
Üç Kadın Bir İstanbul bir iguanaya ve tüm kadınlara ithaf edilmiş bir ilk roman. Iraz Gökçe Zeytinli zor hayatlardan geçen, yolları İstanbul’da kesişen üç kadının hikâyesini üç ayrı başlıkta anlatıyor. Kesişimleri ve hikâyeler arasındaki bağları yakalayabilmek içinse dikkatli bir okur olmak şart. Üç kadını aynı kitapta buluşturansa farklı yollarla gizlemeye çalıştıkları geçmiş travmaları ve onların izleri. Kitabın büyük lafı şu; her gün yan yana bulunduğumuz, bir metronun merdivenlerinde karşılaştığımız, yahut medyada görüp hiç rastlaşmadığımız insanların hikâyeleriyle bizimkiler yer değiştirebilir. Sadece bizim hikâyelerimiz henüz konuşulacak kadar büyük değiller. Ama saniyeler içinde her şey değişebilir.
Romanın ilk bölümü “Vicdan ve Tereddütler Üstüne”, anayurdu Suriye’de kardeşinin ölümüne sebep olmuş bir militanı acil servisinde iyileştirip iyileştirmeme üzerine vicdan muhasebesi yapan bir Ezidi doktorun hikâyesini anlatıyor. Acil servis her saniye karışık. Yurtta çıkan yangın sonucu yaralanan öğrenciler, şiddet gören kadınlar, trafik kazaları derken, karakterimiz Bazın, bedenlerindeki yaralar iyileşse de, izleri ruhlarında kalmaya devam edecek yüzlerce kişiyle karşılaşıyor her gün. Bir yandan kendi ruhundaki izleri gizleyebilmenin yollarını arıyor. Tüm bu gerçeklerle boğuşurken onu rahatlatan anlardan birinde, sosyal medyada sevimli kedi videolarını kaydırarak kafa dağıtıyor, aslında hepimiz gibi. Bazın da her şeye rağmen yalnızca bir insan.

İkinci bölüm “Cam Kırıklarımdan Bakarken”, Pegu lakaplı kadın bir palyaço olan Asiye’nin tüm ülkeyi saran seri cinayetlerin baş şüphelisi haline gelişini anlatıyor. Asiye eski kocasından şiddet görmüş, yüzündeki izleri palyaço makyajıyla, makyaj yapmadığı zamanlardaysa maskeyle örtmeye çalışan bir kadın. Onu hayatta tutan tek şey çocukları güldürebilmekken, bir gün şehirde cinayetler işlenmeye başlıyor. Maktulün burnuna takılı kırmızı top ve olay yerinde bulunan “Pegu Beni Bulsun…” yazılı not okları bir anda Asiye’ye çeviriyor. Derken hikâye cinayet sayısının artmasıyla karmaşık bir hal alıyor.
Üçüncü bölüm “İstanbul İçin Sihir Vakti”, 6 Şubat depremlerinde Hatay’da ailesini kaybetmiş, o günden sonra yazma yeteneğini de kaybettiğini düşünen Yaren’e odaklanıyor. Yaren deri değiştirmenin arifesinde. İlk kitabı çok satmış bir yazar ama şu an ikinci kitabını yazamayan bir yazar demek daha doğru. Çalıştığı kafede Alzheimer hastası yaşlı bir kadınla tanışıyor ve ondan her gün hikâyesinin bir bölümünü dinlemeye başlıyor. Yaren her gün yazmak için hikâyenin devamını beklerken, biz de okur olarak merakla sayfaları çeviriyoruz. Derken bir gün yaşlı kadın ortadan kayboluyor. “Yazamayan yazar” ve “hayatımı anlatsam roman olur” klişeleri Iraz Gökçe Zeytinli’nin kalemiyle fantastik bir hikâyenin kapısını aralıyor. Bu bölüm önceki iki bölüme nazaran daha az bulmacalı ve okura tam da kitabı bitirirken rahatlama ânı sunuyor.

