikan post-modern edebiyatının önde gelen yazarlarından George Saunders’ın Rus klasikleri yorumuysa bambaşka. Saunders kendi ifadesiyle işçi sınıfından; sanırım o da Rus Devrimi fikriyle gelmiş bu edebiyata. Yağmur Altında Yüzmek: Dört Büyük Rus Yazarla Edebiyat Dersi adlı kitabında da kendi Rus edebiyatı deneyimini, o edebiyattan neler aldığını ve yazarlarına nasıl baktığını öyküleştiriyor genel olarak; fakat burada yazarlık deneyimini atölyeye çevirme, edebiyat çalışmasının tekniğini öğrenci-okurlarla beraber okuyup inceleme süreci öyküleştiriliyor. Kitapta bir yandan Saunders’ın yazarlık serüvenini, yazmak için kullandığı teknikleri, bir yandan Saunders’ın bir öykünün nasıl yaratıldığı hakkındaki fikirlerini bu öyküler üzerinde adım adım göstermesiyle öğreniyoruz. İlginç bir çalışma bu: Okur hem öyküleri beraber okumayı, sayfa sayfa, paragraf paragraf ayırarak okumayı öğreniyor hem de yazmak isteyebileceği bir konuyu hangi teknikle ele almanın işe yarayacağını.
Kitabın bu yapısı Saunders’ın Syracuse Üniversitesi’nde verdiği yazarlık ya da yaratıcı yazarlık atölyelerine dayanıyor. Atölyelere yirmi yıldır şüpheyle bakan biri olarak (aslında eskilerin edebiyat, dergi topluluklarının yerini almadılar mı?) bu atölye biçimini çok verimli buldum. Açıkçası, kitabı inceler incelemez, “Neden böyle bir şey yazmadım?” diye şaşırdığım gibi, hemen dilimize aktarmak istedim – kitaba yazarından farklı olarak iki dilden bakabilmek ilginç oldu. Saunders derslerde öykülerin seçtiği İngilizce çevirilerini kullanmış, bazen diğer çevirileriyle kıyaslamış – çeviri oyunlarının öne çıktığı bir derleme yok burada, ama aynı zamanda çeviri atölyesi için kullanılabilecek bir kitap çıkmış ortaya. Saunders’ın öykü önerilerinden ve teknik yaklaşımından kendi çeviri derslerimde çokça yararlandığımı itiraf edeyim.
Kitap dört yazardan 7 öykü çevresinde kurgulanmış; her bölüm bir öykü üzerine yazılmış bağımsız bir deneme olarak okunabiliyor. Çehov’un Arabada adlı öyküsüyle başlıyor – Saunders bu öykünün nasıl sahne sahne yazıldığını gösteriyor; Turgenyev’in Şarkıcılar öyküsünü küçük bir yere toplanmış bir insan topluluğunun farklı yönlerinde bir ortaklık bulma tekniği olarak ele alıyor; Çehov’un Tatlım adlı öyküsünü bir kalıp, örüntü tekrarıyla öykü kurma tekniğinin bir örneği olarak inceliyor; Tolstoy’un Efendi ile Kul öyküsünü soyut fikirlerin, ahlak ve doğruluk gibi fikirlerin bir öyküde işlenme tarzına örnek olarak; Gogol’ün Burun öyküsünüyse fantastik olaylarla gerçeği, doğruyu anlatma tekniğini yorumlamak için kullanıyor ve onun tekniğini 2003 yılında yazdığı Jon adlı öykünün tekniğiyle kıyaslıyor; Çehov’un Frenküzümü öyküsünü öykü içinde öyküler anlatma, arasöz tekniğinin bir örneği olarak; Tolstoy’un Çömlekçi Alyoşa öyküsünü de söylenmeyen, eksiltilen şeylerin öykünün canlılığını artırmasının bir örneği olarak ele alıyor. Atölye derslerinde çok daha fazla öykü kullanmış Saunders. Bu kitaba seçilen öyküler hem temel tekniklerin iyi bir toplamı hem de Rus klasik öykücülüğünün iyi örneklerinin bir derlemesi olmuş. Okur bölümlerin okuma sırasını değiştirir, sırasıyla Gogol, Turgenyev, Tolstoy, Çehov öykülerini okursa Rus edebiyatının tarihsel evrimi hakkında da bir fikir edinecektir. Aslında öykü tekniğindeki gibi ekonomik ve çok işlevli bir kitap bu.
Saunders şirket kapitalizmiyle boğulmuş, dünyayı bu kültürle kuşatan bir ülkenin yazarı – bu tekno-kültürdeki yabancılaşma krizlerini anlatıyor sıklıkla. Rus edebiyatını sanatın ve hayatın büyük sorularına, adaletsizlik nasıl düzeltilir, doğru nedir gibi sorulara yanıt aramak için iyi bir araç olarak görüyor; bu edebiyatı post-modern ironi ya da oyun aracı olarak değil, bu sorularla öykü yaratma tekniğinin incelenmesi için kullanıyor. Bir söyleşide, bu kitaptaki denemeler sayesinde öykü biçiminin daha çok ciddiye alınmasını, öykülerde yaratılmış karakterlerin uzun uzun konuşulmasını hayal ettiğinden bahsediyor. Sahiden, ABD edebiyatından aklımızda kalan karakterlerle Rus edebiyatından kalanları kıyaslamak ne garip bir şey – Saunders edebiyat derslerinde bunu da söylemeden dile getirmeyi başarıyor. Ama zaten etkileyici bir yazar Saunders – bütün kitaplarının Türkçeye çevrilmiş olması iyi bir şans. Bu kitabında önerdiği öykü yazma teknikleri ve atölyeler tartışılabilir ama zaten tam da buna davet ediyor kitap – vaktiyle Çehov ile Tolstoy’un gerçekten yaptığı gibi Rus edebiyatında yüzüp sohbet etmeye.