Tutunamayanlar tiyatro sahnesinde

Tutunamayanlar

VURAL BİNGÖL

Kumbara Görsel Sanatlar Tiyatrosu
2025

9 Ekim 2025

AYNUR KULAK

Sanatın disiplinlerarası yapısının güzelliği hakkında ne yazılsa az; konu üzerine onca yazı, akademik araştırmalar, somut örnekler olmasına rağmen. Sanat içerisinde bu konudaki en iyi örnekleri veren türün sahne sanatları olması ayrıca önemli. Tiyatro başta olmak üzere, opera, bale ve performans gerektiren hiçbir sahne sanatını edebiyattan ayıramıyoruz. Sanat adına tüm bu güzel faktörlerin yanı sıra 2025’in elli derece hissedilen sıcaklarında, “Tiyatro sahnelerinde edebiyat uyarlamaları daha da çoğalsa, yeni sahneye uyarlanan edebiyat metinlerini bol bol izlesek” dileğim sanırım gerçek oldu. Peş peşe edebiyat eserlerinden yeni uyarlanacak olan tiyatro oyunlarının haberleri geliyor.

2024-2025 tiyatro sezonu yeni dönemi başladı ve edebiyat uyarlaması olan ilk oyunumu, Kumbara Görsel Sanatlar Tiyatrosu’nun Vural Bingöl yönetmenliğinde 1 Eylül’de prömiyerini gerçekleştirdiği, edebiyatımızın modern klasikleri arasında yerini alan Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar eserinin uyarlamasını izlemiş oldum. Edebiyatımızın en özgün ve zor metinlerinin altına imzasını atan, bu sebeplerden maalesef metinleri geç keşfedilen, fakat her eseriyle dünya yazarı statüsünde olan büyük yazarımız Oğuz Atay söz konusu olunca heyecan artıyor elbet. Tutunamayanlar hangi yönüyle ele alınırsa alınsın, okunması, üzerine düşünülmesi, eleştirel yorumlanması, üstelik yepyeni bir yorumla tiyatro sahnesine uyarlanması zor eserler arasında yerini alıyor.

Oğuz Atay metinleri dendiğinde dram unsurları ağır bassa da, ironik mizah elden hiç bırakılmadığı için, sahneye yansıyacak anlatım dilinden ışık kullanımına, kostümlerden 724 sayfalık, tuğla kalınlığında bir eserin tek kişilik bir performansla nasıl anlatılacağına varana kadar, nasıl bir uyarlamayla karşı karşıya kalacağımız önem kazanıyor. Oyunun, romanın başkarakteri Selim Işık odaklı, tek kişilik bir performansla sahneleneceğini öğrendiğimde bu durumun zorlayıcı olabileceğini düşündüm. Çünkü unutulmaz bir karakter profili olarak Turgut Özben var ve Tutunamayanlar dendiği anda Selim’den de önce akla ilk gelen isim. Albay var mesela, romanın diğer çok önemli ve ağır basan karakteri ve en önemlisi Olric var. Tutunamayanlar içinde kapladığı alan azımsanacak gibi değil.

Serkan Atar sahnedeki yerini alıyor. Sırtında ordudaki üst düzey rütbelilerin giydiğine benzer bir trençkot, trençkotun sırt kısmında yuvarlak bir ayna var. Sırtını seyirciye döndükçe kendimizi görecek kadar aynayla temas halinde değiliz, fakat kendimizi görmüş kadar oluyoruz. Bu temas-sızlık kendimizle ilgili ilk “tutunamama” halinin göstergesi gibi. Bizlere dönük sırtlarla ve tüm meselelere karşı döndüğümüz sırtlarımızla ilgili sistemle yüzleşememe hali olabilir mi sahnede gördüğümüz? Sahnede tek kişilik masa ve sandalye, iplere tutturulmuş, üstü yazılı birçok kâğıt, sırttaki ayna dışında bir boy aynası, bir komutan şapkası ve beyaz bir gömlek de var.

Selim Işık’ı abartıya kaçmaksızın, sade bir sahne tasarımı içerisinde görmek, metnin yoğun anlatısını ve yoğun diyaloglarını öne çıkarması açısından önemli. Dikkatimizi Selim Işık’a odaklayabiliyoruz. Onun neden “tutunamadığı” ve “tutunamayanlar” adına neleri temsil ettiğinden ziyade, sistem eleştirisine dair konuların ön planda tutulması, tuğla kalınlığında bir eseri tek perdelik bir oyunla toparlayabilmekte çok önemli bir seçim olmuş. Tabii burada Serkan Atar’ın, sürekli dalgalanarak yer yer parçalanan Selim Işık’ın toparlanması zor psikolojisini yüksek performansıyla bütünlüğe kavuşturması önemli... Bu anlamda kaybedişlerin, hayal kırıklıklarının, duygusal veya zihinsel düzeyde sistem tarafından manipüle edilmelerin sebeplerinin eserden doğru seçilmiş bölümler eşliğinde bütünlenmesi,Tutunamayanlar’ı hiç okumamış bir tiyatro seyircisi için dahi konunun tüm odaklarını anlaşılır kılıyor. Zira oyundan çıktıktan sonra bu yılın haziran ayında 115. baskısını yapan Tutunamayanlar’ı alıp okumak elzem olabilir.