Iraz Gökçe Zeytinli çocukluğundan beri yazıyor. ODTÜ Felsefe mezunu. Hayatının bir döneminde küratör asistanlığı ve gazetecilik yapmış. Bir başka döneminde çocuklara ve kadınlara yönelik yaratıcı atölyeler kurgulamış. Senaryolar yazmış, bu alanda dereceler almış.Üç Kadın Bir İstanbul tam da bu nedenle üç ayrı sinopsisi okuyormuş hissi uyandırırken, hikâyeler arasındaki bağlar onu bir roman yapıyor. Her hikâye genişletilse ayrı birer roman etmez miydi? Bence evet, ama bu başka bir tartışmanın konusu. Yazar sinema alanındaki deneyimlerini edebiyatla buluştururken okura sinematografik betimlemeler, olayların ve durumların iç içe geçtiği zengin anlar sunuyor. Bunun en güzel örneği ilk bölümdeki küçücük bir anda saklı bana kalırsa. İstanbul’da yaşayan ama yüreği Mardin’de, Urfa’da kalan Ezidiler, İstanbul manzaralı bir terasta toplanmışlar. Fonda bir ağıt var. Baran Ağabey ölmüş, yarın Mardin’de cenazesi defnedilecek. Sokakta yürüyen yüzlerce insan Baran Ağabey’den habersiz. Herkes kendi hayat koşuşturmacasında. Bu kısacık paragrafı okurken zihnimde sırasıyla şunlar oluyor. Bir dron çekimi. Kamera İstanbul’da ilerliyor. Terasta toplanmış bir arkadaş grubuna yaklaşıyoruz, ağıtı yakan içlerinden biri. Kamera yükseliyor, ağıt manzarayı dolduruyor. Terastan kopup İstiklal’in kalabalığına karışıyoruz. Toprak atan kürek sesleri kulaklarımıza dolarken ağıt giderek sönümleniyor.
“Soğukkanlı hayvanlar hakkında öğrenmemiz gereken ne çok şey var!”
Kitabın bir iguanaya ithaf edilmiş olmasına geri dönecek olursak, kendisini “iki iguana, dört kedi ve bir köpek annesi” olarak tanımlayan Zeytinli, sürüngenleri “ötekiler”in metaforu olarak kullanıyor. Zeytinli’nin ifadesiyle, “Sürüngenler de ilk bakışta insanlara korkutucu, ürkütücü gelebiliyor, ancak tanıdıktan, iletişim kurduktan ve dokunduktan sonra onları korkutucu bulmamaya başlıyorsunuz. Herkese bir şans vermek gerekiyor.”

Üç Kadın Bir İstanbul’daki üç hikâyede de “öteki”ler var. Üç kadın kahramanımız da öteki. “Her insan bir diğerine öteki” diyor Zeytinli. “Farklı olanı kötü görme” üzerine düşündüğü hikâyelerine transseksüel, cüce, yaşlı, çocuk gibi toplumda “öteki” etiketinin yakıştırıldığı, iletişim kurma noktasında zorlanan karakterleri de ekliyor. Kuirliği sabit kimlikleri, sınıflandırma biçimlerini reddeden bir mücadele alanı olarak ele alırsak, kitapta farklı kimlikleri temsil eden kadınları kuir olarak adlandırabilir miyiz? Bence evet. Üç Kadın Bir İstanbul aynı zamanda farklılıkları kabullenmek, onlarla barışmak ve onlara alan açabilmekle ilgili bir roman.
Kadın cinayetleri, 6 Şubat depremleri, göç, şiddet, azınlık hakları… Her biri Türkiye’nin yakın geçmişiyle ve bugünüyle örtüşen bu başlıkları Türkiye ölçeğinden karakter ölçeğine indirgeyerek irdeliyor Zeytinli. Gündelik hayatın içindeki yansımalarının peşine düşüyor. İnsanı anlatıyor. İstanbul’da yaşayan kadınlar geçmiş acılarıyla baş etmeye çalışırken birbirlerinden güç alarak çoğalıyorlar. Bazın, Asiye ve Yaren’in bir diğer ortak noktası da olaylar karşısında soğukkanlı kalabilmeleri.
Soğukkanlı hayvanlar hayatta kalabilmek için çevresel koşullara uygun davranırlar; örneğin daha az enerji harcarlar ve yavaş hareket ederler. Belki de onlardan öğrenmemiz gereken en önemli şey hayatta kalma stratejileridir.