Sahne tasarımı ve ışıklandırma Serkan Atar’ın en önemli yardımcıları. Özellikle ışıklandırma başlı başına bir karakter ve önemli bir ifade aracı olarak kullanılmış. Aynı zamanda 1970’lerin ve ‘80’lerin karanlık, gölgeli yönünü yansıtmak için kullanılan ışık düzeni, o günlerin atmosferine ve Tutunamayanlar’ın yazılma sebeplerine açıklık kazandırmış. Özellikle oyunun son çeyreğine doğru boy aynasının da devreye girmesiyle, ışık kullanımı Serkan Atar’ın ivmesini yükselterek oyununa güç katıyor. Serkan Atar sırasıyla Tutunamayanlar’daki tüm karakterler olurken, anbean yükselen bir oyunculuk performansı ortaya koyuyor. Son sahnelere gelindiğinde zihnen, psikolojik ve bedensel olarak bitmiş Selim Işık tam karşımızda duruyor.

Tutunamamanın sebepleri arasında sistem adamı olarak Turgut Özben ve cunta döneminin sembolü Albay da sahnede beliriyorlar elbet. Onların seslerini duyuyor, daha da önemlisi, onların rollerinin ne olduğunu görebiliyoruz, bir boy aynasına gerek duymaksızın. Fakat Olric! Olric’in metnin içindeki varlığı ve Selim Işık için önemi tartışılmaz. Olric’in rolü o kadar önemli ki, o sadece Selim’in bilinçdışı değil, ülkenin bilinçdışı olarak ışıklı bir boy aynasından sesleniyor bize. Sahnedeki boy aynası Selim Işık’ın soyadının yansıması değil; Olric söz konusu olunca aydınlığa kavuşan bir bilinçle karşı karşıya bırakıyor bizleri. Bu durum aslında çok parlak ve aydınlık bir bilincin yansıması niteliği taşıyor ama Olric susunca da sönüveriyor. Sistem yüzleşmeye ve aydınlanmaya asla izin vermiyor olabilir mi? Dolayısıyla, kaygılar ve korkular devreye girdiğinde doğru ve yerinde telkinlerde bulunan Olric devre dışı kalıyor olabilir mi? Algılarımızla nasıl oynandığına dair oyunun en çarpıcı anlarını bu vesileyle izlemiş oluyoruz.

Serkan Atar Tutunamayanlar'da

Tutunamayanlar güncel olan her şeyle rahatlıkla iletişime geçen bir metin. Yönetmen Vural Bingöl’ün bunu gözeterek metni uyarlamış olması tesadüf değil. Zira böyle olmasaydı şaşırabilirdik, çünkü Tutunamayanlar’ın yazıldığı dönem çok sancılı ve farklı olsa da, itiraz ettiği her şeye dair gelinen noktadaki şartlar aynı. Sisteme dair yapılan itirazların gerçek kökenlerinin değişmediğini, bu anlamda neredeyse her şeyin aynı olduğunu görüyoruz. Cunta yok belki ama demokrasi yine can çekişiyor. Demokrasiden bahsedilemezken üst aklın oyununu nasıl istediği gibi kurduğunu ve oynadığını görüyoruz. “Tutunamamak” meselesi sistemin oyununu istediği gibi kurabilmesi için hâlâ ve halihazırda tüm olup bitenlerin en önemli gerçekliği olarak devam etmekte.

Okuması dahi çok zor bir eser Tutunamayanlar. Ki tiyatro sahnesine uyarlamak ayrıca titizlik gerektiren, başlı başına zor bir iş. Edebiyat söz konusu olduğunda okur ve metin arasında gerçekleşen biricik ilişki, bir tiyatro uyarlamasında beklentileri bol, hatta sınırsız bir ilişkilenme haline dönüşebiliyor. Okurken oluşturduğumuz tüm duygusal bağın (ki bu büyük bir duygusal yatırımdır) sahneden bize eksiksiz yansımasını, bu anlamda inşanın görsel, işitsel ve duygusal olarak eksiksiz tamamlanmasını istiyoruz. Kumbara Görsel Sanatlar bu beklentilerimizi, ışıklarda salise gecikmeler olsa da, veya Serkan Atar’ın ilk prömiyer heyecanına verebileceğimiz, birkaç yerde hissettiğimiz saniyelik esleri söz konusu olsa da, karşılıyor. “Tutunamamak” meselesi bir tür tamamlanamama, hayatta yerini bulamama, yaşamın hazlarını duyumsayamama ve tüm bunların altında yatan vahşi, duygusuz sistemin eleştirisi. Bir eserle ilgili bu kadar yüklü, yer yer ironik, yer yer yıkıcı bağlar mevzu bahis olduğunda, eserin sahneye uyarlanmasının heyecan içeren faktörlerinin riskleri artıyor otomatik olarak. Bu risklerin hepsi gönüllü olarak üstlenildiyse, sırf bu sebepten bile izlenmeyi hak ediyor.

Instagram hesabından KGS tiyatroyu takip edebilir, hem hangi edebiyat uyarlamalarını sahneleyeceklerini hem de hangi sahnelerde, hangi tarihlerde yer alacaklarını öğrenebilirsiniz.

İyi seyirler dilerim.